Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

20.08.2020- 22:07

Türkiye aklın almakta zorlanacağı bir süreçten geçiyor. Kısaca siyasi iktidarın doğru dürüst yaptığı tek bir şey yok ama, anketler hala AKP ve Erdoğan'ın birinci parti durumunda olduğunu gösteriyor. Muhalefet ne yaparsa yapsın bir türlü AKP ve Erdoğan'ı ikinci sıraya düşüremiyor. Seçim döneminde kararsız kesimlerin genellikle muhalif adaylara yönelmesi düşünüldüğünde ilk seçimin kıran kırana geçeceği ileri sürülebilir. Yani Erdoğan için, ''seçimi kaybeder ve iktidardan düşer'' denilemez. Devlet olanakları da hesaba katıldığında Erdoğan'ın iktidarını koruması bile söz konusu olabilir.

Düzen partileri soluyla ve sağıyla ne yapılması gerektiğini biliyor. Kılıçdaroğlu son kurultayda 13 maddelik bir bildiri/program açıklamıştı. Benzer öneri Selahattin Demirtaş'tan da geldi. Eminim başta İYİP olmak üzere diğer sağ partiler de bu yaklaşıma ve demokrasi ittifakına hiç de yabancı değiller. Sorun burada değil. Sorun sosyalistlerde de değil. Sorunlu perspektif TKP ve TKH'den geliyor. ''Biz komünistiz sağcı iktidara da ''sağ cephe'' muhalefete de karşıyız şeklinde özetlenecek bir siyasi tutumdan yana ısrarcılar. Bana göre bu dönem, bu siyasi tavrın doğru olup olmadığı ve sosyalist solun bu dönemde nasıl bir perspektif geliştirmesi gerektiği çokça tartışılacak.

Hemen her başlıkta bu konuda   bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Böyle bir başlık altında derli toplu bir yinelemenin de eminim yararı olacaktır, diye düşünüyorum.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
23.08.2020- 05:22

Özellikle örgütlü sol bu dönemde kendi üyeleri başta olmak üzere sol sempatizanları yanlış yönlendirmelerden kaçınmalıdır. Gerekçesi ne olursa olsun siyasi karşıtlıklarımızın, özellikle bu dönemde, iktidardan ziyade muhalefete kilitlenmesine yol açmamalıdır. Belediye seçimlerinde gördük, İstanbul ve Ankara'nın ( Adana, Mersin vb.) AKP'nin elinden alınmasının bile ne denli önemli olduğunu kavrayamayan bir üye ve sempatizan kesim oluşmuş. ''Hani her şey iyi olacaktı'' diye soruluyor örnekse... AKP-Erdoğan iktidarı ile CHP ve HDP muhalefeti bir tutulur bir hale gelmiş-getirilmiş! Sol, sosyalist siyaset böyle bir bu dönemde, böyle bir süreçte   ve belli bir kesim üzerinde bu tür sonuçlara yol açacak bir koşullanma yaratmak mıdır? Böyle bir şey olabilir mi? Kemal Okuyan geçenlerde sanırım Tele1'deydi, son dönemde kendilerine CHP'den katılmalar olduğunu söylemişti. İyi güzel de konu bu kadar basit mi? O kişiler, tüm TKP ve TKH üyeleri gibi zamanı geldiğinde ''hepsi bir, hepsi aynı'' koşullanmışlığı içinde sandığa gitmediğinde, ki bu iki partinin siyasi duruşu buraya çıkıyor, bu durumun kimin işine yaradığı sorusunun yanıtına gözlerimizi mi kapayacağız?

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde sandık bir referandum aracına dönüşmüştür. 50+1'i kim alırsa düdüğü çalan odur. AKP'nin karşısında yer almayan AKP'nin yanında yer almışlar demektir. Bu tavırlar böyle sonuçlar üretiyor ve bu da içinde bulunan sürecin basit bir gerçeğidir.

Siyaset bu tür gerçekleri görmezlikten gelerek ve değerlendirme dışı bırakılarak yapılamaz. Bir yandan kendisine sorulan ''AKP'nin iktidardan uzaklaştırılması önemsiz midir?'' sorusuna o naif ses tonuyla ''Hiç önemsiz olur mu?'' diye yanıtlayan bir sosyalist parti yöneticimiz keşke AKP'nin iktidardan düşürülmesi konusunda somut bir çözüm yolu önerebilse...

