Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

TKP'nin 100. yaşında önemli çalışma: 'TKP’nin yüz yıllık tarihi, tarihimiz...'


TKP'nin kuruluşunun 100. yılında parti tarihi 4 ciltilik kapsamlı bir çalışmanın sonucu olarak okurlarıyla buluşacak. TKP'den yapılan açıklamada, 'Bilinmelidir ki, Türkiye’de bu ölçekte ve bu yaklaşımla bir tarih yazımı ilk kez gerçekleştiriliyor' denildi.

Resim Ekleme

Türkiye Komünist Partisi yüzüncü yaşını geride bırakırken parti tarihi kitap çalışması sonbahar aylarında arka arkaya dört kitap halinde yayınlanmak üzere son aşamaya geldi.

TKP'den yapılan açıklamada, 'Bilinmelidir ki, Türkiye’de bu ölçekte ve bu yaklaşımla bir tarih yazımı ilk kez gerçekleştiriliyor' denildi.

TKP tarafından yapılan açıklamada şöyle denildi:

TKP’nin yüz yıllık tarihi, tarihimiz... #TKP100Yaşında

Türkiye Komünist Partisi yüzüncü yaşını geride bırakırken parti tarihi kitap çalışması sonbahar aylarında arka arkaya dört kitap halinde yayınlanmak üzere son aşamaya geldi. Çalışmanın ayırt edici özelliği yüz yıllık tarihini, partinin güncel mücadelesi ve devrimci hedeflerinin ışığında, bütünü sahiplenerek eleştirel bir gözle yazma iddiasında olması. Dört kitap, partinin gelişim süreci, ulusal ve uluslararası sınıf mücadeleleri bağlamına yerleştirerek dönemlendirildi. Bilinmelidir ki, Türkiye’de bu ölçekte ve bu yaklaşımla bir tarih yazımı ilk kez gerçekleştiriliyor.

Kitaplardan ilki “TKP’nin Kuruluş Dinamikleri” başlığı altında Ekim Devrimi ve Türk burjuva devriminin kesişiminde komünizm mücadelesinin ilk yıllarını analiz ediyor.

İlk kitabın ardından, 1930’lardan 1950’lere partinin kesintilerle dolu ancak inançlı kadroların elinde devrimci arayışı terk etmeyen uzun dönemi ikinci kitabın konusu olacak.

İşçi sınıfı ve sol hareketin ülkedeki siyasi yaşamı belirler hale geldiği, partinin kitleselleşme yolunda önemli mesafe kaydettiği yıllar üçüncü kitapta inceleniyor.

Karşı devrimin etkisiyle sol tasfiye olurken Gelenek hareketinin bizi bugüne taşıyan partileşme süreci ve TKP’nin yeniden doğuşu ise son kitabın konusu olacak.

Ekim ayında okurlarla buluşacak olan “TKP’nin Kuruluş Dinamikleri” kitabının, tarih çalışmasının bütününü değerlendiren girişinden bazı bölümleri paylaşıyoruz.

Kendi tarihini yazmak

Güncel süreçler siyasi tezlerin, yorumların, somut mücadelenin konusudur. Ancak biz tarihi ele alırken bugüne, 2020’ye kadar gelebildiğimizi varsayacağız. Elinizdeki çalışma öznenin kendisini, kendi oluşumunu yazmasıdır. Özne kendini nasıl nesneleştirebilir? Bilimin ve tarih yazımının kimi ekolleri bunu olanaksız sayacaklardır. Dört ciltlik Parti Tarihimizin özgünlüğü tam da buradadır. Başka araştırmacıların tarih yazımlarından birer kaynak olarak yararlanmanın ötesinde, bunları gerçeği aydınlatma ve işçi sınıfının mücadelesini bilince çıkarma güdüsünü izledikleri ölçüde saygıyla ve sempatiyle karşılıyor, çalışmamızın tamamlayıcı unsurları olarak kucaklıyoruz. Ancak biz bunların ötesinde kendi tarihimizi, kendi mücadelemizin bir silahı olarak yazma iddiasındayız.

Parti tarihi tam da parti tarafından yazılmalı
Burada tarih biliminde yöntem tartışmasına girmeyeceğiz. Ancak siyasi bir özne olarak Partinin kendi tarihini yazmasının bilimsellikle çelişeceğini reddediyoruz. Tersine “Parti Tarihi” tam da Parti tarafından yazılmalıdır. Üstelik burada Parti adına bu yazımı gerçekleştirenler, her kimlerse, kendilerini tarihini yazdıkları özne-nesne bütünlüğünden ayrıştırmayı bilimselliğin önkoşulu olarak görmemelidirler. Yine tam tersine, siyasi mücadelemizin tarihi bu anlamda ancak içeriden yazılabilir. Veya böyle bir yazım olmaksızın yapılacak tüm değerli tarihçi katkılarının ayakları havada kalacaktır.

