Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

“Polisler bir gece yarısı kapımızı kırıp, beni ve oğlumu götürdüler. 'Siz PKK'ye yardım ediyorsunuz, ekmek veriyorsunuz' dediler. Böyle ihbar etmişler. Hangi şerefsiz bizi ihbar etmişse etmiş işte. 'Siz PKK'nin nerede olduğunu biliyorsunuz, ya bize yerini gösterirsiniz, ya da ölürsünüz' diyorlardı. Gelen vurdu, giden vurdu. Falaka, askı, elektrik… akla ne gelirse üç gün nefes aldırmadan işkence ettiler.

Tabanlarımızı copladıkları için yürüyemez hale gelmiştik, sanki ustura atıyorlardı. Kollarımız ve bacaklarımız morarmış, ağaç gövdesi gibi şişmişti. PKK'nin yerini bilsek bir saniye dahi beklemeden söylerdik, ama bilmiyorduk. Bilmediğimiz bir şey için ne diyelim? Bir gece, 'Sizi öldürüp pis cesetlerinizi toprağa gömeceğiz' diyerek, bizi gözlerimiz bağlı olarak bilmediğimiz bir yere götürdüler. Sonradan anladık ki gittiğimiz yer uzakta bir yamacın başıydı. Şakaklarımıza tabanca dayayarak konuşmamızı istiyorlardı. Ya konuşacaktık, ya da öldürülecektik. Ne konuşacaktık, nereyi gösterecektik bilmiyorduk! Ne bilelim PKK nerede!

İÇİMİN KANLA DOLDUĞUNU HİSSETTİM

Herhalde traktör lastiğiydi, çok büyüktü çünkü. Bizi ayrı ayrı iki büklüm lastiklerin içine sokup, bayır aşağı yuvarladılar. Allah düşmanıma göstermesin, korkunç bir baş dönmesi ve mide bulantısı ile yuvarlanmaya başladık. Çamaşır makinesinin motoru nasıl bağırarak dönüyorsa, o kahpe lastikler de öyle dönüyordu. Öğürtüler arasında bayılmışız.

Uyandığımızda neresi olduğunu bilmediğimiz kapalı bir mekândaydık. Gözlerimiz paçavralarla hâlâ bağlıydı. "Soyunun" dediler, tir tir titreyerek soyunduk. Şerefsizin biri elime bir cop tutuşturup, "Bunu oğluna yap" dedi. O an bin defa ölmek istedim. Yalvardım, yakardım para etmedi. Aniden arkamda korkunç bir ağrı oldu. İçimin yırtıldığını, parçalandığını hissettim. Böğürdüm, nasıl titriyordum, boğulacak gibiydim, damarlarımın yırtıldığını, içimin kanla dolduğunu hissettim. Allah hiçbir kuluna göstermesin. Copu çekip çıkardıklarında içimde ne varsa hepsi copla birlikte dışarı çıktı sanki.

Gözlerim bağlı ama kulaklarım işitiyordu. Oğlumun bağırtısından anladım ki, bana yaptıklarını oğluma da yapıyorlar. Oğlum çığlıklar arasında yalvarıyor ama dinleyen kim! Dünya o an başıma yıkıldı, Allah'a ve kendime bir söz verdim: Dedim ki, oğlum buradan sağ çıkarsa onu PKK'ye göndereceğim.
Allah belalarını versin, oğlumun feryatları duvarlarda bomba gibi patlıyordu. Kan ter içinde kalmıştım. Evlat acısı, dayanamadım; kendimi kaybettim, küfür etmeye ve başımı duvara vurmaya başladım. Ölmek istiyordum. Beni kana bulanmış bir halde kıskıvrak yakalayıp yere yatırdılar. Oğlumun arkasından çekip aldıkları copla bana vurmaya başladılar.

ARTIK KORKU DİYE BİR ŞEY KALMAMIŞTI

Bizi o çıplak halimizle daracık demir bir kafese soktular. O kafese nasıl sığdık, hâlâ aklım almıyor. Kafeste bayılmışız. Orada ne kadar kaldığımızı bilmeden kendimize geldiğimizde betonda kan ve pislik içinde yatıyorduk.

