Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

''Biz (...) Cumhuriyetçiyiz. 30 Ağustos bizim. 19 Mayıs'ta Samsun'a çıkan biziz. 23 Nisan'da Meclis'i biz açtık. 29 Ekim'de Cumhuriyeti biz kurduk. İyd-i Milli bizim, Hürriyeti biz ilan ettik. 1 Mayıs bizim, bunları başarmak için 1908’de, 1909’da, 1919’da, 1923’de bu ülkenin emekçileriyle, fukara halkıyla omuz omuza savaştık. Cumhuriyet de bizim, laiklik de. Onlar neye karşıysa, neden nefret ediyorlarsa sahibi biziz. Yakındır, eşitlik de ilan edeceğiz.

Ellerinden geliyorsa yasaklasınlar. 30 Ağustos’ta hem işgalcileri hem de Sarayı yendik. Kutlu olsun!


https://sol.org.tr/yazar/agustosun-30u-13204

***
Bağımsız Türkiye, iki büyük meydan savaşının eseridir. Biri, 1921 Ağustosu’nda Sakarya Nehri boyunda, ikincisi 1922 Ağustosu’nda Afyon cephesinde. İkisinde de Türk ordularının başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk idi. Sakarya’da 3 bin 282, Büyük Taarruz’da 2 bin 542 ölü verdik.

...Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.

...Nemiz varsa, bağımsız bir devlet kurmuşsak, hür vatandaş olmuşsak, şerefli insanlar gibi dolaşıyorsak, yurdumuzu Batı’nın, vicdanımızı ve kafamızı Doğu’nun pençesinden kurtarmışsak, şu denizlere bizim diye bakıyor, bu topraklarda ana bağrının sıcağını duyuyorsak, belki nefes alıyorsak, hepsini, her şeyi 30 Ağustos Zaferi’ne borçluyuz.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/ozlem-yuzak/zafer-bayramimiz-98-yil-once-ve-bugun-1761617

***
30 Ağustos, bağımsız bir ülkenin yolunu açtı

30 Ağustos’un anlamı üzerine konuştuğumuz Tarihçi Sarıhan, zaferin emperyalizmin planlarının suya düşürüldüğünü ve bağımsız Türkiye’ye giden yolun açıldığını belirtti
30 Ağustos, bağımsız bir ülkenin yolunu açtı

SEVCAN AKGÜL

Resim Ekleme

AKP iktidarının son yıllarda Cumhuriyet’in temel değerlerine olan saldırgan politikalarına hız vermesi, 30 Ağustos’un tarihsel bakımdan hangi zemine oturduğu yönündeki tartışmaları yeniden kritik hale getirdi. Konu hakkında görüşlerine başvurduğumuz Tarihçi Zeki Sarıhan, 30 Ağustos’un aslında 26 Ağustos’ta Büyük Taarruz’la başladığını ifade etti.


Sarıhan, 30 Ağustos’un amacının, “İngilizlerin teşvikiyle Batı Anadolu’yu elinde tutan istilacı Yunan kuvvetlerinin ülkeden uzaklaştırılması” olduğunu belirtti. Büyük Taarruz’da elde edilen başarıyla emperyalizmin Türkiye üzerindeki hâkimiyet planlarının suya düşürüldüğünü vurgulayan Sarıhan, böylece bağımsız bir Türkiye’ye gidilen yolun açıldığına işaret etti.

NATO’ya girilince ilkeler terk edildi
Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, 1952 yılında NATO’ya girdikten sonra ABD’ye yaklaştığını söyleyen Sarıhan, bunun sonucu olarak anti-emperyalist tutumun terk edildiğini dile getirdi. Sarıhan, “Türkiye zaten Amerika’ya yaklaştıktan sonra Kurtuluş Savaşı vermekte olan Afrika ve Doğu ülkelerine de sırtını döndü. O günden bu güne 30 Ağustos Zafer Bayramı adına yapılan her şey 30 Ağustos’un ve Kurtuluş Savaşı’nın ruhuna aykırıdır” dedi.