Geleceği örme uğraşı
“… Geçmişi bir olaylar, olgular, kişiler deposu olmaktan çıkartıp büyük harfle Tarih haline getiren bugünle bağlanışıdır. Bugüne bağlanamayan geçmişin de analizi yapılabilir elbette. Ancak bu, bütün entelektüel meraklar gibi, asla yararsız olmayan, ama büyük ölçüde yalnızca meraklıları ve uzmanları ilgilendiren bir analiz olacaktır. Parti Tarihi dediğimiz araştırma nesnesi ise Parti bugün sürdüğü için, yani aynı zamanda bir özne olduğu için geniş kesimlerin ilgi alanına girer. Gelecekte ilgi çekmeye devam etmesi de esas olarak mücadelenin sürmesi ve ilerlemesi koşuluna bağlı olacaktır. Elinizdeki kitap tarihe not düşmek için değil, geleceği örme uğraşına güç katmak için yazılmıştır.”

İlk kitap: TKP’nin Kuruluş Dinamikleri
1920 gerçek bir dönüm noktasıdır. Dünyada savaş sırasında sosyal-demokrasinin kapitalizmin alternatifi olma iddiasını büsbütün terk etmesinden sonra işçi sınıfı adına yeni bir genel atılımı mümkün kılan, Rusya’da gerçekleşen Büyük Ekim Devrimi oldu. Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin Bolşevik kanadı Lenin’in 1917 Nisan Tezleri’nde ortaya attığı yeniden partileşme, bir komünist parti olma hedefini iki yıl içinde uluslararası alana taşıdı.

…1919’da Komintern’in kuruluşu bu bağlama oturur. Komintern bütün ülkelerde ve devrim coğrafyasının sınır boyundaki Türkiye’de devrimciler için örgütlenme çağrısıydı. Türkiye’de Ekim Devrimi'nden esinlenen, komünizmin vaatlerine gönül veren kurtuluşçu akımlar, söz konusu gelişmeler tarafından güçlü biçimde teşvik edilmiş oluyorlardı.

Öte yandan emperyalizmin yeniden paylaşım gündeminin önemli bir parçasını anlatan Doğu Sorunu, esas olarak Osmanlı İmparatorluğunun topraklarının ve bağlantılı alanların paylaşılması anlamına geliyordu. Birinci Dünya Savaşını, Türkiye olarak da adlandırılan Osmanlı Anadolu’sunun işgalinin izlemesi rastlantı değildi. Türkiye kendini bir ulusal kurtuluş problematiğinin içinde buldu. …Türkiye’de komünizm ulusal kurtuluş problematiğine doğmuş oluyordu.
...

Özetle kuruluşun güçlü iç ve dış dinamikleri vardır. Dış dinamikler Ekim Devrimi-Komintern bağlamına yerleşir. İç dinamiklerin ise bir öbeği Osmanlı işçi sınıfına ve aydın birikimine uzanırken, bir diğer öbeği ulusal kurtuluş platformundan besleniyordu. Bu son boyutta işgalcilerin karşısına anti-emperyalizmin, işbirlikçi saltanatın karşısına halkçılığın, işbirlikçiliğin eşlikçisi İslamcılığın karşısına laikliğin çıkmasının nesnel temelleri güçlüydü. Türkiye’de komünizm bu tarihsel bağlamda yurtsever, laik, halkçı bir kimlik kazandı. Bu kimliğin yanı başında yurtseverliği milliyetçilikle, halkçılığı dinsellikle karıştıran unsurlar, bunları harmanlamaya yönelik amatörce çabalar da kaçınılmaz olarak yer buldu.

https://sol.org.tr/haber/tkpnin-100-yasinda-onemli-calisma-tkpnin-yuz-yillik-tarihi-tarihimiz-14229

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
26.01.2021- 02:34

"TKP'nin 100. Yılı: Dünümüz, bugünümüz, yarınımız"

'100 yıllık mücadele'ye armağan: Gelecek yürüyüşünü büyüteceğiz



Türkiye Komünist Hareketi (TKH) Merkez Komite Üyesi Ekim İsmi, editörlüğünü yaptığı, Yeni Ülke Yayınları'ndan çıkan ve geçtiğimiz günlerde okuyucu ile buluşan "TKP'nin 100. Yılı: Dünümüz, bugünümüz, yarınımız" kitabını Manifesto TV'ye anlattı.

Kitap hangi ihtiyacın sonucu olarak ortaya çıktı?
TKP'nin kuruluşundaki savaş koşulları nasıl değerlendiriliyor?
Kitaptaki başlıklar neye göre belirlendi?
Kitabın yazarlarının parti emekçilerinden oluşması özel bir tercih miydi?
Komünistler geleceğe nasıl bakıyor?

