Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan

Akıl akıldan üstündür - Metin Çulhaoğlu

Bugün Türkiye’nin siyaseten “yönetilemediği” açık olsa gerek.

Başkanlık sistemiymiş, cumhur ittifakıymış, bu ittifakın mecliste oluşturduğu çoğunlukmuş, bürokrasideki dönüşümmüş, vb. bunlar bir yerden sonra para etmemektedir; ortada ülkenin yönetilmesiyle ilgili bir siyasal kriz vardır, o kadar…

Ama her anlamda “o kadar”…

Çünkü henüz ortada böyle “yönetilmek” istemeyen bir halk yoktur.   Ayrıca, “eskisi gibi” ön eki de gereksizdir. Çünkü kimse ülkenin “eskisi gibi” yönetilebileceğine inanmamaktadır. Eskisi gibi yönetilebileceğine kimsenin inanmadığı bir ülke “yenisi gibi” de yönetilemiyorsa bunun adı siyasal krizden başka bir şey değildir.

***

Büyüğünden küçüğüne siyasal aktörlerin içinde yer aldıkları çekişmelerin geri planında birtakım “akılların” yattığını söyleyebiliriz. Örneğin, devlet aklı, iktidar aklı, muhalefet aklı, sermaye aklı, liberal akıl, sol akıl diye gidersek bir akıllar silsilesine ulaşmış oluruz. Lütfen “ya üst akıl” demeyin; sıralanan akılların tamamını bir şekilde maniple eden tekleşmiş bir üst akıl kurgusu saçmadır ve böyle bir “akıl” yoktur…

Görebildiğimiz kadarıyla bugünkü durum şudur: Akıllar arasından devlet aklı ile iktidar aklının bir tür bileşimi, muhalefet aklıyla kendince satranç oynamaktadır. Diğer akıllar geri plandadır ve asıl oyunun aktörlerine verebildikleri sınırlı ve dolaylı mesajlar dışında oynan oyun üzerinde ciddi bir etkileri yoktur.      
Örneğin sermaye aklı ve liberal akıl, devlet aklına, iktidar aklına ve muhalefet aklına kimi girdilerde bulunmanın ötesinde kendileri doğrudan “özne-akıl” konumunda değildir. Sol akıl da muhalefet aklına kendi girdilerini sağlamanın ötesinde bir özne olamamıştır.

Kısacası, meydan üç akla kalmıştır ve bunlardan ilk ikisi (devlet aklı ve iktidar aklı) hamle üstünlüğüyle muhalefet aklının üzerine üzerine gitmektedir.

Devlet aklı ile iktidar aklının neden ayrı ayrı anıldığı bir açıklama gerektirir: Hep var olan, ama “sivil” iktidar aklının fazla sorun çıkmadan çalıştığı durumlarda gölgede duran devlet aklı, sorunlarla birlikte kendini daha fazla dayatmaya başlar.   İktidar aklının gerekli gördüğü kimi girişimler onun özel “katkılarını” gerektirdiğinden elini güçlendirir.

Başka bir deyişle, AKP iktidarı devletin pek çok kalesini fethetmiş, giderek kendisi devletleşmiş olsa bile Türkiye’de bir devlet aklı hala vardır ve bu akıl henüz iktidar aklıyla tam tamına aynılaşmış sayılamaz.

***

Bu söylenenlerin ardından iki çıkarımda bulunacağız.

Birincisi: “Saraya giden CHP’li” meselesi, devlet aklıyla iktidar aklının birlikte, muhalefet aklına yönelik bir karıştırma/bozma girişimidir.   Bu girişimde muhalefet aklının kimi unsurlarının suç ortaklığı olabilir; ama asıl kaynak o akıl değil devlet + siyaset aklıdır.

İkincisi: Bizler solcular olarak CHP’yi nereye oturtursak oturtalım, iktidar aklının, devlet aklı destekli olarak bu partiyi özel hedef seçtiği açıktır. Tanım gereği sağlamcı ve “yedekçi” hareket etmesi gereken devlet aklının bu tür bir manipülasyonda iktidar aklının yanında olması bizce ilginç bir durumdur. Devlet aklının “göreli bağımsızlığını” tümden sorgulamayı gerektirmese bile bugünkü durumda iktidar aklının “göreli üstünlüğünün” işareti sayılmalıdır.

***
Ne devlet aklının, ne iktidar aklının ne de iki aklın birlikte Türkiye’nin siyasal geleceğine ilişkin hatları az çok belirgin bir vizyonu vardır.

Onlar da el yordamıyla gitmektedir.

Ya geri kalan akıllar?

Sermaye aklı, kendi kırmızı çizgilerine yaklaşılmadığı sürece seyirciliği tercih etmiş durumdadır; birileri gelirse onlara ağam, gidenlere de paşam diyeceği bellidir.

Liberal akılda ilginç denebilecek bir değişim görülmektedir. Yakın geçmişte bu akla belirleyici damgasını vuran sosyalizm düşmanlığı ve Kemalizm obsesyonu gibi semptomlar seyrekleşirken bu kez saçma sapan öznelere ihale edilmeyen bir “demokrasi” arayışı başat duruma gelmektedir.

Bir kenara not edilmelidir.

Bütün akıllara üstün olması gereken sol akla gelince: Henüz kitlesi ve hareketi olmasa bile başka akıllara belirli ölçülerde nüfuz edebilmektedir. Daha açığı, sol akıl bugün muhalefet aklına, liberal akla ve sıraladığımız akıllar dışında ayrı bir yeri olan “Kürt siyasal aklına” nüfuz etme açısından avantajlı bir konumdadır.

