Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Enternasyonal

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nde 5 gün (1): Mitler ve gerçekler
 
Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin anlatıldığı gibi bir yer olmadığını görmek için sosyalist veya solcu olmaya gerek yok. Yalnızca önyargılarını kırmaya çalışan, meraklı ama gerçekçi bir gezgin olmak yeterli. Sorgulama eğer tek taraflıysa samimiyetini yitirir

Annelerin ninnilerinden
spikerin okuduğu habere kadar,
yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
anlamak gideni ve gelmekte olanı.

Nazım Hikmet

Yazıya başlarken seyahat sonrasında aklımdan geçen ilk şeyi söylemek istiyorum: Eğer bütün bunlar bir tiyatroysa bile, eğer üç şehirde sokaklarda gördüğüm onbinlerce insan, konuştuklarım, alışveriş yapanlar, dans edenler, akordeon çalan çocuklar, sakura çiçekli güneş şemsiyeleriyle kadınlar; insanların bize gülmesi ve el sallaması emirse, bu koca sahne en azından takdiri hak ediyor.

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti (KDHC), İkinci Dünya Savaşı’nın ardından 9 Eylül 1948’de bağımsızlığını ilan etti. Kuzeyi destekleyenler silah yardımıyla Sovyetler ve asker desteğiyle Çin olurken, güneyi destekleyen taraf ABD öncülüğündeki Batı bloku idi. Bu desteğe kuzeyde duyulan minnet, daha sonra ülkedeki çeşitli yerlere inşa edilen Mao heykelleri ve Sovyet Dostluk Anıtı ile kendini bulmuş. 1950’de çıkan Kore Savaşı’nda KDHC, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu BM’ye üye 21 ülkenin güçlerine karşı savaştı. Türkiye bölgeye asker göndererek NATO’ya üye olmak ve ABD’nin gözüne girmek istiyordu. Başarılı da oldu ancak kime ve neye karşı savaştığını bile bilmeden hayatını kaybeden 700’den fazla asker ve suçsuz yere öldürülen Kore halkı kaldı geriye. Sınırdaki Kaesong şehrinde gerçekleşen görüşmeler sonucu şiddetli çatışmaların yaşandığı 38. paralel sınır kabul edildi.

İki taraf tarih sahnesindeki rollerini kesin olarak ayırmıştı. Güney Kore, ABD’nin desteğiyle ve onu taklit etmesiyle bir kapitalizm başkentine dönüşürken geniş kitlelere ulaşan K-Pop, modern diziler, plastik cerrahi ve makyaj malzemeleri ile popüler kültür denince akla gelen ilk birkaç ülkeden biri oldu.

Kuzey ise yoluna bir süre SSCB ve Çin Halk Cumhuriyeti ile devam etse de daha sonra kendisini “en azından ideolojik olarak” bu iki güçten kısmen ayırdı. Artık KDHC, ne Maoist olarak tanımlıyordu kendini ne de Leninist. 14 yaşındayken yaşadığı evden ayrılıp önce Japon işgaline sonra da ABD’ye karşı savaşan ve ülkenin kurucusu olan Kim İl-sung, Juche Felsefesi’ni kabul etti.

Bu felsefeye göre insan kendinin ve kaderinin efendisidir. Her şeyi belirleyen insandır. Yaratıcılık, akıl ve bağımsızlık karakteri onu geliştirir ve ileri götürür. Bu sebeple KDHC’de yaygın bir dini inanç söz konusu değildir; çünkü her şeyin belirleyicisi insandır. Ülke kurulduğunda zaten bir hâlihazırda dini inanca sahip olan insanlar ve bazı dinler anayasayla koruma altına alınmış. Üstelik Halk Meclisi’ndeki üç partiden biri de Muhafazakâr Parti (Chondoist Chongu Partisi). Diğerleriyse Sosyal Demokrat Parti ve iktidarda olan KDHC İşçi Partisi.

Resim Ekleme

Juche felsefesinin ülkeye en büyük etkisi ise eğitim alanında olmuş. Öyle ki, diğer sosyalist ülkelerdeki partilerden ya da anıtlardan farklı olarak işçiyi temsil eden çekiç ve çiftçiyi temsil eden orağın tam ortasında bir de yazı fırçası yer alıyor (Eskiden fırça ıslatılarak pirince basılır ve öyle yazı yazılırmış). Haftanın 6 günü okul var. Okuldan sonra da en az bir enstrümanın ve dans çeşidinin öğrenilme zorunluluğunun olduğu çocuk saraylarına gidiliyor. Bu saraylardan hemen hemen her şehirde var ve aralıksız eğitim veriyorlar.

Ekonomik açıdan ise ülkenin sistemi kooperatiflere dayanıyor. İki tip kooperatif var; özel kooperatif ve devlet kooperatifi. Özel kooperatifte mahsulün yüzde 30’u devlete verilirken geri kalanı çiftçilere dağıtılıyor ve çiftçilerin bunu satmalarına izin veriliyor. Devlet kooperatiflerindeyse her çiftçi memur olarak kabul ediliyor ve çalıştığı saat bazında maaş alıyor. Ülkenin en büyük üretim kaynağı pirinç. Geçtiğiniz yollarda kilometrelerce uzanan pirinç tarlalarını görebilirsiniz. Sadece Çin ve Rusya’ya ihraç edebilseler de en büyük gelirlerini ginseng bitkisinden elde ediyorlar. Öyle ki ginseng çayı, ginseng viskisi ve diğer ginseng içerikli ürünleri her yerde görmek mümkün.

Resim Ekleme

Ülkeye ulaşım uçak ve trenle mümkün. Kore’nin havayolları Koryo veya Çin Havayolları ile Rusya (Vladivostok) ve Çin’den (Pekin) ulaşım mümkün. Ayrıca yine Çin ve Rusya’dan tren seferleri var. Gelecek günlerde Vietnam’a da uçuşların başlayacağı bilgisini aldım.

KDHC’nin kurucusu ve ilk lideri Kim İl-sung ölünce 1994’te yerine oğlu Kim Jong-il geçti. Kendisinin 2011’de ölümünden sonra ise İsviçre’de 12 sene sahte pasaportla kalıp eğitim almış olan, şu anda da özellikle ülkenin nükleer programıyla dünya gündeminde olan Kim Jong-un geçti.

Ülke, çiçekler ülkesi. Resmi çiçekleri de manolya. Ayrıca KDHC’de her lideri temsil eden bir çiçek de var. Bu yüzden Kim İl-sung’un dünyanın diğer yerlerinde de kendisinin adını taşıyan ve Endonezya’da görülen mor çiçeği, Kim Jong-il’i temsilen de kırmızı begonya çiçeğini ülkenin her yerinde görmek mümkün. Şu anki liderlerinin de çiçeği varmış ancak ismi, kendisinin ölümüne kadar sır gibi saklanacakmış.

