Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Solcu olmak nedir; bir kişi ''solcuyum, sosyalistim'' dediğinde ne anlamalıyız? Ya da ölçeği Türkiye olarak alacaksak, bu coğrafyada kendini solcu olarak gören birinin bu topraklarda gerçekleşmiş her türlü ilerici olan atılımlara ve bu atılımın önderlerine düşmanlık etmesi nasıl açıklanabilir?

Seksen öncesinin politik ortamını hatırlıyorum; öyle bir politizasyon yaşanıyordu ki, aileleri ''solcu'', ''Kemalist'', ve CHP'li olanların çocukları çok büyük bir çoğunlukla solcu, sosyalist, komünist oluyordu ( kendini öyle tanımlıyordu), tersine, ailesi DP'li, AP'li kısaca sağcı olan çocuklar da genellikle kendilerini milliyetçi olarak tanımlıyorlardı. Belki bu yüzden solcu sosyalist olmak M.Kemal ve onun cumhuriyetine saygı göstermek anlamına geliyordu. Bu kesim iyi, doğru, emekten yana ve bilimsel olan her şeye açıktı. Solcu ve sağcı gençlik arasındaki temel fark ise daha çok M. Kemal ve cumhuriyet etrafında şekilleniyordu. Solcu gençliğe göre 1923 bu topraklarda gerçekleştirilmiş emperyalizm karşıtı bir mücadeleden sonra devrimci bir cumhuriyetin kurulması, bu cumhuriyetin ilerici, laik ve modern bir cumhuriyet olması ve gençlik olarak yapılması gerekenin ise bu cumhuriyetin sahiplenilerek çok daha ileri taşınması ve sosyalizm ile buluşturulmasıydı.

( 68 gençliğinin M.Kemal'e ve ay yıldızlı bayrağa olan sevgi ve saygılarını da bu bağlamda okumak gerek.)

80 sonrasında köprülerin altından çok şeyler aktı. Hem 12 Eylül faşizmi ve hem de reel sosyalizmin çözülüşü sol-sosyalist saflarda çok büyük savrulmalara yol açtı.   Aynı süreçte Kürt hareketinin yükselişinin solun gerileme döneminde gerçekleşmiş olması da bu savrulma üzerinde büyük etkisi oldu. Bu arada neo-liberal ideolojinin de hem sol ve hem de Kürt hareketi üzerindeki basıncını yabana atmamak gerek. TKP dışta tutulursa hem Kürt hareketi ve hem de sol üzerinde liberalizm adına savunulan her şey doğrudan solla sosyalizmle ilişkilendirildi; üstelik çoğu kez hiç de ilgisi olmamasına rağmen.

Şuraya gelmek istiyorum; liberalizmin özellikle demokrasi ve özgürlük merkezli çıkışları konjöktüre de uygun olarak hem AKP gericiliğinde ve hem de Kürt milliyetçiliğinde yankı buldu. Hatırlayın o günleri, AKP gericiliği, Kürt milliyetçiliği ve liberal üfürmeler bir büyük ittifak halinde tv.lerde yedi gün, yirmi dört saat beyin yıkamaya çalışıyordu. Devlet boşaltılırken, AKP ve cemaat ortaklığı bu boşaltılan yerlere yerleşirken bu ortaklık hala, bu topraklarda gerçekleşen her türlü ilerici atılıma karşı çıkan gerici ittifakın işine geldiği gibi M.Kemal ve cumhuriyet karşıtlığı üzerinde tepiniyordu.

AKP bu iklimde devleti ele geçirdi.
Erdoğan ve AKP bu iklimde muktedir olmayı başardı.
Kürt ulusalcılığı bu zeminde giderek daha da sağa kaydı.
Özellikle sanalda kuyrukçu dediğimiz tiplerin M.Kemal ve cumhuriyet düşmanlığı da bu zeminde yeşerdi.

Öyle bir iklim egemen hale getirildi ki, hemen her şey birbirine karıştı bu dönemde; kavramlar, olgular vb. hemen her şey. Enternasyonalizm adı altında burjuva kozmopolitizmi savunuldu; solcu olmak ( UKKTH adına ) Kürt hareketine biat etmek olarak gösterildi.   Özel mülkiyet karşıtlığının yerine Atatürk, ay yıldız bayrak ve cumhuriyet devrimleri düşmanlaştırıldı. Ve daha neler neler! Ulusalcılık, neo-faşistlik, sosyal şovenlik bu ''kutsal ittifak''ın üfürmeleriydi. CHP ve TKP başta olmak üzere kendileri gibi olmayan, kendileri gibi zıvanadan çıkmamış kesimlere fırlatılan hakaret sözcükleri olmaktan başka bir anlam taşımıyordu bu kavramlar...

Aradan epey zaman geçti; elbette hatalarını anlayanlar vardır, ve çoğunluktadır bunlar; özellikle sanalda, sözde sol-sosyalist forumlarda yapılan yanlışlıklar ve solla bir ilgisi bulunmayan   söz ve tavırların   solculuk olduğu algısı çoktan aşıldı. Ama hala biri ikisi inatla bu düşmanlıklara devam etmekte. Sinek küçük ama mide bulandırıyor işte!

(Daha sonra devam ederiz.)







melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
11.09.2019- 05:59

1980 öncesini bir şekilde gören ''yaşlı'' kuşakların üfürmelerine çok da aldanmamak gerek. 80 öncesinde sosyalizmin bilimsel dayanaklarını, Marks, Engels ve Lenin'iive   enternasyonalizmin ne olduğunu öğrenebileceğimiz bir parti yoktu. Zaman zaman gittiğimiz ''illegal'' örgütlenmelerdeki ''apabey''lerin de bu konudaki bilgileri pek yeterli değildi. Öğrendiklerimiz çoğu kez yüzeysel şeylerdi. Cumhuriyet, Politika ve Demokrat gazetelerinden nispeten anlayabileceğimiz bir üslupla aktarılanlar bizler için önemli oluyordu. Bir de yine anlayacağımız bir üslupla yazılmış kitapları okur ve bütün bu bilgiler bir şekilde zihnimizde bir ''bütünlük'' oluştururdu. Sosyalizm iyi bir şeydi. Özel sektçre ( sermaye) ihtiyacımız yoktu. Devletçilik halktan, emekten yana olmaktı. SSCB halkı kurtulmuş bir halktı, ABD emperyalizmin jandarmasıydı.. -falan.

Türkiye'nin kuruluşunda emperyalizm karşıtlığı vardı. Türkiye bir devrim süreci geçirmişti. Ne var ki, bir zaman sonra bu süreç kapitalizmle birlikte karşı devrim süreci yaşamıştı. 1950 seçimleriyle iktidara gelen Demokrat Parti ve sonrasındaki Adalet Partisi bir karşı devrim partisiydi ve ülkeyi devrimlerden uzaklaştırıyordu. CHP bir sosyalist parti olmamasına rağmen aydınlanmadan, laiklikten ve   kuruluş devrimlerini daha ileri taşımaktan yana ''dost'' bir partiydi. Sosyalizm bu ilerici yapıların ortak mücadelesi sonucu gerçekleştirilebilecek bir hedefti.


