Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

K.Okuyan bugünkü yazısının başlığını ''Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz'' koymuş. İroni yapıyor belki ama, TKP'nin son kararı kimi kesimler üzerinde rahatsızlık yaratmış olabilir ama, bende sadece üzüntü yarattı. TKP'nin böyle bir süreçte böyle bir karara imza atacağı hiç aklıma gelmemişti. Kemal Okuyan ve TKP de verdiği kararı pek savunamıyor gibi; bu kaçıncı yazı oldu, hala: ''TKP neden böyle tavır aldı?'' diyerek önceki   açıklamaları güçlendirme peşinde. Ama olmuyor. Olmadığı için de bir açıklamayı, bir başka açıklama izliyor, ''bakın açıklıyoruz'' diyerek.

23 Haziran, öncesinde ne yaşanmış olursa olsun AKP'yi yerelde de olsa iktidardan düşürme tarihidir. TKP bu noktada AKP'nin tam boy karşısında duruyor mu durmuyor mu? Soru budur. K.Okuyan ''hiç kimse merak etmesin AKP'nin karşısında olacağız'' mealindeki ilk açıklamasının ardından bu sözünü tut(a)mamış AKP'nin karşısında durmak yerine muhalefetin karşısında olmanın kendince gerekçelerini yaratmaya çalışmıştır. Kısaca ilk düğme yanlış iliklenmiştir ve öyle olduğu için de hiçbir açıklama AKP karşıtlığında yer almamayı inandırıcı ve gerçekçi bir hale getirememektedir.

Önce Okuyan'ın yazısı; sonra devam ederiz:


Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz -Kemal Okuyan

Fazlasıyla obur, ne buluyorsa silip süpürüyor, içine alıyor. Türkiye siyasetinde ne varsa, önüne ne çıkarsa…
CHP şimdilik merkezde duruyor veya durduğunu sanıyor.
MHP’nin yarısı İYİP çoktan beridir orada. Birkaç gün önce ülkücülerin “demokratları” da sıraya girmiş, öğrenmiş olduk.
HDP var. Bazen yoksa da, kimi zaman da yokmuş gibi yapsa da, bütün önemiyle…
Eski Türkiye’nin bakiyesi bazı partiler var DYP gibi.
Saadet çoktan içeri çekildi ama en azından seçimlerde varlığını AKP tabanına sokularak sürdürüyor, öylesi daha etkili.
Liberal, İslamcı, Milliyetçi, Sosyalist… Kendilerini böyle nitelendiren epey bir kesim bir kara delik gibi her şeyi kendine çeken siyaset olgusunun içinde konum aldılar.
Proje diyebilirsiniz, ittifak diyebilirsiniz. Kimileri faşizme karşı birleşik cephe de diyor.
Ben kara delik demeye devam ediyorum, patlamalarla kasılmalarla sürekli genişliyor, daha geniş bir yüzeyi kaplıyor. AKP’ye karşı olduğu söyleniyor ama oraya da bulaşıyor, eklemleniyor.
Herkes orada ve bir parti dışarıda kalıp, kara deliğin içine sürüklenmeye direnince “büyük olay” oldu.
“Bindelik parti” diye dalga geçilen, “marjinal” olmakla itham edilen, oylarını artırdığı son seçimde tüm Türkiye’de 150 bin kadar oy alan bir parti. İstanbul’da meclis üyeliğinde 30 bin, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndaysa çöpe atılıp yok sayılanları ihmal edersek 10 bin 349 kişi tarafından desteklenmiş.
Kara delik herkesi yuttu, yuttu, yuttu hiç hazım derdi çekmedi, TKP dışarıda kaldı sorun oldu!
Ben üyesi olduğum partiyi oyları ile değerlendirmem, “marjinal” nitelemesine güler geçeriz, bütün bu oyları, rakamları şundan hatırlattım. Mesele oy filan değil. 23 Haziran’daki hukuksuz seçimin 31 Mart’taki gibi küçük farklarla sonuçlanacağını düşünmüyorum. Çalamayacakları kadar açılabilir bu sefer, çalacaklarsa da “büyük” çalacaklardır.
Kara delik seçimler için oluşmadı. Seçimleri de içine alan geniş bir dönem için önüne çıkanı yutuyor.
Ama önce seçimler…
TKP 31 Mart’ın hemen ardından iptal konusu gündeme geldiğinde “seçimin sonucu bellidir, iptal hukuksuzdur, İmamoğlu Büyükşehir Belediye Başkanı’dır” dedi ve iptal durumunda adayını geri çekeceğini açıkladı. Nitekim YSK iptal kararı verdiğinde, adayını ilk çeken parti TKP’ydi. 23 Haziran seçimlerinin boykot edilmesinin doğru tutum olacağını belirten TKP, nihai kararı daha sonra vereceğini de kamuoyuna duyurdu. CHP’nin yinelenen seçime katılma kararının etkili bir boykotu olanaksız kıldığı, partinin bütün gelişmeleri değerlendireceği de söyleniyordu.
TKP’nin açıklaması, yandaş olmayan basında “TKP’den İmamoğlu’na destek” diye verildi, oysa bu açık bir çarpıtmaydı, TKP henüz kararını açıklamamış sadece tekrarlanan seçimin meşru olmadığını ve adayını geri çektiğini ilan etmişti.
Uzatmayacağım, TKP bir değerlendirme yaptı ve üyelerinin oy kullanmayacağını, bunun bir boykot çağrısı olmadığını ilan etti. Bu bir siyasi tutum olarak görülmeliydi.
TKP’nin İstanbul’daki üyelerinin sayısı kuşkusuz 31 Mart’ta başkanlık için alınan 10 bin oyun altındaydı. Birkaç bin kişinin oy kullanmama hakkına karşı büyük seferberlik ilan edildi, emek-zamana vurulduğunda oy kullanmaya ikna edilebilecek başka on binlerce kişiye ulaşmak yerine, gerekçesi ile doğrultusu ile tutarlılığı ile şekillenmiş örgütlü bir karara karşı saldırıya geçildi. Sosyal medyada ortalık yıkılmış, yayın organları “ihanet” diye haber yapmış…
Var bir sebebi… Geleceğim.

