Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Siyasi ve ideolojik söyleşiler
17.10.2013- 21:17

Direniş Cephesel Muhalefet Dinamiklerinden Güç Alıyor


BirGün Gazetesi yazarı Oğuzhan Müftüoğlu, Gezi Direnişi'ni Beşiktaş taraftarlarının çıkardığı Halkın Takımı Dergisi'ne değerlendirdi.


Bazı sol aydınlar direnişi yorumlarken sınıfsal kökeni hakkında farklı görüşler beyan ediyorlar. Örneğin biri olan biteni alt orta sınıf küçük burjuvazinin bir itirazı olarak yorumlarken bir başkası ağırlıklı olarak emekçi tabanlı bir direniş olduğunu bu nedenle hareketin ağırlıklı temelinin sınıfsal olduğunu vurguluyor. Siz bu toplumsal ayaklanmanın niteliğini nasıl okuyorsunuz?



Bir tolplumsal hareketin muhtevası sadece ona katılanların birebir sınıfsal kökenlerine bakılarak nitelenemez. Ona karşı geliştiği iktidar politikalarının sınıfsal muhtevası kadar hareketin yönelimleri ve yarattığı siyasi ve toplumsal sonuçlara bakılmalıdır.

Bu direniş hareketi çokca söylenegeldiği gibi sadece üç beş ağacın kesilmesine karşı değil hükümetin on yıldır sürdürdüğü neo liberal politikalara karşı emekçi halkın bir isyanı olarak ortaya çıktı. Dünya çapındaki sermaye güçlerinin emperyalist politikalarının taşeronluğunu üstlenen bir iktidar yıllardır ülkenin   bütün doğal varlıklarıyla birlikte halkın varını yoğunu yağmalıyor; Bu sömürü düzenini daha rahat sürdürebilmek için de bütün toplumu ve geleceğimizi (Erdoğan’ın zihniyet dünyasına uygun şekilde) yeniden biçimledirerek gericileştirmeye çalışıyor. “Öyle demokrasi, halk iradesi” falan gibi palavralarına bakmayın, sadece arkasındaki emperyalist güçlerden aldıkları güç ve caseretle yürüttükleri bu saldırı karşısında bu ülkenin gençleri, aydınları emekçileri hep birlikte ayağa kalktı.

Bu bakımdan bu hareket kesinlikle devrimci bir emekçi halk hareketidir. İktidara dur demenin öteside muhalefet hareketi açısından mücadelenin önünü açan çok önemli sonuçları olmuştur. 12 Eylül sonrasında büyük ölçüde Kürt sorunu etrafında sürüp giden savaş ortamının da etkisiyle oluşan siyasl atmosferi ülkenin üzerindeki kara bulutları dağıtarak emekçi halkın lehine değiştirmiştir.


Yine bazı çevreler egemenlerin direnişçileri şiddet sarmalına sokma gayreti içinde olduğu için Gandhi türü bir pasif direnişin sürdürülmesini öğütlerken bazı gruplar kitlelerin bu pasifizmini eleştirmekte. Sizin bu konuya yaklaşımınız nedir?



Bu direniş hareketi gücünü ve kitleselliğini büyük ölçüde haklı ve meşru bir hareket olmasından aldı. Bu yüzden direnişin barışçı bir çizgide gelişmesinin eleştirilecek bir yönü yok, önemli olan mücadelenin biçiminin amacımıza uygun olup olmadığıdır.

Altmışlı yıllardaki gençlik hareketi de tıpkı bu günki gibi ve onun kadar barışçı ve masum bir hareket olarak başlamıştı. O zamanın iktidarları ve emperyalist güçler de tıpkı şimdiki gibi bizim üstümüze örgütlendirilmiş faşist güçleri saldırttılar. Devrimciler şiddete tapan insanlar değildir, şiddetin bir fetiş haline getrilmesine de karşı çıkarlar. Tam tersine egemen azınlığın   kendi iktidarlarını sürdürmek için her zaman temel dayanağı olmuştur şiddet. Devlet de zaten egemen sınıfın şiddetinin en örgütlü biçiminden başka bir şey değildir. Dün böleydi, bu gün de böyle olduğunu gördük. Bu yüzden egemenlik ilişkilerinin olmadığı ve insanın ancak bu şekilde gerçekten özgürleşebildiği bir dünya için mücadele ediyoruz.

