Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan ve yazarlardan
23.10.2013- 00:06



İnce-kalın diyalektiği

Ender Helvacıoğlu



Bu yazı “Yarınlar” adlı bir internet sitesinde yayımlanmıştı, az kişi okumuştur. AKP’nin paketiyle andın kaldırılmasını, türbanın kamuda serbest bırakılmasını veya Balyoz davası kararını “evrensellik” ve “demokratlık” adına destekleyen “aksolcu”ları (bu deyimi Erzinli dostlardan duydum) gördükçe, günümüze uyarlayıp bu köşeye de almayı faydalı buldum.

Bir entelektüelin en fazla özen göstermesi gereken konu, kalın çizgilerini kaybetmemektir. Özellikle “entelektüelin” diyorum, çünkü kalın çizgilerini kaybetmek, esas olarak bir entelektüel hastalığıdır.

John Reed’in “Dünyayı Sarsan On Gün” adlı eserinden Sergei Bondarçuk’un aynı adla uyarladığı filmin ünlü sahnesini anımsayalım. Menşevik öğrenci ile bir işçinin polemiğini canlandıran sahne. Menşevik uzun uzun anlatmaktadır, işçi ise sürekli sormaktadır: “Burjuvaziden mi yanasın, proletaryadan mı?” Menşevik öğrenci yine bir araba laf etmekte ama bir türlü işçinin sorusuna yanıt verememektedir. İşçi baş çelişmeyi (kalın çizgiyi) yakalamıştır ve dünyanın en net insanıdır. Menşevik ise kalın çizginin etrafında dolanmakta ve bir türlü yakalayamamaktadır.

İşte “kalın çizgiler” derken kastettiğim bu. Entelektüel önce temel bölünmedeki safını net olarak belirleyecek, sonra entelektüelliğinin gereği olan inceltmeleri yapacak.

Kalın çizgiler toplum tarafından sezilir ama entelektüeller tarafından bilince çıkarılır ve formüle edilirler. Herkes yüksekten atlandığında yere düşüleceğini ve zarar görüleceğini bilir ve bundan çekinir. Ama çekim yasası için Newton beklenmiştir. Aslında en büyük bilimsel kuramlar (bilimsel devrimler) en kalın çizgilerin formüle edilmesidir. Herkes tarafından sezilen, sonuçları itibariyle apaçık olan gerçeklerin bilimsel açıklanışıdır bunlar. Galileo, Newton, Darwin, Einstein vb. en kapsamlı gerçeklerin bilimsel açıklamalarını vermişlerdir. Bu nedenle ulaştıkları formüller -görünüşte- son derece basittirler: F=ma veya E=mc2 gibi. Yalın ama derin ve kapsamlı formülasyonlardır bunlar. İlkokul çocuğunun bile anlayabileceği dört işlem ile evreni formüle ederler. Marx’ın 11. tezi de bir kalın çizgi formülasyonudur: Şimdiye kadarkiler yorumlamakla yetindiler, aslolan değiştirmektir. Apaçık bir gerçek ama felsefede bir devrim… Aslında halkımız da yüzyıllardır dememiş midir, “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” diye.

Dolayısıyla, kalın çizgilere yapılan vurgu, bazı entelektüellerin küçümseyerek ifade ettiği gibi bir kabalaştırma değildir. Tersine, en derin gerçeklerin en yalın ifade edilişidir. Bu “kaba” gerçekler kavranmazsa eğer, yapılan “incelikler”in hiçbir değeri kalmaz.

Peki, kalın çizgiler nasıl belirlenir? Kişi bunu kendi iradesiyle belirleyemez. Kalın çizgiler, tarihsel/toplumsal koşullar içinde şekillenir. Nesnel koşullar o kalın çizgiyi dayatır. Örneğin emperyalistler Suriye’ye müdahale eder ve kalın çizgi çiziliverir. Ya emperyalist müdahaleye direneceksin ya da emperyalistlerle ve maşalarıyla uzlaşacaksın, ortası yok… “Ne o ne bu” türünden entelektüel zırvalıkların bittiği noktadır bu. Zırvalıkta ısrar edersen, solculuk yapayım derken vatan haini ve emperyalist işbirlikçisi olur çıkarsın. Veya AKP bir “demokratikleşme paketi” açıklar ve içine de birkaç peynir parçası koyar, fareler için... Kalın çizgiyi, yani o paketin düşman tarafından hazırlandığını unutur da peynirleri yersen, sonun bellidir.

Kalın çizgiler, adı üzerinde, herkesin sezebileceği ve anlayabileceği biçimde, son derece belirgin ve “kalın”dırlar. Peki, nasıl oluyor da kimsenin bilmediği konuları bilen entelektüelin, herkesin anlayabileceği bir konuda kafası karışıp ayağı dolanabiliyor? Bu paradoksun da bir sosyolojisi var. Kalın çizgileri sınıf mücadelesi pratiği belirler. Entelektüelin sınıfı yoktur; sınıfını kendisi seçer. Emekçinin ise sınıfını seçme şansı yoktur; o zaten bir sınıfın üyesidir. Bir emekçinin çok kolayca, hatta bir refleks olarak aldığı tutumu, bir entelektüelin almakta zorlanmasının nedeni budur. Onun, bir emekçiden farklı olarak, bir seçim yapma şansı vardır. Rus ruleti oynar gibi bir şans hakkı! Onun için zorlanır, kafası karışır, eli ayağı titrer.