AKP, İslamcı ve gerici bir rejim sergiliyor
30-agustos-bagimsiz-bir-ulkenin-yolunu-acti-504251-1.AKP’nin yönetimde olduğu son 16 yılı da değerlendiren Zeki Sarıhan, bu süreçte yeni bir rejimin kurulduğunu ve bu rejimin Osmanlı hayranı, İslamcı bir anlayışta olduğunu vurguladı. AKP’nin ülke yönetimine geldiği ilk zamanlarda halka demokrat gibi görünüp Avrupa ve ABD’ye göz kırptığını, Batı’nın ise bu durumdan hoşnut olduğuna değinen Sarıhan, AKP’nin gerici renginin belirgin olmaya başlamasıyla Avrupa ile arasının bozulduğunu belirtti.

Zeki Sarıhan, AKP’nin 16 yıldır Türkiye’yi bir Ortadoğu şeyhliğine benzetmeye çalıştığını kaydederek, “Abdülhamit dönemine özeniyorlar çünkü Abdülhamit AKP gibi diktatörlük yapıyordu ve İslamcı olarak biliniyordu. Bunu da yerleştirmek için özellikle eğitim yolunu kullanıp birçok araçla kamuoyunu eğiterek yeni Osmanlı’yı yaratmaya çalışıyorlar ama bunu başaramayacaklar” dedi.

15 Temmuz’u bayram yapmak istiyor
15 Temmuz 2016’da Fethullahçı yapılanma tarafından gerçekleştirilen askeri darbe girişimine de değinen Sarıhan, 15 Temmuz’un AKP tarafından bayram gibi kutlanmak istediğini belirtti. Sarıhan, “15 Temmuz’a giden yol kendisi şaibeli olduğu için, milletimizin büyük bir çoğunluğu o günü bayram olarak kabul etmez. Çünkü bu millet AKP’yi de zamanında onlarla işbirliği yaptığı için bizzat suçlu görür” yorumunu yaptı.

https://www.birgun.net/haber/30-agustos-bagimsiz-bir-ulkenin-yolunu-acti-228577

***
Ve bir kez daha: 30 Ağustos'ta hem işgalcileri yendik   hem de Sarayı. Kutlu olsun!



melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
30.08.2020- 07:40

30 Ağustos'u yaratanlara selam olsun

Hayır, 30 Ağustos’u hep birlikte kazanmadık. Yoksul Anadolu halkı ve bir grup devrimcinin kararlı mücadelesidir Anadolu'yu zafere taşıyan. Onların karşısında emperyalistler, işbirlikçileri, saltanat ve hilafet yanlısı yobaz tayfası vardı.

Biz kazandık, onlar yenildi.

Resim Ekleme


Bugün 30 Ağustos zafer bayramı.

Emperyalizmin pençesinde perişan edilmiş bir halkın ayaklarının üstüne kalktığı gün.

Böyle bir zafer tarihteki onurlu yerini hak ettiği gibi aldı elbette. Emperyalizme karşı mücadele eden dünya halklarına da esin kaynağı olmuş bu kurtuluş destanı, ülkemizin en büyük gurur kaynaklarından biri olmaya devam ediyor.

Ancak unutulmamalıdır ki zaferler, yeniden yaratıldıkları sürece yaşamaya devam eder. Hiçbir zafer tekrar tekrar kazanılmadığı sürece kalıcı değildir.

O halde 30 Ağustos hala günceldir.

Zafer yalnızca ülkeyi işgal eden emperyalistlere ve onların maşalarına karşı kazanılmamıştır.

30 Ağustos en az onlara karşı olduğu kadar, ülkeyi emperyalist heveslerle olmadık maceralara sokan kifayetsiz yöneticilere, vatanı kendi çıkarları için parsel parsel peşkeş çeken din bezirganları ve tüccar takımına, yüzyıllarca Anadolu halkını sömüren Osmanlı Hanedanlığına, yerli işbirlikçilere, her türden tufeyliye karşı da kazanılmıştır.