Kitaba ulaşmak için:
https://www.yeniulkeyayinlari.com/

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
27.01.2021- 01:39

TKP tarihinin incelendiği 4 ciltlik çalışmanın ilk kitabı yayımlandı

TKP tarihinin incelendiği 4 ciltlik çalışmanın ilk kitabı olan 'PARTİ TARİHİ - Türkiye Komünist Partisi’nin Kuruluş Dinamikleri' yayımlandı.
Resim Ekleme

Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) 4 ciltlik çalışmanın ilk kitabı olan "PARTİ TARİHİ - Türkiye Komünist Partisi’nin Kuruluş Dinamikleri" Yazılama Yayınevi tarafından yayımlandı.

Yayınevinin tanıtım yazısı şöyle:

"Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunun üzerinden 100 yılı aşkın bir süre   geçti. Türkiye’de komünist hareketin, bir siyasi akım olarak sosyalizmin ve işçi hareketinin kökleri bu 100 yılın da öncesine dayanıyor.

Türkiye Komünist Partisi’nin bünyesinde kurulan Parti Tarihi Araştırma Grubu’nun çalışması, bu 100 yılı aşkın tarihin, barındırdığı süreklilikler ve kopuşlarla ele alınmasını amaçlıyor.

Dört ciltte ele alınacak Parti Tarihi’nin ilk cildi Türkiye Komünist Partisi’nin Kuruluş Dinamikleri Osmanlı döneminde ortaya çıkan ilk sosyalist örgütlenmeler ve işçi hareketlerinden, “Parti’nin tarih öncesinden” yola çıkıyor. Türkiye komünist hareketinin ortaya çıkışı, Osmanlı dönemindeki sosyalizmden kopuşla birlikte gerçekleşiyor. Bu kopuş, ulusal kurtuluş mücadelesine, ülkenin yapısal dönüşümüne eşlik ediyor. Komünist hareketin genç Cumhuriyet döneminde yaşadığı deneyim, hem bu dönüşümden hem de kaçınılmaz olarak Cumhuriyet’in Sovyetlerle ilişkilerinden doğrudan etkileniyor. Bu cilt 1927 Tevkifatı’na kadar yaşanan süreci irdeliyor.

Bu çalışma, belgelere dayanıyor; ama belge yayıncılığı kaygısıyla yürütülmüyor. Polemik amaçlanmıyor; ama yaygınlık kazanmış saldırı ve tahrifatı yanıtlama hedefi de güdülüyor. Zira Parti’nin tarihini yazmak, Parti’nin sosyalizm için verdiği mücadelenin, bugünkü mücadelesinin bir silahı aynı zamanda."


https://sol.org.tr/haber/tkp-tarihinin-incelendigi-4-ciltlik-calismanin-ilk-kitabi-yayimlandi-24715

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
06.02.2021- 03:20

Parti tarihini okumak - AYDEMİR GÜLER

Parti tarihinin özel merak alanı olmasına son verilmelidir. Parti Tarihi meraklısının değil ihtiyaç duyan binlerin, on binlerin erişim alanındadır. Abartmıyoruz; bu erişim şimdi açılmış oldu.

Resim Ekleme

Birkaç hafta oldu Parti Tarihimizin birinci kitabı çıkalı. Meselemizin küçük bir bölümü geçtiğimiz Eylül ayından beri 100 yaşında oluşumuzdur. Bir asır dönümünün yaklaşıyor olması ürünün takvimini belirlemekte etkili oldu elbette. Ama daha önemlisi bugün mücadele eden, gelişen, köklü bir dünya görüşü, derinlikli bir teorik-politik birikimi, somut hedefleri, ülke siyasetinde ve uluslararası komünist harekette yeri, emekçi kitleler içinde sosyal zemini olan Türkiye Komünist Partisi’nin tarihinin nereden nasıl öğrenileceği konusundaki belirsizlikti. Gerçekten ortada büyük bir boşluk vardı.

Boşluk bilgi ve veri yokluğundan kaynaklanmıyor. Tersine raflar dolusu belge kitabımız var artık. Ondan çok daha fazla sayıda anılar, polemikler cabası. TKP tarihinin polis belgelerine dayanılarak ve karşı taraftan kalemlerce yazıldığı dönemler çok eskilerde kaldı. Ama boşluk duruyordu.

Parçası olduğu mücadelenin nereden geldiğini anlamak, açıkçası ayaklarını daha sağlam basmak arayışında binlerce insan var bugün Türkiye’de. Bir metal fabrikasında işçi. Partiyi işyeri temsilcisi yoldaşın getirdiği Boyun Eğme’den öğreniyor. Çocuğunu okula göndermekte zorlanan tekstil işçisi anne. Kadına yönelik şiddete karşı bir semt evinde Kadın Dayanışma Komitesi’ne dahil olan genç beyaz yakalı. Bir teknik lise veya köklü Anadolu lisesi öğrencisi. Orta yaşına gelmişken bu düzende nefes almanın düzeni değiştirmek için elinden geleni ardına koymamak olduğunu anlamış bir “mahalleli”; gönüllü olmuş daha yeni. Komşusunu örgütlemiş bile; o da yitirdiğini düşündüğü yılları telafi etmeye kararlı. Geçen seçimde köy evinin önündeki çardakta, tam da hissettiklerini anlatan bildiriyi eline aldığında şaşıran amca. Üniversiteli çocukların dayak yemesini hazmedemeyen bir insan. Dünyayı değiştirme gücünü içinde hisseden üniversiteli. Derslerden kalan zamanında garsondu; şimdi pandemide işsiz aynı zamanda. Nasıl bir mücadeleye katıldıklarını öğrenmeye ihtiyaçları var.