Ülkenin her yerinde Kim İl-sung ve Kim Jong-il’in resimlerini ve heykellerini görmek mümkünken, şu anki devlet başkanının bir resmini görmek mümkün değil. Yalnızca devlet televizyonunu açarsanız ya da resmi bir törene katılırsanız, o da bir kere olmak üzere, onun resmini görebilirsiniz.

Resim Ekleme

KDHC’nin güncel nüfusu yaklaşık 25 milyon. Para birimi Won ancak bu para birimini turistlerin kullanması yasak. Uluslararası piyasalarda 1 Euro’nun 9000 Won olmasından dolayı kur sabitlenmiş. Ülkeye turist olarak gelmişseniz bir Koreli’den yaklaşık 900 kat fazla ödüyorsunuz bu yüzden. Aynı durum Küba için de geçerli ancak orada olduğu gibi iki farklı para birimi yok Kore’de. Bunun yerine Euro, Dolar ve Yuan (Çin Parası) ile ödeme yapabiliyorsunuz. Tabi bunun bir de istisnası var. Eğer rehberinizden rica ederseniz ve birazcık da kendinizi sevdirmişseniz sizi bir süpermarkete götürüyorlar. Orada paranızı Won’a dönüştürmeniz mümkün. 10 Euro bozdurup pirinç rakısı ve yerel viski aldığımda elime geçen para 88 bin Won’du. Ancak yurttaşlara haksızlık olmasın diye turist olduğunuzu anlayan biri bu süpermarket haricinde elinizdeki Won’u kabul etmez. KDHC parasını yurtdışına çıkarmak prensip olarak yasak olsa da buna yönelik ne girişte ne de çıkışta bir aramaya maruz kaldık. Kontrol edilmiyor yani.

Resim Ekleme

Rehberin sözü açılmışken, ülkeye geldiğinizde sayınız bir de olsa yirmi de olsa size iki rehber eşlik ediyor. Ancak başlangıçta çekinseniz bile bu iki rehber genelde gayet sıcakkanlı oluyor ve buzları kırmaya çalıştığınızda onlarla gerçekten dost olabiliyorsunuz. Bir ana rehber bir de onu denetleyen hocası oluyor otobüste. En az biri İngilizce, diğeri de başka bir yabancı dil konuşuyor. Mesela bizim iki rehberimiz de (Kim ve Rim) İngilizce konuşuyordu. Kim’in Japonca da bildiğini öğrendik sonra. İngilizce, okullarda öğretilen birinci yabancı dil artık. Eskiden Rusça veya Çince öğretilirmiş. İnanın bana en zorlayan soruları sormaya çalıştım ve nazik bir şekilde, çok da kibar bir üslupla cevap verdiler hepsine. Bu seyahatimde başıma gelen bir olayı anlatayım.

Daha önce 52 ülkeye gitmiş biri olarak başımda sürekli birilerinin olması beni çok rahatsız eder. Birlikte hareket ettiğim grupta da gerek yaş olarak gerekse gezilen ülke sayısı olarak en tecrübesiz olan bendim. Çok tatlı, aynı zamanda saygıdeğer bir çiftimiz vardı. Vural Abi ülkeye girdiğimizde rehberimize (Kim) bakarak, “Yahu ben bu ajan abiden çekiniyorum” dedi. Ülkeden çıkarken ise o çekindikleri “ajan abi” onun ve Saime Abla’nın elini öptü, başına koydu; “Siz benim Türkiye’deki ailemsiniz” dedi. Bana sarılarak “Sen benim yoldaşımsın, unutma beni” diye seslendi. Kadın rehberimiz Rim’e zaten ilk günden herkesin kanı ısınmıştı. Bize her gün Korece bir cümle öğretti. Ülkemiz hakkında sorular sordu. Kendi internet sistemleri Intranet’ten Türk bayrağı ile Ayasofya’nın fotoğrafını göstererek güldü ve ne zaman selfie çekilmek istesek kabul etti. Biz giderken de gözleri dolarak bize sarıldı.

Eğer bu ülkeye seyahat edecekseniz rehberlerinizin de duyguları olduğunun farkına varın. KDHC’yi sevebilirsiniz, sevmeyebilirsiniz; devlete karşı beslediğiniz duygulardan arınarak yaklaşmaya çalışın onlara. Çoluğu çocuğu olan insanlar ya da sizin yaşıtınız. Benim götürdüğüm nazar boncuklarını alırken gözlerinin içi gülüyordu mesela.

Resim EklemeTurla gitmek ve rehberle gezmek dışında bir seçeneğiniz yok. Türkiye’de KDHC’nin dış temsilciliği dahi yok. En yakını Bulgaristan’ın başkenti Sofya’da bulunuyor. Rotayı da siz belirleyemezsiniz. 12 günlük turlarda başkent Pyongyang dahil 5-6, bir haftalık turlarda ise 3-4 şehir ve milli parklar gezdiriliyor (Çok yeşil bir ülke ve milli park sayısı oldukça yüksek). Evet bu “Ne kadar da mükemmel, yaşasın” diye ifade edilebilecek bir durum değil. Gezmeyi çok seven biri olarak bu en çok benim üzüntü duyacağım bir şey. Ancak bu durumu değerlendirirken şunu gözden kaçırmayın; dünyanın en büyük emperyalist gücü ve onun çevresinde toplanan ülkelerin, KDHC’ye kuruluş gününden bu yana ambargosu söz konusu. Dile kolay 71 yıldır 25 milyon insanıyla, kendi gücüyle ayakta durmak, mevcut kapitalist sistemden çıkış için alternatif yaratmak durumunda bu ülke. Rejim olarak da türünün tek örneği. Bunu koruması gerekiyor. Kuralları olan bir ülke, kuralların da her sene giderek esnetildiği bir yer. Turist alımına başlamaları bile çok yeni. ABD’nin yalnızca bir işkolunda Türkiye’ye ambargo uyguladığını düşünün, ekonomi ne hale gelir? Koydukları kurallara uymaya çalışıp ülkenin felsefesini algılamaya çabalayın çünkü kuralları sizin belirleme imkânınız yok ancak nedenlerini düşünme imkânınız var. Belki bundan on sene sonra ziyaret edeceğiniz KDHC çok farklı bir ülke olacak.