Ama önce TKP neden böyle tavır aldı? Kısaca…

1. TKP yenilenen bir seçimde iktidarın kazanması durumunda, Yıldırım’ın başkanlığının siyaseten gayrı meşru ilan edilmesi hakkının korunmasından yana. Genel oy hakkının savunulması için bu zorunlu. Muhalefetin böyle bir olasılık karşısında bir planı olmadığı ortada.
2. TKP böyle bir tavır aldı çünkü İmamoğlu’nu destekleyen koalisyon, proje, ittifak, cephe artık neyse, siyasi iktidarla topyekun bir hesaplaşmadan ısrarla uzak durdu. İstanbul seçimlerinin yalnızca bir belediye başkanlığı seçimi olduğu, hükümetle muhalefetin ortak görüşüydü.
3. İdeolojik ve sınıfsal niteliği zaten biliniyordu ancak İmamoğlu gün geçtikçe Türkiye’de laik duyarlılığı olan kesimlere adeta meydan okuyan bir dil kullanarak bu duyarlılıkların artık siyaset alanında yeri olmadığını kanıtlamaya kalktı.   Kendisini ciddiye alan bir parti yurtsever, devrimci, sol birikimi yok sayan bu tutuma tavır göstermek durumundaydı.

Özeti böyle. Bunlar fazlasıyla somut, tartışılamayacak olgular. Kimse “bunlar yok” diyemez sadece “buna rağmen” diyebilir. “Buna rağmen destekleseydiniz.”
İşte o durumda, yine gerçek olup, o kadar da somut olmayan olgulara geliyoruz.
Ben kara delik dedim, bunun arkasında Türkiye’nin çok güçlü sermaye grupları var. Peki dertleri ne? Erdoğan’ı bitirmek mi? Hayır. Şu anda uluslararası bazı odaklarla birlikte, muhalefetle hükümetin birbirine yanaştığı, Erdoğan’ın liderliğinin tartışılmadığı ama kısıtlandığı bir Türkiye’ye ulaşmak istiyorlar. Aslında bizzat Cumhurbaşkanlığı ekibi tarafından, Saray’daki etkili isimler tarafından gündeme getirilen Türkiye İttifakı’nın esprisi de buydu.
CHP’nin başka bir oyun planı yok zaten. Bu nedenle, İstanbul seçimlerinin bir referanduma dönüştürülmemesinin nedeni yalnızca seçmeni ürkütmeme kaygısı olarak görülmemeli. Sonuçta kara delikle Erdoğan bir uzlaşmaya ikna edilmeye, masaya oturtulmaya çalışılıyor. CHP’de hemen herkes, bu sürecin farkında. Ama konuşmuyorlar.
HDP’nin tutsak lideri Selahattin Demirtaş ise birkaç gün önce savunmasında aynen şunu söyledi: “Önümüzdeki dönem İstanbul seçimleri sonrasında tüm Türkiye'de demokrasi isteyen herkesin elini hızla taşın altına koyup yeni bir demokrasi hamlesi için harekete geçmesi lazım. ‘Kime karşı, neye karşı’ demedim. İktidara karşı, AKP'ye karşı, Erdoğan'a karşı hamlelerle demokrasi mücadelesi verilmez. Demokrasi mücadelesi toplum için, toplum yararına verilir. Birine karşıtlık üzerinden, düşmanlık üzerinden yapacağınız siyasi çalışma sadece düşmanlığı körükler, besler.”