Anıdan, polemikten tarih öğrenilmez. Onlar yardımcı kitap sayılabilir olsa olsa. Peki belge kitapları? “Yukarıda örneklenen insanlar belgeleri okuyamaz, anlamazlar” demiyorum. Okumak için güçlü bir nedene sahip olmaları gerekir diyorum. Kötü öğretim sistemlerinden bilmez miyiz; bugünkü varoluşlarıyla geçmiş olaylar bütünü arasında bir anlam bağı yoksa, okunanlar bir kulaktan girip diğerinden çıkar çoğunlukla.

Elbette tarih sevenler, özel merakı olanlar hariç… Onlar da yetmez. Tam tersine, Parti tarihinin özel merak alanı olmasına son verilmelidir. Parti Tarihi meraklısının değil ihtiyaç duyan binlerin, on binlerin erişim alanındadır. Abartmıyoruz; bu erişim şimdi açılmış oldu.

Popüler tarihçilikle karıştırmayalım bunu. Öyle bir ekol var elbette ve içinde pekâlâ ele aldığı konuyu bayağılaştırmayan, okunurluğunu kolaylaştıran nitelikli örnekler de olabilir; vardır. Daha doğrusu popüler tarihçilik ille de bayağı olmak, malumatın içinden sansasyonel olanı seçip pazarlamak değildir. Ama konumuz da bu değil. Parti tarihinin bu tür bir ek kolaylaştırıcılığa ihtiyacı yok çünkü. Okuma alışkanlığının, olanağının, kültürünün geri olduğunu bildiğimiz memleketimizde komünistler geri olanı veri almazlar ki. Biz geri olana meydan okuruz. Komünistlik sıradan emekçilerden kitap kurdu çıkartmaktır bir yanıyla da. Bu mümkündür, özel yetenek istemez. Az önce söylediğim gibi bugün çok değer verilen bir mücadele ile söz konusu bilgi arayışı arasında anlam bağının kurulması gerekir. Dolması gereken boşluk buydu. Diğerleri yardımcı kitapsa eğer, memlekete bir temel kitap lazımdı.

Türkiye solunda tarih polemiğe çok sık indirgenmiştir. Tartışma olmaksızın ne bir şey öğrenebiliriz, ne de gelişme olur. Ama diğer yandan geçmişte söylenen ve yapılanlar arasında taraf tutmak, o söylenen ve yapılanları ortamından koparıp olduğu gibi şimdiki zamana taşımak, en hafif deyimle “yanlış tartışma”dır. Tarihle yanlış bir tartışmaya girdiğinizde kendinizin de o tarihin bir ürünü olduğunu ihmal edersiniz. Zararınız geçmişe saygıyı eksiltmekten ibaret kalmaz, bugünü anlamlı kılan damarları kesmiş olursunuz.

Karışık mı oldu? Örnek; Mustafa Suphi’lerin siyasi iktidarı ele geçirme hedefini öne koymaları 1920 Türkiye’si için gerçekçi değildi. Ve eşzamanlı olarak, tam da bu seçişleri ülkemizde komünizmin yüz akı bir başlangıç yapmasının biricik yoluydu. Başka örnek; ondan önceki Osmanlı sosyalistleri, bu toprakların en aydınlık insanlarıydı kuşkusuz. Gericiliğe, sömürüye karşı niceliği ve birikimi abartılmaması gereken işçi sınıfını ayağa kaldırmaya çalıştılar. Ama Osmanlı yıkılırken bu emeğin de önemli bir bölümü enkazın altında kaldı. Bu kökleri nostaljiyle, Osmanlı ortamını özlemekle aydınlatamazsınız. Osmanlı sosyalizmini Türkiye komünizminin “tarih öncesi” olarak yerine oturtmak sahiplenmenin biricik yoludur. Bizimdir ve eşzamanlı olarak bizim tarih öncemizdir. Daha fazla örnek için kitabın sayfalarını çevirmek gerekecek…

Geçmişi çekiştirenlerin asıl derdi kendine dayanak yaratmaktır. Türkiye’de komünizmin artık gerçekçi olmadığını düşünenler ile tersine komünizmi “aydınlık geleceğimiz” olarak algılayanların tarih dersleri kuşkusuz farklı. Az önce telaffuz ettiğim “anlam bağı” bu işte.

