Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Yazarımız ( Özgür Urfa) ''Erdoğan'sız bir ülke istemek suç mu?'' diye sormuş ve İLERİhaber'deki yazısının adını da böyle koymuş. İlginç geldi. Yazar partili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Diyarbakır'daki konuşmasına bir göndermede bulunarak saray rejiminin sıkışmışlığından kurtulmanın yolunun muhalefete saldırmakta bulduğunun altını çizmiş. ''Topluma sunabileceği bir kurtuluş programı bulunmayanlar bilindik yöntemlerle kendi tabanını konsolide etme çabasına girmiş durumda. Her geçen gün artan yoksulluğun, işsizliğin ve krizin üzerini örtmek için sahaya inen AKP Genel Başkanı ezberlerini sıralamaktan geri durmuyor. “Teröristler, vatan hainleri, bölücüler” şeklindeki söylemin sıralaması değişiyor ancak esası hep aynı kalıyor.''

Devam ediyor:

''... "şahsının" ve partisinin mevcudiyetini her şeyin üstünde gören, siyasetini de buna endeksleyen bir rejimin her türlü muhalefeti kriminalize etme çabası elbette anlaşılır bir bütünlük içeriyor. Rejimi, kendi varlığı ve çıkarlarıyla eşdeğer kılan bir zihniyetin kendisine yönelen her türlü muhalif sesi suç olarak nitelendirmesi de bu mantıksal bütünün bir parçası. Eleştirmenin, itiraz etmenin ve hatta iktidarı değiştirme isteğinin suç olarak lanse edilme çabası siyasetin doğasıyla olan bir kavganın da ürünü aynı zamanda. Siyaset; sadece eleştirmek, itiraz etmek ya da sözünü söylemek için değil bizatihi iktidarı değiştirmek ve iktidar olmak için yapılır, daha doğrusu yapılması gerekir. Siyasi partilerin amacı en iyi muhalefet yapan parti olmak değil, siyasi programı doğrultusunda ülkeyi yönetme iradesi göstermektir. Bu iradeyi göstermek, tüm meşru ve demokratik yollarla iktidarın değişmesi için verilecek mücadeleyi de içinde barındırır. İktidarda olan bir partinin değişmesi için verilen mücadele salt bu nedenle bile haklı ve meşrudur.''
Özgür Urfa yazdı: Erdoğan'sız bir ülke istemek suç mu? (ilerihaber.org)

İlginç olan, yazının ilgimi çeken yanı şurası; yazarımız Özgür Urfa'nın çekincesiz bir şekilde ve ''düzen muhalefeti yapıyor'' suçlamalarını da göze alarak Erdoğan önderliğindeki ''şahsım''devleti''ne karşı mücadele edeceğinin/ettiğinin altını çizmesidir. Yazısında ne devrim var, ne işçi sınıfı ve ne de sınıfsal mücadelenin adı geçiyor. AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'la başlamış, ''şahsım devleti''nin sürdürücüsü Recep Tayyip Erdoğan'la noktalamış. Neyse; ulusalcılığı, ve hatta neo-faşistliği yazarımız Özgür Urfa'nın boynuna asmayı asla ihmal etmeden ve bu arkadaşı reformizmden ve düzen muhalefetinden öteye gitmeyen düşünceleriyle(!) de baş başa bırakıp biz soruyu bir tık daha ileri taşıyalım...

Soru şu: Erdoğan ve saray rejimine karşı mücadele etmek sosyalistlerin sınıfsal mücadelesi kapsamında sayılmaz mı? Sosyalistler düzen karşıtıdırlar da rejim karşıtlığı bir boy küçük mü geliyor? Ya da dinci faşizmi iktidardan etme uğraşı düzen değişikliği anlamına gelmediği için keskin sosyalistliğimiz konusunda bir imaj sorunu mu yaratmakta; onun için mi saray rejiminin iktidardan edilmesi mücadelesine gözlerimizi kapamaktayız?

Başka?