Daha açık olabilir miydi?
Ben bu yazıyı hazırlarken, Anadolu Ajansı tarafından Öcalan’ın “tarafsızlık” çağrısı yaptığı haberi servis edildi. HDP’den “gerçek değil” açıklaması yapıldı. Hükümetten her şey beklenir, göreceğiz. Ancak Demirtaş’ın söyledikleri açık. “Gün faşizme karşı mücadele günüdür” diye TKP’ye saldıranlar bir kez daha düşünmeli. Şu anda CHP’nin elinde başka bir plan bulunmamaktadır. Bulunamaz da. Sermaye sınıfı, ekonomi ve dış politikadaki muazzam sıkışmayı, geniş bir ittifakla yönetmek istiyor. İşin gerçeği, Erdoğan da gelinen noktada radikal bir manevranın zorunluluğunun farkında. Gönlü bundan yana değil, en küçük fırsatı bulsa bildiğini okuyacak. Ancak kara deliğin kendi yakınına kadar sokulduğunu görüyor ve elbette kaygılı.
Yani… Bütün bunlar Erdoğan’ı uzlaşmaya ikna etmek için.
TKP böyle bir uzlaşmaya karşı çıkıyor. Yetmez ama evetçiliğin yeni sürümü olarak görüyor bu süreci ve tehlikelere işaret ediyor.
CHP’li bir dostum, “size verilen tepkilerin kaynağında herkesin bildiği, düşündüğü, kaygı duyduğu şeyi söylemeniz yatıyor. Sizin de susmanızı isterlerdi, rahatsız ettiniz” dedi.
O halde, verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
21.06.2019- 21:51

Öncelikle başta K.Okuyan ve Aydemir Güler olmak üzere TKP'nin hakkını vermek gerekir. AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılından beri onun neo-osmanlıcı siyasi hedeflerini ve Ergenekon davasıyla başlayan süreçte de devlete el koyma ve bir parti devletine dönüştürme emellerini herkesden önce sezmiş ve kamuoyunu bu konuda uyararak etkili bir siyaset ortaya koymuştur. TKP bu süreçte başını sağlı sollu liberallerin çektiği bir demokrasicilik oyununa hiç katılmamış, ve üstelik bu oyunda başrolü AKP'ye veren zihniyetlerin karşısına cepheden karşı durabilmiştir. Ne var ki, bu etkin siyasetin ( 31 Mart seçimlerini bir kenara bırakacak olursak) 23 Haziran seçimleri için son bulduğunu ve partinin yanlış bir siyasal tercihte bulunduğunu söyleyebilmek mümkün. Daha düne kadar AKP'nin bu ülke için ne büyük bir tehlike olduğunun sürekli altını çizen bir partinin 23 Haziran seçimleri için oklarını AKP'yi bir kenara bırakarak CHP'ye, İmamoğlu'na ve AKP muhalefetine çevirmesinin akıl alıcı bir yanı olamaz. TKP bu kararıyla bir çuval inciri berbat etmiştir. Yaşanan bir hayal kırıklığıdır. TKP bu kararı, bu duruşuyla bir hayal kırıklığı yaratmıştır. Kemal Okuyan gelen tepkileri ''rahatsızlık'' olarak niteliyor ama gerçek şu ki, bu karar tam bir şaşkınlık, hayal kırıklığı ve üzüntü kaynağı olmaktan başka bir şey ifade etmiyor.

