Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları
18.10.2020- 04:37

Godot’u Beklerken - TARIK ŞENGÜL

Yakın zamanda “Beklerken Yitirmek” başlıklı yazıda, AKP’nin yıpranmasını bekleme siyasetinin çıkmazlarına işaret ettim. Ancak beklemenin kendisi geldiğimiz noktada yaşamımızın her köşesine sirayet etmiş bulunuyor. AKP’nin gitmesini, virüsün yok olmasını, aşının bulunmasını bekliyoruz. Okulların açılmasını, ekonominin iyileşmesini, işsizliğin sona ermesini bekliyoruz. Bu büyük bekleyişlere birçoğumuzun kendi mütevazı bekleyişleri de ekleniyor.

Bekleme denilince akla gelenlerden biri, Samuel Beckett’in Godot’u Beklerken başlıklı eseridir. İki adamın bir ağacın altında, hiçbir zaman gelmeyecek Godot’u bekleyişlerini konu alan eserin, Beckett’in de birçok kez ifade ettiği gibi, büyük mesajlar verme gibi bir derdi yoktur. Doğru yerde ve zamanda beklediklerinden bile emin olmayan bu iki kafası karışık erkeğe, belli aralıklarla Godot’un beklenilen zamanda gelmeyeceğini bildirmek üzere ortaya çıkan bir çocuk yanında iki de yolculuk yapan karakter katılır. Godot’un gelişinin her ertelenişiyle ana karakterler, beklemekten vazgeçme noktasına gelse de, bekleme devam eder. Bu bekleyiş sürecindeki toplumsallaşma biçimine damgasını vuran çok katmanlı bir belirsizlik ve karmaşa durumudur.


Beckett, eserinin başarısının tam da bu dağılmıştık haliyle baş edişinde yattığını söyler. Eserin İkinci Dünya Savaşı’nın hemen sonrasında kaleme alındığı düşünülürse, Beckett’in söz ettiği dağılmışlık halinin, Avrupa’nın içine düştüğü iki savaş yanında soykırım ve faşizmin yarattığı yıkımla yakından ilişkili olduğu açık hale gelir. Godot’un gelişinin sürekli ertelenmesi, bu dağılma, keşmekeş ve belirsizliğin devam etmesini sağlamakla kalmaz, aynı zamanda ana karakterlere, dağınıklık ve kafa karışıklığı ve yoksunlaşma üzerine inşa ettikleri dil oyunları oynama şansı tanır. Karakterler, içinde bulundukları çıkmazları müzakere ederek beklerler.

Beckett bir mülakatta, “konuşmaların içinde bulunulan kafa karışıklığını hatırlatmadan beş dakika süremediğini, söz konusu belirsizliklerce kuşatıldığımızı ve tek şansımızın onu içeri almak olduğunu söyler. Yenilenme için tek şans, karşı karşıya olduğumuz karmaşa karşısında gözlerimizi açık tutmaktan geçmektedir.

Godot’u Beklerken, sembolik düzenin çöktüğü ve zaman, mekân ve kimliklerin anlamlandırmaya yardım etmediği bir dünyada, toplumsal ilişkilerin aşırı kırılganlığını tasvir eder. Bugün içinde yaşadığımız dünya da birçok açıdan, Beckett’in önümüzde koyduğu dünyaya benziyor. Yaşamı anlamlandırmanın ve anlamlı bir dünyayı yaşatılmasının zorlaştığı bir dönemde yaşıyoruz. Tam da bu noktada, siyasetçilerden bu keşmekeşten çıkışı göstermesini talep etmek son derece anlaşılabilir. Ancak bu talebi yaparken, Beckett’in yenilenme için tek şans olarak gördüğü karmaşa karşısında gözlerimizi açık tutma yönündeki uyarısını da ciddiye almak gerekiyor.

Kimliklerin, mekân ve zamanın bu derece tutarsızlaştığı ve anlamlandırmaya direndiği bir dönemde, en büyük tehlikelerden biri toplumsal alanın, bütün bu belirsizliklere en ufak tahammülü olmayan siyasal projelere verimli bir zemin oluşturmasıdır. Faşist projelerin yükselişi, tam da belirsizlik ve keşmekeşten yorulmuş toplumla buluştuğu zaman oluyor. Dost-düşman ayrımının bir metafor olmaktan çıkıp, hiçbir şeyi muğlak bırakmayan bir tasnif ve tanımlama aracına dönüşmesi topluma, maliyetleri yüksek ama belirsizlikleri olmayan bir sembolik düzen sunduğu için çekici hale geliyor.