İyidir, ama yetmez.

Bu aklın kendi kitlesine ve hareketine sahip olması gerekmektedir.

https://ilerihaber.org/yazar/akil-akildan-ustundur-106691.html

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
29.11.2019- 06:37

''...sol akıl bugün muhalefet aklına, liberal akla ve sıraladığımız akıllar dışında ayrı bir yeri olan “Kürt siyasal aklına” nüfuz etme açısından avantajlı bir konumdadır.

İyidir, ama yetmez.

Bu aklın kendi kitlesine ve hareketine sahip olması gerekmektedir.''


M.Çulhaoğlu'nun son cümlesini 'kendi kitlesini büyütmeli ve hareketini daha güçlü ve etkin bir hale getirmeli' diye okuyorum. Ve sanıyorum, cümlesini de bu anlamda kurmuştur. Bu bağlamda söylediği önemlidir. Hem Kürt siyasetinin ve hem de sağlı sollu liberal tayfanın,   iktidarın (iktidar aklının) doğrudan karşısına geçmesi ve siyasi mücadeleyi bu doğrultu üzerinden kurması sosyalist solla (sol akılla) en azından güncellik üzerinden bir etkileşime geçilebileceği anlamındadır ve doğru bir saptamadır, önemlidir. Bu gerçek aynı zamanda sosyalist sol için ''iktidar aklının'' doğrudan karşısına geçmek için kendi dışındaki kesimlerle ilişkiye geçebileceği ve bağımsız siyasi tutumunu mutlak biçimde koruyarak bir bağ kurabileceği ortamı da yaratmaktadır. Sosyalist sol öteden beri savunduğumuz gibi, burada yerini almalıdır. Sosyalist sol bu zemini hangi gerekçeyle olursa olsun yitirmemelidir. Bu zemin dışında kalarak ''bağımsız kalma'' ve ağırlığı ''örgütlenme'' konularına verme   çabası (bence) kitleyi ( en azından kendi kitlesini) Türkiye nesnelliğinden koparmaktan başka bir işe yaramamakta ve son bağlamda iktidar aklının gerici yönelişinin karşısında yerini almamak anlamına gelmektedir.



Çulhaoğlu'nun yazısının özellikle alıntı yaptığım son bölümünü bir de bu açıdan yorumlamakta yarar vardır.



melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
30.11.2019- 11:21

Çulhaoğlu'nun yazıları söylemek istediğinin ötesinde apayrı konularda çözümleme olanağı da veriyor; böyle bir potansiyeli var. Örnekse yazısının bir yerinde, yazısını bütünleyecek bir bölüm var; şöyle:

''Liberal akılda ilginç denebilecek bir değişim görülmektedir. Yakın geçmişte bu akla belirleyici damgasını vuran sosyalizm düşmanlığı ve Kemalizm obsesyonu gibi semptomlar seyrekleşirken bu kez saçma sapan öznelere ihale edilmeyen bir “demokrasi” arayışı başat duruma gelmektedir.''

Burada çok yinelemiştik; AKP'nin iktidara gelmesiyle birlikte belki AKP kadrolarını bile şaşırtacak biçimde bir ''demokrasi havarisi'' yaratma süreci başlamıştı. Sağlı sollu liberal tayfa, Kürt entelijansiyesi, ve yılların cumhuriyet ve aydınlanma düşmanlığı ile donanmış gerici kadrolar hep birlikte ve gün yirmi dört saat demokrasi, özgürlük ve insan hakları üzerinde güzelleme yapar bir hale gelmişlerdi. Ve en önemlisi, Çulhaoğlu'nun da altını çizdiği gibi ''saçma sapan öznelere ihale edilerek...''

Bu sürece sözde sol-sosyalist forumlardaki kuyrukçu tipleri de dahil etmek gerek. Bu tipler ''enternasyonal komünistlik'' şarlatanlığı adı altında liberal üfürükçülerin söylediklerini kendi meşreplerince yinelemekten başka bir şey yapmıyorlardı aslında. Herşeyden önce donanımsızlıkları ve içlerinde yer aldıkları ''ittifak''ın gerekleri bunu gerektiriyordu ve onlar da öyle davranıyorlardı.. Çulhaoğlu'nun ''obsesyon'' olarak nitelediği durum, buralara, yani sözde sol-sosyalist forumlara bir ''takıntı'' olarak değil, bir düşmanlık olarak yansıyordu. Buralarda belirleyici özne AKP değil Kürt hareketiydi. ''AKP'yi iktidarda tutan'' Kürt hareketinin beklentileri AKP'nin iktidarda kalmasını gerektirdiğinden doğal olarak AKP karşıtlığında yerini alan her siyasi çevre bu sözde-sol ve sosyalist forumlarda hakaretlerin, küfürlerin ve abuk subuk eleştirilerin hedefi haline geliyordu. Kısaca üstte liberal obsesyon, altta tam bir kuyrukçu ( ''enternasyonal komünistlik'') düşmanlığına dönüşüyordu. Ya da var olan düşmanlık bu süreçte daha da genişliyor, derinleşiyordu.

Böyle bir süreç yaşandı, hepimizin gözleri önünde.

Şimdilerde bu durum epey pörsüdü, pek de dillendirilmez oldu. Hem Kürt hareketi ve hem de sağlı sollu liberaller hiç olmazsa ''saçma sapan özne arayışı'' içinde değiller, demokrasi ve özgürlükler konusunda... Ne kadar sürer, hava biraz değiştiğinde onlarda da bir değişim yaşanır mı, ayrı bir konu ama, görüntü şimdilik bir ölçüde doğru bir zeminde durulduğu yönündedir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]