Ne efsane uydururuz, ne de köklerimizin komünizm küskünlerinin veya düşmanlarının elinde heba edilmesine geçit veririz. Bunlara izin verirsek üstünde sağlam durmamız gereken zemin çürür. Oysa o zemin sağlamlaştırılmalı... Yoksa emeğin hakları nasıl savunulur, savaşa nasıl karşı durulur, sermayenin yalanları nasıl geri püskürtülür, ülkemiz gericiliğin kıyısına getirdiği uçurumdan nasıl kurtulur?

Bugünkü mücadeleye ve onun örgütüne, Parti’ye, yani kendimize güvenmeden yol alınamaz. Bu güvenin bir kaynağı da tarihtir.

Türkiye’de anı kitapları bollaşıyor. Elbette ilk cildi, yani 1920’leri konu olan yeni anı yok artık. Ama bugüne yaklaştıkça geçmişi öznel anlatımlardan öğrenmek bir tuzağa dönüşüyor. Bu tuzağa eskiden de düşülmüş. Nâzım Hikmet’in Partiye, Sovyetler Birliği’ne, hatta komünizme küstüğü bile iddia edilebildi, hatırlasanıza. O şöyle yapmıştır, beriki bunu demiştir… Mişli geçmişin aslına ulaşma kanalımız olmayabilir, ama her tür rivayeti nesnel verilere göre tasnif etmek, önemliyi önemsizden ayırmak mümkündür. Örnekse, Nâzım’ın Partiden gidişi ve dönüşü, içindeyken de dışındayken de yaptıklarından daha az önemlidir.

Veya Sovyet faktörünü nereye yerleştireceğiz? Sovyet sonrası dünyanın hali sosyalizmin ilk iktidarının korunmasının 1920’lerde, ‘30’larda ne denli kritik olduğunu herkese tersinden kanıtlıyor. İnsanlığın sosyalist iktidarların yokluğu yüzünden kuruduğu bir zamanda tarihimizi Sovyetik diye karalamaya kalkmak aptalcadır. Enternasyonalizmin bir nevi emir-komuta olarak hayata geçirildiği ise asılsız bir iddia. Reel sosyalizmin yıkılmasından haz duyan solcular bu konuda doğruyu asla bulamazlar. Yanlışın belgelere de anılara da bulaşması ise kaçınılmazdır. Demek ki arındırmak gerek. Parti Tarihi bu işlemi denemektedir.

Tarih başka, geçmiş başka. Tarih, bugüne uzanımı varsa tarihtir. Yoksa yazılması için neden de kalmaz. “Bugüne uzanan şey ne” derseniz, Parti’nin ta kendisidir.

İkinci baskıya gidiyor birinci kitabımız. Diğer üç cilt henüz tezgâhta. Yazınca ve okuyunca bitmeyecek işimiz. Yazdıkça, okudukça, tartıştıkça yürüyeceğiz. Yürürken ve daha güçlü, daha hızlı yürümek için yazacak, okuyacak, tartışacağız.

https://sol.org.tr/yazar/parti-tarihini-okumak-25521

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
14.10.2021- 07:06

TKP tarihinin 2. cildi yayımlandı


TKP'nin 100. yıldönümü çalışmaları kapsamında parti bünyesinde oluşturulan Parti Tarihi Araştırma Grubu'nun TKP tarihini 4 ciltte tamamlayacağı çalışmanın 2. cildi yayımlandı.

Resim Ekleme

TKP'nin 100. yıldönümü çalışmaları kapsamında parti bünyesinde oluşturulan Parti Tarihi Araştırma Grubu TKP tarihini 4 ciltte tamamlayacak bir çalışmaya girişmiş, bu kapsamda Türkiye Komünist Partisi - Kuruluş Dinamikleri alt başlığını taşıyan birinci cilt geçtiğimiz yıl başında yayımlanmıştı. Yazılama Yayınevi kitap dizisinin ikinci cildinin de yayına sunulduğunu duyurdu.

Birinci ciltte, Osmanlı döneminde ortaya çıkan ilk sosyalist örgütlenmeler ve işçi hareketlerinden, “Parti’nin tarih öncesinden” yola çıkılmış, partinin kuruluş dinamikleri incelenmiş, 1927 Tevkifatı'na kadar gelinmişti. İkinci cilt buradan devam ediyor. Artık yeni Türkiye'nin kuruluşu tamamlanmıştır ve TKP oturmakta olan düzene karşı yürüttüğü mücadeleyi tutarlı bir strateji olarak tanımlamaya çalışmaktadır.

Yazılama Yayınevi'nden çıkan ve Türkiye Komünist Partisi - Arayış Yılları alt başlığını taşıyan Parti Tarihi dizisinin ikinci cildinin arka kapak yazısında şu ifadelere yer veriliyor:

Türkiye Komünist Partisi'nin tarihine, tamamlandığında dört cildi dolduracak olan Parti Tarihi'nin ikinci kitabıyla devam ediyoruz. Artık yeni Türkiye'nin kuruluşu tamamlanmıştır. TKP oturmakta olan düzene karşı yürüttüğü mücadeleyi tutarlı bir strateji olarak tanımlamalıdır.