Resim Ekleme

Fotoğraf çekebiliyorsunuz, yasak durumları ise istisna. Net olarak çekilmemesi söylenmediyse rahat şekilde çekim yapabilirsiniz. Fotoğrafını çekmenizin istenmediği birkaç şey var. Bunlardan bir tanesi askeri bölge. Zaten Türkiye’de de bir askeri bölgenin önünden geçerken 4 dilde fotoğraf çekiminin yasak olduğunu belirten bir tabelayla karşılaşırsınız. İkincisi, inşaatlar. Daha önce gelen Amerikalı turistler inşaatları çekip “Baraka, kaç senedir bitiremiyorlarmış” gibi ifadelerle paylaşımlar yapınca yasaklanmış. Üçüncüsü ise liderlerinin mozolesi. Liderlerin mumyalanmış bedenlerinin çekilemiyor olması da şaşırtıcı gelmedi bana. Ayrıca gözlemimi aktarmam gerekirse ülkeden çıkışta gereksiz yere panik yapıp fotoğraf makinelerinin hafıza kartlarını iç çamaşırları da dahil enteresan yerlere saklamaya çalışan birçok insan gördüm ama bunların kontrol edildiğini görmedim.

Evet, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti bir kurallar ülkesi. Bu kuralların bazıları çok makul bazılarıysa mantıktan yoksun ancak ambargodan dolayı anlaşılabilir bir durum bu. Bu sebeple takdir yetkileri sınırlı olan rehberlerin yanına gidip “Yeaaa niye internet yok biee, siz yurtdışına bile çıkamıyormuşsunuz deme? Şömdö bön yotub kanalıma vödyo otomocom mo?” gibi ifadeler yerine ülkeyi gerçekten anlamaya yönelik sorular sorup yapıcı eleştiriler yöneltebilirsiniz. Aşağılayıcı, yıpratıcı ifadeler kullandığınızda ülkenin sistemi değişmiş olmuyor, sadece rehberlerinizi boş yere zorlamış ve ortamı, diğer insanları germiş oluyorsunuz.
Seyahatte bize eşlik eden saygıdeğer hocam Prof. Filiz Karaosmanoğlu, Korelilerin inşa ettiği dünyanın en büyük otelini göstererek şöyle demişti: “Heykellerin arkasında olması ve büyüklüğü silueti bozuyor. Çok yanlış.” Rehberimiz ise gülerek, “Bunu söyleyen ilk kişisiniz ve haklılık payınız var, evet” dedi. Daha sonradan fark ettik ki otel geceleri bayrak yansıtılarak aydınlatılıyor ve geceleri şehre farklı bir hava katıyor.
Ülkedeki her ev, her bina aynı değil elbette. Gökdelenlerde ve güzel evlerde bilim insanları, sanatçılar ve askerler oturuyor. Diğer evlerin kalitesi birbirine yakın. Bilim insanlarının oturduğu binaların bazılarının çatısı açılmış kitap figürü gibi tasarlanmış. Sanatçıların evleri de diğerlerinden farklı olarak manolya çiçeği şeklinde, bazıları oval bazıları köşeli güzel binalar.


Resim Ekleme
Eğitim ve sağlık tahmin edeceğiniz şekilde parasız. Apartman doktoru diye bir kavram var. Her apartmandan bir doktor sorumlu tutulmuş ve düzenli aralıklarla apartman sakinlerini rutin kontrolden geçiriyormuş.

Kadın, ülkenin her alanında. Otobüs-tramvay şoförü, asker, memur, rehber. Kore’nin nihai hedefini gösteren Birleşme Anıtı’ndaki figürler kadın. Sebebini sorduğumda, “Bizi güneyle birleştirecekler kadınlar” diye cevap veriyorlar. Ev kadınlarına zorunlu motivasyon eğitimi var. Spor kıyafetlerle ve flamalarla çeşitli hareketler yapan kadınları sokakta görmek mümkün. Ayrıca askerlik de yapabiliyorlar. Gönüllü askerlik sistemi var. Erkeklerde 5, kadınlarda ise 3 sene. Hem toplumda prestijli bir konuma sahip olabilmek için hem de iyi bir maaş için tercih edilen bir şey askerlik. Üniversiteden önce veya sonra yapılabiliyor.


Resim Ekleme
Işıklandırma ile ilgili duyduklarınız kısmen doğru. Ambargodan dolayı enerji temini problemli. Geceleri ışıklandırma da kısıtlı o yüzden. Ama geceleri mutlaka yanan bir şey var: Juche Kulesi’nin ucundaki alev. Bu da şehre başka bir hava katıyor.

Resim Ekleme

Evlenene kadar aileyle yaşanıyor. Evi herkese devlet veriyor tabii ki. Evlenene yeni eve çıkma hakkı tanınıyor. Bu yüzden evlilik popüler ancak buna devletin müdahalesi söz konusu değil. İkiz veya üçüz çocuk doğurmak güzel bir şey olarak kabul ediliyor ve devlet bu çocuklara daha da çok sahip çıkıyor. (İleride burs verip yurtdışına yolluyor vs.)

Seyahat hakkı kısıtlı. İş insanları, bilim insanları ve sporcular bu haktan faydalanıyorlar. Ayrıca Oxford, Cambridge, Cenevre Enstitüsü gibi okullara devlet bursuyla giden hatırı sayılır öğrenci kitlesi var. Gönül ister ki her yurttaş eşit şartlarda seyahat edebilsin, başka yerleri de görebilsin. İleride bu sorunun çözüleceğine dair umudum yüksek çünkü geçmişle kıyaslandığında seyahat şartları giderek iyileşiyor, seyahat eden insan sayısı ve seyahat edilebilen ülke sayısı artıyor.

İnternet olayını sordum, aldığım cevap şuydu: “Yabancılar 200 Euro vererek internet paketi satın alabiliyor.” (İçiniz rahat etsin, bu parayı vererek ülkeden canlı yayın yapanlar bile var ama ben kafamı dinleme hakkımı kullandım.) Korelilerin ise İntranet adı verilen bir internet sistemleri, akıllı telefonları ve işletim sistemleri var. Buna her vatandaşın erişimi çok kolay şekilde sağlanıyor. Neden bizim gibi Google, Facebook kullanmıyorlar diye soracaksınızdır. Sizce neden kullanmıyorlar?

Resim Ekleme

Rehberle aranızı iyi tutarsanız bir İtalyan kahvecisinde mola vermek için onu ikna edebilirsiniz. Halkla temasa geçmek yasak değil! Gittiğiniz yerlerde insanlara gülün, alacağınız karşılık gülücüktür. El sallarsanız size de sallayacaklardır. Selam verirseniz karşılık alacaksınız mutlaka. Zamanın olduğu ölçüde birini durdurup konuşabilirsiniz de. Kimse size bu konuda karışmıyor. Ben insanlarla rastgele sohbet ettim. Bununla ilgili bir kere bile uyarı almadım.