Bütün bu nedenlerle bu konuyu bir “maruz kadığımız şiddeti defetme” meselesi olarak ele almak lazım diye düşünüyorum.


Sürece İşçi sınıfının yeterince müdahil olamamasını nasıl okumamız gerekiyor? Sendikacılığın mevcut konumu bu sorunu izah etmeye yeterli mi yoksa ortada sorundan başka algılayamadığımız bir yaklaşım farkı olabilir mi?





Bilebildiğim kadarıyla mücadele içinde çok sayıda beyaz yakalı diye tanımlanan ve artık sosyolojik olarak işçi sınıfı içinde kabul edilmesi gereken ancak bu gün henüz senikal bir örgütlülüğü olmayan kesimlerin de ciddi bir katılımı oldu. Bu yüzden işçi sınıfının sürece yeterince müdahil olmadığını söylemek doğru olmaz. Böyle bir ifade belki artık düzen içi bir konumda bulunan sendikal yapılarda örgütlü geleneksel sınıf kesimleri için söylenebilir. Geçen hafta BirGün gazetesinde de yayınlanan bir söyleşimde bu direnişin kısmen Paris 68’ine benzer yanlarının olduğunu söylememin de nedeni buydu.

Aslında sadece sendikalar değil, bütün örgütlü sol siyasi yapılar genel olarak bu direniş hareketinin gerisinde kaldılar. Direniş hareketi sol muhalefetin bu durağanlaşmış, bürokratik yapılarını bozan yanıyla da devrimci bir rol oynadığını düşünüyorum.





Mevcut süreci Mahir Çayan'ın sun'i denge teorisi ışığında nasıl okumalıyız? Sun'i denge bozuldu demek çok mu iyimser bir yorum olur?





Suni denge kavramı Mahir’in o günkü Türkiye’nin somut koşullarını analiz ederken açık emeryalist işgal ve sömürü koşulları altındaki ülkelerle olan nisbi refah ortamından kaynaklanan farklılıklarını belirtmek için kullanmıştı. Bu kavramı kitlelerin her tür mücadele dışında kalması olarak anlamamak gerekiyor.

Ben teori pratik ilişkisinde pratiğin önde geldiğine inanırım. Teori, pratiğin ortaya çıkardığı soruları çözümleyerek bu günü anlamamıza ve geleceğe dair tasarımlarda bulunmamıza yardımcı olmaya çalışır. Ama her teori kaçınılmaz olarak yeni pratik süreçler (eylem) tarafından aşılır ve yeni sorular ortaya çıkarır.

Geçmiş /bugün ilişkisine bakarken de buna dikkat etmemiz gerekiyor.

Hepimiz hafızamızı sıfırlayamayacağımıza göre yaşadığımız olayları geçmişte yaşananlarla birlikte adeta üstüste bindirilmiş halde görüyoruz. Çoğu zaman geçmiş, gözlerimizin önündeki bir tül perde gibi, olup biteni yani somut durumu doğru olarak algılamamıza engel olabiliyor, gerçeği geçmişin üzerine vuran gölgesi içinde algılıyoruz. Bu yüzden Mahir Çayan Marksizmde değişmeyen tek kuralın “somut durumun somut tahlili” olduğunu söylemiştir.




Genel olarak bu hareket 33 yıldır ezilmiş ve hem Kürt hem de Türk tarafından kendi ulusalcıları tarafından esir alınmış solun tekrar bu milliyetçi kelepçelerinden kurtulmasına yol açmış mıdır ya da açabilir mi? Yani her iki halk için soruyorum burada bir yarılmadan söz edebilir miyiz?




Barış sürecinin başlamasından sonra toplumsal sınıfsal mücadelelerin yükseleceği bir sürecin gelişeceğine vurgu yapmıştım. Son dönemde gelişen direniş mücadelesinin savaş halinin miiliyetçi eğilimleri kışkırtan bozucu etkilerinin kırılmasının da bir sonucu olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Ancak çok uzun sure devam eden savaş sürecinin her iki halk içinde derin izler bıraktığını, bu izlerin tam olarak silinmesinin de zaman alacağını ve bunun da öyle kendiliğinden olmayacağını unutmamak gerekir.



Herkesin hemfikir olduğu siyasi alternatifsizlik bu hareketle sona erebilir mi? Bu hareket kendi içinde kendi alternatif siyasetini üretebilir mi? Böyle bir durumda örgütsel üstyapının bir partileşme üzerinden mi yoksa bağımsızlar üzerinden bir platfom olarak mı şekillenmesi gerekiyor? Bu konuda hem öngörülerinizi hem de olması gereken üzerine düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?