Bunun için bir dizi sorun eşanlı olarak çözülmeliydi. Kemalizm gericiliğe karşı mücadelesinde desteklenmeliydi. Ama aynı siyasi iktidarın sınıf karakteri açık olduğu gibi, CHP emekçi halk kitlelerini devrim sürecinin dışında tutmakta son derece kararlıydı. Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin emperyalizmin anti-Sovyet huruç harekâtına katılmaması Sovyetler Birliği ve Komintern için kritik önem taşıyordu. Ama iktidarın emperyalizmle ve gericilikle uzlaşma eğiliminin karşısına TKP dikilmeliydi. Öte yandan Ankara komünist hareketi her tür baskıyla yer altına ittiriyordu. İşçi sınıfı ise hem zayıf hem deneyimsizdi...

TKP'nin stratejik arayışları ve çıkış denemeleri hep sürdü ve güçlü bir sonuç vermedi; Parti bir kalkışma örgütleyemedi... Ama TKP bu uzun tarihsel dönemde işçi sınıfının, aydınların ve gençlerin örgütü olarak kimlik kazandı. Türkiye kapitalizmi Cumhuriyet değerlerine bir bir yabancılaşırken TKP laikliğin, aydınlanmanın ve bağımsızlığın biricik sahibi olarak şekillendi.

Resim Ekleme

Resim Ekleme

https://haber.sol.org.tr/haber/tkp-tarihinin-2-cildi-yayimlandi-315789

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
17.10.2021- 00:39

Aydemir Güler'le 'Parti Tarihi' dizisi üzerine

'Bu çalışma, belgelere dayanıyor; ama belge yayıncılığı kaygısıyla yürütülmüyor. Polemik amaçlanmıyor; ama yaygınlık kazanmış saldırı ve tahrifatı yanıtlama hedefi de güdülüyor.'

Resim Ekleme

Türkiye Komünist Partisi’nin 100. yaşı dolayısıyla yürüttüğü çalışmalardan biri olan, dört ciltten oluşan ve ilk cildi TKP’nin 100. yaşında geçtiğimiz yıl yayımlanan Parti Tarihi dizisinin ikinci cildi de yayımlanmış oldu.

TKP bünyesinde kurulan Parti Tarihi Araştırma Grubu tarafından hazırlanan Parti Tarihi dizisinin ikinci cildi 1927 yılında yaşanan TKP tevkifatı sonrasından 1960’lara kadar olan zorlu bir dönemi anlatıyor.

Parti Tarihi Araştırma Grubu adına TKP Parti Merkez Konseyi üyesi Aydemir Güler, dizinin ikinci cildi hakkında TKP'nin Sesi dergisinin sorularını yanıtladı.

Güler'le yapılan röportajı soL okurlarının ilgisine sunuyoruz.

Parti Tarihi’nin ikinci kitabı çıktı. Daha önce söz etmiştiniz, ama oradan başlayalım; bu kitap da 1960’lara getiriyor bizi. Nasıl bir bölümleme yaptınız? Kriterleriniz neydi?


Tarih dilimi derken kronolojiye göre yılları değil, tarihsel gelişim içinde olayların kazandığı anlamları gözetmek durumundayız. Kuruluş’u ele aldığımızda yeniden oluşmanın sancılarını yaşayan bir ülkede komünist hareketin kendine belirli bir misyon biçerek yapılanmasını temel almıştık. Türkiye “oluşuyordu” ve TKP bu oluşumun sosyalist devrimle bütünleşmesini öngörmüş, amaçlamıştı. Sonra süreç bizim müdahalemizin dışında tamamlandı ve artık söz konusu öngörü veya tanımlayıcı amacın zemini ortadan kalkmış oldu. TKP artık kendisini, yerleşen, oturan kapitalist düzenin içinde yeniden konumlandırmak göreviyle karşı karşıyaydı. İkinci kitap bununla belirlenen tarih dilimini ele alıyor. Kuruluşun sosyalist devrim perspektifi nasıl gerçekleşemediyse, belki daha acısı, bu arayış yıllarının sonu çözülüşe bağlanıyor.

Desantralizasyon mu?


Desantralizasyon veya separat çözülüş sürecinin bir unsuru, ama Partinin çözülüşünü Komintern’in kararına indirgemek kolaycılıktır. Asıl olan, Dünya Partisi’nin seksiyonu olarak da tanımlanmış olsa ilgili Parti’dir, ilgili Parti’nin dinamikleridir. Bu yaklaşımı biz neredeyse bir yöntem olarak uygulamaya çalıştık.