Ne var ki, AKP karşıtlığında muhalif kesimlerle bir araya gelmeden bu soruya anlamlı ve gerçekçi bir yanıt verebilmek pek de mümkün değil.

Cevap: 2
23.08.2020- 21:54

Söylediklerinizin bir kısmına katılıyor, bir kısmına katılmıyorum. Fakat şu an ülke siyasal ve ekonomik anlamda bir kriz içindeyse ve bu kriz ortamında bile sosyalist sol bağımsız bir güç olarak bir alternatif olamıyorsa, o zaman sol adına çok daha büyük bir problem var demektir. Zira kriz ortamları, sosyalistler için   bağımsız ve radikal bir alternatif olabilmeleri için en uygun ortamı arz etmektedir. Eğer biz bu kriz ortamında hala sosyalist solun, düzen muhalefetinin küçük ortağı olup, olmayacağını tartışıyorsak, sol adına daha büyük bir problem var demektir. Bence bu mensubu olduğumuz ideoloji açısından daha büyük bir soruna tekabül etmektedir.

Evet, sosyalist sol, büyüyen muhalefetin bir parçası olabilir ama bunun şeklinin ne olacağı da son derece önemli... Bu bağlamda üzerinde durulması gereken bir başka konu, sosyalist solun, İP gibi aşırı sağcı bir partinin önderi olduğu bir muhalefetin pasif bir parçası mı olacak, yoksa o muhalefete önderlik eden aktif bir özne mi olacak? Ne yazık ki sosyalist solun ikinci seçeneği hayata geçirecek ne bir gücü, ne de kitleselleşebilme potansiyeli var. Bence asıl tartışılması gereken konuda bu!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
24.08.2020- 02:36

Sn.Proleter Devrimci, uzun zamandır yoktunuz, tekrar gelişinizden ötürü hoş geldiniz diyorum.

Öteden beri çok basit bir şekilde sosyalist/komünist partilerimizin hem bağımsız sınıf siyasetinde ısrarcı olmalarını ve hem de de AKP karşıtlığında bir araya gelmeye çalışan toplumsal muhalefete doğrudan ve onu zayıf düşürecek bir siyasi tavrı göstermemesi ve böyle bir tavrı süreklileştirmemesi gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Muhalefete muhalefet ederek savunulan bir siyasi perspektifinin gerekçesi ne olursa olsun bu durumun dinci faşizmin değirmenine su taşımaktan başka bir şeye yol açmadığını ve açmayacağını   söylüyorum.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
25.08.2020- 08:01

Sınıfsal bağımsızlık, AKP karşıtlığını somut bir biçimde karşıya/merkeze alarak yapılacak bir muhalefet ve kuşkusuz solun-sosyalistlerin olabildiğince bir araya gelmesi ve güçlerini birleştirmesi...Örgütsel yapının mutlaka gözden geçirilmesi ve daha demokratik ve daha gevşek bir yapı kazandırılarak demokratik merkeziyetçiliğin daha işlevsel bir nitelik kazanması da solun çözmesi gereken ivedi sorunlarından. Sosyalistler bu örgütsel yapıyla ve bu dağınıklık/bölünmüşlük içinde toplumsal bir güç olabilme yolunda ilerleme sağlayabileceğini düşünmüyorum.

Dünyanın hemen her ülkesinde fazla sayıda sol örgüt ve partiler görebilmekteyiz. Sanki solun doğasında var bu. Ne var ki, bu fazlalık hiçbir şekilde güçlü ve merkez haline gelmiş bir veya iki sol parti olmasının önünde engel değil. Oralarda ya bir sosyalist partiyi ya da bir komünist partiyi toplumsal alanda belli oranda bir güce ulaşmış görebilmekteyiz. Oysa Türkiye'de durum böyle değil. Ne bir sosyalist ya da komünist partiyi böyle bir güç halinde göremiyoruz.   Türkiye'nin özel koşulları, tarihsel, toplumsal ve kültürel yapısının bu duruma etkisi de var ama, bu durumu sadece dışsal nedenlere bağlayarak açıklamak da mümkün değil. Bugün Türkiye siyaseti bir bütün olarak sağa kayıyorsa, Kılıçdaroğlu ve ekibini sürekli sağa payanda olmakla eleştiriyorsak, dinci bir gericiliğin ağır ağır bu ülkede yeni bir rejim kurma aşamasına geldiğini görüyor ve çaresizleri oynuyorsak, hiç kimse bunda sosyalist solun da bir payı olduğunu es geçmemeli. Bir yanlışlık var ve bu yanlışlık sadece sosyal demokratların ve/veya Kılıçdaroğlu ekibinin bir hatasından kaynaklanmıyor.