TKP 31 Mart'tan bu yana sürekli AKP karşıtlarını hedefe oturtmuş durumda. Anlaşılır gibi değil. Ülkede her görüşten insan AKP'nin karşısında yerini almış, muhteşem bir fotoğraf verirken TKP'nin ''İslamcı'', ''MHP yarısı'', ''Demokrat Ülkücüler'' diyerek bir küçümseme eğilimi içine girmesinin savunulur bir yanı olabilir mi? Kemal Okuyan bir de ''kara delik'' benzetmesinde bulunmuş! Hayret ki ne hayret! Övündüğümüz, sahiplendiğimiz, baş tacı ettiğimiz GEZİ böyle bir mozaik değil miydi? TKP'nin övünç duyarak etkin bir katılım gösterdiği kitle bu insanların birlikteliği değil miydi? Bir HDP'liyle, bir MHP'linin kendi flamalarıyla   el ele görüntüsünü ne çabuk unuttuk! Gezideki birlikteliğin 23 Haziran sandığında bir araya gelmesinde neden bir acaiplik olsun?

TKP 31 Mart öncesinde CHP karşıtlığını AKP karşıtlığının önüne koyarak yanlış bir pozisyon almış, ilk düğmeyi yanlış iliklemişti. Sonrasında bir türlü dikiş tutmadı. Açıklama üstüne açıklama, yanlış üstüne yanlış. Bu kadar yanlışlığın sonu da elbette ''boykot değil sandığa gitmeme'' kararına dönüşecekti.   Yerelde de olsa iktidardan alaşağı edileceği bir seçimde AKP'ye cepheden karşı olmamak bir solcu için için anlaşılmaz bir davranış biçimiyken, TKP'nin böyle bir noktada ''kolayı seçmemesi''nin savunulabilir bir yanı olamaz. K Okuyan'ın son açıklaması da bence yeterli değildir. Çünkü mevcut durumun anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir yanı bulunmamaktadır.

Olan oldu; daha önce de değinmeye çalıştım, bu konuya iyi bir yerden bakalım. Aydemir Güler ve Kemal Okuyan önderliğinde parti bir karar almış, sanırım pek de karşı çıkan olmamış, ve karar kesinleşmiş. Sanalda pek çok parti üyesi de kes-yapıştıra başlamış, peki sonuç ne? Seçim sonuçları olumlu ya da olumsuz olursa TKP'nin bu karardan kendisine çıkaracağı pay ne olacak? AKP'nin gitmesine katkısı olmamış olacak veya AKP'nin seçim kazanmasını önleme konusunda hiçbir adım atmamış olacak! Böyle bir durum solun (TKP'nin) elini mi güçlendirecek? Sola alan mı açacak? Ne olacak?

Bence TKP bulunduğu yerin çok daha gerisine düşmüş olacak. Facebook'ta eleştirileri okuyorum; ateş püskürüyor insanlar. Aralarında tanıdıklarım var. TKP'nin bu davranışını hiç anlamıyorlar ve hiç anlayamayacaklar. Bir de kimi TKP üyelerinin mevcut durumu savunma adına iyice saçmalamaları, parti tabanının bu konularda yetersizliğini de ortaya çıkardı. İnsanlar bu tavırlara da tepki gösteriyor.

Umarım bu sıkıntılı süreç bir an önce sona erer. Bu ülkenin ve sosyalist solun TKP'ye ihtiyacı var. Ben hala buna inanıyorum Ama bu haliyle, bu TKP'ye değil!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
24.06.2019- 09:57

İstanbul seçimi bitti. AKP yaklaşık 800 bin farkla sandığa gömüldü. İşin özeti ''kara delik'' değil, GEZİ RUHUnun kazandığıdır. 23 Haziran GEZİ RUHUnun   İstanbul yerelinde AKP-MHP gericiliğini kustuğu bir tarih olarak kayıtlara düşecek ve öyle de kalmayacaktır. Sıra Türkiye'ye gelmiştir. Türkiye aydınlanmacılığının gündemi de gerçekliği de artık budur. Hiç kimsenin Türkiye sosyalist mücadelesini Türkiye aydınlanmacılığı zemininden koparmaya hakkı olamaz ve   olmamalıdır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
25.06.2019- 00:05