Buydu ve bu toplamdan bir adım ilerde bilinç taşıyan bir solcu-sosyalist bulabilmek nerdeyse olanaksızdı. sol kalabalıkların pek çoğu bu toplamın bile gerisindeydi.Ama bu solcu-devrimci kitlenin hemen tamamının samimiyetinden kuşku duymak ta mümkün değildi. Samimiydik, içtendik,sosyalizme inanıyorduk. Bu coğrafyaya sosyalizmin geleceğine, getireceğimize ve yoksul halkımızın çok daha güzel bir ülkede yaşayacağına gerçekten inanıyor ve bu uğurda kendimizce mücadele veriyorduk.


Ama işte hepsi bu kadardı; en bilgili olanımızın zihinsel yapısı buradan öteye geçmezdi. ( Özellikle TİP deneyimi yaşamış üst kadroları veya illegal örgütlenmelerin yine üst kadrolarını dışta tutuyorum.)Ayrıca ve özellikle DİSK'in eğitim seminerlerinde de işçilere sınıflar, sömürü vb. temelli bir çalışma verilirdi. Ne var ki bütün bu çalışmaların sosyalist bir siyasal mücadeleye dönüşmesinin engellenmesi amacıyla önce 12 mart ve sonra 12 Eylül faşizmi gerçekleştirilmiş ve bu süreç kesintiye uğratılarak önü kesilmişti. Her türlü acı, ölümler, hapisler ve işkenceler o dönemin rutin gerçekliğiydi. Hemen hemen hepimiz de bu yollardan bir şekilde geçmiştik.


Önemliydi yaşananlar ancak, ''biz neler yaşadık, neler öğrendik, ne mücadeleler içinden geliyoruz'' söylemi, deyim yerindeyse böbürlenmesine bir türlü ısınamadım. Gerçek şu ki, bugünün gençliği sosyalist mücadele ve marksist teori konularında çok daha ileri olanaklara sahiptir. Sosyalist mücadele içinde olmayı ve Marksist teoriyi öğrenmeyi kafasına koymuş birinin bu konularda ''eski tüfeklere'' ya da öyle olduğunu söyleyenlere ihtiyacı yoktur. Kolaya kaçmamak gereklidir.   Kolayca, çok fazla emek harcamadan edinilen her şey gibi bilgi de çoğu kez eksikli ve hatta yanlış olacaktır. Legal sol partilerde örgütlenmek ve teoriyi oralarda öğrenmek yerine özellikle sözde sol-sosyalist forumları bu konularda yeğlemek açıkça yanlış bir bilgilenme sürecini de beraberinde getirdi. Başta SF olmak üzere sözde sol-sosyalist ve hatta sözümona enternasyonalist(!) forumlar bu konularda Kürt ulusalcı/milliyetçi hareketinin legal ya da illegal hareket ve partisine biat etmekten geçtiği algısını yaymaktan başka bir şey   yapmıyorlardı. Bu konuda en büyük katkı da o ''eski tüfekler''den veya öyle olmasa bile öyleymiş gibi davranan ''kuyrukçu'' tiplerden geliyordu. Özellikle Lenin'in UKKTH konusunda söylediklerini internetten arayıp bularak ve çoğu kez de anlamayarak forumlara taşıyanlar solculuk,Marksizm ve hatta enternasyonalizm adına bağımsız sosyalist siyasette ısrar edenleri başta TKP olmak üzere lanetlemekten ve sosyal şoven, ''devletçi sol'' ve ''Kürt halkının düşmanı'' ilan edebilecek kadar sorumsuz davranabiliyor ve zıvanadan çıkabiliyorlardı.


Evet, gelmek istediğim nokta tam da burası: Yıllarca internet dünyasında ve bu sözde sol-sosyalist forumlarda solun ne olduğu, bilimsel sosyalist mücadelenin nasıl yapılması gerektiği konusunda özellikle bu ''ben 80 öncesinde neydim, biliyor musun''cuların başını çektiği kişiler tarafından zehir gibi bir algı üretildi. ( Bir ikisi hala bu algıyı bilerek veya bilmeden sürdürmeye devam ediyor.) Oysa solcu olmak, sosyalist olmak herşeyden önce ( bağımsız) sınıfsal mücadeyi öncelik haline getirmekten ve Türkiye nesnelliğinde karşı devrimci, osmanlıcı bir zihniyetin iktidara yürüyüşünün ve muktedir olmasının karşısına dikilmekten geçiyordu. Çok basit, çok sıradan bir Türkiye gerçeğiydi bu. Aydınlanmanın ve cumhuriyet devrimlerine düşman kadroların karşısına dikilmek ve ülkenin bugünlere gelmesini önlemek solcu-sosyalist olabilmenin bir önceliği olması gerekirken tam tersine, bu konuda -iyi kötü- mücadele içinde olanların karşısına dikilmek sözde sol-sosyalist forumların önceliği haline gelmişti.



Yıllar böyle akıp gitti; ülke bugün dinci gericiliğin pençesinde, gerici cemaat ve tarikatların yönetiminde ise bu sözde sol-sosyalist forumların   ve özellikle kendini bir şekilde ''ben eskiden neydim biliyor musun''cuların başını çektiği grubun yarattığı algının da payı olduğunu hiç unutmamak gerekiyor.

Evet, unutmamalı ve bu yönde süregelen bir-iki çatlak sesin   üfürmelerine pek de kulak asmamalı... Bilinmeli ki, ya egolarını tatmin etmeye çalışıyorlar ya da açık seçik provakatörlük yapıyorlar...


( Zaman zaman devam edeceğiz.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
24.09.2019- 06:38

Türkiye gerçeğinde solcu olmak en geniş anlamıyla Türkiye'nin kuruluş stratejisini temel almak, Bu tanım bu topraklarda oluşmuş sosyal demokrasiyi de kapsar. Bu durumun bilincinde olmak kendini bilimsel sosyalizm ile özdeşleştirmiş kişiler için bir gereklilik ve bir olmazsa olmaz koşul haline getirilmeli ve bu konu gerçekten çok önemsenmelidir.

Türkiye'de başlangıcı Osmanlının Lale devrine kadar geriye götürebileceğimiz bir gerici damarın olduğu gerçeğiyle hep karşı karşıya kalmıştır. Matbaanın bile bu coğrafyaya taşınmasının uzun süreli gecikmelere uğratılmasının ve benzer her türlü yenilik ve gelişmenin karşısına dikilmek -ne yazık ki- bu coğrafyanın tarihsel-toplumsal bir gerçeği haline dönüştürülmüştür. Yakın tarihimizde 1908 Meşrutiyet, İttihat Terakki, Kuruluş, Aydınlanma ve Atatürk devrimleri bu yüzden büyük tepkiler de çekmiş, gerici cemaatler ve tarikatlar kollanmış, büyümesi sağlanmış ve ilerici olan her şeye düşmanlık belirli kesimlerin kodlarına kazınmıştır. Türkiye solcusu öncelikle bu gerçeğin bilincine varan kişidir. Bu topraklarda ayağı yere basan solculuk öncelikle buralardan geçmektedir ve geçmelidir. Örgütlü örgütsüz gericilik karşısında tam boy bir karşıtlık içinde olmayanların varacağı nokta ne söylerse söylesin, neyi savunur görünürse görünsün bu gerici topluluğun bir paydaşı haline gelmekten başka bir şey olamaz. Böyle de olmadı mı? Türkiye'de batının emperyalist merkezlerinde pişirilen bir gericilik dalgası yoğun bir şekilde ve AKP eliyle Türkiye'ye de taşınırken burada hem liberalizm ve hem de sözde Marksizm ve sosyalizm adına savunulmadı mı? Sözde özgürlük ve sözde demokrasi çığırtkanlığı adı altında bu tarihsel-toplumsal gericilik dalgasının önü açılmadı mı?