Ulaşım başkentte metro, otobüs ve tramvayla; taşrada ise dolmuşa benzeyen küçük otobüslerle sağlanıyor. Bisiklet kullanımı şimdiye kadar gördüğüm ülkelerin büyük bir kısmından daha fazla. Avrupa’da bisiklet kullanımını çevreci olduğu için övüp “Kore’de bisiklete biniyorlar çünkü fakirler” deme ikiyüzlülüğünden kaçınalım.

Resim Ekleme

Güneydeki Koreliler ile ilgili fikirlerini sorduğumda da “Onlar bizim kardeşlerimiz. Günün birinde bir araya geleceğiz. Emperyalizmin işgalinden kurtulacak onlar da” diyorlar. “Peki başkent neresi olacak” diye sorduğumda ise, “Pyongyang tabii ki” diyor ve gülüyor samimi şekilde rehberimiz Kim.

Seyirci kapasitesi bakımından dünyanın en büyük stadı olan 1 Mayıs Stadı burada (150.000 kişi) ve belirli zamanlarda 100 bin gönüllü ve amatör öğrencinin katılımıyla Mass Games adı verilen bir organizasyon gerçekleştiriliyor.


Resim Ekleme
Amerikalı, Rus, Çinli, Alman ve Belçika’dan gelen Türk ve turistlerle sohbet etme olanağı buldum. En olumsuz ayrılan kişi bile önyargılarının belli ölçüde de olsa kırıldığını söylüyor. Başka gezginlerin görüşleri farklı olabilir. Herkesin biriktirdiği anılar ve edindiği izlenim aynı olmayabilir. Ancak “bir şeyler” görmüş olan bir insanın görüşlerine en azından saygı duyulmasını bekliyorum. Hiçbir şey görmemiş olmaktan iyidir her ihtimalde. Örneğin usta Coşkun Aral’ın YouTube kanalında paylaştığı videoyu izleyin. Orada diyor ki, “Yahu tabii ki kapalı ülke, eksiklikler ve hatalar var ama bize anlatıldığı gibi de değilmiş.” Ben de kendisiyle aynı fikri paylaş��yorum. Evet, bana anlatıldığı gibi değildi, size anlatıldığı gibi de değil arkadaşlar! Kalıplarınızın esiri olmayın.

Rehberlerimize Otto Warmbier* olayını da sordum. Bu soruyu sorduğum için beni köpek balıklarına atmadılar, bana sinirlenmediler de. Sakince cevap verdiler. Posteri izinsiz sökmenin ve daha sonra da yırtmanın hem saygısızlık hem suç olduğu konusunda uyarıların önceden yapıldığını söylediler ve eklediler: “Kanunlarla bunun suçu sabit. Kanunları uygulamazsak vatandaşlarımızın bize güveni kalır mı? Biz hiçbir kötü muameleye maruz bırakmadık. Kendisi yüksek stresin etkisiyle fenalaştı ve ülkesine yolladık. Orada öldü. Bundan dolayı biz de gerçekten üzüntü duyuyoruz.” Doğru söylemiyor da olabilirler, doğru söylüyor da olabilirler ancak iki tarafı da dinlemeden, olayın ayrıntılarını bilmeden bir ülkeyi hemen suçlamak da yargısız infaz olur diye düşünüyorum.

Resim Ekleme

“Bütün bunları sosyalist olduğun için yazıyorsun” diyenler olacak. Elbette payı vardır. Sempatimin olmaması garip olurdu zaten. Ancak ben KDHC’ye gitmeye bir arkadaşımın önerisi ve ısrarıyla karar verdim. O arkadaşım, Murathan, sosyalist değildir. Çünkü her ne kadar gurur duyulacak, benim de mutlu olduğum bir kimlik olsa da bir yerin anlatıldığı gibi bir yer olmadığını görmek için sosyalist veya solcu olmaya gerek yok. Yalnızca önyargılarını kırmaya çalışan, meraklı ama gerçekçi bir gezgin olmak yeterli. Sorgulama eğer tek taraflıysa samimiyetini yitirir.

Eğer seyahate gitmeden ülkenin kalemini kırmış, hükmünü vermişseniz o ülkeye gitmeyin. Seyahat bile önyargılarınızı kıramazsa başka hiçbir şey kıramaz zaten. KDHC’nin yeteri kadar düşmanı ve felsefesini anlamayan yeteri kadar insan var. Sizin dayanışmanıza ihtiyaç duyan taraf “düşman taraf” değil o sebeple. Bir an olsun önyargılarınızı kırmaya çalışmanız, ülkeyi ziyaret edip öyle karar vermeniz ve Juche’yi anlamanız dileğiyle.

KDHC’yle ilgili bir sonraki yazımda seyahatimden dipnotları anlatacağım…

*ABD’li öğrenci Otto Warmbier, Ocak 2016 yılında Pyongyang’da kaldığı otelde bulunan propaganda posterini çalmak suçlamasıyla havalimanında gözaltına alınmış ve daha sonra tutuklanmıştı. Yaklaşık 18 ay sonra Haziran 2017’de tıbbi nedenlerle serbest bırakılan Warmbier, ABD’ye geri döndükten kısa bir süre sonra hayatını kaybetmişti.

https://sendika63.org/2019/09/kore-demokratik-halk-cumhuriyetinde-5-gun-mitler-ve-gercekler-1-561945/

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
13.11.2019- 00:45

Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nde 5 gün (2): Alışılmadık bir seyahatin alışılmadık notları

“Bizi ve ülkemizi yanlış tanıyorlar, lütfen anlat onlara” dedi bana. Ne diyorsunuz, sizce anlatılmaya değer bir ülke ve anlatılmaya değer bir halk mı? Bence sonuna kadar...

Resim EklemeAz kalsın kaçırıyorduk uçağı ama hostesin son çağrısı sayesinde Rusya’nın Vladivostok şehrinden havalanan Rus yapımı uçakla Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti’nin (KDHC) başkenti Pyongyang’a doğru yola çıktık. Ülkeye yalnızca devletin havayolu şirketi olan Koryo Air ile Çin Havayolları’nın uçuşları var. Trenle ulaşım da mümkün ama daha uzun sürdüğü için genelde havayolu tercih ediliyor. Pembe kıyafetleriyle bir yarışmaya katıldıkları belli olan, havalimanında gördüğümüz gençlerle Kore İşçi Partisi rozeti taşıyan orta yaşlı insanlar bizimle birlikte uçaktalardı. Uçağın durumu biraz kötüydü ama halimizden şikâyetçi değildik, çünkü bize eşlik eden ve sevimli bir tınıya sahip olan Korece şarkılar vardı. Önce gazete servisi başladı, ben hatıra olsun diye Korece olanı istedim. Daha sonra ikram geldi: Üç çeşit sandviç ve üzümlü gazoz. Gerçekten çok lezzetlilerdi. Yaklaşık bir buçuk saatlik bir uçuşun sonunda başkente indik.