Yılların birikmiş öfkesi 23 Haziran'da sandıkları patlattı. ''Her şey çok güzel olacak'' sloganı aslında gericiliğin hegemonyasından kurtulma umudunun adıydı ve sonuçta başarıldı. TKP-TKH dışındaki hemen hemen tüm solun katkıları ve CHP, HDP, İYİP, Saadet'in de kurumsal çabalarıyla böyle bir başarı sağlandı. Hiç kuşku yok, özellikle sosyalistlerin bu desteği de tam olarak bu noktadaydı; İmamoğlu'nun seçilmesiyle ne fabrikalar ve tarlalar emeğin olacak ve ne de siyasi iktidar el değiştirecek; bunu ne söyleyen var ve ne de savunan...

Özellikle TKP'li dostların facebook'taki söylemlerine katılmak mümkün olmadığı gibi, anlayabilmek de zor oluyor. AKP'nin İstanbul yerelinde iktidardan uzaklaştırılma mücadelesini düzen siyaseti olarak değerlendirmeleri akıl alır bir şey değil. ''Boykot değil sandığa gitmeme kararı''nı Leninistlikle nitelemeye çalışıyorlar ve '' komünistler düzen partilerine oy vermezler'' söylemiyle de neden oy vermediklerini açıklamaya çalışıyorlar.

Beni en çok şaşırtan Kemal Okuyan'ın İmamoğlu için ''İslamcı patron'' etiketini kullanması. Daha önce iki kez ''İslamcı'' olarak nitelemişti İmamoğlu'nu, sanırım daha etkili olması için bu kez ''patron'' tabirini eklemiş! İmamoğlu'nun dindar bir kişi olduğu çok açık ama onun din ve inancın bir rehber olarak alınması gerektiği yönünde hiçbir açıklamasına rastlamamıştım. Anlama çabamızın bilim olması yönündeki açıklamalarını ise duymuştum. K.Okuyan bu söylemiyle gerçekten şaşırtıyor. Sanırım sandığa gitmeme kararını açıklamakta zorlanıyorlar.

******
TKP'nin kararı şadece şaşırtmadı, üzmedi ve aynı zamanda parti konusunda kaygılarımı da arttırdı. Partinin çok monolitik bir yapıda olduğu ve   Aydemir Güler ile K.Okuyan'ın egemenliğindeymiş gibi bir görüntüsü var. Hatta belki de ''gibisi'' fazla. Aklıma şöyle bir soru geliyor; bir şey olsa ve bir şekilde Aydemir ya da Kemal partiden ayrılsa, politikayı bıraksa sözgelimi, TKP'nin bir ağırlığı ve etkisi kalır mı? Üyelerin durumu ise bir başka vehamet konusu.   Sadece iyi niyet ve haftasonları dergi satışı vb. bir komünist partisine üye olmak için yeterli mi oluyor? Lenin'in Bolşevik parti için Menşeviklerden farklı olarak partinin bir seksiyonunda görev alma koşuluyla söylenmek istenen bu mu?

****

İyi tarafından bakalım; TKP'nin özellikle 23 Haziran kararı çok net biçimde partide var olan sorunları (bana göre) açığa çıkardı. Partide aslında büyük sorunlar var. Parti belli bir program dahilinde farklı görüşlere açık olmalıdır; partide düşünsel zenginlik yaratılmalıdır. Çulhaoğlu ile Kurtuluş Kılçer'le, Haluk Yurtsever'le ve daha onlarca, belki yüzlerce sosyalist aydınla buluşmalıdır. Bunun zemini yaratılabilmelidir. Bu parti işleyişi, ve bu üye yapısıyla -kendimizi kandırmanın bir anlamı yok- partinin sosyalist solda bir çekim merkezi haline gelmesi ve eşik atlayabilmesi hiç mümkün gözükmüyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
26.06.2019- 07:45

TKP hala ve bana göre gereksizce özellikle 23 Haziran seçimi için verdiği yanlış kararı savunma adına yanlış üzerine yanlış yapıyor ve -eminim-sevenlerini ve sempatizanlarını üzmeye devam ediyor. Bu kez Aydemir Güler savunmaya kalkmış, daha doğrusu kendilerini karar bağlamında eleştirenlere solculuğun ne olduğunu anlatmaya kalkmış. Tekrar edeyim, konuyu gereksizce uzatmak yanlışın çoğalmasından başka bir şeye yol açmıyor. Artık bu konunun bir an önce kapatılması gerekmiyor mu?