Bu hareketin kendisinin bir siyasi alternatif yaratmasını beklemek doğru değil.

Direniş geniş cephesel nitelikteki muhalefet dinamiklerinden güç alıyor. Bu yüzden Direnişin alel acele dar anlamda -düzen içi -bir siyasi alternatif yapılanmaya yönelmesi   onun güç kaybederek sönümlenmesine yol açacağını düşünüyorum. Keza var olan muhalif yapılardan birinine ya da düzen içi sınırlı parlamentarist hedeflere yönlendirmesi de bence   onun bütün gücünü ve dinamikliğini söndürerek zayıflatıp bitirir.

Sürecin sonunda kazandığı perstektif uzun sureli bir bir mücadeleyi gerektiren bir mahiyet kazanmış durumda. Bu nedenle direniş hareketi kısa dönemli sonuç alıcı hedeflere yönlendirmek doğru değildir. Böyle bir zorlama onu var olan düzen içi seçeneklerin iktidar mücadelesinin bir aracı haline getirir. Bana göre iktidara karşı ortaya çıkan tepkilerin özü sistemin kendisini hedef alan bir nitelik taşıyor. Bu yüzden Direniş hareketi kendi özgün dinamiklerine uygun bir şekilde, mücedelesinin yarattığı değerlere dayanarak Türkiyeyi yeniden kuracak güçleri birleştirmeye dönük kendi esnekliğine ve kapsayıcılığına uygun şekilde yoluna devam etmeli.  

Bu örgütlenme biçimleri üzerinde düşünmeye başlayınca önümüze Dünya'dan bazı deneyimler sürülüyor oysa Devrimci Yol'un Direniş Komiteleri teorisi ve Fatsa deneyimi bu hareketin devam sürecine ne kadar uygun ve ne kadar yakın?
Direniş süreciniann başardığı en önemli işlerden biri uzun süredir sol muhalefetin önemli bir   sorunu olan sokaktaki eylemli görünürlük konusunda geliştirdiği eylem biçimleridir. Park forumları da devrimci siyasetin direniş komiteleri bağlamında savunduğu doğrudan demokrasi anlayışının bir gerçekleşme alanı olarak gelişiyor.

12 Eylül döneminin sonu, işte asıl şimdi bitiyor, bazı şaşkınların sandığı gibi o uyduruk 12 Eylül yargılamalarıyla değil!  

Gezi direnişini gerçekleştiren genç kuşaklar   bu ülkenin asla Erdoğan’ın zihniyetine göre biçimlendirdiği bu ülke olamayacağını dost düşman herkese göstererek çok önemli bir iş başardılar.

Bu ülkenin geçmişinde elbette çok büyük devrimci mücadeleler verildi. Bu güne kadar bu “geçmiş” devrimci siyasetin önünde duran bir dağ gibiydi. Devrimcilik adına hep o büyük geçmişin Denizlerin Mahirlerin…hikayeleri anlatıldı.   Şimdi tabir caizse bu dağ artık aşıldı!

Evet şimdi artık onların da bir hikayeleri var, onların da   Mahirler ve Denizler kadar masum ve onlar kadar kahraman şehitleri var.

Şimdi bu ülkenin geleceği artık onların elinde ve ben şimdi bu yüzden her zamankinden daha çok umutlu olduğumu söyleyebilirim.




İyi bir Beşiktaşlı olduğunuzu biliyoruz. Çarşı olgusunu bu anlamda ister sosyolojik ister duygusal anlamda değerlendirebilir misiniz?



Hani derler ya, Beşiktaş benim çocukluk aşkım! Ama doğrusu bir endüstriye dönüşmüş haliyle düzenin bütün çürümüşlüğünün sergilendiği bir arenaya dönüşen futbol hakkında konuşmak çok kolay bir şey değil.

Çarşı hakkında ise, ne diyebilirim, övünmek gibi olmasın ama, direniş eylemlerine renk katan yaratıcılığı, kararlı duruşu ve mücadele gücüyle   tek kelimeyle müthişti(k).



http://www.muhalefet.org/haber-direnis-cephesel-muhalefet-dinamiklerinden-guc-aliyor-12-8211.aspx

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]