Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ''Çarşamba müjdemi bekleyin'' dediği olay sanırım, PKK'nin elinde bulunan 13 yurttaşımızın sağ salim kurtarılması olacaktı. ''Büyük bir operasyon'' yapılacaktı, yeri tespit edilen mağarada rehin tutulan yurttaşlarımız da kurtarılarak bölgenin güçlü devleti olduğumuz bir kere daha ispatlanacaktı! Olmadı, evdeki hesap çarşıda tutmadı. ''Büyük bir operasyon''a uyananlar, şaşkınlık yaşamaktansa eylem kararı aldılar. 2015 yılından beri esir tutulan yurttaşlarımızın infazını gerçekleştirdiler. ''Sorumlu'' demek yeterli değil, bu katliamın infaz edeni PKK'dir, ''bombarduman yapılırken öldüler'' diyerek PKK'ye arka çıkmak da gerçekten baydı artık.

Siyasal iktidarın hiç kuşkum yok, her fırsatta iç siyasette kendine bir güç devşirmeye çalışacağı apaçık bir gerçek. ''Yeni anayasa'' ve ''ay'a seyahat'' AKP için ne anlam taşıyorsa Gare tutsaklarının kurtarılma planı da odur ve başka bir şey değildir. 2015'den beri PKK'nin elinde bulunan yurttaşlarımızı daha farklı yollardan vatanlarına getirmek mümkün değil miydi? Koskoca altı yılda bu konuda ne yapıldı ve sonuç alınamadı da böylesine riskli bir operasyona karar verildi? İnsan canından daha değerli ne vardı da, bugüne kadar defalarca başvurulan bir yol yordam 13 yurttaşımız için denenmedi?

Sadece üzüntü duymuyoruz, utanıyoruz da... İnsan ölümleri üzerinden siyaset yapmanın iş yaptığı bir ülkede bulunmak gerçekten utanç verici. İnsan canı bu kadar değersiz olabilir mi? (Tele1 açık şu an ve Erdoğan açık açık söylüyor: ''Kurtarmak istedik ama beceremedik'' diyor.) Kendisi söylüyor ve yüz yüze karşıt bir fikirle de yüzleşmiyor. Söylüyor ve geçiyor. Tek yanlı olarak kendi sempatizan kitlesini konsolide etmeye çalışıyor. Başarıyor da... Mekanizma bu. Olan insanlarımıza, halkımıza oluyor.

Hemen her konu bir noktada karar vermeye çağırıyor bizi.
Gare olayı da öyle. Dışarıda PKK bu ülkenin bir büyük sorunuysa içeride de AKP siyasetleri başka bir sorun. PKK Türkiye'ye ve insanlarmıza yönelik bu şiddet temelli siyasetlerden vazgeçmelidir. Olmadı, başaramadı, bu ülke halklarını birbirine düşüremedi ve kitlesel anlamda bir iç savaş da çıkaramadı. Olmayacak. Nefret tohumları ekiyor farkında değil. Israr ettiği şiddet siyasetinin her iki ''taraf'ta da milliyetçiliğin yükselmesine ve şovenizmin değirmenine su taşıdığını nasıl göremez? Halkımızın nefes almaya ihtiyacı var. Bu gidilen yol yol değil. Bu ülkenin bir parçasını koparabilmek de, bu halkı birbirine düşman edebilmek de mümkün değil. 40 yılllık şiddet siyasetinin acı, yokluk, yoksulluk ve ölümlerden başka bir sonuca yol açtığı neden görülmez?

13 insan.
Çeşitli zamanlarda kaçırılan ve tutsak edilen 13 can.
Daha başkaları olduğu da söyleniyor.
Bu operasyon sonrasında onlar da mı infaz edilecek?

HDP, CHP ve İYİP katledilen 13 yurttaş için ''otopsi'' talebinde bulunmuş!
Otopsi yapılsın, yapılmalı, ama neyi değiştirecek ki? 13 canı geri mi getirecek, 13 ailenin ocağına düşen ateşi mi soğutacak?

Hiç hak etmediğimiz bir sarmalın pençesinde yaşayıp gidiyoruz; buna yaşamak denirse!

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
18.02.2021- 05:52

HDP Grup Başkanvekili Meral Danış ''operasyon emrini Malatya valisi mi verdi? diye soruyor. Haklı. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da söylediği gibi operasyonun başarısızlığını anlatmak Malatya Valisine mi düşer? Operasyon emri Cumhurbaşkanı tarafından verildiyse başarısızlığı da göğüslemek ona düşer(di).

''Çarşamba müjdesi'' buydu. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan Şubat'ın 8'inde açıklamıştı, ''beni izleyin, size bir müjde vereceğin'' demişti. Belli ki, yine bir ''başarı hikayesi'' hazırlanıyordu. İhtiyaç da vardı. Karadeniz'deki doğal gaz müjdesi yeterince etkili olmamıştı, hatta hiç etkili olmamıştı.   Başka bir hikayeyle toplumun önüne çıkılmalıydı.

