Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

İsmail Bilen'in 36. ölüm yıl dönümü

TKP'nin '1974 Atılımı'nın öncüsü olan İsmail Bilen 18 Kasım 1983'te Doğu Berlin'de hayata gözlerini yummuştu.

Resim Ekleme

TKP’nin 1973-1983 yılları arasında genel sekreterliğini üstlenen komünist siyasetçi İsmail Bilen’in yaşamını yitirmesinin üzerinden 36 yıl geçti. Bilen, 18 Kazım 1983'te Doğu Berlin'de hayata gözlerini yummuştu.
Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) ‘1974 Atılımı’ olarak anılan toplumsallaşma hamlesinin öncüsü olan Bilen, o dönem partiyi yeniden ayağa kaldırmıştı.

İSMAİL BİLEN'İN HAYATI

Parti içinde ‘Laz İsmail’, ‘Marat’, ‘İsmail Marat’, ‘Savaş Üstüngel’ gibi isimlerle de tanınan Bilen, 1902'de Rize'de doğdu. Doğduğu köyde tamamladığı rüşdiye eğitiminin ardından, ailesi ile göç ettiği İstanbul'da motor makinistliği yaptı ve İstanbul'un İtilaf Devletleri tarafından işgal edildiği 1918-1922 yıllarında işgale karşı çeşitli eylemlere katıldı. 1922’de TKP’ye girdi; ardından parti tarafından eğitim görmesi için Sovyetler Birliği’ne gönderildi. 3 yıl boyunca Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV)   eğitim gördü.


1926 yılında Viyana’da yapılan konferansta alınan KUTV’daki öğrencilerin parti örgütlerinin güçlendirilmesi için yurda dönme kararıyla Adana il sekreteri olarak Türkiye’ye döndü. Adana'da işçiler arasında örgütlenme faaliyetlerinde bulundu. 1927 Adana Demiryolu Grevi'ne önderlik edenler arasında yer aldı. 1927 Tevkifatında merkez komite üyelerinin çoğunun tutuklanmasından sonra Şefik Hüsnü’nün onayı ve Komintern’in aday göstermesiyle yeni Merkez Komite'ye alındı. 1928 Ağustosunda yurda Nazım Hikmet ile birlikte pasaportsuz girmeye çalışırken yakalanarak Hopa Cezaevi'ne gönderildi. 1929 başında salıverilse de nisan ayında yeniden tutuklandı. İzmir’de yargılandı ve 1933'e kadar Diyarbakır Cezaevinde tutuklu kaldı. Cumhuriyetin 10. yılı için çıkarılan af yasası ile serbest kaldıktan sonra Moskova’ya gitti ve yaşamının sonuna dek bir daha ülkesine dönmedi.

ATILIM DÖNEMİ

1934 TKP Merkez Komite Plenumunda örgüt sekreterliğine getirildi. Komintern’de de çeşitli görevler üstlenen Bilen, 1973'te MK genel sekreterliğine getirildi. Bilen'in genel sekreterliği dönemi, TKP’nin o güne kadar tarihindeki en kitlesel ve yoğun siyasi faaliyet yürüttüğü bir süreç oldu ve   ‘Atılım Dönemi’ olarak adlandırıldı. Parti bu dönemde bütün enerjisini DİSK, İlerici Gençler Derneği (İGD) ve İlerici Kadınlar Derneğine (İKD) aktardı. İsmail Bilen 1983'teki 5. parti kongresi ile genel sekreterlik görevinden ayrıldı ve sembolik bir işlevi olan parti genel başkanlığı görevini üstlendi. Bu kongreden birkaç gün sonra 18 Kasım 1983’te Berlin’de yaşamını yitirdi.

‘ATILIM'IN BAŞ MİMARI’

İleri Haber yazarlarından Haluk Yurtsever, ölümünün 31. yıl dönümünde Bilen ile ilgili şu değerlendirmede bulunmuştu:

"1973 Atılımı" TKP'nin uzun likidasyon yıllarından sonra yeniden kurulmasıdır. 1973 atılımıyla TKP, tarihinde ilk kez Türkiye toprağında işçi sınıfı, emekçiler, gençlik ve aydınlara dayanan bir parti oldu.İsmail Bilen, hiç tartışmasız, "Atılım"ın baş mimarıdır. Etkisiz bir yurtdışı temsilciliği durumundaki TKP'yi yeniden ayağa kaldırmadaki rolü yadsınamaz. Atılım ve açılım cüretkardır. Çevresinde ciddi bir kadro birikimi yoktur. Türkiye’de hiçbir ciddi örgütlenme yoktur. Sovyetler Birliği’nden bu işe yarım bir onay vardır. Bu koşullarda TKP'yi yeniden var etmek tarihsel bakımdan önemli bir olaydır. Bence, uzun vadede İsmail Bilen böyle bilinip, böyle anılacaktır. Atılım'ın ve Bilen'in, zaaflarını, kusurlarını da ortaya koyan, daha doyurucu bir değerlendirmeye ilgi duyanlara ise ‘Türkiye Solu 1960-1980 Yükseliş ve Düşüş’ kitabımı öneririm.”

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

Resim Ekleme

https://ilerihaber.org/icerik/ismail-bilenin-36-olum-yil-donumu-106343.html




melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
20.11.2019- 19:08

''...Her dönemin egemen fikirleri egemen sınıfların fikirleridir diyor, ya Marx. Hatırlamak ve unutmak da bu yasaya tabi.

Toplumun deneyimlerini canlı tutması, hatırlaması kendiliğinden olmuyor. Kendiliğimizden unutmuyoruz, egemenler unutturuyor. Hatırlatma bir toplumsal fonksiyon ve egemen sınıflar bu fonksiyonun yerine getirilmesinde özel bir avantaja sahip. Çeşit çeşit araçlarla donanmışlar.