Hepsi yapıldı!
Hepsi!

Bugün sömürünün en katıksız bir biçimde yoğunlaşması bir yana, gerici ve yobazlığın en üst perdeden pervasızca savunulmasının ve yansımalarının da siyasal ve toplumsal alanın her yanına enjekte edilmeye çalışılmasının sonuçlarını görebiliyoruz. Tek adam diktatörlüğünün   ülkeyi bir muz cumhuriyetine dönüştürmesi hak, hukuk ve adalet kavramlarının ortadan kaldırılması ve cumhuriyet devrimlerinin hemen hemen hemen bütün iz ve etkilerinin silinmeye çalışılmasının tek nedeni AKP'nin irade ve mücadelesine bağlanabilir mi?

Neslican Tay'ın kansere karşı verdiği mücadeleyi kaybetmesinin ardından Üsküdar Üniversitesi Rektörü Nevzat Tarhan'ın verdiği demeci okudunuz mu?   En cahilinden en okumuşuna kadar bu gerici damarın içinden çıkmış her kişinin genlerine sekülerlik ve laiklik düşmanlığı   işlemiş. Bu ''gen farkı'' onları Neslihan Canlara birer düşman haline getirebiliyor. Ve belki işin en acı yanı bugünlere geleceğimiz ve bu tür örneklerle karşılaşacağımız o kadar belliyken sözde sosyalist ve Marksistlerin bu gericilikle ittifak içinde olmaları, önlerini açmaları ve değirmenlerine su taşımalarıdır.

Bu dönemde sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumları bu sürecin dışında görmeyin. Hepsi oradaydı. Hepsi bu gerici dalganın internetteki taşıyıcılarıydı. Büyük büyük laflar ediyorlardı; komünist, ve enternasyonalist olmanın kuyrukçuluktan geçtiğini söylüyorlardı. Kuyrukçuluk yaptıkları ise UKKTH gerekçesiyle demokratik ve özgür bir Türkiye-bölge değil, öteden beri söylemeye çalıştığımız gibi bu gerici projeydi.

Süreç anlaşılamamıştı, okunamamıştı...
Çünkü...

Çünkü, en geniş anlamıyla bile solcu olabilmekten o kadar uzaktaydılar ki!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
12.01.2020- 17:44

Solcu olmak, sosyalist saflarda bulunmak internette bulunan bir konuyu ''geyik'' haline getirmek değildir. Günceli anlamadan, konuyla ilişkilendirirsek dinci faşizmin adım adım iktidara yerleşmesini kavramadan ona tavır almadan, istenildiği kadar internette bulunan alıntılar üzerinden geyik yapılmaya çalışılsın, bir anlamı olabilir mi? Sınıf mücadelesini veya ''sermaye devletine karşı olmayı'' böyle bir şey mi sanıyoruz? Dinci faşizme karşı durmadan solculuk, sosyalistlik ve dahi enternasyonalistlik söz konusu olabilir mi? Bu kadar mı akıl yitimine uğradık? Böyle bir bilgisizlik ve samimiyetsizlik içinde solcu olabilmek, solcu kalabilmek mümkün mü?

http://www.solpaylasim.com/k7998-biz-bu-hale-nasil-geldik-nasil-kurtulacagiz-.html

Böyle söylemişiz, bir başka başlıkta. Hazır böyle de bir başlığımız varken, solcu olmayı sosyalist,   komünist olmayı ve proleter enternasyonalizminin ne anlama geldiğini ortaya koyabilmek en azından kavramları doğru kullanmak açısından yararlı olacaktır. Bu konu da çok önemli :) Marksist olduğumuzu iddia ediyorsak kullandığımız kavramların içeriklerinin de felsefemize uygun olması gerekir. Örnekse, bilindiği gibi yıllar boyu ''enternasyonalist'' olduğunu söyleyenler, hatta daha da ileri gidip keskin komünist görünebilmek için ''enternasyonalist komünist'' olduklarını iddia edenler, enternasyonalizmi ''ulusalcılık karşıtlığı'' olarak tanımlamaktan öteye gidemediler. Aslında savundukları şey, sağlı sollu liberallerin   ısrarla savunduğu burjuva kozmopolitizminden başka bir şey değildi. Çünkü bu çarpık zihnin bir türlü anlayamadığı, internette bulunan ve çoğu kez anlayamadan sahiplenilen birtakım alıntıların altına üstüne birkaç cümle yazmakla enternasyonalist ve dahi komünist olunamayacağı, bu ilkokul birinci sınıf mantığıyla hiçbir konuda sağlıklı bir sosyalist görüş belirtilemeyeceğidir. Yıllarca AKP'nin değirmenine su taşınacak, AKP'yle mücadele zemininde her türlü tehlikeleri de göze alacak insanlara tipik liberal tepkilerde bulunacak ve ülkeyi bu hale getirecek karşı devrimci damarda yer alarak bu gerici saldırılara aktif katkılarda bulunulacak ve sonra da ''sermaye düzenine karşı mücadele ediyoruz'' üfürmesi içinde samimiyetsizliğin dibine vuracaksınız! Bu mu solculuk, bu mu enternasyonalist komünistlik?

Yıllarca bu sözde sol. sosyalist ve enternasyonalist forumlarda solculuk, sosyalist komünistlik ve enternasyonalizm adına maskaralıktan başka bir şey yapılmadı. Bu bilinmeli ve bir analize tabi tutularak neden böyle olduğu iyice anlaşılmalıdır.   Zihinler, yıllarca ve ısrarla sürdürülen bu saçmalıklardan arınmadığı sürece doğru ve bir solcuya, sosyaliste yakışan bir konumlanışa sahip olamaz. (Buralara girip çıkan ve buralardaki iklimden etkilenen sol sempatizanlar için söylüyorum, yoksa sağlı sollu liberal üfürmelerin etkisinde solculuk, enternasyonalcilik oynayan ve egolarını tatmin etmenin hiçbir amacı olmayan ne idüğü belirsiz kuyrukçu tiplerden değil...)