Şubat'ın 10'unda başlayan operasyon, iki gün önceden duyuruluyorsa önceden planlanmış demekti. Rehineler kurtarılacak ve gerçekten bir başarı hikayesi ile toplumun önüne çıkılacaktı. Sayın Cumhurbaşkanımız İmam Hatip okullarında öğrendiği ses tonlamalarıyla prompterda akan yazıyı etkileyici bir şekilde okuduğunda bir değil birkaç kuş da vurmuş olacaktı. Başka bir ülke toprağında, PKK'nin kalbinde jetlerle, helikopterlerle ve önemli sayıda askeri personelle bir operasyon yapılacak, böyle zor bir operasyon başarıyla tamamlanacak ve belki de kurtarılacak 13 rehine topluma tanıtılarak Karadeniz doğalgazından çok daha önemli bir başarı öyküsüne imza atılacaktı.

Operasyon emrini veren kuşkusuz Recep Tayyip Erdoğan'dı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi denilen bu ucube sistemde ''şahsım devleti'' dışında böyle önemli bir karar verici makam olabilir miydi? Ama nedense bu ucube sistemde başarı öyküsü hep Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından sahipleniliyor, başarısızlığının açıklamasını yapmak da bölgedeki valilere düşüyordu! Beğenirsiniz beğenmesiniz, Meral Danış haklı. Operasyon kararını Malatya valisi vermediği için operasyon sonucu hakkında açıklamalar vali tarafından değil, karar vericiler tarafından yapılmalıydı. Hem sonra Kılıçdaroğlu'nun ''sorumlu Cumhurbaşkanıdır'' sözüne tepki de anlamsız. Sistemin işleyiş şekline göre sorumlu olanlar atananlar değil de seçilenler değil mi? Devlet ''şahsım devleti'' haline gelmemiş miydi? O halde Cumhurbaşkanımızın bir iki gün önceki o tepkisinin yenilir yutulur bir yanı olabilir mi?

Olmadı.
PKK'nin elinde bulunan 13 rehine hapsedildiği mağarada ölü olarak ele geçirildi.


Olmadı.
Bir şeyler ters gitti.
Belki daha iyi bir istihbarat, daha iyi bir planlama gerekiyordu.
Bu operasyonla böyle bir risk alınmamalıydı.
Çok daha önce ve çok daha risksiz operasyonlar yapılmalıydı.
Görüşmeler, aracılar, bildik yüzler...
İnsan hayatı söz konusuysa,
Hiçbir riske girilmemeli,   insanlarımızı hayatta tutmak her şeyden öncelikli olmalıydı.

Olmadı.





melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
20.02.2021- 03:29

Bugün Cumartesi, SOLportal'da Aydemir Güler'in yazısı var. Önce onu okuyayım dedim. Yazının ''giriş''i mi denir, yoksa ''özeti mi, bilmiyorum ama okurun karşılaştığı ilk cümle şu: ''İslamcıların ve emperyalizmin işbirlikçilerinin 'yurtta sulh cihanda sulh' ilkesini hiçbir zaman sevmedikleri doğrudur. Ama bu sloganı reddettiren sermaye sınıfıdır.'' Belki kötü bir özellik ama, herhangi bir yazıyı okumaya başladığımda karşılaştığım ilk cümle çok da ''doyurucu'', ''ilgi çekici'' veya ''çok doğru'' gelmezse genellikle devamını okumuyor, okuyamıyorum. Aydemir Güler'in bu sözleri ilk anda bende böyle bir izlenim uyandırdı. Konunun Gara'ya geleceği belliydi. Arada da bir ton yazı, kendimi zorlayıp devamını getirmeye başladım. Köşe yazısı şöyle bitiyor:

''Peki ya şimdi? Ya Gare?
Eğer düzen muhalefeti Gare’de tuzağın etrafından dolanmayı akıl etmişse, bu en sonunda doğruyu bulduğundan olmayabilir. Muhtemelen malum sınıfa ait bir “sınıf aklı” muhalefete cesaret vermekte, “korkma yürü buradan, ben alınmam merak etme” demektedir.''


Yazıyı sonuna kadar okuyabilenlerin ne düşünmesi, ne anlaması gerekiyor? Yazı ne anlatmayı amaçlıyor? Başka sözcüklerle Aydemir Güler bir Komünist Parti yöneticisi olarak Gara operasyonunu bu şekilde mi yorumlamalı; komünistler siyasi iktidarların hemen her tür kara ve eylemlerine, konuyla ilişkilendirirsek bu tür operasyonlara bu şekilde mi yaklaşırlar? ''Sınıf aklı'' böyle bir yaklaşımı mı gerekli kılıyor?