Artık bende korku diye bir şey kalmamıştı. Gözümdeki paçavrayı sıyırıp bildiğim ne kadar küfür varsa hepsini sayıp döktüm. Kendilerini gördüm diye, tilki görmüş tavşan sürüsü gibi kaçıştılar. İçeride sadece ben ve oğlum kalmıştık. Oğlum da gözlerindeki paçavrayı atmış, küfür ediyordu. Çıplak halde zor bela ayağa kalktık. Bu sırada sivil giyimli biri kucağında bizim elbiselerle içeri girdi. 'Bu şerefsizler size ne yapmışlar böyle?' diye güya arkadaşlarına küfür etmeye başladı. Ben, hepiniz şerefsizsiniz dedim ona. 'Yemin billâh benim bu işlerle ilgim yok, ben böyle şeylere karşıyım' dedi.

Bizi o gün serbest bıraktılar.

Oğlum bir hafta kadar evde kaldı. Yaraları biraz kabuk bağladıktan sonra, "Ben gidiyorum" dedi. Benden ve annesinden helallik istedi. Kardeşleri ile kucaklaştı, annesinin elini öptü, gelip karşımda durdu, 'Baba seni seviyorum' dedi, ağlamamak için kendini zor tutuyordu, sesi titriyordu, bana dokunsa ağlayacaktı, ben de ağlamamak için dilimi ısırıyordum. Elini hafifçe havaya kaldırdı, 'Xatré we' dedi ve rüzgâr gibi kapıdan çıkıp gitti. Kız kardeşi ağlayarak arkasından gitmek istedi, öteki oğlum, 'Sakın gitme ve ağlama!' dedi.

Günlerimiz onu düşünmek ve geride bıraktığı hatıraları konuşmakla geçiyordu. Dağdaki bütün gençler artık bizim çocuklarımızdı. Onlar neyse biz de oyduk, işte devletin polisleri, duysunlar; biz de PKK'li olduk.
Diken üstünde beklediğimiz haber iki yıl sonra geldi. Oğlumuz bir çatışmada hayatını kaybetmişti.

Bir ay geçmiş ya da geçmemişti; kızım, 'Ağabeyim nöbeti bana devretti' dedi.

Gittiğinde bir tek düğünlerde ve bayramlarda giydiği sarı çiçekli mor entarisini giymişti.

Annesi şimdi her sabah çıkıp uzun uzun dağlara bakıyor."

https://odatv.com/hdp-onundeki-anneler-ne-yapmali-19091952.html

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
20.09.2019- 09:27

Üstteki yazının okumayı bile güçleştiren rahatsız edici bir yanı var. Sadece bu da değil, 12 Eylül faşizmiyle birlikte Mamak, Metris ve Diyarbakır cezaevleri birer işkencehaneye dönmüştü. Sağ sol demeden hemen hemen tüm tutuklu ve hükümlüler silme işkendecen geçiriliyordu. Sola yapılan işkence elbette sağcı gençlere uygulanan işkencelerden ağırdı. Diyarbakır cezaevi ise bu konuda çok öne geçmişti. Öyle söyleniyordu. Buradaki insanlarımız hem solcu oldukları için ve hem de Kürt oldukları için yukardaki örneğin farklı versiyonlarıyla karşılaşıyorlardı; evet, o faşist iklimde öyle söyleniyordu, kulağımıza öyle geliyordu.

Çok değil kısa bir zaman sonra Nokta dergisi Diyarbakır'daki zulmü bütün acımasızlığıyla gözler önüne serdi. Elektrik, cop, b.k çukuru ve daha neler neler. Tutukluların kızları ve eşlerine yapılan işkenceler ve tecavüzlere kim dayanabilir ki? İşkencehanelerde tutukluyu konuşturabilmek için böyle bir uygulama da yapılıyordu, anlatılanlara göre. ''Konuşmadığında eşine ve kızına tecavüz edilecek!''

PKK'nin kitlesellik kazanması Diyarbakır zindanlarıyla ilişkilendirilir; bir yanıyla da doğrudur. Ama yeterli değildir.   PKK ile mücadele adı altında güneydoğu ve doğu coğrafyasındaki yöre insanlarına çok çektirilmiştir. Gerekçesi ne olursa olsun köylülerin yerini yurdunu yakmak, onları bir sabah içtimasındaki gibi bir alana toplamak ve sonra ''b.k yedirmek'' herhangi bir insanın kabul edebileceği gerçeklik olamaz. PKK yıllardır bitirilemiyorsa Kürt insanının içine işlemiş bu insanlık dışı uygulamaların az payı yoktur.