Önce facebook'ta görmüştüm. Genco Erkal haklı olarak ''TKP çuvallamıştır, halkın büyük zaferinde hiçbir payı yoktur. Havanda su dövmeye devam...' şeklinde bir tweet atmıştı. Sadece o da değil, TKP'ye sempati duyan, yanında olan pek çok kişi de bu seçimde TKP'ye şaşırmış ve üzüntü duymuştur. Bunun üzerine parti kendini savunmaya kalkmış, facebook'da üyelerin pek çoğu da aynı savunu içine girmiştir. ( Bu savunu psikolojisi içinde hoş olmayan, TKP'ye yakışmayan, gerçekten üzücü   ifadelere de rastlanmıştır. Biri ''kodum mu oturturum'' mealinde bir şey yazmış, face'te kimileri de mal bulmuş mağribi gibi üzerine atlamış; meyse....)

Aydemir Güler bugünkü ''solculuk nedir?'' başlığında solculuğun ve komünistliğin ne olduğunu açıklamaya çalışırken   23 Haziran yanlışlığını hala savunma gereği duymuş. http://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/solculuk-nedir-265376 ''Biz haklıyız, siz yanlışsınız'' demeyi sürdürüyor. Genco'nun eleştirisine bile katlanılamazsa, ortada karardan bağımsız bir yanlışlık yok mu?

Şöyle söylemiş Aydemir Güler yazısının birinci paragrafında: ''Bir kere kazanılmış bir hak değildir. Nasılsa solcu sayıldım, kabul gördüm; bundan sonra bütün yapacaklarımı da solculuk diye yuttururum… Bu olmaz. Ne iyi tiyatrocu olmayı böyle bir onay belgesi haline getirebilirsiniz, ne kaç yıldır mücadele ettiğinizi. ''

Yapmayın, etmeyin. Verdiğiniz yanlış kararı gereksiz bir şekilde savunarak kendi üyelerinizin kararı savunma adına çok daha yanlış tavırlar almasına   ve sonuçta TKP'ye duyulan öfkenin daha da büyümesine yol açmaktan başka bir şeye yol açmıyorsunuz! Bir açıklama ile bu konuyu kapatın artık, çünkü kararın savunulacak bir yanı yok. İstediğiniz kadar ''biz komünistiz, siz değilsiniz, farkımız ondan'' modunda bir şeyler yazmaya çalışın, bu sözler çaresizliğin itirafı olmaktan öteye gitmiyor.

23 Haziran AKP-MHP faşizmini İstanbul yerelinde iktidardan alaşağı etme günüydü. Genco buna vurgu yapmış, ''TKP'yi yanımızda göremedik'' demiş. Bundan daha doğal bir tepki olabilir mi? Facebook'ta da parti ileri gelenlerinden kimileri de uzun uzun alınan kararı savunmaya çalışıyor. Ama asıl değinilmesi gereken ve tepkiye yol açan konunun uzağından yakınından geçilmiyor. İlgisiz bir yığın cümle...Aydemir de aynı hatayı yapıyor. Bir araba ilgisiz cümle.

Tekrar edelim; 23 Haziran AKP-MHP gericiliğini iktidardan düşürme tarihi ve GEZİ RUHUnun sandıkta vücut bulma halidir. TKP'yi yanımızda görememenin bir tepkisidir söylenenler, yapılan eleştiriler. AKP-MHP faşizmine karşı çıkmamanın açıklamasını İmamoğlu'nu ''İslamcı patron'' olarak göstermeye çalışırsanız, İYİP ve Saadet'i ve hatta HDP'yi de ötekileştirmeye çalışarak   ortaya çıkmış olan toplamı AKP-MHP ittifakıyla aynılaştırmaya çalışırsanız verilen 23 haziran yanlış kararını daha fazla yanlışlarla çoğaltmaktan başka bir şey de yapmamış olursunuz.

