Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

melnur  |  Cvp:
Cevap: 9
26.02.2021- 19:43

Demek ki ''AKP devleti'' denildiğinde hemencecik ezberlerimizi devreye sokmadan küçük bir araştırma yapmakta yarar var. ''Ama Marks ve Engels böyle söylemişti!''. İyi de Marksizm sadece Marks ve Engels'in söyledikleri ya da söylemedikleriyle sınırlı değil ki. Marksizmin devrimci özü yitirilmeden pek çok Marksist düşünürlerin katkısı olduğunu biliyor, bilmeliyiz. Marksizm Marks ve Engels'le sınırlı değil. Yani, özellikle üstyapı konularında, geliştirilmeye ve derinleştirilmeye muhtaç. Acele etmemek, ''ama devlet sınıfsal bir mekanizma''ya kilitlenmemek, ve en önemlisi, internette bulunmuş bir iki cümlenin üzerinde tepinerek ve keskin enternasyonalist(!) görünmeye çalışmamak...- solcu samimiyetim bir gereği olabilmeli. Sanırım, hepsinden önemlisi de bu.

Devlet konusunda Gramsci'nin katkıları var. Sonrasında Althusser. Hem Marks ve Engels'in söylemleri, hem Gramsci'nin Hegemonya ve ayrıca Althusser'in Devletin İdeolojik Aygıtları'nı kendilerinden okumak, anlamak ve kavramak elbette çok kolay değil. O zaman bu konuları belli bir bütünlük içinde anlatan kitaplarla DEVLET konusundaki görüşlerimizi zenginleştirmek, derinleştirmek ve konuyu bu şekilde kavramak, güncel olanda yaşananları, gerçekleşenleri anlayabilmek açısından biraz da zorunlu. Sadece devlet konusunda da değil. Hemen her konuda böyle bir kavrama alışkanlığımız olabilmeli. Yoksa her şey, nette bulunan bir iki cümleyle açıklanabiliyor olsaydı ve bu şekilde Marksist Leninist ve dahi enternasyonalist komünist olmak ne kadar kolay olurdu! Ama olmuyor ve olan şey, anlamamız gerekir, sadece bir gereksiz komiklik!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 10
10.10.2021- 10:30

Farkındaysanız son birkaç gündür İstanbul/Büyükada'da bir şeyler oluyor. 2019'da AKP'li İstanbul Belediye Başkanlığının 2500 tl. aylıkla 10 yıllığına Tügva'ya tesis ettiği iskelenin üst katı yeni yönetmin çabaları ve mahkemelerin kesinleşmiş kararlarına rağmen tahliye edilmemesi gözlermizin önünde ibretlik bir olayın yaşandığı anlamına gelmiyor mu?

Bence öyle, ibretlik bir olay dediğimiz şey, üzerinde düşünülmesi gereken ve en önemlisi belki de bu ve benzeri bir yığın örnekten birtakım derslerin çıkarılması gereken bir olay olduklarıdır. Duyuyoruz, televizyonlarda izliyoruz ama öyle, işte duyup, izleyip öylece geçiyor ve sonra devletin sınıfsallığını öne çıkartarak bu tür örnekleri öylece ortada bırakıyoruz. Sanki o örneklerin, o olayların yaşandığı ülkede biz yokmuşuz gibi, oralarda yaşamıyormuşuz gibi...

Nasıl yorumlayacağız, nasıl yorumlanması gerek?

''Şaşılacak bir şey yok, semayenin devleti böyle olur.'' dediğimizde sınıfsal referansları olan doğru ve açıklayıcı bir cümle mi kurmuş oluyoruz? Ya da ''gördüğünüz gibi demokrasi diye yırtınmanın bir anlamı yok, düzenin gereksinim duyduğu koşullarda devlet biçimsel demokrasiden otokratik bir yapıya geçebilir.''şeklinde bir yanıt da verilebilir ve hatta çok daha entelektüel bir vurgu da yapılabilir: '' diyalektik arkadaşım, diyalektik, biraz Lenin veya Marks okusaydın anlardın.''

Daha çok sanal alemde dolaştırılan bu bilgiçce sözlerin gerçekte yaşanan süreci kavramaktan uzak olduğu söylenebilir.   Yüksek İstişare Kurulu Üyesi ve dahi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın Tügva'sının ihtiyaçlarını düzenin ihtiyacı olarak nitelemek mümkün müdür? Değildir elbette, ama o zaman bu kanunsuz durum nasıl açıklanacak? ''Sermaye devleti'' vurgusu yeterli olabilir mi?

Şuraya gelmek istiyorum: Devletin sınıfsal özünden anlaşılması gereken şey devletin tek tek burjuvaların çıkarlarını savunmak değildir. Devlet daha doğrusu kapitalist devlet burjuvazinin çıkarlarını tek tek burjuvaların çıkarlarından bağımsız bir şekilde korur. Gerektiğinde o tek tak burjuvanın çıkarlarını karşısına da alarak. Üstteki yorumlara göz gezdirmiştim, bir başkomserin hulusi kentmen babacanlığında karşısına gelen bir olayda Arabacı Cabbar'dan yana tavır alması devletin sınıfsal özünde bir değişim yaratmaz, tam aksine sınfsal özü perçinlemek anlamına da gelir. Tekrar edelim, devletin sınfsal yanı onun özü ise, biçimsel yanı ise (burjuva) demokrasisidir. Kapitalist devlet bu iki ''farklı'' işleyişin diyalektik bütünlüğünden ibarettir.

Şimdi konuya dönersek, Büyükada'daki olay devletin sınıfsal özünden çok, devletin biçimsel özeliğinin ortadan kalkmış olmasından kaynaklanıyor. AKP devleti dendiğinde baştan beri söylenmek istenen de budur. AKP devletin biçimsel yanının olması gereken özelliğini ortadan kaldırmıştır. Bu yüzden ''tek adam diktatörlüğüne karşı demokrasi'' vurgusu yanlış bir tanımlama değildir ve özellikle solun öne çıkarması, ve mücadele etmesi gereken bir alan olarak yorumlanmasını gerektirir. Ve bu durum, bu tür bir mücadele biçimi hiçbir şekilde sınıfsal mücadeleden soyutlanamaz, ve dahası bu tür bir mücadele sınıfsal mücadelenin ta kendisidir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]