Egemenlik var diye sırt üstü yatacak halimiz yok ya. Çıkarttığımız sonuç, toplumun hafızasının da bir mücadele konusu olduğudur. Her sınıf ve onun temsilcileri kendi konumlarını güçlendirecek deneyimlerin toplumsal hafızaya taşınması için uğraş verirler. Biz, zaman zaman öyle uğraş veririz ki, karşı taraftakiler, “egemen olan biz değil miydik” diye şaşırıp kalır.

Yüz yaşımızdan gün almaya başladık…

Osmanlı hanedanı soyundan bir lüzumsuz adam sosyal medyada, “atalarınızın yüz yıl önce ne yaptığını yazın” demiş. Yanıtı belli; onun ataları, bugünkü savunucuları gibi asalaklık ediyordu. Bizimkiler çalışıyor, değerli ne varsa üretiyor, karşılığında yoksulluğu tadıyor, savaşlarda kırılıyorlardı. Bir de, içlerinden kimi öncüler çıkıyor ve kurtuluş yolu arıyorlardı. Ararken önce hanedan soyu ve yardakçılarının bu dünyadaki egemenliklerinin kader olmadığını keşfettiler. Bunu sınıftaşlarına anlatmaya koyuldular. Anlattıkça ve anlaştıkça yeni bir varlık haline geldiler. Parti oldular. 99 yıl önceydi.

Ne yaptık sorusunu 99 yıl önce Mustafa Suphi de atmış ortaya. Yaptıklarımızı ikiye ayırmak lazım gelir diye söze girmiş: Tenevvür ve Teşekkül. Bugünkü dille, aydınlanmışlar/aydınlatmışlar ve oluşmuşlar/örgütlenmişler.

Gün olmuş egemenlerin sözü geçen ayrıcalığını koparıp almışlar. Bilim insanlarının, öykücülerin, ressamların yanı sıra muazzam bir şair çıkarmışlar. Ülkenin efsane arkeoloğu bizdenmiş; sosyologları da, iktisatçıları da. İki telli sazı bile bizimkiler taşımış dağ köyünden plaklara. Egemenler sendika diyecek olmuş, alasını kurmuşuz, onların elinde kirli sarı bir leke bırakmışız.

Ama gün geçmiş, rüzgâr dönmüş. Yenilmişiz. O zaman egemenler bizim nasıl hatırlanacağımızı bile masaya getirmişler. Nâzım’ı aşklarıyla anılacak biri, hatta komünizmin tövbekarı diye tanıtmaya kalkmışlar. O kadarı tutmamış tabii; Deniz Gezmiş’i eşkıya diye lanetleyip halkın gönlünden kopartmak da nafile bir deneme olarak kalmış. Ama Suphi’yi maceracıya, Şefik Hüsnü’yü bürokrata, İsmail Bilen’i komplocuya indirgeyivermişler.

Daha başka şeyleri de unutturmuşlar halkımıza. Emekçi olmanın en yüksek namusluluk olduğunu, yurttaşların haklara sahip olduklarını, çocukların el üstünde tutulması -taciz ne demek, çalışmaması, okuması- gerektiğini, insan ve memleket sevgisini, sağlık ve konut hakkını, belediyenin veya devletin halka ait olması gerektiğini, savaşın kötü, barış için savaşmanın erdem olduğunu… Unutturma hakkını kullanmışlar.

99 yıl boyunca aydınlanma ve partiydik. Yenildik, tasfiye olduk, tekrar kurulduk. Oysa tenevvür ve teşekkülden sonra sıra devrime gelmeliydi. Egemenlerin, fikir dünyasını belirlemesine çomak soktuk sokmasına, ama asıl olan işçi sınıfı ve emekçi halkı egemen kılmaktı. Başaramadık. Bizimkilerin, bizim eksiğimizdir.

Yüz yaşımızdan gün almaya başlarken bütün söylediklerimiz “bu eksiğimizi affettireceğiz” biçiminde özetlenebilir. İddiamızın temelsiz olmadığına dair çok kanıt gösteririz. İzmir’de haklarını alışlarını halaylarla ve TKP’ye katılarak kutlayan işçileri veya uyuşturucuya savaş açan semt evlerini örneğin. Önceki gün çimenlerin üstüne oturup hayata başka türlü bakmaya koyulan gencecik motokuryeleri... Şu bürokrat, komplocu falan mevzusuna da gireriz pekâlâ. Doktorun bürokrat olduğu iddiasını Varşova direnişinde yaşamını yitiren kızının adını anarak yerle bir ederiz. Laz İsmail’in “hayatının komplosu” 71 yaşında eli titremeden Atılım kararının altına attığı imzadır, deriz; utandırırız kara çalanları.

Bizim iddiamız desteksiz değil. Ya karşı yaka?

Hanım kızımız uzman yardımcısı kadrosunu ittire kaktıra elde ettiğinin hatırlanmasını bir hak ihlali olarak görüyormuş. Unutulmak istiyor… Haklıdır. Böyle bir geçmişi kim hatırlamak ister! “Unutulma hakkı”, egemen sınıfın fikirleri arasında, önü en açık olanlardan biri. Yüz yıl önceyi kurcalamaya kalkan hanedan torunu ters yüz edip kaçmaya mahkumdur. Yaptıklarını unutmak, yapmakta olduklarını kimseye göstermemek…
Bu hal zenginlerin ve yobazların yönetemediklerinin en açık ilanıdır ve TKP hazırdır.''

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/aydemir-guler/unutulma-hakki-270129

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]