Belki de öyledir; belki de ''demokratik' bir ülkede iktidar sahiplerinin yaptıkları, yapamadıkları hemen her şey için ''sermaye öyle istiyor'' denilmeli ve konuya bu şekilde ''sınıfsal' yaklaşılmalıdır!

Zor bir konu!

Aklıma şöyle bir soru geliyor, iktidarda CHP ve HDP koalisyonu olsa, çok büyük olasılıkla böyle bir operasyon yapılmaz, belki bir tür pazarlık yöntemiyle -ve daha önce de yaşandığı gibi- rehine tutulan insanlar sağ salim kurtulabilirlerdi. O zaman, Aydemir Güler'in yürüttüğü mantık açısından ne söylememiz gerekirdi; ''sermaye sınıfı böyle istedi, böyle karar verdi ve sınıf aklı devreye girdi'' mi?

Böyle mi?

Şunu söylemeye çalışıyorum, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın hemen hemen tüm uygulamaları ve özelde bu Gara operasyonu sermaye sınıfı'' istediği için gerçekleşmemiştir. Tayyip Erdoğan istediği için, böyle bir operasyona ihtiyaç duyduğu için, iç siyasette yapamıyor, dışarıda bir başarı öyküsüne ihtiyaç duyduğu için böyle bir karar vermiş ve uygulamaya sokmuştur. Böyle bir olayı ''sermaye öyle istediği için''e bağlamak ve sonra CHP'nin siyasi tutumunu da ''sınıf aklı''nın makul bir seviyeye gelmesine yorumlamak...-inandırıcı gelmiyor. Etkilemiyor. Zihnimde bir ışık da yaratmıyor.

Sosyalistler hemen her olayı sınıf aklıyla yorumlamalılar, gerçeğin anlaşılması komünistler için böyle bir tavrı gerekli kılıyor, tamam buna katılırım da , bu tür yorumlarda bana çok da inandırıcı gelmeyen bir yan var. Kısaca inanamıyorum, inandırıcı gelmiyor. Şundan, Tayyip Erdoğan'ın sermayeden yana bir siyasetçi olması, GARA'yı ve daha pek çok operasyonu ''sermaye sınıfının kararı'', ''sermaye öyle istediği için''e bağlamak doğru bir yöntem mi, kestiremiyorum.

Ama emin olduğum bir şey var: bu yaklaşım doğru bir yaklaşım, doğru bir okuma   değil.

Hadi en azından ''bana öyle gelmiyor'' diyelim.


NOT: GARA mı GARE mi hangisi doru karar veremedim. Bu başlığa GARE olarak başlamıştım, sonra daha çok GARA kullanıldığında değiştirip Gara demeye başladım. Aydemir ve SOLportal Gare diyor.


İlgilenenler için Aydemir Güler'in yazısı Tayyip tuzağına düşmemek (sol.org.tr)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
21.02.2021- 07:21

Şunu söylemeye çalışıyorum, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ın hemen hemen tüm uygulamaları ve özelde bu Gara operasyonu sermaye sınıfı'' istediği için gerçekleşmemiştir. Tayyip Erdoğan istediği için, böyle bir operasyona ihtiyaç duyduğu için, iç siyasette yapamıyor, dışarıda bir başarı öyküsüne ihtiyaç duyduğu için böyle bir karar vermiş ve uygulamaya sokmuştur. Böyle bir olayı ''sermaye öyle istediği için''e bağlamak ve sonra CHP'nin siyasi tutumunu da ''sınıf aklı''nın makul bir seviyeye gelmesine yorumlamak...-inandırıcı gelmiyor. Etkilemiyor. Zihnimde bir ışık da yaratmıyor.

Sosyalistler hemen her olayı sınıf aklıyla yorumlamalılar, gerçeğin anlaşılması komünistler için böyle bir tavrı gerekli kılıyor, tamam buna katılırım da , bu tür yorumlarda bana çok da inandırıcı gelmeyen bir yan var. Kısaca inanamıyorum, inandırıcı gelmiyor. Şundan, Tayyip Erdoğan'ın sermayeden yana bir siyasetçi olması, GARA'yı ve daha pek çok operasyonu ''sermaye sınıfının kararı'', ''sermaye öyle istediği için''e bağlamak doğru bir yöntem mi, kestiremiyorum.