Bugün ülkemiz aynı büyük ittifakın işgali altındadır. Türkiye'nin sömürücü sınıfının ülkeye yaptığı kötülük emperyalist ülkelerinkinden daha az değildir. Din bezirganı yetersiz ve hain takımı ülkenin başına çöreklenmiş, sermaye sınıfıyla birlikte görevini yapmaktadır.

Hayır, 30 Ağustos’u hep birlikte kazanmadık. Yoksul Anadolu halkı ve bir grup devrimcinin kararlı mücadelesidir Anadolu'yu zafere taşıyan. Onların karşısında emperyalistler, işbirlikçileri, saltanat ve hilafet yanlısı yobaz tayfası vardı.

Biz kazandık, onlar yenildi.

30 Ağustos'un bir asır sonra anlamı budur ve hala güncelliğini korumaktadır. İşte bu nedenle yeniden ve yeniden kazanılmalıdır.

30 Ağustos'un yaratıcılarına, Başkomutan Mustafa Kemal'e, emperyalist işgale karşı savaşan halkımıza selam olsun.

Türkiye Komünist Partisi
Merkez Komite

https://www.tkp.org.tr/tr/30-agustosu-yaratanlara-selam-olsun

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
30.08.2020- 09:34

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
30.08.2020- 09:53

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
30.08.2020- 10:30

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
31.08.2020- 11:11

Ve bu ülkede böyle bir gençlik varsa ve her şeye rağmen bir direnç noktası oluşturabiliyorlarsa, hiç kuşku olmasın, bu topraklarda gericilik   ne yapılırsa yapılsın sürgit egemen olamayacaktır.
Eminim!


melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
01.09.2020- 07:55

Bu başlığı açarken sadece ve sıradan bir 30 Ağustos kutlaması amacım yoktu. Aslında ülkenin tarihi dönüm noktalarında ve bir anlamda ''resmi bayramlarında'' da hep böyle bir amacım oldu. Açık konuşmak gerekirse Türkiye'de kendini solda tanımlayan kimi çevrelerdeki bu tarihi dönüm noktalarına yani remi bayramlara yönelik gerici türdeki alerjisinin neden ortaya çıktığını ve bu tavrın sol bir tavır olmadığının altını çizmek bana gerekli bir sol tavırmış gibi geliyordu. Evet, açık konuşmak gerekirse, Türkiye'de 1980 sonrasında sol açısından gerileme ve Kürt hareketi açısından bir yükselme dönemiydi ve siyasi perspektif de çoğu kez Kürt hareketi tarafından belirleyicilik kazanmıştı. Bu durum internet alanında forumlara da yansıdı. Her üç forumdaki   ortak Türkiye karşıtlığı/düşmanlığı bu çerçevede gelişti. Yanlıştı kuşkusuz ama sol-sosyalizmin enternasyonalist niteliği böyle bir tavırmış gibi algılandı ve anlatılmaya çalışıldı. Aslında tipik liberal tavırdı bu. Liberalizmin demokrasi safsatası altında Kemalizm, jakobenizm ve bilimsel sosyalizm düşmanlığıydı. Uzatmayayım, daha sonra zaman zaman işleriz. Metin Çulhaoğlu'nun İLERİ'deki bugünkü yazısının bir bölümünü bu yüzden buraya almak istedim. Eleştirilerim de olacak. Ama önce yazının ilgili bölümü:

Özel günlere ilişkin ölçü sorunu - Metin Çulhaoğlu

30 Ağustos’u geride bıraktık.

Sırada 10 Kasım ve 29 Ekim var…

Üçü gitti (23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos), bu ikisi kaldı. Demek ki, Türkiye solunun gündemine son 20-30 yıl içinde giren özel gün sataşmalarına ve kahredici tespitlere bu yılın sonuna kadar iki kere daha tanık olacağız.

Merak etmeyin; beyhude olduğunu artık anladığımızdan burada kalkıp “burjuva devrimlerin” tarihteki yerinden, geçmişteki olaylara kendi tarihsellikleri açısından yaklaşmak gerektiğinden ve buna benzer şeylerden söz etmeyeceğiz. Şefik Hüsnü’den Nazım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı’ya, Mehmet Ali Aybar’a, Behice Boran’a, Mihri Belli’ye, oradan Mahir Çayan’a ve Deniz Gezmiş’e uzanan bir zincirin nasıl olup da Kurtuluş Savaşının, Cumhuriyetin ve onu izleyen hamlelerin gerçek yüzünü bir türlü göremediğine de değinmeyeceğiz.