Siyaset elbette bir bilim değildir. Bir solcunun, bir sosyalistin siyaseten kendini konumlandırması gereken yerin ne-neresi olduğu konusunda uyulması gereken yasalar falan da yoktur. Kişi mutlaka daha önce edindiği marksist kavrayış bağlamında bu konuya önem sırasında en başa yazmalı ve sınıf mücadelesinin   öncelikle bu nesnelliğe uygun bir siyasi konumlanış edinebilmelidir. Çok mu soyut oldu, cümle doğru mu kurulamadı; daha açık söyleyelim: Sosyalist olmayı internette bulunulan bir alıntının altına üstüne bir şeyler yazmak olarak anlayan bir zihnin solculukla bir ilişkisi olamaz. Solculuk sosyalistlik böyle bir şey değildir; böyle sıradan bir indirgemecilik de değildir. Perincek eleştirisinin bugünlerde çok daha fazla artmış olmasının nedeni güncel siyasette hatalı bir yorumda bulunması, yanlış bir siyasi konumlanış içine girmesi ve AKP gibi bir partiyi ''anti-emperyalist'' olarak nitelemesi değil midir? Şimdi, bir taraftan Perincek'e giydirmek, neden giydirdiğini bilmemek ve Perincek'ten daha beter bir gerici, karşı-devrimci bir sürece gözleri kapamak, solculuk, sosyalistlik olabilir mi? Böyle bir tavrı samimiyet olarak görebilmek mümkün mü?

Şunu anlayacağız artık: Kürt ulusalcılığına kuyruçuluk yapmanın solculukla yakından uzaktan bir ilgisinin bulunmadığı nasıl ki anlaşılmışsa, nesnel konuları, dinci faşizm tehlikesini, ülkenin içine yuvarlandığı ortaçağ karanlığını görmezlikten gelen ve dolayısıyla dolaylı da olsa bu gerici yönelişe katkı veren bir zihnin solculuk, komünistlik iddiası bir maskaralıktan öteye geçmez. Dün ne yaptıklarını bilmeyenlerin durumu bugün de çok farklı değildir. Dün de yanlış yerde duruyorlardı, bugün de öyleler...

Sosyalist kuram doğru anlaşıldığında ve içselleştirilebildiğinde bizim (teorik) donanımızdır. Bu donanım, bu birikim içinde bulunulan güncelliğe-nesnelliğe doğru yaklaşabilmek ve doğru bir siyasi konumlanabilmek olanagı verir. Anlamı da yararı da budur. Eğer dinci faşizme karşı mücadele etmiyor, özveride bulunmuyor, böyle bir siyasi yönelimi iktidardan etmeyi önemsizleştiriyorsanız nette bulduğunuz bir makaleden aşırmalarla komünist toplumun daha sonraki evresinde devletin alabileceği biçim hakkında gevezelik yapmayı solculuk olarak görüyorsanız, bir zihinsel yanılgı içindesiniz demektir. Böyle bir tavrın solculukla falan bir ilgisi de olamaz.




melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
14.01.2020- 02:03

Solcu olmayı bir kenara koyalım, komünist olmayı nasıl tanımlamak gerek? Örnekse proleter diktatörlüğe karşı eleştirilerde bulunan veya Lenin Parti kuramının güncellenmesinden yana olmak veya UKKTH'nin günümüz koşullarında genel bir ilke olamayacağını söylemek dinden çıkmak gibi bir şey midir? Aklımda yanlış kalmadıysa Rosa Lüksemburg Lenin'in parti kuramına-merkeziyetçiliğe ve UKKTH'ye karşı çıkıyordu; yanlış buluyor, eleştiriyordu. Şimdi sosyalist mücadeleye ''ya sosyalizm ya barbarlık'' mottosunu yerleştiren ve hayatını sosyalist mücadeleye adayan ve bu uğurda da canını vermekten çekinmeyen Rosa komünizmi inkar etmiş mi oluyordu? Yoksa Rosa'ya ''komünist değilsin'' demek mi lazım?

Perincek'e dönelim, hem Perincek taraftarlarının ve hem de Perincek'i gereksizce dillerine dolayanların kulaklarını çınlatalım. Perincek parti kuramı ve proleter diktatörlük konusunda Rosa'dan daha fazla Lenin'e yakındır. Tıpkı Posa gibi hayatı siyasi mücadeleler içinde geçmiş ve ömrünün önemli bir kısmını da de demir parmaklıklar ardında geçirmiştir. Bu Rosa neden hep baştacı ediliyor da, Perincek hep eleştiriliyor? ( Eleştiri yetersiz kalıyor, lanetlenmek daha yerine oturan bir sözcük.) Neden?

Geçen hafta Kadıköy NHKM'den dönüşümde bir arkadaşa rastlamıştı. Önceleri yazıyazforum'un müdavimiydi. Burada da kısa bir dönem yazmıştı. Şimdilerde forumlara pek uğramıyor. Zaman zaman karşılaşıyoruz; bir yerde oturup çay içerken paldır küldür lafa giriyor. ''Ne o şimdi de düzen partilerine desteğe mi başladın?'' Ne söylediğini anlamadım önce, devam etti; ''sosyalistler ne zamandan beri sermayenin partilerini destekliyorlar?'' Jeton düştü, AKP'nin iktidardan düşürülmesi konusundaki tutumuma bir eleştiri getiriyor aklınca.. '' Dinci faşizmin iktidardan edilmesini pek umursamıyorsun galiba!'' dedim. Sanki duymazlıktan geldi, ''Sosyalistler sadece sosyalizm için mücadele eder. Sosyalizm için mücadele edilmeyecekse, kızıl bayrağımızı burjuvazisinin burçlarına nasıl dikeceğiz?'' ''Ya sen daha düne kadar UKKTH'den kuyrukçuluk çıkaran ve 'oylar HDP'ye' diyen biriydin, ne zamandan beri sermayenin partilerine oy verilmez demeye başladın?'' demedim. Konuyu uzatmadım. Bu zihniyetin, bu ezberci ve samimi olmayan retoriğin dillendirilmesinde teorik kaygıların değil daha kişisel nedenler olduğu kanısına varmıştım. Çaylarımızı içtik ve ayrıldık.

Ama soru da ortada duruyordu; komünist kime denirdi; komünist bir davranış biçimi var mıydı? Örnekse faşizmin iktidara yürüdüğü veya iktidar olduğu bir X ülkesinde sosyalizmi iktidara götürecek koşullar da yoksa düzen muhalefetinin kendi çapında faşizmle mücadelesine kayıtsız mı kalmak gerekiyordu. Sosyalist olmak böyle bir davranışı mı gerektirir?

Rosa ve Perincek'in yukardaki görüşlerini de konuya dahil ederek üzerinde düşünmeye değmez mi?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
16.01.2020- 07:59

Rosa yaşadığı dönemde kimi başlıklarda Lenin'le karşı karşıya kalmasına rağmen   sosyalizm tarihinin en üstlerinde hep onurlu bir yeri olacaktır. Çünkü sınıfsal mücadelede doğru bir konumlanış almıştır ve mücadelesini de hep bu doğrultuda sürdürmüştür. Oysa Perincek hep bir mücadelenin içinde ve bu mücadele içinde yıllarca hapis yatmış olmasına karşın bir türlü tutarlı bir doğrultu tutturamamış, kısa sürelerde hep keskin zikzaklar yapmış, ve sonuçta bugün geldiği noktada dinci faşist bir siyaset anlayışını bile anti-emperyalist olarak niteleme yanlışlığına düşmüştür.