Resim Ekleme

Pasaport kontrolünde herhangi bir problemle karşılaşmadık. Free shop’a gittiğimdeyse ilk şokumla karşılaştım: Ülkeye özgü olan cinsengli viski burada gerçekten çok pahalıydı (yaklaşık 52 euro). Daha sonradan öğrendik ki bu pahalılığı aşmanın bir yolu varmış. Bu yoldan siz de geçmek istiyorsanız yerel rehberlerle aranızı iyi tutmanız şart. Hemen belirtelim, bilinçli olarak bir “gıcıklık” yapmazsanız aranızın kötü olması için bir sebep de yok. Güvenlik kontrolünde çok fazla kitabım olduğu için durduruldum. Asker, kitaplara bir göz gezdirdi ülkeleri ile ilgili olan bir şey, siyasi bir sembol var mı diye, daha sonradan geç işareti yaptı. Yanımda seyahat kitapları vardı.

Kontrolden çıkınca bizi yerel rehberlerimiz Kim ve Rim karşıladı. Rim, genç ve sempatik bir kadındı. Kim ise biraz daha soğuk görünmesine rağmen tüm sorularımıza cevap verdi ve daha sonradan benimle samimiyet kurdu. Hatırlatmakta fayda var; kaç kişi olursanız olun yanınızda iki yerel rehber olacak ve mutlaka biri akıcı şekilde İngilizce konuşuyor olacak. Bizim iki rehberimiz de çok iyi düzeyde İngilizce konuşuyordu. Ayrıca Kim’in Japoncası da vardı. Size denk gelecek rehberler aynı olur mu bilmiyorum ama onlara geldiğiniz yerden hediyeler getirirseniz çok seviniyorlar. Kendileri kullanmasa bile çocuklarına götürüyorlar hediyeleri. Onlara devlet casusu muamelesi yapmanıza ise üzülüyorlar. Bir soru sorduğunuz zaman onlar da sizin ülkeniz hakkında soru soruyor. Kim ile ilk konuşmamız bu şekilde oldu.

Kim, 40’lı yaşlarında, Turizm Üniversitesi’nde ders veren bir akademisyen. Aslında görevi Rim’i denetlemek. Ben otobüste ayağa kalktığımda el salladı ve buraya gel anlamında bir işaret yaptı. “Ne diyecek ki bu şimdi ya” diye düşünürken, “Sizin grubun yaş ortalaması biraz yüksek, istersen biz muhabbet edelim” dedi. Ben de memnuniyetle karşıladım bunu. Akıllı telefonundaki internet tarayıcısı gibi bir arama çubuğuna Korece bir şeyler yazdı. Sonra karşımıza Türkiye Cumhuriyeti bayrağı ve hemen altında Ayasofya fotoğrafı çıktı. Bana bakıp gülümsedi Kim. Ben de hemen soruyu sordum, “Ben de kullanabilir miyim sizin internetten”, “Tabii kullan, al” dedi. Telefonu elime aldım, tarayıcıyı da açtım ama klavye de site de tamamen Korece. Kim de bunun üzerine bana bakıp gülmeye başladı. “Çok fenasın!” anlamında bir işaret yapıp ben de onunla birlikte gülmeye başladım. Ona, sosyalist olduğumu söyledim. Çok mutlu olarak bana elini uzattı, elimi sıktı. Kore’de gördüğüm en genç yabancı sosyalist sensin dedi. Ben tam gözlerim yaşararak “as bayrakları” edasıyla dışarıya bakarken, üzen soruyu sordu Kim: “Türkiye’nin yüzde kaçı sosyalist, Alaz?”

Resim Ekleme

Yüzümde sorudan sonra ortaya çıkan değişimi görmüş olacak ki ortalığı neşelendirmek için, “Üzülme, zaten hiçbir türlü bizim orana yetişemezdiniz, bizde tüm halk sosyalist” dedi ve sırtımı sıvazlayarak güldü. Başta herkesin çekindiği Kim, ne kadar da komik bir insanmış diye düşündüm. Fotoğraf konusundaki sorumda da “Evet, her yer yasak, kimseye izin vermiyoruz, hapse atıyoruz” dedi. Birkaç saniye sonra gülerek, “Fotoğraf çekemeyeceğiniz bir durum olursa biz söyleyeceğiz, lütfen istediğin fotoğrafı çek, izin alma artık” dedi. Ben de yolda gördüğüm tüm insanları ve sokakları büyük bir iştahla fotoğraflamaya başladım. Bulvarlar genişti, yollar temizdi. İnsanların kıyafetleri çok yeni sayılmazdı ama üzerlerinde leke görmek de aynı ölçüde zordu. Sokakların genel olarak kalabalık olduğunu söylemek mümkün. Hayat, başkent Pyongyang’da herhangi bir büyükşehirde olduğu gibi akıyordu.

Resim Ekleme

Kaldığımız otele geldik sonra. Herkesin cehennem tasvirleriyle anlattığı oteli görseniz Türkiye’deki birçok dört yıldızlı otelden daha lükstür. 47 katlı olan otelin en üstünde sürekli dönen daire şeklinde bir yer var. Tabii ki durmadım, otelle alakalı sorular sormaya başladım: “Yukarıdaki daire şeklindeki şey ne”, “Otelden ülkenin anayasasını bulabilir miyiz”, “Yerel ürünleri alabilir miyiz?” vb. Evet, ülkenin anayasasını oteldeki kitabevinde 6 dile çevrilmiş şekilde almak mümkündü. Evet, marketten yerel ürünler alınabilirdi, rezervasyon yaptırarak saunadan faydalanabilirdi ve otelin gazinosunda kumar oynanabilirdi. Yukarıdaki dönen daire, otelin barıydı. Orada birkaç gecemi geçirdim, Rus ve Alman turistlerle orada sohbet ettim. Pirinç birasının damak zevkime çok uygun olduğunu söyleyemesem de muhabbet gerçekten çok güzeldi. Şehre gece vakti tepeden bakmak da eşsiz bir deneyimdi. Işıklandırma, enerji temin etmede yaşanan problemlerden dolayı sınırlı ama mutlaka ışıklandırılan bir şey var, o da Juche Kulesi. Juche Kulesi, daha önceki yazıda bahsettiğim gibi ülkenin, insanı en öne koyan ve insanın her şeyin belirleyicisi ve hâkimi olduğunu anlatan KDHC’nin resmi ideolojisi. Onun sembolü de Juche Kulesi. Meşale şeklinde. Bu meşalenin ucundaki alev, öncelikli olarak aydınlatılan şey. Bazen de inşa halinde olan ve bitirildiğinde dünyanın en büyük oteli olacak olan binanın üzerinde ışık şovları görülebiliyor. Bazen KDHC bayrağına dönüşüyor ışıklandırmalar, bazense İşçi Partisi’nin sembolü olan orak-çekiç ve fırçaya.

