Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

25.12.2019- 08:02

Öncelikle Fatih Yaşlı'nın SOLportal'da yazmaya başlamasını ve bu birlikteliği sağlayan solportal yöneticilerini kutlayalım. Fatih Yaşlı'nın ve benzer sosyalist aydınların SOLportal'daki eksikliği bence bir sorundu, aşılması gerekiyordu. Umarım portal ve parti yönetimi Fatih Yaşlı gibi Cumhuriyet değerlerini de önemseyen   sosyalist aydınlarımızı hem portala ve hem de partiye katma çabasını sürdürürler.

Fatih Yaşlı ilk yazısında ''Zehrimiz'' sözcüğünü kullanarak SOL düşmanlığını ele almış, bir haber sitesinin köşesinde ne kadar değinilecekse...Bizim bir hayli yerimiz var :) SOL düşmanlığı başlığı altında konu çok daha fazla genelleştirilebilir. Türkiye gericiliğinin Yaşlı'nın da doğru tespitiyle AKP ile başlamadığını, hatta sadece ''ikinci emperyalist savaş sonrası'' ile de ilişkilendirilemeyeceği, bu coğrafyada dini ve siyasi gericiliğin çok eski tarhsel kökeni olduğu konusunu da bence bugünün iklimine ve gericiliğine bir şekilde eklemek gerek. Din konusunda gereken reformları yapamayan bir ülkede dini siyasi ve toplumsal alandan uzaklaştırmak hiç de kolay değildi. Cumhuriyet bu radikal tavrı içeriyordu. Tamamen başarısız olduğu da söylenemez. Ne var ki, kuruluş sonrasında çok partili hayatla birlikte iktidara gelen yönetici sınıfın da katkı ve çabalarıyla varolan tarihsel gericiliğimizin Cumhuriyet dönemi boyunca dönüştürülememiş kesimleri daha da büyüdü, ve sonunda iktidara   gelebildi. Cumhuriyet ve aydınlanmanın bir parantez olarak görülmesinin altında da bu tarihsel durum vardır.

Ama her şey bu kadar değil, bu kadar sınırlı değil. Umudumuz da var. Cumhuriyet dönüştürebildiği kadro ve toplumsal kesimlerle birlikte yaşanan gericiliği eninde sonunda sırtından atarak aşacaktır. Ve topluma akıtılan gericilik zehriyle birlikte sol düşmanlığı da bu tarihsel dönemin aktörleriyle beraber tarih olacak, tarihin çöp sepetine atılacaktır

Eninde sonunda...
Tarihin çarklarının geriye döndürülme çabaları hiçbir koşulda süreklileştirilemez.
Onun için ''eninde sonunda'' vurgusu yapılıyor...
Ve onun için gelecek güzel günlerden söz ediliyor.

Yeri gelmişken altını çizelim: Bu kadar güvenle konuşuyor olmamızın nedeni, yaklaşık iki yüz yıl önce Marks ve Engels adlı iki muhteşem düşünürün dünyaya ve topluma bakışımızı kökünden değiştirmeleridir. Bilimsel sosyalizmin ve Marksist felsefenin bütün dünya yerellerinde varlık kazanması ve mücadele geleneği yaratmasının nedeni de budur. Bu yüzden solcular var ve bu yüzden sol düşmanlığı her dönemde körükleniyor. İnsanlığın geleceğini sınıfsız bir toplumsal yapıda görenlerin varlığı da olacak, sınıfsal varlığını hep korumak ve sürdürmek isteyen toplumsal sınıflar da...Mücadelenin bu temel sınıflar arasında olmasının nedeni de budur.

Evet; bu mücadele hep sürecek, hiç bitmeyecek...
Ta ki, dünya emeğin, barışın ve aşk'ın oluncaya kadar...


melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
25.12.2019- 08:03

Zehrimiz: Sol düşmanlığı - Fatih Yaşlı

Her şey 3 Kasım 2002’de başlamadı, bu işin bir tarih öncesi var.

Yeni Türkiye eski Türkiye’nin içerisinden çıktı, onun en çürümüş, en köhnemiş yerlerinde hayat buldu, eski Türkiye’nin üzerinde yükseldi.