Ya da bütün bu ve benzer sorulardan bağımsız olarak ve her ne kadar keskin solcu veya enternasyonalist komünist tavırlarıyla ortada dolaşıyor olsak da, acaba diyorum, bu durum cehaletin en dibe vurmuş bir hali değilse, bir trol ve hatta bir ajan olma durumu mu var ortada?   Yabana atmamak gerek. Çünkü hem solcu olma iddiasında bulunup ve hem de dinci faşizme karşı tek bir ses yöneltmeyen bir anlayışı gerçekten masum olarak nitelemek mümkün olabilir mi? Ve bir başka ilginç olan durum da, nedense hedefe koyulanlar da hep AKP karşıtları üzerinden seçiliyor!

Evet, şimdilik ''ilginç'' diyerek geçelim. Zaman zaman bu başlığa yolumuz düşecektir, diye düşünüyorum.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
14.07.2021- 01:59

Türkiye'de iktidarda olan parti ortalama, sıradan bir burjuva partisi olsaydı ve muhalefetteki diğer burjuva partilerinden çok da farklı olmasalardı ve ayrıca ''Türkiye'ye özgü Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi'' yerine bildiğimiz, pek de yabancısı olmadığımız bir parlamenter sistemle yönetiliyor olsaydık, sanırım 20 yıla yakındır sürüp giden bir tartışmanın ve mücadelenin içinde debeleniyor olmazdık. Ama öyle değil. Ne iktidardaki parti öyle sıradan bir burjuva partisi ve ne de kurduğu sistemin/rejimin iyi kötü bir demokrasiyle en ufak bir ilintisi var. Bu gerçekliğin görmezlikten gelinerek ülkede sol-sosyalist bir siyasi mücadele hattı örmeye çalışmak kadar absurt bir tavır olamaz. Böyle bir tavrın toplumsal muhalefetten bir ilgi göreceği beklentisi içine girmek da büyük yanılgı. Şaşırtıcı olan daha düne kadar AKP gerçekliği karşısında doğru bir siyasal tavır alan TKP'nin bu konuda, yani AKP-MHP ittifakının iktidardan düşürülmesi konusunda ilgisiz bir tutum alması, ve sandık ve seçime kilitlenmiş olsa da muhalefet bloğuna karşı muhalefet etmeyi de neredeyse AKP-MHP ittifakına karşı muhalefet etmekten daha fazla önemsemeye çalışmasıdır.

Sürekli yineliyoruz ve belki (olursa) seçimlere kadar da yinelemeyi sürdüreceğiz, Türkiye'de cumhuriyetçi ve aydınlanmacı sol, sosyalist, ve demokrat   kesimlerin öncelikli siyasi mücadelesi saray rejiminden kurtulmak olmalıdır. Bu mücadeleden çeşitli gerekçelerle kaçınmanın ve saray rejiminden kurtulmayı düzen muhalefetine terk etmenin savunulacak bir yanı olamaz. Bu durumu tarihsel bir hata olarak yorumlamak yanlış mı?

Bir farklı durum daha var, arada bir değindiğim şekliyle   trollük ve/veya ajanlık olarak nitelediğim durum... Face'te zaman zaman bu tür örneklere rastlıyorum ama en çok arada bir sözünü ettiğim şekliyle daha önce yazıyazforum'umuzda yazan arkadaş örneğinden yola çıkıyorum. İlginç bir tip olduğunu yazmıştım. Daha önce tipik bir kuyrukçuydu. Bizde de ve SF'de de yazardı. Oradan buradan bulduğu Lenin alıntılarıyla aklınca Kürt ulusalcılığına, Kürt hareketine destek verirdi. ''Oylar HDP'ye'' derdi, Liberallerle, Kürt hareketi sempatizanlarıyla birlikte TKP'ye, CHP'ye ve hatta Halk Cephesi'ne her türlü düşmanlıktan kaçınmazdı. Enternasyonalist komünist(!) olarak tipik bir liberal gibi Cumhuriyete ve kazanımlarına, ve Atatürk'e tam bir karşıtlık içindeydi. Sonra devir değişti, Kürt hareketi ve liberallerin AKP ile arası bozulunca bu kez aklınca Kürt hareketine de eleştirel yaklaşmaya başladı. Liberallere de öyle. AKP ile birlikte hareket ettiklerinde düşman sadece ulusalcılardı, AKP karşıtlığında yerini alan hemen her siyasete karşı kalem oynatan bu arkadaş, şimdi yine AKP karşıtı pozisyon alan hemen her siyaseti aklınca topa tutuyor. Kürt hareketine eleştirel yaklaşıyor, liberalleri de AKP karşıtı olan ulusalcılığın yanına koyuyor. Kısaca dün de dolaylı bir AKP yandaşlığı, bugün de öyle... Doğrudan yapmıyor, yapamıyor ama AKP karşıtı her siyaseti yine enternasyonaist komünist(!) olarak düşmanlaştırıyor. Ve yine ilginçtir, dün de, bugün de AKP'ye karşı tek bir ilkeli karşı duruşu yok.