Hiç kuşku yok; PKK'ye katılımı sadece bu örneklerle açıklamak doğru değildir. Bugünlerde HDP önündeki anaların da dillendirdiği gibi ''kandırılarak'' dağa çıkartılmış çocuklarımız olduğu gibi,   Kürt etnik kökenli yurttaşlarımız içinde -özellikle genç kuşakta ve çeşitli gerekçelerle- Kürt milliyetçiliğinin ortaya çıkması da dağa çıkışın kendiliğindenci bir yanını oluşturur. Bana göre PKK'ye katılımın en yüksek oranını da bu kesim oluşturmaktadır. PKK'ya katılımı sadece ''dış mihrakların kışkırtması''na, ''PKK'nin Kürt gençlerini dağa kaldırmasına''   veya sadece ''diyarbakır zindanları''na bağlamak   bu yüzden yanlıştır ve fotoğrafın bütününü görebilmekten uzak yaklaşımlardır.

Bir tarih verilecekse 1984 Eruh ( ve sanırım Şemdinli) baskınlarının ardından PKK ve devlet merkezli bir çatışmalı süreç yaşıyoruz. Onbinlerce insan öldü. Gencecik çocuklar daha baharını bile yaşayamadan toprağa düştü.   Klasik bir ezber olacak belki ama, gerçekliği de var; daha dün et ve tırnak gibi bir olan iki kesim, Kürtlerle Türkler büyük duygusal kopuşlar yaşadılar. Devasa bir sorunumuz oldu ve Kürt sorunu adıyla 84'ten bu yana gündemen hemen hemen birinci sırasına oturdu.

Kürt sorununun gündemin ilk sırasına oturmasıyla birlikte bir yükseliş yaşaması,   12 Eylül yenilgisi ve reel sosyalizm çözülüşü yaşayan solun tam da gerilemesi sürecine rastlamıştı. Kürt hareketine soldan destek böyle bir iklimin sonucuydu. Bu destek hiçbir zaman da Kürt hareketi üzerinde belirleyicilik noktasına varamamıştır. Kürt hareketi giderek soldan sağa savrulurken ve bugün ABD ile bölgede ittifak kurma aşamasına varmışken, solun ilk başlardaki desteği yükselişte olan Kürt hareketinin gerileyiş ve erime sürecine girmiş Türkiye solunu yukarı çekebilme beklentisine dayanıyordu. Olmadığı görüldü. Kürt hareketinin soldan beklentisi sadece biattı, sadece itaatdı. Kandil'den yükselen her ses ve eylemin desteklenmesiydi. Kürt hareketine eleştiriler de bu noktada başladı ve hareketin bölgedeki beklentilerinin ABD öncülüğündeki emperyalizme bağlanması da kesin bir kopuşa ve yolların ayrılmasına yol açtı. Kürt hareketine kuyrukçuluğun solcu, sosyalist ve dahi enternasyonalist olmayla hiçbir ilintisinin olmadığının nedeni de buydu.

Varmak istediğim yer, bundan sonrası için...

Sanıyorum ve büyük ölçüde anlaşılmıştır.Yıllardır sanalın sözde sol-sosyalist forumlarında   yapılan ve sosyalist ve enternasyonalist olmanın Kürt hareketine kuyrukçuluk yapmaktan geçtiği vaazlarının yanlışlığı anlaşılmıştır. Artık buralarda ''UKKTH'' vurgularına bile rastlanmayışının nedeni bu olsa gerek. Ama sadece bu değil; anlaşılması gereken başka bir gerçek de var. O da Kürt hareketine kuyrukçuluk yapmanın solcu-sosyalist ve dahi enternasyonalist olmakla hiçbir ilgisinin bulunmadığı gerçeği yanında, Kürt sorununda nerdeyse şoven ve hatta faşizan bir dil kullanarak HDP'yi ötekileştirmek ve partiyi bütünüyle şiddet yanlısı değerlendirme yanlışına düşmektir. Çok yazıyoruz, HDP'nin bu konularda eksikleri ve bana göre yanlışları var ancak bütün bunlar HDP'yi düşmanlaştırmak anlamına da gelmemeli. Hele Kürt sorununda, Kürtlerin sorunlarından söz eden birilerine PKK yakıştırması yapmak kadar yanlış bir davranış olamaz. Böyle bir tavrın sol-sosyalist bir tavır olduğunu savunabilmek de mümkün değildir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]