Bugünlere 3 Kasım’la gelmedik, Türkiye toplumu 3 Kasım’a kadar ağır ağır zehirlendi, yeni Türkiye o zehirlenmenin bir ürünüdür.

Türkiye yönetici sınıfı, sol düşmanlığıyla, sol korkusuyla toplumu zehirledi, ona dincilik ve milliyetçilikten oluşan bir deli gömleği giydirdi.

Zehrimizin adı sol düşmanlığı, giydiğimiz deli gömleğinin adı da milliyetçiliğiyle, muhafazakârlığıyla, İslamcılığıyla sağcılıktır.

Çürümüşlüğü de, köhneleşmeyi de yaratan bu düşmanlık, bu zehir, bu deli gömleğidir.  

2. Dünya Savaşı bitip Soğuk Savaş başladığında Türkiye yönetici sınıfı hızla emperyalizmin, ABD’nin kollarına koştu, siyasetin merkezine antikomünizmi, sol düşmanlığını yerleştirdi, bugünlere oradan gelindi.

Yeni Türkiye’nin tarih öncesi, sol düşmanlığının, sosyalizm korkusunun, antikomünizmin Türkiye toplumunu zehirlemesinin tarihidir. Dinselleşme, yeni rejim, Saray, hepsi bu zehirlemenin doğal bir sonucudur.  

Sol düşmanlığı Türkiye’de devleti, siyaseti, ekonomiyi, üniversiteyi, orduyu belirledi; Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte bütün bir siyasal, iktisadi, toplumsal yapı, merkezinde sol düşmanlığının bulunduğu bir perspektife göre yeniden biçimlendirildi.

Çok partili hayata geçilirken önce sınıf esası üzerine parti kurulmasına izin verilmesi, sonra da bundan vazgeçilmesi, bu biçimlendirmeyle ilgilidir. Türkiye yönetici sınıfı çok partili hayata geçilirken, sosyalizmi siyasal alandan dışlamış, komünizmin adını dahi duymak istememiş, solu kriminalize etmiş, solcu olmayı bir suç haline getirmiştir. Solsuz “demokrasi” bir tercihtir ve zehirlenmenin başlangıcıdır.

Aynı yıllarda Tan Matbaası ve Dil Tarih Coğrafya Fakültesi baskınlarıyla sol, fikir hayatımızdan ve akademiden kovulmuştur. Düzenin solsuz bir fikir hayatı, solsuz bir akademi arayışı… Solcu aydınlara, solcu yazarlara, solcu üniversite hocalarına yapılan büyük, çok büyük zulümler… Zehirlenmenin başlangıcı buradadır.

Sol düşmanlığı ve antikomünizm, dinselleşmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Soğuk Savaş’a iştahla dâhil olmayla eğitimin tekrar dinselleşmesinin çakışması, Kuran kurslarının, imam-hatiplerin, din derslerinin geri dönüşü bir tesadüf değildir. Sola karşı “kininin ve dininin sahibi nesiller” yetiştirme çok eski bir projedir. Dinselleşme sol düşmanlığı adlı zehrin, bugünün iktidar kadroları da o zehirlenmenin bir ürünüdür.

Sol düşmanlığı, bağımsızlığın yitirilmesi demektir. Soğuk Savaş’a dâhil olmayla IMF, Dünya Bankası ve NATO üyeliklerinin aynı tarihsel döneme denk gelmesi elbette ki bir tesadüf değildir. Sol düşmanlığı emperyalizme entegrasyonu beraberinde getirmiştir. Bugünkü bağımlılık ilişkilerinin kökeni o günlerde aranmalıdır. Türkiye, sol düşmanlığıyla zehirlendikçe bağımsızlığını yitirmiş bir ülkedir.

Emperyalizme entegrasyonla dinselleşmenin iç içe geçmesi, kesinlikle bir tesadüf değildir. Bağımlılık, sürüleştirilmiş kitlelere ihtiyaç duyar, din ise sürüleştirilmiş kitleler yaratmak için muazzam bir araçtır. Emperyalizmle bağımlılıkla dinselleşme arasında varoluşsal bir ilişki vardır ve bu ilişki Türkiye toplumunu rehin almıştır.