Resim Ekleme

İlk duraklarımızdan biri Moranbong Park oldu. Ülkeye geldiğimiz gün olan 9 Eylül, ülkede bağımsızlık günü olarak kutlanıyor çünkü. Park hınca hınç doluydu. Yeni evlenmiş çiftler, çoluğu çocuğu kapıp gelmiş aileler, mangalların başında beyaz atletli enişteler, bize yakın olan herkes. Çiftler fotoğraf çekilme isteklerimizi geri çevirmediler ama biraz utandılar galiba. Başlarını öne eğip hafif güldüler çünkü. Ülkedeki tüm insanlar için kullanabileceğim tek ortak ifade varsa o da “naiflik” olurdu sanırım. Belki de “zariflik”. Benim de bir genç olarak çok hoşlanmadığım “Nerede o eski insanlar, nerede o eski bayramlar” muhabbetini şimdi yapabilirim o yüzden. Bunlar dışa kapalı, bunlar dışa kapalı diye saldırıyorduk ama insanlık açısından dışa kapalı olmak iyi olmuş belki de, insanlar saf kalmışlar. Geleneksel Kore mimarisiyle yapılmış bir yapının etrafında yüzlerce insan toplanmıştı. Korece şarkılar söylüyordu. Onları yönlendiren kişi Koreli değildi ama bildiğimiz sarışın, renkli gözlü, eşofmanlı bir turistti. Yoksa bütün bunlar Rusya’nın oyunu muydu, bu park, hatta tüm ülke bir film seti miydi? Daha sonradan amigonun olayını çözdük. Misafirperverlikten dolayı dans eden ve şarkı söyleyen turistlere büyük ilgi var. Herkes el işareti yaparak “gel, gel” diyor. Eğer bu da devlet başkanının bir “emri” ise, bence güzel bir emir. Diğer olası emirler de şöyle olabilir; “Turist sana bakıp gülerse sen de gül, turist sana el sallarsa sen de el salla. Sallamıyor mu, yine de el salla. Gülmüyor mu, yine de sen gül”. Yanakları tombik olan birkaç çocuğu turist gazabına maruz bıraktıktan sonra biraz dolaştık, kutlamaların keyfini çıkardık ve otobüse doğru yol aldık.

Otobüsle yanından geçtiğimiz ve gökdelenlerden oluşan mahallenin bilim insanları için olduğunu söyledi Rim. Binalar gerçekten ihtişamlı duruyordu. Kafamızda oluşturduğumuz ülke imajının tamamen zıttıydı.

Resim Ekleme

Ertesi gün ülkeyi baştan başa geçip Güney Kore sınırına gittik. Yollar bakımsızdı, bu yüzden yol gerçekten uzun sürdü. Yolda durduğumuz bir dinlenme tesisinde hayatımın en güzel elmasını yedim. Yoksa armut mu demeliydim? Hangisi olduğuna hala karar veremedim. Sınırda ABD ile barış müzakerelerinin yapıldığı binayı ve masayı gördük. Masa orijinalmiş. Hemen Kore tarafına oturup fotoğraf çekildim. Tabii ki o günleri düşünmek çok kolay olmadı, çünkü bizden sonra gelen Çinli bir turist grubu bizim biraz acele etmemize sebep oldu. Konu açılmışken belirteyim, ülkedeki turistlerin yüzde doksanı Çinli. Geçen sene yaklaşık 80 milyon Çinlinin yurtdışına seyahat ettiğini göz önünde bulundurursak buradaki çoğunluğun onlarda olmasına da şaşmamalı. Tabii ki bu durumda Kore’nin en büyük müttefikinin Çin olması da etkili. Kore Savaşı sırasında Mao meydan meydan gezerek Kore ile dayanışma için asker toplamış. Bu sayede binlerce gönüllü asker Kore için savaşmış. Milli müzede yardıma gelenler müttefikler kısmında yerini almış. Bir de ABD’nin ve müttefiklerinin yenilgilerini anlatan bölüm var aynı müzede. ABD müttefikleri bölümünde Türkiye’yi de görmek bizi üzdü, tıpkı sınırdaki askerin sorusu gibi. “Hiçbir alakanız yoktu, neden bizi öldürmeye geldiniz” gibi gayet makul olan bu soruya, “Biz Amerika’ya yaranmak ve NATO’ya girmek istedik, bu yüzden buraya geldik” demek istemedim. Sadece, “Çok üzgünüm, bu bir hataydı, tamamen karşıyım” dedim. O da “Biz sizi affettik, ülkemizi daha çok ziyaret edin” dedi. Ancak Twitter’da KDHC hakkında yapılan yorumları görmüş olsaydı Türkiye’nin bazen Amerikan’dan çok Amerikancı olabildiğini görüp hayal kırıklığına uğrardı sanıyorum. Sınırda fotoğraf çekimi yasak, sebebi ise basit; askeri bölge. Güney Kore sınırına kadar gittik. “Kimin bayrağı daha yüksek olacak” şeklinde bir yarış var. Bayrak direkleri karşılıklı olarak yükseltiliyor gün geçtikçe. İki taraf da sembolik olarak da olsa birbirine üstünlük kurma amacında. Askerlerle izin alarak fotoğraf çektirdik. Sınırda el yapımı propaganda afişleri vardı. Gerçekten çok güzellerdi. Özenli bir şekilde yapıldıkları da belliydi ama tanesi 30 euro olduğu için benim bütçemi aştı. O parayla daha fazla kitap almak istedim ve almaktan vazgeçtim. Fotoğraflarını çekmeme kimse bir şey demedi iyi ki.

Resim Ekleme

Daha sonra karnımızı doyurmak için bir lokantaya gittik. “Hanedan Yemeği” yedik. Hanedan ile kastedilen, Koryo Hanedanı. Kore’nin krallıkla yönetildiği zamanda ülkenin hakimi olan hanedanlık. Küçük kaplar içerisinde envai çeşit yemek. Yanında da her yemeğin vazgeçilmezi pirinç rakısı. Gezi süresince geleneksel yemeklerin yanı sıra pizza, et ızgara ve balık da yeme imkanımız oldu. Hatta balık çorbasını kendi ellerimizle pişirdik. Malzeme miktarını ve sosları da kendimiz belirledik. Yemek konusunda çok başarılı olduğumu söyleyemesem de ilk deneme için kötü değildi balık çorbam.