Burada anlaşılması gereken, solcu olabilmenin   göz ardi edilmemesi gereken   bir siyaset boyutu da taşıdığı ve bu özelliğin çoğu kez kuramsal olanın bile önüne geçtiği gerçeğidir. Rosa   teorik konuların kimi başlıklarında Lenin'den bile farklılıklar taşımasına rağmen içinde bulunduğu güncellikte onurlu ve tutarlı bir siyasi konumlanış alabildiği için sosyalist mücadelenin en ön saflarında yer alabilmektedir. Yaşamının hiçbir döneminde bir savrulma içinde olmamış, sosyalizm mücadelesinden geri adım atmamış, proleter saflardaki samimiyetinden ve konumundan en ufak bir sapma yaşamamıştır. Rosa'nın önemi de bu bütünlükte yatmaktadır. Burada belirleyici olanın da güncel ve nesnel olan karşısındaki konumlanış ve pratiğe vermek hiç yanlış olmayacaktır. Aynı durum Perincek için geçerli olabilir mi?

Perincek'in kuramsal açıdan bir bilgi yetersizliği içinde olduğu söylenebilir mi? Devrim perspektifinin olmadığı, proleter diktatörlük, Lenin'in öncü parti öğretisi ve demokratik merkeziyetçilik konularında Leninizm ile ayrı düştüğü iddia edilebilir mi? Hatta bugün sağlı sollu liberaller için bu konularda ''bilmiyorlar'' denilebilir mi? Hayır, böyle bir iddia ileri sürülemez. Marksizmin, sosyalist ideolojinin belli başlı başlıklarını bütünsel bir çerçevede kavramak hem önemli ve hem de Perincek dahil bu sağlı sollu liberallerin dağarcıklarında belli bir yer de kaplamaktadır kuşkusuz. Peki Perincek neden sürekli ''lanetleniyor''? Mücadeleyse mücadele, hapislikse hapislik, kuramsa kitaplar dolusu, eee, o zaman?

Burada çok uzun bir zamandır, internette bulunan ve çoğu kez de anlamadan ve yanlış da yorumlanan bir takım alıntıların altına veya üstüne bir şeyler yazmanın ''enternasyonalist komünist'' algısı yaratmanın ötesine geçemeyeceğini tekrarlayıp duruyoruz. Algı yaratma çabası gerçeğin öyle olduğu anlamına gelmez.Solcu olabilmek, komünist olabilmek sadece böyle bir tavra, ve çabaya indirgenmemeli. Güncel ve nesnel olan karşısında pratiğin hem önemli ve hem de belirleyici olduğunu kavramadan gereksiz bir abartılı tavırda ısrarcı olmak sonuçta bir karikatürden başka bir görüntüye yol açmıyor.

Perincek'e dönelim;   solun büyük gövdesince sürekli eleştirilmesinin nedeni Perincek ve partisinde kuramsal bir eksiklik içinde olması değildir. Kuramın yanlış yorumlanması da değildir. Kuramın yanlış yorumlanması bu işin doğasında var ve Marks ve Engels'ten bu yana sürüp giden bir sorundur. Perincek'i ise sorunlu yapan, güncel olan karşısındaki konumlanışıdır. Perincek de sorunlu olan bu. Günceli yanlış yorumlaması, bu nedenle de sürekli bir yanlış konumlanış içinde olması Perincek'i sürekli tartışılır hale getirmiştir. Bir dönem Öcalan'a övgüler düzüp silahlı kuvvetler için hemen her türlü olumsuz görüş bildiren ve faşizmle ilişkilendiren odur ve çok kısa bir süre sonunda bu kez tam tersi bir tutum alan yine odur. Ve bu keskin zikzaklar da çok kısa sürelerde olmaktadır ki, bu durumu nesnellikle açıklamak da pek olanaklı değildir; çünkü nesnellik bu kadar kısa sürelerde bu kadar keskin dönüşümler de göstermez, ve aynı zamanda siyaset de bu kadar kısa sürelerde bu kadar keskin dönüşümleri kaldırmaz. En son örnek; AKP'ye karşı tutumda görülmektedir; içeride dinci faşizmi kurumsallaştırmak isteyen bir partiye dışarıda anti-emperyalist bir mücadele yüklemek sanırım Perincek'ten başkasının aklına gelmez. Anlaşılabilir ve benimsenebilir bir tarz-ı siyaset midir bu?


Şunu söylemeye çalışıyorum; en geniş anlamıyla solcu olabilmenin yolu bile öncelikle güncel siyaseti doğru okumaya bağlı olarak kurama uygun ve tutarlı bir konumlanış içine girmekten geçmektedir. Ezberci anlayışın bu bağlamda bir anlamı ve yararı yoktur. Diyalektik tarzda bir neden sonuç ilişkisi olmadan ortalama bir Marksist kavrayış da edinemeden kolaycı ve ezberci bir yöntemi solculuk, komünistlik ve dahi enternasyonalistlik olarak benimsemek, sadece öyle olduğunu zannetmektir. Yoksa, OLMAK değildir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
05.02.2020- 05:17

Perincek'e dönelim;   solun büyük gövdesince sürekli eleştirilmesinin nedeni Perincek ve partisinde kuramsal bir eksiklik içinde olması değildir. Kuramın yanlış yorumlanması da değildir. Kuramın yanlış yorumlanması bu işin doğasında var ve Marks ve Engels'ten bu yana sürüp giden bir sorundur. Perincek'i ise sorunlu yapan, güncel olan karşısındaki konumlanışıdır. Perincek de sorunlu olan bu. Günceli yanlış yorumlaması, bu nedenle de sürekli bir yanlış konumlanış içinde olması Perincek'i sürekli tartışılır hale getirmiştir. Bir dönem Öcalan'a övgüler düzüp silahlı kuvvetler için hemen her türlü olumsuz görüş bildiren ve faşizmle ilişkilendiren odur ve çok kısa bir süre sonunda bu kez tam tersi bir tutum alan yine odur. Ve bu keskin zikzaklar da çok kısa sürelerde olmaktadır ki, bu durumu nesnellikle açıklamak da pek olanaklı değildir; çünkü nesnellik bu kadar kısa sürelerde bu kadar keskin dönüşümler de göstermez, ve aynı zamanda siyaset de bu kadar kısa sürelerde bu kadar keskin dönüşümleri kaldırmaz. En son örnek; AKP'ye karşı tutumda görülmektedir; içeride dinci faşizmi kurumsallaştırmak isteyen bir partiye dışarıda anti-emperyalist bir mücadele yüklemek sanırım Perincek'ten başkasının aklına gelmez. Anlaşılabilir ve benimsenebilir bir tarz-ı siyaset midir bu?