Sosyalistler mutlaka bir araya gelebilmeliler. Halk, sınıf birleştirir diye düşünüyordum; halk/sınıf sağduyusuyla eninde sonunda içlerinden birini öne çıkartır ve bir çekim merkezi haline getirir diye umuyordum.   Ama kazın ayağı hiç de öyle değil. Sosyalistlerin bu dağınıklığı sermayeyi sevindirmekten başka hiçbir işe yaramıyor. Halkın/sınıfın da bu duruma müdahil olması beklenmemelidir. Kalabalıklar kalabalık olmayan bir solun peşine takılmıyor ve takılmayacak. Bu yüzden solun bu denli dağınıklığına sol bir çare bulmalıdır. Böyle bir yapıyla değil siyasal bir devrim gerçekleştirebilmeleri toplumsal alanda bir güç olabilme şansları bile olamayacaktır.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
05.09.2020- 04:24

Yanlış anlaşılmamalı, sosyalistler birleşmeli derken kastım kendini sosyalist olarak tanımlayan birey, kurum ve partilerin ÖDP türü bir birliktelik sürecine girmeli, değildir. Böyle bir birliktelikten zaten sağlıklı bir parti çıkması da mümkün değildir. Söylemek istediğim temel ideolojik ve siyasi başlıklarda aralarında çok da büyük farklar olmayan kişi ve grupların birlikteliğidir. Örnekse TKP başlığı altında TKH'nin ve TİP/HTKP unsurlarından kimilerinin ve dışarıda kalmış ve yolu bir şekilde tarihsel TKP ve tarihsel TİP'den geçmiş pek çok birey de bir şekilde bir araya gelebilmeliler. Böyle bir birliktelik her şeyden önce bir heyecan dalgası yaratır ki, solun böyle bir heyecan dalgasına da ihtiyacı var. TKP yönetimi , Kemal Okuyan ve Aydemir Güler başta olmak üzere bu konuyu sürekli sıcak tutmalılar. Yoksa, küçümsemiyorum ama   üç beş CHP'linin katılımı ve birkaç semt evinin faaliyete geçmesiyle TKP solda bir çekim merkezi haline gelemez.

Bir konunun netleşmesi gerek; sosyalistlerin güncel görevleri arasında ve en başta AKP karşıtlığı olması gerekiyor. Bu konunun tartışılacak bir yanı yok; bu konu sol için sosyalistler için bir turnusol kağıdına dönüşmelidir. Türkiye her şey bir yana tarikat ve cemaatlerin yönetimi altına girmiştir. Ülkede her türlü dini yapılanmalar neredeyse teşvik edilmekte ve devlet protokolünde yer almaktadır. Basından edindiğimiz haberler kimi bakanlıkların bu tarikat ve cemaatlerin yönetimine girdiği yönündedir. Böyle bir tablo karşısında AKP'yi dışarda bırakarak yürütülecek bir mücadelenin sol-sosyalist bir mücadele olarak tanımlanması mümkün değildir. AKP'ye karşı doğrudan, somut ve sürekli bir mücadeleyi benimsemeden hiç kimse ''ben solcuyum, şucuyum, bucuyum'' diyemez, dememeli. Eğer böyle bir şey olursa, böyle bir hata yapılırsa AKP'nin önünü açan ve onu bugünlere taşıyan 12 Eylül referandumunda yetmez ama evetçilerle, boykotçuların yaptıkları tarihsel hatanın çok daha beteri tekrarlanmış olacaktır.

Türkiye solu umarım böyle bir tarihsel hataya düşmez.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]