Resim Ekleme

Daha sonra sınırdaki Kaesong kentini gezdik. Kaesong Devlet Üniversitesi’nin önüne geldiğimizde burada yabancılar için İngilizce lisans ve yüksek lisans programları olduğunu öğrendik. Belki buralara bir gün yolumuz düşer, kim bilir. Kaesong, Pyongyang ile karşılaştırıldığında daha sönük bir şehir ama tüm ülkede geçerli olan şeyler burada da baki. İnsanlar çok naif, sokaklar temiz, önceki iki liderlerinin gülen resimlerini birçok yerde görmek mümkün, şu anki başkanlarının ise hiçbir yerde resmi yok. Kentin yakınlarında bulunan Koryo Hanedan Mezarları’nı gördükten sonra başkente geri döndük. Yolda köylerin, kooperatiflerin yanından geçtik. Program ne kadar esnetilirse esnetilsin rehberlerin elinde olmayan durumlar da var. Dönerken “Bir köye uğramamız mümkün olur mu” diye sorduğumuzda rehberimiz Rim bize gülerek, “Bu da günün en skandal sorusu oldu” dedi. Hep beraber güldük buna. Programda yer almadığı için gidemedik o köye. Daha sonra Belçikalı bir grubun gittiğini öğrenip kıskandık, o ayrı. Dönüş yolunda Kore hakkında çok az bahsedilen bir şeyin farkına vardım. Doğası inanılmazdı. Sonsuza kadar uzanıyormuş gibi görünen pirinç tarlaları, tarla kenarlarında yürüyen insanlar, bisikletliler, askerler; yüksekli alçaklı tepeler, göller. Gerçekten hepsi inanılmazdı.

Resim Ekleme

Başkente yaklaşırken Ulusal Birleşme Anıtı’nın önünde indik. Kuzeyi ve güneyi temsilen iki kadın, ortada buluşuyor. Gerçekten çok güzel bir anıt. Bu anıtta da ülkedeki diğer birçok anıtta olduğu gibi Avusturyalı bir mimarın imzası var. Neden iki Kore de kadın diye sorduğumda rehberimiz, “Çünkü Kore’yi kadınlar birleştirecek” diye cevap verdi. Akşam yemeği için oturduğumuz yerde TRT Sanat Korosu tarzında bir programla karşılaştık. Sanatçılar takım elbiselerini ve kumaş elbiselerini giyip gelmişlerdi. Bizim için şarkı söyleyip senkronize şekilde dans ediyorlardı. Doğrusu hoşumuza gitti bu.

Akşam otele gittiğimde önce odamdan tamamen görünen şehri ve ışıkları seyrettim, sonra televizyona bir göz atayım dedim. Hava durumu ve dizi izledikten sonra propaganda videolarını izlerken uyuyakalmışım.

Resim Ekleme

Ertesi güne milli kütüphane ile başladık. Burada yaklaşık olarak 30 milyon kitap varmış. 4-5 tanesi de Türkçe. Dışı görkemli olan binanın içi daha mütevazı, yapısı biraz daha sade. Birkaç salon gezip kitapları kurcalama imkânı bulduk. Ben de Korece olarak anayasa metnini bulabilir miyiz diye sordum ama Korece olanı sadece vatandaşlar içinmiş. Kütüphanede bir de kaset odası var. İçeri girerek CD çalara bir CD yerleştirdik ve oturup bir süre geleneksel müzik dinledik. Nostaljik bir etkinlik olarak bizi dinlendirdi bu durum. Daha sonra Kim İl-sung ve Kim Jong-il anıtına gittik. Devasa büyüklükteki iki heykelin önü hınca hınç doluydu. Belirli bir hizaya geçip selam verdik. Heykellerin sağında ve solunda Taksim Cumhuriyet Anıtı’na yapı olarak benzeyen iki anıt vardı. Anıtın önünde işçi, çiftçi ve öğrenciler yer alıyordu.

Resim Ekleme

Oradan ayrılıp güzel bir sadelikte yapılan Kore İşçi Partisi Anıtı’na ulaştık. Partinin sembolü orak, çekiç ve boya fırçası. Temsil ettikleri de işçi, çiftçi ve öğrenciler.

Rehberle aramızı iyi tuttuğumuz için bir İtalyan kahvecisine gidiyoruz. Kahve makineleri özel ve baristalar Milano Akademisi sertifikalı.

Benim en çok merak ettiğim yapı olan Juche Kulesi’ne gidişimiz de kahveden sonra oldu. Kulenin girişinde Juche felsefesi ve ideolojisi ile ilgili çalışma yapan çeşitli yabancı grupları temsilen mermer bloklar vardı. Rehbere sorduğum zaman Türkiye’den hiçbir grubun olmadığını söyledi ancak daha sonra elime ulaşan görsellerden birinde Türkiye’den bir grubun da buraya mermer blok yolladığını gördüm.

Eğer imkânınız olursa otelden hatıra pasaportu alabilir ve gittiğiniz her yerde pasaportu mühürletebilirsiniz. Bu yerlerden bir tanesi de Juche Kulesi. Her mühür genelde gidilen yapının şeklini taşıyor ve farklı renklerden oluşuyor.

Resim Ekleme

Sıra metroda. Dünyanın en derin metrosu olan Pyongyang Metrosu’na bindik. Vagonlar Doğu Berlin’den gelmiş. Üstlerinde yer yer Almanca yazılar görmek mümkün. Metronun her yeri rengârenk desenler, çiçekler, işçi-çiftçi-öğrenci işlemeleriyle kaplı. Merdivenler bazen pembe, bazense beyaz. Biz de binerek birkaç istasyon sonra indik. İnsanlar konukseverliklerini göstererek bize yer vermeye çalıştılar. Hatta yaşlı bir teyze bana yer vermeye çalıştı da kabul etmedim. “Bunlar insansa biz neyiz o zaman” moduna girmeye başladığımı hissettim yavaş yavaş.


Çıktığımız istasyonda Zafer Takı var. Paris’tekine ne kadar da çok benziyor dediğimde rehberimiz Kim yanıma yaklaşarak, “Bizimkinin ölçüleri daha büyük ama” diyerek gülüyor.