Bir üstte söylemişim bunu; doğrudur, Perincek'i sürekli tartışılır hale getiren şey güncellik konusundaki tavrıdır, nesnelliği yorumlayışıdır. En son, sanırım CNNtürk'te Suriye'de hayatını yitiren askerler için mealen, ölüm olayının, şehit olmanın bu işin fıtratında olduğunu söylemesi ve hala Suriye olaylarında AKP'nin izlediği siyasete destek vermesi tepki çekmiş. Böyle bir siyasal tavrı bir solcu için olumlayabilmek veya normal karşılayabilmek mümkün mü? Olabilir mi, böyle bir şey? Perincek için ''ajandır'' dediğimizde, bu söylenenlerden, bu eleştirilerden daha gerçekçi mi davranmış oluyoruz. Hayır ve hiç ilgisi yok. ''Ajandır'' diyerek konuyu aslında başka bir zemine taşımak istiyoruz; evet, evet aynen bu; Perincek'e yönetilmesi gereken eleştirilerden kaçınarak aslında köylü kurnazlığı gösteriyoruz. ''Ajandır'' sözü kendi yanlışlarımızı örtmek için sahiplenilen bir kılıftan başka bir şey değil ki!!

Şöyle...

Perincek günceli yanlış okuyor, yanlış yerde duruyor, dediğimizde ve bu tür yanlışlıklarla Perincek'i ilişkilendirerek mahkum ettiğimizde bu tavrın yanlışlığını sorgular bir hale gelmeyecek miyiz? Peki, AKP gerçeği karşısında yanlış tutum alan, yanlış konumlanan ve doğrudan veya dolaylı yoldan AKP'ye koltuk değneği olan sadece Perincek değil ki; ilkeli olmak adına bile sağlı sollu liberallerle sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumların kuyrukçularını görmezlikten mi gelinecek? Perincek için ajan diyerek gerçek bir eleştiriden kaçınanlar sadece ''bilmedikleri için'' değil ve aynı zaman sorunun bir yanında kendileri olduğu için de böyle bir tavır üzerinde ısrarcılar. Dolayısıyla AKP gerçeği karşısında yapılan yanlış sadece Perincek'in değil, sadece sağlı sollu liberallerin değil ve sadece o dönemde Kürt hareketinin tüm yöneticileri için değil, bu söz konusu forumlardaki keskin görünümlü kuyrukçu tipler için de geçerlidir.

Hayali gerçeklikler ve ithamlar yaratmak aslında kendilerini rahatsız edebilecek bir gerçeklikten kaçış yolundan başka bir şey değil, gibi geliyor bana.

(Tamamı için geçerli değil bu. İklim de öyleydi; çoğu o iklimin etkisinde yol alıyordu ve yanlışlık bu yüzden savunuluyordu.   Ama neyi değiştirir ki bu; Perincek'in bu dönemdeki iflah etmez hataları o dönemde bu sözde forumların temel doğrusu değil miydi?)

Konuyla ilişkilendirelim, solcu olmak mı; önce SAMİMİYET!
Yalan söylememek, bilmediğini biliyormuş gibi göstermemeye çalışmak...

Bilmemek, eksik bilmek, yanlış yorumlamak...-bir yerden sonra hiç önemli değil. Ama hepimiz önce güven vermek zorundayız. Bunun için de önce samimiyet, önce içtenlik...

Arkası gelecektir.



melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
05.03.2020- 06:48

Başka bir başlıkta yapılmış yorumları buraya eklemekte yarar var. Sonra belki buradan da devam edilir.


http://www.solpaylasim.com/k8027-fetonun-siyasi-ayagi-ve-sozde-enternasyonal-forumlarimiz-.html

SF'nin durumu belirsizliğini koruyor. Bir dönem bu sözde sol,sosyalist ve dahi enternasyonalist forumların en ''kalabalık'' olanı. Aralarındaki farkın niceliksel olduğu, nitelik olarak ise büyük farklar içerdiği tam bir palavra. Nitelik olarak hepsi aynıydı. Sonra, hangi nitelikten söz ediyoruz? Hepsi Kürt hareketinin içinden veya çeperinden Kürt ulusalcılığı ile sağlı sollu liberallerin yaptığı ortaklığa su taşımaktan başka bir işlev yüklenmiyordu ki... Görüntüdeki farklılık   siyasi perspektif konusunda bir farklılık yaratmıyordu. Hepsinde de ''oylar HDP'ye'' idi ve hepsinde de Kürt ulusalcılığına biat etmemenin adı sosyal şovenizm, neo-faşizm ve ulusalcılıktı. Kendilerini enternasyonalist olarak tanımlıyorlar ve her gün anlamadıkları bir lenin alıntısıyla UKKTH'nin Kürt ulusalcılığına biat etmek anlamına geldiği çığırtkanlığında bulunuyorlardı. Bu kadar da değil, tipik bir şekilde aralarında sanki bir işbölümü vardı. Kimisi, ulusalcı bir şiddeti devrimci sosyalist bir mücadelenin sanki bir parçasıymış gibi, sanki Türkiye sol-sosyalist hareketine alan açıyormuş gibi açıkça savunmaktan geri durmuyor; kimisi bu her iki ''taraf''taki kesimlerde milliyetçiliği yükseltmekten başka işe yaramayan siyasete destek   vermeyen sola gün yirmi dört saat hakaret etmeyi ve sövüp saymayı bir marifetmiş gibi   sürdürüyor, kimisi de ne olup bittiğinden habersiz sağdan soldan tırtıkladığı cümlelerle aklınca komünistçe davranarak (!) enternasyonal bir tavır takındığı izlenimi vermeye çalışıyordu.Özetle yıllarca sol sempatizanlara ve yüzü sola dönük gençliğe enternasyonalizm adı altında burjuva kozmopolitizmini dayattılar ve solculuğun -hangi argümanlarla olursa olsun- bir ulusalcı harekete kuyrukçuluk yapmaktan geçtiği yolunda bir iklim yarattılar. Hiç kuşkusuz yanlıştı; sola düşmanlıktan başka bir anlamı da yoktu.

Bu forumlarda olan biten bu minvalde gerçekleşirken, ülkede neler oluyordu hiç akla geliyor muydu?
Sözgelimi sağlı sollu liberaller neyi savunuyordu; AKP cemaat ortaklığı neyin peşindeydi? Anlaşılıyor muydu; önemseniyor muydu?

Ve bence önemli bir soru; sosyalist-komünist-enternasyonalist kime denir ve sosyalist mücadele nasıl bir şeydir?

****

Evet, bence doğru ve gerekli sorulardır bunlar,   sosyalist, komünist, enternasyonalist nedir-kimdir ve sosyalist mücadele dendiğinde ne anlaşılmalıdır soruları. Üzerinde düşünmek ve kafa yormak gerekir. Örnekse, bilimsel sosyalizmi bilmek ve onu savunmak ideolojinin ne olduğu konusunda sağdan soldan toplanan doğruları sürekli tekrarlamaktan mı geçmektedir? Veya komünist toplumun daha ileri aşamalarında devletin alacağı olası biçim hakkında bir fikir ileri sürmek,   böyle bir dünyayı ve dolayısıyla sosyalist bir mücadeleyi savunmak anlamına mı gelmektedir? Ya da bilgiye ulaşmanın bu kadar kolay olduğu bir dünyada,   sağdan soldan toplanan ''Marksist tezleri'', ya da bilinen ''Marksist doğruları'' iyi-kötü bir ezbere bir dönüştürmekten mi geçmektedir, sosyalist, komünist ve dahi enternasyonalist olmak?