Daha kötümser bir yorum, bu tehlikenin bir gerçekliğe halihazırda dönüşmüş olmasıdır. Yani Godot bir başka noktadan gelmiş olabilir. Kayyum uygulamaları, keyfi gözaltı ve tutuklamalar, meslek odalarına yönelik düzenlemeler, Anayasa Mahkemesi’ne yönelik niyetler, bizler için bir yıkım kuşkusuz. Ancak kampın diğer tarafında bu yıkım, belirsizlikleri ortadan kaldıran yeni bir sembolik düzenin kuruluşu olarak görülüyor olabilir.

Bu teşhis geçerliyse; kendi Godot’umuz için beklemeye devam edecek miyiz? Soruyu yanıtlamadan önce Beckett’i doğru okuyalım. Beckett için, Godot bir vesiledir, o nedenle de bir türlü gelmez! Asıl mesele, sembolik düzenin çöktüğü bir toplumda, faşizme de yol veren toplumsallığın nasıl üretildiğidir.

Dikkat çektiği yer önemli çünkü geleceği kuracak siyaset, o gerçeklik üzerine inşa edilecek! Öbür türlü ağacın altında Godot’u beklemeye devam edeceğiz.

https://www.birgun.net/haber/godot-u-beklerken-319472

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
24.10.2020- 01:49

Somutlaştırırsak, bence ortada bir bekleme durumu yok. Toplumun en az yarısı bir mücadeleye hazır. Adına düzen muhalefeti dediklerimizin faşizmi alaşağı etme çabalarına da saygı duymak gerekiyor. Bir yığın yanlışlık yaptıkları söylenebilir. Ama tek adam rejimini yıkma konusunda bir kararlılıkları var. Siyaseten potansiyelleri bu kadar gözüküyor, güçleri bu kadar. Yine de sanki muhalefette yerlerini almaya çalışan küçük partileri de içlerine alma gayretleriyle ilk seçimde iktidarı iktidardan   uzaklaştırma amacındalar.

Akıldan çıkamamak gerek, AKP sıradan bir burjuva partisi değil, hatta bir parti değil. Tek adam otoriterliğinin bir mekanizması, bir   aracı haline dönüşmüş bir örgüt. Meşruiyetini çoktan yitirdiği iddia edilebilir, ama becerisi emperyalizm ya da sermaye sınıfından aldığı destek değil. Kesinlikle değil. Sınıfsal(!) yorum algısı yaratma nedeniyle kimi sol kesimlerde sermaye sınıfı ve emperyalizm tarafından desteklendiği iddia edilse de doğru değil. Ne söylediği kestirilemeyen ve hemen her konuda ne yapacağı önceden bilinemeyen bir siyasi anlayışı   ve liderinin etrafında kenetlenmiş bir örgütü hem sermayenin ve hem de emperyalizmin desteklemesi ve güven duyması mümkün değildir. Belirsizlik varsa burada var. 18 yıldır iktidarda bulunan bu siyasi yapılanma varlığını da, kendince meşruiyetini de seçimlerden almaktadır. Becerisi hemen her koşulda sandıktan çıkma becerisi(!) gösterebilmesidir. Evet, varsa bir belirsizlik burada var ve belirsizlik bana öyle geliyor ki, solun hiç beklemediğimiz bir kesiminde var.

Seçim olur mu, olmaz mı, bilmiyorum. Tek adam iktidarını kaptırmamak adına her şeyi yapabilecek bir potansiyeli içinde taşımaktadır. O durumda neler olur, o koşullarda siyasal ve toplumsal alan nasıl bir şekil alır, ayrı konu. Ama bir şekilde sandık toplumun önüne gelecektir; sandıktan sürekli kaçmak da mümkün değil. Bence belirsizliği aşabilmenin bir yolu bu siyasi anlayışı iktidardan etme yolunun sandıktan geçtiği gerçeğinin hiç yitirilmemesi. Olağanüstü durumlar ortaya çıkar mı, kestirmek kolay değil. Olağanüstü durumlar kendi olağanüstü seçeneklerini de önümüze koyar. Ama şimdilik görünen eninde sonunda önümüze bir sandığın geleceğidir. Türkiye için nasıl bir gelecek perspektifimiz varsa o yoldaki mücadelemizi asla yitirmeden kendi üye ve sempatizan kitlemize ve kamuoyuna o sandıkta AKP'yi alaşağı etme yönünde tavır alınacağının belirtilmesi sanırım belli bir kitleyi gereksiz bir belirsizlik içinde bırakmaktan kurtaracaktır. Yoksa ortada bir belirsizliğin ötesinde can sıkıcı bir durum olduğu bile söylenebilir.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]