Sizce de çok masumane bir tavır mı bu ve nasıl açıklanabilir?
Tamam, cehaletin dibi, bilgisizlik donanımsızlık da denilebilir.
Ama bu kadarı da olur mu?
Bir insan bu kadar cahil, bu kadar   bilgisiz, tutarsız ve de pişkin   olabilir mi?

Böyle bir tavrı sergileyenler için ajan ve trol hatırlatmasında bulunmak çok mu abartılı?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
22.07.2021- 00:11

(Başka bir başlıkta yazılmıştı, buraya da uygun, sonrasında burayla ilişkilendirilerek devam da edilebilir.)

Bence sorular çok basit; Türkiye sosyalistleri saray rejiminden kurtulmak istiyorlar mı, istemiyorlar mı? Başka sözcüklerle saray rejiminin yıkılması halkımızın bir ölçüde de olsa rahatlamasını sağlar mı sağlamaz mı? Ya da saray rejiminin yenilgiye uğratılarak iktidardan uzaklaştırılması siyaset alanının önünü açar mı açmaz mı? Dinci faşizmin siyasal ve toplumsal alandaki basıncını azaltır mı, azaltmaz mı? vb.

Efendim, işte, sosyalistler sosyalist devrimden yanadırlar da, hükümet değişikliği bir burjuva hükümetin gitmesi, bir başka burjuva hükümetin gelmesinden baka bir şey değildir...

Ne yani, sosyalistler düzen partilerinin kuyruğuna mı takılacak?

AKP karşıtlığı gereksizce abartılıyor, bozukluk, baskı, gericilik ve hatta faşizm ömrünü tamamlama noktasına gelmiş kapitalizmin doğal bir sonucu. Bu yüzden kapitalizmin yıkılması gerek, iktidarın değil...

Böyle sürüp gidiyor...
Ne var ki, yanıtlar böyle verildiğinde sorulara ilişkin bir şey söylemiş olmuyoruz ki!
Sorular hala büyük bir sorun olarak yaşamımızın orta yerinde öylece duruyor ve giderek daha da büyüyor. Anlı şanlı sosyalist, enternasyonalist komünist ve dahi keskin devrimci pozisyonlarımız bu tür güncel (!) sorunlarla uğraşmayı kendine yediremiyor mu? Ya da güncele, yani AKP-MHP faşizmine gözlerimizi kapadığımızda ve bunun yanında bol bol devrimci sloganlar attığımızda veya Marksist ustalardan çoğunlukla kavrayamadığımız ezberleri sıralamakla sınıfsal mücadelede, sosyalist devrim yürüyüşünde büyük bir yol kat edeceğimizi ve sosyalizme kitle kazandırabileceğimizi falan mı aklımızdan geçiriyoruz?

Siyasal ve toplumsal alanda mevzi üzerine mevzi kazanan bir gerici ittifakın iyi kötü düzen muhalefeti tarafından da olsa yenilgiye uğratılma çabasına desteği geçtik, köstek olarak, muhalefete muhalefet ederek nasıl bir sonuçla karşılaşacağımızı umuyor ve böylesi bir karanlık süreçte nasıl bir sorumluluk üstlenmiş oluyoruz?

Sosyalist solda, en azından bir kısmında, yanlış giden bir şeyler var, gibi geliyor bana.

https://www.solpaylasim.com/k6853fs0ks16--akp-degil-devlet-yapti-.html

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]