Ancak dış yardımlarla, sıcak parayla, krediyle, borçla ayakta kalabilen bir ekonomik yapı, Türkiye’ye Soğuk Savaş’tan kalma bir mirastır. Sanayileşmeye, kalkınmaya, planlamaya dayalı bir ekonomi yerine yarı-sömürge bir ekonomik yapıya sahip oluşumuz, ABD’ye yaranma arayışının, yerli ve uluslararası sermayenin isteklerinin karşılanması zorunluluğunun bir sonucudur. Sol düşmanlığı Türkiye’yi bu hale getirmiştir.

Soğuk Savaş’la birlikte ordu bir NATO ordusuna dönüşmüş, darbeler yapmış, 12 Mart ve 12 Eylül’de Türkiye toplumunun tepesine iki büyük balyoz indirmiş, dinselleşmenin önü ordu eliyle açılmış, sol düşmanlığıyla açılan kapılardan girenler kendilerine o kapıları açanları da tasfiye etmiş ve kendi rejimlerini inşa etmeye girişmişlerdir.

https://haber.sol.org.tr/yazarlar/fatih-yasli/zehrimiz-sol-dusmanligi-276957

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
29.12.2019- 09:54

Bir ekleme yapalım;   Türkiye'de TKP düşmanlığı ile sol-sosyalizm düşmanlığı arasındaki açı çok mu büyüktür? Bir başka deyişle TKP düşmanlığı yaparak bilimsel sosyalizmi savunmak ve enternasyonalist olarak ortalarda gezinmek mümkün müdür? Özellikle,   sözde sol-sosyalist ve dahi enternasyonalist forumlarda, yıllarca yapıldığı gibi, böyle bir tavrın sol bir tavır olduğu iddiasında bulunulabilir mi?

Hiç sanmıyorum.

İşin tarihsel yanı bir yana, içinden geçtiğimiz AKP'li yıllar boyunca sol-sosyalizm düşmanlığının böyle bir yanı da olmuştur. Özellikle Kürt hareketine yedeklenmenin ve günceli de Kürt önderliğinin söylem ve eylemleri doğrultusunda yorumlamanın sol bir tavır olduğu   sürekli köpürtülmüş ve forumlara giren sol sempatizanların zihinlerinin karartılmasına ve sonuçta TKP başta olmak üzere bağımsız bir sol-sosyalist çizgiyi sürdürmek   isteyen siyasi oluşumlara karşı sosyal şoven, ulusalcı ve hatta neo-faşist diyebilecek kadar sözcüğün tam anlamıyla düşmanlık boyutuna varan şarlatanlıklar toplamından oluşan bir iklim yaratılmıştır. Kürt hareketinin siyasetlerine en küçük bir eleştiri bile ''yanlış anlamayın TKP'li değilim...'' sözcükleriyle başlamak zorunluluğu vardı. Sosyalizm adına çıkılan yol, önce Kürt hareketine güzellemeye dönüşmüş, sonra bu sürece paralel bir TKP düşmanlığı hortlatılmış ve nihayetinde sol düşmanlığıyla noktalanmıştı. Bilimsel sosyalizmin reddi ve kerameti kendinden menkul (liberal) bir solculuk enternasyonalizm adına savunulur olmuştu.

(Böyle bir iklim sürgit kalıcı olamazdı kuşkusuz. Önce siyasi alanda tavsadı, sonra sözde sol-sosyalist forumlarda etkisini gösterdi. Şimdilerde bu kerameti kendinden menkul solculuğu ara ki bulasın. Bir dönemdi kapandı gitti. Ama yine de dikkatli olmakta yarar var. Arada bir ''ben komünistim kuyrukçu değil'' şeklinde kısık bir ses duyulsa da, hiç kuşkunuz olmasın rüzgar biraz farklı yönlerden esmeye başlarsa ses yükseltecekler ve kaldıkları yerden devam edeceklerdir. )

Sol düşmanlığına bir küçük parantez deyip, geçelim...

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]