Gerçekten yeter!
TKP'ye yakışmıyor, çünkü!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
27.06.2019- 10:33

TKP'nin 23 Haziran ''boykot değil sandığa gitmeme'' kararının yanlışlığı üzerinde tepinmek değil amacım. Ama bu yanlışlığın bütün boyutları ve sonuçlarıyla birlikte anlaşılmasını da çok önemsiyorum. Çünkü TKP'yi önemsiyorum. TKP'nin sosyalist solda bir çekim merkezi olmasının, siyasi kararlarında hatasız veya minimum hatayla yer almasını gerektirdiğini düşünüyorum. Partinin güncel konulardaki duruşunu ve tavrını belirleyen kararların parti içinde olabildiğince geniş bir şekilde tartışılarak alınmasının önemi de bence burada yatıyor. Ne var ki, komünist bir partinin katı monolitik yapısı bu tartışmaların karara dönüşme sürecini olumsuz yönden etkileyebilir kaygısı taşıyorum. Bu yüzden belli ideolojik ilkelerde anlaşılabildikten sonra konulara farklı yaklaşımlar içinde olan sosyalist adayların da partiye kazandırılması ve partide söz sahibi olması parti kararlarının daha doğru, daha hatasız çıkma olasılığını artıracakmış ve demokratik merkeziyetçilik konusunun bu yönde yeniden yorumlanması, parti işleyişinde parti kararlarını daha kabul edilebilir bir hale getirecekmiş gibi geliyor bana.

***
TKP'nin bu kararı birçok yanlışın da su yüzüne çıkmasına yol açtı. Birincisi, kararın ''içerden'' eleştirisi bile parti üst yönetimi ve üyeleri tarafından inanılmaz tepkilerle karşılandı. Kararın etrafında toplananlar komünist, eleştirenler ise neredeyse ''parti düşmanı'' oldular. Aydemir Güler kararı savunmak adına Genco'yu bile hedef tahtası haline getirdi ve solculuk ve komünist olmak konusunda ders vermeye kalkıştı. Eleştiri, karşı çıkış, tepkiler, AKP'yi İstanbul yerelinde iktidardan uzaklaştırma konusunda tarafsız kalmaya yönelikken konu nerelere taşındı. Ve korkarım, yanlışlık bu gidişle buralarda da kalmayacak. 31 Mart'tan beri AKP-MHP faşizmi unutuldu, İmamoğlu'nun ne kadar gerici ve İslamcı olduğu üzerine yayınlar başladı. Yönetim böyle bir perspektifi savunur ve sürdürür hale geldikçe de bu konunun üyelerin diline ve kalemine yansıyış biçimi gerçekten içler acısı oluyor. Karardan yana olanlar komünist, biz değiliz; kararı savunanlar parti dostu biz parti düşmanı; dahası kimisi de kanıt olarak ordan burdan bulduğu bir yığın ilgisiz Marks-Lenin alıntılarıyla ne kadar devrimci ve keskin komünist olduklarını kanıtlama çabası içine giriyor!

Bu karar   üye yapısında da önemli bir sorun olduğunu ortaya koydu. Parti üyesi kendini alınan her kararı ölümüne savunması gereken bir kişi olarak görüyor. Bir komünist partinin üye yapısının böyle bir zorunluluk içinde olması bile bence sorun. Karara verilen tepkileri bile anlamadan karşı çıkma zorunluluğu, sosyalist mücadelede ideolojik ve siyasi yetersizlik bir yana, herhangi bir konuda herhangi bir kişiyi ikna edip partiye kazandırma konusunda bile ne denli yetersizlik içinde olunduğunu göstermekten başka bir anlam içermiyor. Sadece bu da değil, alınan karara üyelerin uyma zorunluluğu sadece üyelerde zihinsel tembelliğe yol açmıyor ve aynı zamanda bu tür bir parti işleyişi parti yönetiminde de benzer sorunlara yol açabiliyor ve pek çok konuda alınacak kararın gerektirdiği titizliğin gösterilmemesine neden olabiliyor.

Tekrar tekrar altını çizmekte yarar var: Türkiye'nin sosyalizme ve TKP'ye ihtiyacı var. TKP'nin de Türkiye devriminin öznesi olabilmesi için sosyalist solda bir çekim kerkezi haline gelmesini gerekli kılıyor. Partinin bu haliyle bunu gerçekleştirebilmesi pek mümkün görünmüyor. Toplumu değiştirebilmenin yolu sanırım partide bir şeyleri değiştirmekten geçiyor. Daha fazla sosyalist aydın, üyeleri daha donanımlı hale getirecek bir işleyiş biçimi ve her türlü (içerden) eleştiriye olgunlukla yaklaşım...