Kim İl-sung’un doğduğu evin çevresi park haline getirilmiş. O kadar büyük ki ucu bucağı görünmüyor. Ev klasik Kore mimarisi ile yapılmış, küçük ve mütevazı bir ev. Kim İl-sung, kurucu lider, henüz çocukken Japonlara karşı bağımsızlık mücadelesi vermek için evden ayrılmış ve geri döndüğünde ülkenin lideriymiş. Çıkışta bir kuyudan balkabağı kabuklarından su içildiğini gördüm. Rehberimiz Kim de gruba dönerek, “Eğer bu sudan içerseniz sosyalist oluyorsunuz. Eğer Alaz içerse daha da sosyalist oluyor” dedi ve güldü.


Herkesin izleme fırsatı bulamadığı, videolarını izlediğimde etkilendiğim ama canlı izlemenin bu kadar fark edeceğini düşünmediğim Mass-Games’e gelmişti sıra. Mass-Games, ülkenin özel günlerinde yaklaşık olarak 100 bin amatör öğrencinin bir eğitimden geçerek sundukları gösteriye verilen isim. Yapıldığı 1 Mayıs Stadyumu da seyirci kapasitesi açısından dünyanın en büyük stadyumu. Yaklaşık 150 bin kişi burada aynı anda gösteriyi takip edebilir. En ucuz biletler ile en pahalı biletler arasında bir fark yok çünkü stat ve gösteri çok büyük ölçekli. Görememe gibi bir ihtimaliniz yok o sebeple. Sahada dansçılar dans ederken karşıda karton levhalarıyla yazı yazan ve resim oluşturan öğrenciler var. Kolektif emeğin önemini vurgulayan bu etkinlik, çocukların genç yaştan sorumluluk alıp ilerde de bu alışkanlığı devam ettiren özgüvenli bireyler olmalarını amaçlıyormuş. Kore’nin tarihi, kültürü, gelecek hedefleri, dış ilişkilerdeki hedefleri; kadınlara, gençlere ve çocuklara verilen önem gibi konularda birçok koreografi sergileniyor. Gösterinin sonunda o kadar etkilendim ki gözlerim doldu. Önce Çin ejderhaları ile en büyük müttefike selam verildi, geçmiş günlerin hatrına Kızılordu Korosu ile özdeşleşmiş marşlarla Sovyetler anıldı ve en son Guantanamera şarkısıyla Küba’ya “Uzaktasınız ama sizi unutmadık.” mesajı verildi. Yerli yabancı birçok turist stadı doldurdu.
Resim Ekleme
Ertesi gün Kim İl-sung ve Kim Jong-il mozolelerini görmeye gittik. İçeride fotoğraf çekimi yasaktı. Geçmişte iki liderin çalışma ofisi olarak kullandığı bu bina, şimdi ise liderlerin mumyalanmış şekilde muhafaza edilen naaşlarına ev sahipliği yapıyor. Bunun yanında ülkeye verilen hediyeler de bu müze-kabir’de yer alıyor.


Çıkışta mozoleyi ziyarete gelmek için geleneksel kıyafetler giymiş ev hanımlarıyla muhabbet edip fotoğraf çekildik. Hepsi çok güler yüzlüydü.

Ülkede geçirdiğimiz son tam gün, benim doğum günümdü. Otobüste rehberimiz Rim’in söylediği şarkıyla doğum günümü kutladık. Akşam ise beni bekleyen daha farklı bir sürpriz vardı. Gün içerisinde, her gün yaklaşık 5 bin çocuğun dans ve müzik eğitimi aldığı çocuk saraylarından birine gittik. Okuldan sonra buraya gelen çocuklar, profesyonel bir eğitim alıyormuş. Gösterilerini izledik, akordeon sınıfına girerek çocukların nasıl eğitim aldıklarını gördük. Ayrıca Kore Turizm Ofisi de bizimle röportaj yaptı. Doğum günümde ülkelerinde olduğum için neler hissettiğimi sordu gazeteci. Ben de gururlu olduğumu ve ülkelerinin güzel bir ülke olduğunu söyledim. Ayrıca burada rehberimiz Kim’in kızıyla da tanıştık. Kızını tanıtırken nasıl gurur duyduğunu görmeliydiniz. Onunla tanışmak beni de çok mutlu etti.

Halkın alışveriş yaptığı süpermarket, alkol fiyatlarının turistler için yüksek olması durumunu aşabileceğiniz tek yer çünkü yalnızca burada yerel para birimi olan won ile alışveriş yapabilirsiniz. Ben 10 euro bozdurarak iki şişe pirinç rakısı, bir paket erişte, birkaç çikolata ve cinseng çayı aldım. Marketin yukarısında da giyim ve mobilya mağazası vardı. Beni seyahatimde en çok şaşırtan şey ise orada IKEA mobilyalarını görmek oldu. Hatta sadece o mobilyaların oluşturduğu özel bir bölüm bile vardı. Kahve içme bölümünde halkla beraberdik. Onlarla muhabbet etme olanağımız da oldu. Halkla temas mümkün değil diyenlere inanmayın o yüzden.

Resim Ekleme

Daha sonra ABD’nin Kore karasularını 17 defa ihlal ettiği için KDHC’nin el koyduğu casus denizaltı USS Pueblo’yu gezdik. Bir mürettebat çatışmada öldürülürken geri kalan ABD casusları tazminat karşılığında ülkelerine geri yollanmış. Ayrıca savaşta el konan ABD uçakları ve silahları da sergileniyor.

Akşam geldiğinde doğum günüm için güzel bir sürpriz yaptı rehberlerimiz bana. Şehrin ortasından geçen Taedonggang Nehri’nde bir tekne-restorana gittik. Önce üzerinde “Love” yazan lezzetli bir pasta kesildi, gelen yemeklerle birlikte kadehler kaldırıldı, Korece doğum günü şarkıları söylendi. Benim için gerçekten özel bir doğum günü oldu bu.


Resim Ekleme
Dönme vakti gelmişti. Havalimanına geldiğimizde rehberlerimizin de gözleri dolmuştu, bizim de. Başta çekindiğimiz Kim, bana sarılarak “Sen benim yoldaşımsın, Türkiye’de mücadelede iyi şansla” dedi. Diğer rehberimiz Rim zaten daha duygusal olduğundan ağlıyordu. “Bizi ve ülkemizi yanlış tanıyorlar, lütfen anlat onlara” dedi bana. Ne diyorsunuz, sizce anlatılmaya değer bir ülke ve anlatılmaya değer bir halk mı? Bence sonuna kadar.

Alaz Sümer
https://sendika63.org/2019/11/kore-demokratik-halk-cumhuriyetinde-5-gun-2-alisilmadik-bir-seyahatin-alisilmadik-notlari-568574/

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]