Bir üstte böyle söylemişim. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın son kertede sermaye sınıfını temsil ediyor olması, tek adamlığı sonucu   verdiği tüm kararların devlet tarafından uygulamaya sokulmasını sermayenin aklı, kararı ve hatta ''emir ve talimatlarıyla'' ilişkilendirmek oldukça zorlama bir yorumdur. Solcu, sosyalist olmak sınıfsallığın bu şekilde yorumlanmasını zorunlu hale mi getiriyor? İlgisi yok. Devlet yönetiminde bulunanların sermaye sınıfının bir parçası olması aldıkları her karar ve giriştikleri her eylemin sermayenin istek ve çıkarlarına hizmet ettiği anlamına gelmiyor ki! Hitler ve avanesi sermaye sınıfı ile mi ilişkilendiriliyor yoksa o dönemde Dimitrof'un o ünlü tanımıyla bir ''kesimini'' mi? Hem sonra üstyapının, siyasetin ve devletin sınıftan göreli özerkliğine ne oldu? Devlet yönetimine gelenlerin iradesinin bire bir sermayenin aklı ve çıkarlarıyla örtüştüğünü iddia edebilmek mümkün mü?

Şunu söylemek istiyorum; bütün bunları yazarken amacım hiç kuşkusuz Aydemir Güler'e doğruyu göstermek değil. Aydemir Güler için bu ülkede Marksist kuramı en iyi bilip yorumlayanlardan biri olduğunu ( diğerleri Metin Çulhaoğlu, Yalçın Küçük ve Kemal Okuyan'dır) yeri geldiğinde hep söylemişimdir. Ama işte gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklendiğinde gerisinin doğru olabilmesi mümkün olamıyor. Bana göre yanlış, özellikle son belediye seçimlerindeki siyasi tutumdan kaynaklanmıştır. Özellikle İstanbul'un her şeye rağmen yine iktidar tarafından alınabileceği üzerinden bir kurgu yaratılmış, düzen muhalefetine destek vermektense, sosyalist solun bir seçenek haline getirilme çabası ön plana çıkarılmak istenmiştir. Öngörü tutmamış, İstanbul başta olmak üzere pek çok büyük şehir muhalefetin eline geçmiş, iktidar yerelde yenilgiye uğratılmış ve en önemlisi 20 yıla yakın bir süredir girdiği her seçimi kazanan iktidarın artık sandıkta yenilebileceği umudu toplumda kök salmıştır. Bence yapılması gereken şey bundan sonra ve belki ilk seçime kadar, daha genelleştirilecekse Erdoğan AKP'si devlet yönetiminden uzaklaştırılıncaya kadar   bu Cumhuriyet ve laiklik karşıtı rejimin akıl dışı yönetiminin devlet mekanizmasından uzaklaştırılması yönünde aktif bir siyaseti öne çıkarmak olmalıydı. Bu olmayınca, böyle bir niyet yoksa, böyle bir siyaset uygun görülmüyorsa o zaman elbette ve zorunlu olarak ''Erdoğan AKP'si değil, sermaye devleti'' benzetmesi ortaya çıkacaktır. Kaçınılmaz. İktidarı ve muhalefetiyle hepsi birdir ve hepsi sermaye sınıfı partileridir!

Yereldeki iktidarın AKP'nin elinden alınabileceği bir konjöktürde AKP için baştan beri en doğru tespitleri yapan ve en doğru siyasi konumlanış içinde bulunan bir partinin (TKP) belki de en gerekli ve özenli olunması gereken bir dönemde Erdoğan ve AKP'nin merkezi iktidardan uzaklaştırılması yönünde bir çabaya etkin ve somut olarak katılmamasının hiçbir haklılığı ve inandırıcılığı olamaz. Yararı da olmayacaktır. GARA sürecinin yorumlanmasının (bence) yanlışlığı bu nedenledir ve artık zorunlu bir yanlışlıktır. ( İlk düğme meselesi.)

Hem sonra, sosyalist mücadeleyi öne çıkarma çabası AKP'yi somut anlamda nötr hale getirmeyi ve deyim yerindeyse düzen muhalefetiyle aynılaştırmayı mı gerekiyor? İlgisi yok. İktidarı ve muhalefeti aynılaştırmak partinin özellikle son belediye seçimlerinden bu yana savunageldiği siyasal konumlanıştan kaynaklanmaktadır, yanlıştır ve sosyalist mücadele içinde bulunulan verili koşullarda AKP'yi doğrudan karşıya almak ve ona karşı en somut bir mücadeleyi yürütmek değil midir?

Temel sorunsalımız AKP MHP ittifakıyla CHP İYİP ve HDP ''cephesi''nin ne kadar benzer ve benzemez yanlarının olup olmaması değil, sosyalistler elbette bu iki ittifak dışında sosyalizmi ön plana çıkatacak bir siyaseti yeğleyeceklerdir, yeğlemek zorundadırlar ve varlık nedenleri de budur zaten. Ama neden bu iki ''ayrı'' işi birlikte yürütemesinler? Hem sosyalist perspektif ve hem de somut bir AKP karşıtlığı neden mümkün olmasın? Böyle bir siyasi tavrı işletmek çok mu zor?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]