Bu saatten sonra hepsi gerçekten beyhudedir ve herkesin bildiği yoldan devam etmesi en iyisidir.

Bununla birlikte, özel günler vesilesiyle özel bir hiddet, şiddet ve celadet sergileyenlere birtakım önerilerde bulunacağız.

***

Sözünü ettiğimiz özel günleri hangi tarihsel çerçeveye oturtulursa oturtulsun kategorik biçimde reddeden, bu günleri yalnızca “cinayet”, katliam”, “soykırım” gibi kavramlarla anlamlandırabilen insanların ne kadarı ilerici, demokrat, sol bir partinin üyesidir ne kadarının herhangi bir partiye üyeliği yoktur, bilemeyiz.

Ancak, her iki durum için de geçerli bir siyasal etik gerekliliğinden söz edebiliriz.

Bu insanlardan herhangi bir siyasal parti üyesi olmayanlar, sımsıkı sahiplenip amansızca savundukları tarihsel tespitlerini orada bırakmamalı, bu tespit ve değerlendirmelerini temsil edecek bir siyasal partide bir araya gelmelidir.

Burada, herkesin mutlaka bir siyasi partinin üyesi olması gibi bir zorunluluktan söz etmiyoruz elbette. Ülkenin tarihindeki önemli olaylara eleştirel yaklaşanlar, “resmî ideoloji” denilen şeyi sorgulayanlar ve itirazlarını temellendirip “efendice” dile getirenler ayrı… Ama öyleleri var ki tespitlerindeki mutlaklığın, kesinliğin ve şiddetin sosyal medya kanallı serbest atışların ötesine geçmeden, yani örgütlü siyasal mücadeleye tahvil edilmeden öylece kalması hem siyaset etiği açısından doğru değildir hem de keskin sirke misali bu insanların kendilerine zarar verecektir.

Çünkü başkalarının onları etkileyemeyeceği bir noktaya gelinmiş olması, aynı zamanda onların da başkalarını etkileyemeyecek durumda olmaları anlamına gelmektedir.

Öyle değil mi?

Türkiye solunun “ana gövdesinin” resmî ideolojiden hala kopamadığını düşünüyorsunuz…   Solun özel günlerde yayınladığı mesajlar ve yaptığı açıklamalar sizi öfkelendiriyor…   Sonra, solun, özel günlere husumeti bilinen gerici bir iktidarın işbaşında olmasını “resmî ideolojiye” yamanmada bir mazeret olarak kullandığına inanıyorsunuz…

Böyle bir solu kahredici serbest atışlarınızla etkileyip doğru yola getiremeyeceğiniz belliyse, o zaman en iyisi ve en etiği, kendi partinizi kurmanız, bu görüşlerinizi ülkenin dört bir yanında savunup yaymanızdır.
( https://ilerihaber.org/yazar/ozel-gunlere-iliskin-olcu-sorunu-116885.html)

Çulhaoğlu'nun örneklemesi kuşkusuz siyaset ve ideoloji alanından; benimkisi ise sözde sol-sosyalist ve enternasyonalist forumları kapsıyor. Bu üç forum da bir dönem şeklen farklı gözüküyor olsa da, butün o keskin solcu görünümüne rağmen gerçekte liberal bir ideolojik duruşun payandası halindeydiler. Düşmanlıkları da o liberal tezlerden beslenmeleriydi. Çoğu kez kendileri bile ne yaptıklarını neyi nasıl savunmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Bir rüzgara kapılmışlar öylece yuvarlanıyorlardı. Ama hepsi için bunu söylemek zor. Açık seçik sol-sosyalizm düşmanlığı yapanlar da vardı.