Kısaca şöyle: TKP nasıl yol alacağını bilen, ehil bir kadro birikimine sahip, belirli bir emekçi kitle tabanına oturan, siyasal etkinliği anlamlı bir hacim tutan bir hareket olsaydı, 1930’ların ortasında Komintern onun hakkında “merkezi yapıdan ayırma” kararı alamazdı, almazdı. TKP’nin kendini konumlandırması derken, kâğıt üstünde kalmayan, pratiğe yön veren bir stratejinin oluşturulmasını kast ediyoruz. Parti 1930’ların ortasında bu noktada tıkanıyor. Tıkanma karşısında devrimciler çıkış arar. Komintern’in Dünya Kongresi dünya çapında faşizme karşı çıkış arayışıdır. Türkiye’nin payına düşen ve büyük ölçüde tasfiye olarak adlandırabileceğimiz karar da bir çıkış arayışıdır. O yüzden bu bir tasfiyedir diye kestirip atmak, hem Komintern’e hem Partimize, bir bütün olarak komünist geçmişimize haksızlık olur.

Bu resme “başarısızlık” demek durumundayız herhalde. Nedenlerini nasıl görüyorsunuz bu başarısızlığın?

Başarının garantisi yok; bu bir mücadele. TKP Mustafa Suphi’lerin katledilmesinden ve 1925’te baskı döneminin yükselmesinden itibaren egemen güçlerle kıyasıya bir mücadele veriyor ve kaybediyor. Burada sadece fiziksel saldırıları, en büyüğü 1927 olsa da süregiden Tevkifatları anlamayalım. Bunlar önemli tabii; ama asıl sorun TKP’nin kendine yeni bir yol haritası çizememesidir. Teorik olarak yazılıp çizilenlerin özü, öyle kolay kolay yanlışlanacak şeyler değil. TKP ülkenin tarihsel ilerlemesine destek verecek, egemen güçlerin içinde barındırdığı gerici eğilimlerinse karşısına dikilecek. Bu özetin neresi yanlış olabilir ki? Ancak bunun pratik karşılığı yaratılamıyor. Partinin birincil sorunu uğradığı acımasız saldırılar değil budur. Sınıf düşmanı işini yapar; ama yolunu tanımlayamamak direnci de düşürüyor.

Parti önce nerede ne kadar destekleyip ne zaman nasıl aşacağını somutlayamadığı siyasi iktidarın basıncı altında çatlıyor. 1927 aynı zamanda, bu anlamda bir ihanettir. Bir kesim o zamana kadar yapılamayanın aslında yapılmasının mümkün olmadığına kanaat getiriyor ve Kemalizm’e iltihak ediyor. Bu ve başka nedenlerle Parti kendisini destek-karşı çıkış ikileminin dışına taşımayı deniyor ve bir tür sınıfa karşı sınıf yönelimine giriyor. Açıkçası, bir toplumun alt üst oluşu sırasında devrimci hareketin çok daha güçlü bir toplumsal zemine yerleşmesi beklenirdi. Güçlü bir zeminden ve yeterli kadrolaşmadan yoksun olan TKP’nin sol denemesi sonuç vermiyor. Separat kararı esnasında Partinin toplumsal varlığı yok gibi… Herhangi bir yerde telaffuz edilmiş değil, ama separat, yeni koşullarda Partinin yeniden kurulması için bir geri çekilme olarak okunabilir. Dediğim gibi kısa yoldan şu veya bu lideri, Komintern yöneticilerini veya komünistleri baskılayarak sınıfsal işini yapan Kemalizmi suçlamak açıklayıcı olmuyor.

Peki Parti yeniden kurulabiliyor mu, bu anlamda?

Nasıl TKP Kuruluş yıllarında toplumsal ve siyasal açıdan önemli bir mevzi elde etmemişse de bir “kimlik” kazanmışsa, 1940’lardaki hareketlenme de çok ilginç sonuçlar verdi. İlk dönem için şu kadarını söyleyebilirim: Türkiye’de komünizm yurtsever, laik, halkçı ve devrimci karakterleriyle var oldu. Sonradan anti-emperyalizmi “fazla” bulanlar veya laikliğin mütedeyyin kitleleri soğuttuğunu düşünenler bu kimlik altında duramadılar. Bundan sonra da duramazlar. Bunlar bizim genetik kodlarımız. Bu kodları değiştirmeye kalkanlar, kendileri soldan uzaklaşır.

Sonraki “arayış” döneminde de TKP yine toplumsal ve siyasal mevzileri fethetmedi. Ama kimliğini geliştirdi. Burjuva düzeni işçi sınıfını temsilcisiz, hukuksuz, sahipsiz tutabileceğini, gerçekten de sınıfsız-imtiyazsız bir toplum içinde eritebileceğini zannetmiş. İmkânsız bir şey bu. Geriye büyük bir boşluk kalıyor. İşte bu boşluk komünizmin zeminidir. TKP büyük bir işçi hareketi olamamışsa da, işçi sınıfının temsilcisi olmuştur; buna karşılık düşen emekçi örgütlerine, sınıf niteliğine dayanmıştır.

