Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol


''Erdoğan'sız/AKP'siz AKP rejimi'' mi?

Fatih Yaşlı'nın SOLportal'daki yazısında geçiyor bu ifade ama, ondan çok daha önce de solun bir kesimi tarafından kullanımdaydı.. Düzen muhalefetinin Erdoğan ve AKP iktidarına karşı kendi içinde bir araya gelmesi bu şekilde tanımlanıyor ve ABD çevrelerinin bir projeksiyonu olduğunun da altı çiziliyordu. Kestirmeden yanıt verilecekse, bu ifadeye de anlatmak istediği şeye de hiç katılmıyorum. ''Erdoğan'sız/AKP'siz bir AKP rejimi'' ifadesi her şeyden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çok hafife alınması anlamına gelmektedir ki, sadece bu gerekçenin bile bugünün Türkiye'sindeki gerçeklikle uyumlu bir yanı bulunmamaktadır.

12 Eylül 1980 faşist darbesiyle başlayan ve seksenlerin sonu, doksanların başı, reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte sadece CHP'nin değil siyasetin bütünüyle sağa kaydığı bir süreç yaşanmaya başladı. Bu süreç Türkiye'ye özgü de değildi. Reel sosyalizmin çözülüşü bütün dünyadaki sol-sosyalist ve sosyal demokrat   partilerde bir şaşkınlık ve savrulmaya yol açmış olmasına rağmen, hem 12 Eylül faşist darbesinin etkisi ve hem de sonrasındaki kimi realiteler bu sürecin sağı ve soluyla ülke partilerinde ve siyasetlerinde savrulma şeklinde bir karşılık bulmasına neden oluyordu. Siyasetin bütünüyle savrulma ve sağcılaşma sürecine düzen solu olarak niteleyebileceğimiz CHP ve HDP yönetimlerinin kişisel hataları eklendiğinde sosyal demokrat kesimler başta olmak üzere ülke solunun büyük bir bölmesindeki yanlışlık kaçınılmaz hale geliyordu.

Madalyonun bir başka yüzü daha var; düzen solu bu halde, tamam, eleştirelim de, sosyalist kesimlerde durum nedir? Bin bir yamalı bohça görünümleriyle toplumsal alanda ne kadar etkili hale gelebildiler? Bu ülkede dinci-gerici bir faşist ittifakın bir seçeneği olmaktan söz etmeyelim, oralarda zaten yokuz da, toplumsal alanda yüzde biri bile   bulamayan bizler bu sistematik gericileşmenin önüne dikilebilmek için ne yapabildik? ÖDP benzeri birliktelik bir kenara, aralarında hiçbir fark bulunmayan, noktası ve ve virgülü bile aynı olan parti/örgütlerimizin bir araya gelmemesi üzerine sosyal demokrasiyi daha da sola çekecek bir çekim merkezi yaratamamışsak sadece düzen solunu eleştirerek nereye varabiliriz?

Evet, 12 Eylül 1980 darbesiyle birlikte Türkiye solu da dahil tüm Türkiye siyaseti sağa savrulmuştur. Bu savrulmaya ''sermaye sınıfı böyle istiyor, çünkü din sömürüsüne dayanmadan yönetemiyor'' gerekçesi de eklenerek sınıfsal bir yorum kazandırılabilir! Ama üzerinde durulması gereken noktanın bu süreçte yükselişe geçen Kürt hareketinin kendine uygun düşen siyasi hedefleri AKP gericiliğiyle birlikte gerçekleştirebileceği yanılgısıydı. Bu nesnel ortam hem AKP'nin yükselişine bir ivme kazandırmış ve giderek devlete yerleşmesine neden olmuş ve hem de CHP'yi daha milliyetçi bir tutum almasına ve MHP'nin yanına savrulmasına neden olmuştur. Bu süreçte CHP'nin yüzde 20-25 bantından çıkışı zamana bağlı olarak ilerici bir konum alması ve siyasi söylem/eylem tutturabilmesiyle mümkün olabilirdi. CHP kolayına kaçtı, sağdan oy alabilmenin yolunun sağcı adayları vitrine yerleştirmekten geçtiği kararını vererek böyle bir pratiği hani derdeyse parti uygulaması haline getirdi.. Merkezi sağın silinmesinin de etkisi vardı bu uygulamalarda. Merkezi sağın toplumsal tabanına şirin görünmek sağcı adaylar dışında sağ siyasi uygulamalara da tavizler verilmesine yol açtı. (Türban konusundaki Kılıçdaroğlu gevşemesi de bu sürecin sonucuydu...)