Bence bu sorular önemlidir ve bu konuların önemsenmesi gerekmektedir. Özellikle   bu sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumların yıllarca yaptığı gibi, sosyalist ve enternasyonalist olmayı ve sosyalist mücadelenin nasıl olması gerektiği konusunu bilinçli ya da bilinçsiz bir yığın manipulasyonla sürekli köpürtmesi bu konuları çok daha önemli hale getirmektedir. İnternetin kişiye sağladığı onca faydaların yanında böyle örnekler üzerinden bir yığın zararları da olduğu açıktır. Ve bu forumlar bu konularda gerçekten de çok önemli-adını koyalım- gerici hatta karşı devrimci bir rol oynadılar. Evet, aynen öyle, gerici ve karşı-devrimci bir rol oynadılar.

(Öyle bir iklim yaratıldı ve o iklim üzerinden öylesine bir algı oluşturdular ki, ''enternasyonalist komünist'' olmanın Kürt ulusalcı hareketine yedeklenmekten geçtiği ve   böyle bir kuyrukçu tavır göstermeyenlerin komünist olmadığı, sosyal şoven, neo-faşist ve   en hafifinden ulusalcı oldukları sürekli köpürtüldü. Tipik bir örnektir, bir gün kendini ''sosyalizm okulu'' diye tanımlayan gerçekte ise Kürt Ulusalcı Hareketini doğru-yanlış savunmaktan başka bir işlevi olmayan SF'de bir sol sempatizan, çok ilgisiz bir konuda söze başlarken, sanırım Kürt ulusalcılığına bir eleştiride bulunmak istiyordu, '' sakın yanlış anlamayın, TKP'li değilim'' diye söze başlamak zorunluluğu hissetmişti. Rahatsız ediciydi ama iklim buydu. TKP'nin veya TKP gibi bir yığın sol, sosyalist yapıların sadece kuyrukçu olmadıkları için buralarda ötekileştirilmesi, ötekileştirmek de değil, düşmanlaştırılmasının altını çizmek değil amacım. Konu bu değil. Bu yüzden parantez içine aldım. Bir şey daha ekleyerek geçeyim. O dönemde siyasi hayatımızda sağlı sollu liberaller belirleyicilik kazanmıştı. Hiç istisnası yok, bu sözde forumların tamamına da bu sağlı sollu liberal etki sinmişti. Sosyalist devrim perspektifi kendi teorik ve ideolojik bağlamından kopartılmış, kimilerine göre Marks, kimilerince Lenin ''çağdışı'' kalmıştı! Ve en az bunun kadar önemli, bu topraklar üzerinde en devrimci dönüşüm dönemi bile faşizm olarak nitelendiriliyor, böyle bir tavır alınıyor, ve liberal basıncın etkisiyle, cumhuriyet   kazanımları ve aydınlanma süreci sol-sosyalizm adına düşmanlaştırılıyordu. İbretliktir.)

Paranteze daha sonra geliriz sanıyorum, ama önce şu sol, sosyalizm, enternasyonalizm konusuna gelirsek, elbette teorik bilginin önemi yadsınamaz. Marksist   olabilmek Marksizmi tanımamakla olmaz. Sosyalist, komünist ve hatta ayrıca vurgulanmak ihtiyacı hissedilen enternasyonalist olabilmek de haliyle bu konularda bilgilenmeyi gerekli kılar. Ne varki, üzerinden asla atlanılmaması gereken şey bu gerekliliğin hiçbir zaman yeterlilik anlamına gelmediğidir. Yani bilgi gerekli şarttır ama yeterli şart değildir. Sosyalist, komünist ve dahi enternasyonalist olabilmek bu gerekli bilgilerle birlikte siyaset dışı kalmamaktan, siyasette ( güncel olanda) yer tutmaktan, konum almaktan da geçmektedir. İdeolojik ve teorik olanı (Lenin'in deyimiyle) bir gevezelik aracı haline getirmemek, (ekleyeyim) ego tatmin aracına dönüştürmemek hem sosyalist olmanın ve hem de sosyalist mücadele içinde bulunmanın bir başka ve önemli gerekliliğidir. Bu yüzden yanı başındaki faşizmin ayak seslerini duymamazlıktan gelmenin en genel tanımı içinde bile solcu olabilmekle, sosyalist kalabilmekle bir ilgisi olamaz.

Özetle, solcu, sosyalist ve dahi enternasyonalist olmak sosyalist ideolojinin ne kadar kavranıldığıyla, ne kadar içselleştirildiğiyle ve siyasetle ( güncel olanla) ne kadar ilişkilendirildiğiyle doğrudan ilintilidir. Marksist olmak Marksizmi bir ezbermiş gibi, bir ansiklopedıymiş gibi anlamak değildir. Yanı başından geçip gideni anlayamıyor ve doğru yorumlayamayıp, sol bir konumlanış alamıyorsan   yapılan ve savunulanlar bir lafazanlık olmaktan öteye geçmez. Dinci bir faşizm iktidara yürürken, burjuva demokrasisine bile rahmet okutulurken ve giderek devlet de bir parti ve hatta bir tek adam devletine dönüşürken komünist toplumda itfaiye teşkilatını savunma adı altında üç maymunu oynamanın solculukla ve   komünist olmakla bir ilgisi olamaz. Yine aynı nedenlerle ülkenin üstüne çöreklenmiş bir dinci faşizm varken bu gerçekliği görmemek ve buna karşı   ilkesel bir duruş almamak adına sözde ideolojik ve teorik konularda ilgileniyor görünmek ve bunu da burjuva siyasetinin dışına çıkmak gibi akıl dışı kavramlarla savunmaya çalışmak gericilikten başka bir şey değildir. Solda görünüp te gerici olmak ve hatta karşı devrimci bir çizgide yer tutmak tam da böyle bir şeydir.

( Çok uzadı, sonra devam eder ve söylenmek istenenlerin üzerinden biraz daha geçerek   sadeleştirmeye çalışırız.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
07.03.2020- 05:14