Sonra; burjuva düzeni emperyalizmle bozuşmaktan, gericiliğe darbe vurmaktan hiç memnun olmadı. Her fırsatta kapitalist dünyaya entegre olmayı, geri sınıflara ve gerici ideolojilere yaslanmanın yolunu yapmaya çalışmış burjuvazi. Öyle ki TKP zaman zaman, özellikle 1940’larda Cumhuriyetin kazanımlarına, gerçek bağımsızlığa, laikliğe sahip çıkan biricik hareket olarak bulmuştur kendisini.

Onlarca yıl sonra bütün bu değerler yakıcı gerçekliğin parçası değil mi? Bugünkü görevlerimizin çerçevesini, o zamanlar sonuç alınamayan “arayış” çiziyor.

Otuz yıldır Sovyetler Birliği ve sosyalist ülkelerin var olmadığı bir dünyada mücadele ediyoruz. Ama reel sosyalizmin kazanımları mücadelemize bilgi, deneyim ve esin katmaya devam ediyor. Bu açıdan da TKP’nin tarihsel pozisyonu bellidir. Enternasyonalizmin geçmişte Kominternci, Sovyetik özellikler kazanmış olması da bizden arındırılması mümkün olmayan özellikler…

Bu anlamlarda, evet, TKP yeniden ve yeniden kuruluyor.

Tabii her şey olumlu da değil. Arayış 1930’ların ilk yarısındaki sola döndükten sonra 1940’larda demokratik cepheye endekslendi. Bunun maliyeti ağırdır. İkinci kitapta ele alıyoruz, ama asıl üçüncü kitabın konusu olan yükseliş döneminde bu “cephecilik” solun neredeyse bütününü iktidar perspektifinden uzak düşürecek…

Kitabın sonlarında bir kronolojik karışıklık var. TKP kanalından 1965’e geliyoruz, ama 1961’de yola çıkan TİP’e gelmiyoruz…

Söylemeye bile gerek yok; Birinci Türkiye İşçi Partisi geleneğimizin parçasıdır. TİP’in TKP’yle bağı bir örgütsel süreklilik içermez. Hatta politik olarak tam tersinin söylenebilmesi bile mümkün. 1960’lardaki toplumsal açılım gayet güçlü maddi temeller üstünde serpildi. Orada örgüt olarak, özne olarak TKP yok. Boşluğu dolduran TİP’tir. Bizim ikinci kitapta ele aldığımız TKP’nin yaklaşık 1965’e kadarki serüveni “Arayış” döneminin bakiyesidir. Aynı zaman diliminde ülkede yer yerinden oynamaya başlıyor ve orada önce TİP, ardından başka devrimci akımlar yer bulacak...

Biz Türkiye solunun bir yol bulmaya başladığı, geniş kitlelere uzandığı dönemi tartışmayı üçüncü kitaba bıraktık. Başta söylediğim “tarihsel dilimin anlamı” ile düz kronolojik olaylar arasındaki fark burada böyle çıkıyor karşımıza.

Çalışmanın mutfağını da merak ediyoruz aslında…

Birkaç yıldır bir araştırma grubu olarak kolektif bir çalışma sürdürüyoruz. Elbette bölümler bir işbölümüyle yazıldı; ama içeriği, ana tezleri öncesinde birlikte oluşturuyoruz, ağırlık noktalarına birlikte karar veriyoruz. Yazım aşaması tamamlandığında merkezi bir içerik redaksiyonu, dolayısıyla onay mekanizması da işledi. “Parti Tarihi” denince, kuşkusuz tek tek kişilerin veya bir çalışma grubunun ötesinde Partinin politik önderliğini de kapsayan bir kolektifleştirmenin yaşanması zorunlu. Elbette bu mekanizma, bizim çalışma ekibimizi, esasa ilişkin olmayan eksiklik veya yanlışların sorumluluğundan azade kılmaz.

Bitirirsek; 2’nin sunuşunda işaret ettiğimiz gibi, zaman çizelgesinde günümüze yaklaştıkça güncel mücadele nedir-tarih araştırmasının konusu nedir, bu konu karışmaya başlar. Tarihin güncel bir şey olduğunu rehber edindik, ama bu iki farklı boyutun birbirine karıştırılmasına götürmemeli. Elbette Partimizin güncel mücadelesi daha “tarih” kapsamına girmedi. Şu kadarını söyleyebiliriz: TKP’nin son yeniden “Kuruluşu”, eski “Arayış”ların aşılmasıyla ve onlara nokta konulmasıyla sağlandı. Tasfiyeciliğin kapısı artık kapalıdır ve geleceğimiz aydınlıktır. Biz sosyalist devrimin partisi olarak kurulmuştuk ve şimdi sosyalist devrime kalkışacak bir parti haline geldik… Tabii ki artık burası tarihin konusu değil…

https://haber.sol.org.tr/haber/aydemir-gulerle-parti-tarihi-dizisi-uzerine-316033

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]