23 Haziran kararına bir de bu perspektiften bakmakta yarar var gibime geliyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
29.06.2019- 21:51

TKP İstanbul İl Örgütü bir toplantı düzenlemiş ve o toplantıda konuşan Kemal Okuyan kendilerinin dışındaki sosyalist solun da katıldığı CHP, İYİP, Saadet ve HDP birlikteliğinin bir ''proje'' olduğunu söylemiş 23 Haziran kararlarının altındaki gerekçeyi de bu ''proje''yle ilişkilendirmiş. Bu konudaki görüşlerimi 31 Mart seçimlerinden bu yana yazmaya çalışıyorum. TKP'nin bu kararının yanlışlığını hep söylüyorum. Yanlış yapıldı, geçti gitti. Ama TKP bu yanlışı bir kenara bırakmaz ve yeni bir sayfa açmazsa ve hala o yanlışın üzerine bir şeyler oturtmaya kalkarsa bence bu siyasal tutumdan sadece kendisi değil Türkiye sosyalizmi de görecektir.
İstanbul AKP'ye kaybettirilmiştir ama AKP hem Belediye meclisinde ve hem de merkezi iktidardaki hegemonyasını sürdürmektedir. Erdoğan AKP'sinin devleti parti devletine dönüştürdüğü unutulmamalıdır. ''AKP gitti-gidiyor'' söylemi 2013'ten beri gereksizce tekrarlanıyor. Erdoğan'ın seçimlerden yenilgiyle çıkmış olması, güç kaybettiği gerçeği devletin bir parti devleti olduğu gerçeğinin üzerini örtmemelidir. 23 Haziran yanlışını savunma çabası, uzunca bir zamandır AKP ve Erdoğan gerçeğinin bir kenara bırakılması ve yerine İmamoğlu ve ''proje''nin geçirilmesi stratejini dayatmıştır.TKP ileri gelenleriyle üye ve sempatizanları şimdi bu fasıla geçtiler. Sadece üzüntü değil, kaygı da vermeye başladı bu tutum.

K.Okuyan konuşmasının bir yerinde ''proje'' için şunları söylemiş: Sol haber'den aynen aktarıyorum:

“AKP kırk yılda bir doğru bir şey söylemiştir: ‘Bu bir projedir’” diyen Okuyan, bu projenin İmamoğlu değil, bu ittifakın kendisi olduğunu kaydetti. Bu projenin, uluslararası basında satır aralarında değinildiği gibi, gerçekten Erdoğan’ın yükselişini anımsattığını dile getiren Okuyan, CHP, İYİP, HDP, Saadet Partisi ve Türkiye’de kendisine sosyalist diyen solun tamamını yan yana getirebilme gücünün hangi güçte olduğunu sorarak “Bir sermaye aklı, bir uluslararası akıl olmasa Türkiye’de böyle bir projenin gerçekleşme olasılığı var mıydı?”

http://haber.sol.org.tr/turkiye/okuyan-meselemiz-imamoglu-degil-bu-ittifak-buyuk-bir-tehlikedir-265593

Bu ''proje''nin arkasında hem ulusal ve hem de uluslararası sermaye var mıdır, ya da ne kadar vardır bilemem, ama bu ülkede 2002'den beri yaşanan bir AKP gerçeği varsa, tıpkı GEZİ'de olduğu gibi hemen hemen tüm siyasal kesimden parti ve örgütlenmelerin   Erdoğan'ın tek adam diktatörlüğüne karşı bir araya gelmesi kadar doğal bir sonuç olabilir mi? Ülkede yıllardır yaşanan nesnelliğin doğal, evet, doğal bir sonucunu yani sandıkta AKP'ye karşı bir irade ortaya koyma gerçeğini ''uluslararası sermayenin bir projesi'' olarak açıklamak, bana göre TKP'ye hiç yakışmayan bir okuma/açıklamadan başka bir şey değildir.

Bugünkü toplantı bence üyeye bir moral toplantısı ve TKP'ye yönelik eleştiriler karşısında bir konsolidasyon çabasıydı. Umarım bu tür açıklamalar bir kısım üye dışındaki TKP dost ve sempatizanların aidiyet duygularında bir kırılganlık yaratmaz.

Umarım!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]