İnternetin ülkeye girip yaygınlık kazanmasının yaşam biçimimiz üzerinde çok büyük bir etkisi olduğu gibi bilgiye ulaşma konusunda da çok büyük bir kolaylık sağladı. Bilgi klavye karşısında artık bir ''tık'' ötemizde. İyi tarafları da var kuşkusuz ama doğru bir yöntemle yapılmadığında zararları da oluyor. Bir kere internet, sosyal medya alışkanlığa dönüşüyor ve insanın çok büyük bir zamanını alma potansiyeline de sahip. Sosyal medya ile kurulan ilişkiler bir insanın toplumsallaşması olarak görülebilir mi, bilmiyorum; sosyologların konusuna giriyor. Ama siyaset klavye başında ve yalnız olarak yapılma alışkanlığına dönüştüğünde bence ve genellikle olumsuz sonuçlara yol açabiliyor. Sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumların uzunca yıllar sosyalizm adına uçuk kaçık siyasetlerin etkisinde kalması ve kuyrukçu bir tavrı benimsemesi bundandı. Çünkü bu forumların da (sosyal medya gibi) sürekli ''tüketen'' bir yapısı var(dı), ve bu yüzden buralara giren kişilere (sol sempatizanlara diyelim) en kestirmeden bilgilenmek zorunluluğu dayatırdı. Bilgilenilecek ve o bilgiler hemen (satılacak) sunulacak...Bu durum kısa zaman içinde uygun bir siyasi yelpaze altında uygun bir iklimi de beraberinde getirdi. Yarım yamalak ve çoğu yanlış yorumlanan bir ''ezber solculuğu'' ve adına enternasyonalizm denilen gerçekte burjuva kozmopolitizmi bağlamında kuyrukçu bir tavır. (O dönemde biraz olsun çizginin dışına çıkma veya var olan iklime aykırılık dışlanma ve   çoğu kez olduğu gibi forumdan uzaklaştırılma anlamına geliyordu. Sosyalist olmak, enternasyonal komünist olmak da böyle bir iklimde yeşerdi. Özetle sosyalist olmak enternasyonalist olmayı, enternasyoal komünist olmak da Kürt ulusalcılığına biat ve kuyrukçuluğu gerektirirdi...Olmayanlar, bu kuyrukçu tavra karşı çıkanlar ise ulusalcıydı. Ulusalcılık enternasyonal olmanın, enternasyonal olmak da ulusalcılığın karşıtı ve Kürt hareketine kayıtsız koşulsuz biattı.

Sözde sol, sosyalist, forumlardaki iklim en basitinden buydu ve oralardaki solculuk tanımı da böyle bir şeydi. İnternette basit aramalarla bulunabilecek uygun her türlü ''alıntı'' ve ''bilgi'' hemencecik cımbızlanabiliyor ve önü arkası düşünülmeden, çoğu kez anlaşılmadan hemen satılıyordu. Forum iklimine de uygunluk varsa hemen benimsenebiliyordu. Marks İrlanda konusunda bunu söylemiş, Lenin UKKTH başlığında bakın ne demiş; sanki Marks İrlanda konusunda ve Lenin de UKKTH başlığında başka şeyler söylememiş gibi... Engels'in kimi geri kalmış ülkeler, örnekse Cezayir için nerdeyse aşağılama anlamına gelen sözleri hiç görülmez ama işte biraz da kolaycılığından ve en çok da forumlardaki ve genişletirsek ülkedeki liberal basıncın etkisinden hep bu sözde enternasyonalist(!) yorumlar yapılırdı. İşin en trajik yanı ise, tam bu noktada ortaya çıkıyordu zaten. Bu kıskin komünist ve enternasyonalist oldukları izlenimi vermeye çalışanlar gerçekte ülkede solun üzerinde bir hegemonya kuran sağlı sollu liberallerin güdümüne girmişti; farklılıkları sadece biçimseldi.

Bu iklim çeşit çeşit kerameti kendinden menkul bir solculuk türetti.
Örnekse, kimileri Marksist değildi, Blankist ve Leninistti. Leninizmi ''omuzda tüfenk'' ''çekmecede silah'' olarak algılıyorlar, algılatmaya çalışıyorlardı. SAvunduklarının da, konumlandıkları siyasetin de ne Marksizm ve ne de Lenin'le bir ilgisi vardı. Var olan iklimi kendileri yaratmışlar ama sonra o iklimin önünde sürüklenip gidiyorlardı. Lenin'i Marks'dan ayırmanın mümkün olmadığını, Lenin'in örgüt ve öncülük kuramının Marksizm karşıtlığı değil, tamamlayıcı ve bütünleyici bir özellik taşıdığını...-bu kişilere anlatabilmek gerçekten zordu.

Kimileri ise,   Leninist değil, Marksistti. Döneme uygun ''Marks'a geri dönelim'' çığırtkanlığına uymuş, reel sosyalizmin çözülüşüyle de iyice havaya girmiş, özgün teoriler üretiyordu! Ekonomi küreselleşmiş de, üretim farklılaşmış da, proletarya başka bir şey olmuş da, mücadele edilmesi gereken şey bütün sınıfların birlikteliğiyle devletin kendisiymiş de...-Marksizmin savunulacak hiçbir yeri kalmamışken hala nasıl Marksist olunuyor, o da ayrı bir sorun!

Bir de,işin kolayını bulmuşlar var. İnternet kılavuzları, ezbercilik yöntemleri bunların. Bir iki makaleden bir iki cımbızlama ve sonra ortaya çıkan ezberi komünistçilik sanma kolaycılığı... Kolaycılık dediğim de lafın gelişi. Son söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Gericilik, karşı devrimci sürece destek... Yapılan işin başka bir işe yaramadığını bir türlü anlayamama...

2002 yılından beri bir siyasetin güdümüne girdi Türkiye...Gericilik ve karşı devrim süreci. Amaç neo-osmanlıcı bir yapıya dönmek; cumhuriyet devriminin tüm kazanımlarını ortadan kaldırmak, ve olabilirse devleti bir parti devletine dönüştürmek, rejim değişikliğiyle birlikte tek adam totaliterliği altında bir yapı inşa etmek vb. Yapılmak istenen buydu ve gerçekleştirilen de budur. Liberallere neden kızıyoruz, neden ''ihanet''le suçluyoruz? İşte bu sürece ideolojik destek verdiği ve entellektüel tahkimatta bulunduğu için...Peki sadece onlar mı? Kürt hareketini geçtim, konu onlar değil. Ülkede böyle bir süreç yaşanırken, sadeleştirelin, AKP devleti ele geçirirken, devlet olmaya çalışırken,ve artık devlet haline gelmişken öteden beri ve hala devletin sınıfsal bir baskı aygıtı olduğunu öne çıkarıp öyle bırakmanın   ne anlama gelebileceği kestirilemiyorsa, gerici sürece destek anlamına gelmekten başka bir işe yaramıyacağı da kestirilemez. Sorun buradadır. Ezbercilik bu noktada bir gericilik halini alır, bir karşı devrimci çizgiye oturur. Aynı şekilde demokrasi kavramını da sadece yöneten yönetilen bağlamında sınıfsal bir öz'le sınırlandırır ve o şekilde tanımlar ve bir ezbere dönüştürseniz sonuçta yaşanan sürece doğrudan veya dolaylı yoldan destek anlamına geldiğini de anlayamazsınız.

Solculuk sosyalistlik ve enternasyonalist olmak böyle bir şey değil.
Solculuk, sosyalistlik ve enternasyonalist olma güncelle bağ kurmaktan da geçer. Günceli, AKP'yi, yaşanan süreci göz ardı ederek siyaset yapılamaz, ideolojik davranılamaz. Sosyalizmi bir ezberci alıntılar toplamı haline getirmemek gerek. Sözde sol, sosyalist ve dahi enternasyonalist forumların bu bağlamda sol siyasete bir katkı verdiklerini iddia edebilmek mümkün değildir. Sanırım sonraki yorumları bu noktadan devam ettiririz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]