Onlardan en başta geleni de her sabah rutin bir görevi ifa edermiş gibi, solportal ve birgün'ün haber sitelerinde bir karşıtlık aramak ve oradan da sol-sosyalizme düşmanlık çıkarmak misyonuyla donanmış bir kerameti kendinden menkul forum. Bu konularda epey başlığımız var ama bir de bu şekliyle daha somut bir zeminde yeniden ele alınabilir, diye düşünüyorum. Hem böylelikle sol-sosyalizmin bir ezberci tavırdan geçmediğinin ve asgari bir tarih bilincine ve tarihsel yaklaşım yöntemine sahip olunması gerektiğinin de altını çizmiş oluruz.

Öyle...





Cevap: 7
01.09.2020- 22:25

Büyük Taarruz ile sonuçlanan Kurtuluş Savaşı, emperyalizme karşı yarı sömürge ilişkileri içerisinde ezilen bir halkın kazandığı ilk ulusal mücadeledir. Zaten İngiltere, Fransa gibi geniş sömürge ağlarına sahip olan ülkeleri en fazla tedirgin eden yönüde bu olmuştur. Sömürge yönetimi altında yaşayan halklar için bir misal teşkil edebilir mi korkusu ortaya çıkmıştır. Bu yönüyle Kurtuluş Savaşı, emperyalizme karşı taşıdığı söz konusu niteliği ve ezilen halklar açısından temsil ettiği örnek olma vasfı açısından önemli bir değerdir.

Tabi ki bu ulusal kurtuluş mücadelesine Komünistler önderlik etmediği için, amaçlanan ulusal bağımsızlık ve özgürlük tam olarak tesis edilememiştir. İzmir İktisat Kongresi, sonrasında milli burjuvazinin teşkili konusunda yapılan ekonomik düzenlemeler, savaşın esas yükünü çeken yoksul kır ve şehir kitlelerinin aleyhine bir nitelik taşımıştır. Fakat bugün hala Filistin, Irak, Suriye örneklerinde gördüğümüz gibi emperyalizmin, Orta Doğu halklarına yönelik saldırgan politikalarının devam ettiği gerçeğine bakarsak, Kurtuluş Savaşı hala bölge halklarının anti-emperyalist mücadelesine ışık tutmaktadır. Daha sonraki süreçte bu savaşın temsil ettiği değerler geri plana atılmış olsa bile...

Kurtuluş Savaşı'na ilişkin soldan gelen, yıllardır dile getirilen ve artık kalıplaşmış bir eleştiri argümanı vardır; Anti-kapitalist olmadan, Anti-emperyalist olunamaz. Evet doğruluk payı var. Zaten Kurtuluş Savaşı sırasında dile getirilen anti-emperyalist, halkçı, devrimci sloganların sonraki süreçte unutulmasıda bunun bir göstergesi... Fakat ne olursa olsun, o dönemde yaşanmış bir pratik var ve bu pratik Anadolu halkının, emperyalist devletlere karşı verdiği özverili, fedakar mücadelesini ve bu mücadele sonucunda kazanılmış bir zaferi ifade ediyor. Bunu anti-kapitalist olmadan anti emperyalist olamazsınız türü kalıplaşmış teorik savlarla önemsizleştiremezsiniz. Yapılması gereken 1919-1922 Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı değersizleştirmek değil, onun temsil ettiği ama sonraki süreçte yapılanlarla geri plana atılan anti-emperyalist, halkçı, devrimci niteliğini daha ileriye taşımak olmalıdır.

tarihselmaddeci  |  "Yaşasın 30 Ağustos Zaferimiz"
Cevap: 8
02.09.2020- 09:54


HKP’liler, Emperyalist Uşağı Ortaçağcı AKP’giller’in tüm yasaklama girişimlerine rağmen 30 Ağustos Zafer Bayramımızı Türkiye’nin dört bir tarafında coşkuyla kutladı
https://www.hkp.org.tr/yasasin-30-agustos-zaferimiz/

Bu seneki 30 Ağustos, saldırılarla doluydu. Buna karşı alanlarda olmak önemliydi ve böyle yaptık. Ulusal kurtuluşu insanlığın biricik umudu sosyalist devrimle taçlandıracağız diye umuyoruz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]