CHP'de Deniz Baykal yanlışlıklarının üzerine gelen Kılıçdaroğlu bu süreci devam ettirdi. Belki orada bir makas değişikliği olabilir, CHP kendi aydınlanmacı karakterine bürünebilir, düzen içi de olsa daha sol bir tutum alabilirdi. Ama ne Kılıçdaroğlu'nun böyle bir donanımı vardı ve ne de partide bu yönde bir hareketlenmeler. Ülke siyasetinin sağa savrulması, büyük ölçüde CHP'yi teslim almıştı.

Koşullar buydu ve bu koşullarda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tek adam rejimini iktidardan etmek gerekiyorsa yapılması gereken şey ne olabilirdi ki? Bütün düzen muhalefetini tek bir potada   bir araya getirmek değil mi? 12 Eylül 1980'le işlemeye çalışan süreç ve kimi partilerdeki affedilmez yanlışlıklar artık başka bir seçenek bırakmış mıydı ki? Düzen soluyla ve de düzen karşıtı sosyalist solumuzla, tümümüz birden etkin bir toplumsal güç mü yaratabildik? İktidardaki ''siyasal islam''ın karşısına onu iktidardan düşürecek bir söylem ve eylem birliği mi oluşturabildik?

Hiçbirini yapamadık.
Hiçbiri olmadı!

AKP rejimini yerelde iktidardan eden güç ve siyaset ne ise, merkezi iktidardan edecek güç ve siyaset de odur. CHP liderinin ve İBB başkanı'nın Yenikapı'daki ''Kudüs Mitingi''ne katılımını bu çerçevede yorumlamak gerekiyor, diye düşünüyorum. ''Böyle mi olmalı'' sorusu ve eleştirisi artık karşılığı olmayan bir soru ve saptamadır. Bu katılım ve benzer söylem ve eylemlerin ''Erdoğan'sız ve AKP'siz bir AKP rejimi''nin   oluşturulduğu anlamına da gelmemektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tek adam yönetimine son verilebilmesi, hemen her şeyin çok güzel olacağı anlamına da gelmez; kuşkusuz bunu iddia edenlerden olmamalıyız. Ama bu tür söylemlerle toplumsal alana bir umutsuzluk ve karamsarlık şırınga etmenin de sosyalist sola hiçbir yararının olmadığını/olmayacağını bilmeliyiz. Ne yani, acı bir gerçek, Türkiye solunun mücadele tarihine yakışmayan bir gerçek,   sağdan say üç kişi soldan say beş kişi, hep birlikte bu retoriğin ardına düştüğümüzde toplum/ sınıf bir sosyalist bilinç mi edinecek, sosyalist bir devrim mi yakınlaşacak? Ya da ''Erdoğan rejimine'' bir son mu vermiş olacağız?

Devam ederiz, bu konu daha çok su götürür, ama en azından Erdoğan'sız/AKP'siz bir düzenin/rejimin bile ''çok şey'' olduğu gerçeğini yitirmemeliyiz. Ondan sonrasına mı?

Ondan sonrasına ondan sonra bakarız...


melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
22.03.2020- 05:03

Doğru olmadığı kesin de, bir an için doğru kabul edelim ve şöyle soralım; Erdoğan'sız bir AKP rejimi mi,   Erdoğan 'ın başında bulunduğu bir AKP rejimi mi? Sadece Fatih Yaşlı değil, özellikle seçimlerde boykot diyenlerden kimileri muhalefeti Erdoğan'sız bir AKP rejimini savunuyormuş gibi göstermeye çalışıyorlardı. Evet, madem öyle, işte bu soruya da yanıt verelim. Erdoğan'lı mı, Erdoğan'sız mı?

Erdoğan'sız bir AKP bildiğimiz AKP olmaktan çıkar. AKP diye bir parti ortada kalır mı o da ayrı. Cumhurbaşkanı Erdoğa'ın kurduğu sistemin Erdoğan olmadan sürdürülmesi zaten mümkün olamaz. Fatih Yaşlı'nın konuyu sıkıştırdığı zeminde keşke güçlü bir sosyalist seçenek olabilseydi, ama değil, güçlü bir seçenek değil yalnızca, bir seçenek bile olmadığı için Erdoğan'lı AKP'nin iktidardan geriletilmesi önemseniyor ve aynı şekilde merkezi iktidardan düşürülmesi de önemsenecek.

Umarım o günler geldiğinde muhalefete muhalefet etme alışkanlığımız tekrar nüks etmez (depreşmez).

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]