Kalın çizgiyi belirleyememiş kafası karışık entelektüele önerimiz şudur: Düşmanın tutumuna bak. Çünkü düşman düşmandır, yani nettir, kendi sınıf tutumunu net olarak almaktadır. Kimin yanında olacağın konusunda kafan karışıksa, düşmanın yanında olmamaya özen göster; böylece dostunu da tespit edersin, en azından onurunu kurtarırsın.

İncelikler yitirilirse, kaba saba bir devrimci olunur. Olmamaya özen göstermek gerek, bu kabalıklardan da çok çektik. Ama insan kalın çizgilerini yitirirse -lafı sakınmadan söyleyelim- dönek olur. Bizim bilge halkımız kabalıkları affeder, henüz hamdır der geçer ama dönekliği affetmez. Bu da onun kalın çizgilerinden biridir.

Ayıya sormuşlar, “ensen neden kalın” diye. “Devireceğim de ondan” demiş. Ayılar incelerek deviremezler, devirerek incelirler.




soL

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
26.10.2013- 02:10

Alıntı Çizelgesi: şibusa yazmış




[size=2]John Reed'in "Dünyayı Sarsan On Gün" adlı eserinden Sergei Bondarçuk'un aynı adla uyarladığı filmin ünlü sahnesini anımsayalım. Menşevik öğrenci ile bir işçinin polemiğini canlandıran sahne. Menşevik uzun uzun anlatmaktadır, işçi ise sürekli sormaktadır: "Burjuvaziden mi yanasın, proletaryadan mı?" Menşevik öğrenci yine bir araba laf etmekte ama bir türlü işçinin sorusuna yanıt verememektedir. İşçi baş çelişmeyi (kalın çizgiyi) yakalamıştır ve dünyanın en net insanıdır. Menşevik ise kalın çizginin etrafında dolanmakta ve bir türlü yakalayamamaktadır.




Filmi izlemeyenler mutlaka izlemeli. Özellikle "o sahne" çok önemli. Aklımda kaldığı kadarıyla Menşevik ( ben onu anarşist sanmıştım, izlerken) uzun uzun konuşurken, Helvacıoğlu'nun "işçi" olarak nitelediği kişi ( onu da bir asker olarak nitelemiştim, filmi izlerken) çok yalın bir biçimde "bildiğim bir şey var; ya burjuvadan yanasın ya proletaryadan" diye yanıt veriyor. Ve bu söz aynı sahnede bir kaç kez yineleniyor. Gerçekten izlenmesi gereken bir film...

Filmde menşevik ( ya da anarşist) askerin ( ya da işçinin) hep aynı ses tonuyla yinelediği bu ifadeye somut olarak bir yanıt vermez. Ama yanıt verse ve proletaryadan yana olduğunu söylese, ya da günümüzde olduğu gibi her önüne gelenin kendini sosyalist olarak nitelemesi gibi, sosyalist olduğunu söylemesi o kişinin "kalın çizgiler" içinde kaldığını gösterir mi?

Bence yeterli değil. İşte Sırrı bile sosyalist olduğunu söylüyor ve sosyalistliğini pek çoğumuz gibi bir burjuva demokrasisini savunmaya indirgeyebiliyor. Çokça örneği var bunun. Sanal ortamları, sözde sol-sosyalist forumları azıcık izleyin göreceksiniz: Sosyalizm adı altında kuyrukçuluki sosyalizm adı altında liberal iddialar, sosyalizm adı altında yurtseverlik ve ay-yıldızlı bayrak düşmanlığı...ve benzer bir yığın konumlanış.

Solculuk ve sosyalizm mi?

AKP karşıtlığı. Bir başka başlıkta değindik, piyasacılığa, emperyalizme, gericiliğe karşıt bir konumlanış...Olmaza olmuyor. Dahası, özel mülkiyet karşıtlığı...Bu da yetmiyor; siyasal devrim perspektifi...Sosyalist örgütlenmeyi önemseme...

Özel mülkiyet karşıtlığı bir derdin olmasın, emperyalizmi kulak arkası yap; piyasacılığa ve gericiliğe "hepsi bir" yaklaşımıyla yol ver. Kuyrukçuluğu sosyalist olmanın baş koşulu say ve sonra sanaldaysan ordan burdan bulduğun ustaların alıntılarını, üstelik devrimci öz'ünü de kavramadan oraya buraya as; sonra da sosyalistim diye ortada dolaş!

İyi haber, artık bu karikatür eskisi kadar ciddiye alınmıyor.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]