Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu
22.09.2021- 07:34

Önce Kılıçdaroğlu yaktı fitili, ''Kürt sorununda muhatap HDP'dir'' demeye getirdi. Öteden beri de sorunun çözüm adresi olarak da TBMM'yi işaret ediyordu, Kandil ya da İmralı'yı değil. HDP eski Eş Genel Başkanı Sezai Temelli üzerine atıldı bu sözlerin, muhatap olarak İmralı'yı gösterdi. Sonra da ardı sıra bir yığın açıkama ve tepkiler ortaya çıktı.

Temelli'nin açıklamasının gereksiz ve yanlış olduğunu düşünüyordum ama o açıklamaya gösterilen tepkileri görünce ''iyi ki yanıt vermiş''   de denilebilir. ( Temelli daha sonra açıklamasında düzeltme yapmış, İmralı konusunu şiddetin sonlandırılması nedeniyle ileri sürdüğünü belitmiş.)

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ve Selahattin Demirtaş'ın açıklamaları önemli. Doğrusu da budur. Kürt sorununda çözümün adresi kapalı kapıların arkası değil, TBMM olmalı ve sürece de HDP mutlaka dahil edilmelidir. HDP'yi ötekileştiren, şeytanlaştıran ve ''PKK'nin meclistek adresi'' olarak niteleyenlerin toplum üzerindeki basıncına da son verilmelidir. Kimi eksikliklerine karı HDP bir meşru partidir. Kılıçdaroğlu'nun açıklaması her şeyden önce HDP'yi bu şekilde tanımlaması ve topluma sunması açısından (bile) önemli sayılmalıdır. Ve bana göre bu sürecin   çok önemli bir yanı da İYİP'in gösterdiği tepki. İYİP Genel Başkanı'ydı sanırım açıklamayı yapan ve o yöneticinin HDP'yi meşru bir parti olarak nitelemesi gerçekten önemlidir ve sevindiriidir. Merkez sağ siyasete soyunmaya çalışan ama yönetimin büyük çoğunuk olarak,   genel başkan dahil MHP kökenli olan bir partinin böyle bir açıklamada bulunmuş olması Türkiye siyasetinin geldiği noktayı göstermiş olması açısından umut verici olduğu söylenebilir.

Türkiye yeni bir sürece giriyor. Belki yaşanmalıydı, belki yanlışlığı açık ve net bir şekilde görülmeliydi; ''ılımlı İsam'' projesinin emperyalizme göbekten bağlı, piyasacı, ve Cumhuriyet kazanımlarına düşman, demokrasi dışı bir paragraf olduğu bu şekilde topum tarafından net bir şekilde anlaşılmalıydı. Bu süreçte elbette sosyalistlere de büyük görevler ve sorumluluklar düşüyor. Öyle ki, bir yandan bağımsız sınıfsal mücadeleyi savunmak ve toplumun karşısına daha büyük kaabalıklarla çıkmak yönünde bir tavır geliştrmeliler ve öte yandan AKP sonrası sürecin içinde daha aktif bir şekilde yer alarak sonrası gelişmeler için etkin bir pozisyonda olmaya gayret etmeliler. Ama bence AKP sonrası sürecin en önemli belirleyicileri CHP ve HDP olacaktır. Ülkenin hem CHP'ye ve hem de HDP'ye ihtiyacı var.Kürt sorununun çözümü konusunda hem CHP ve hem de HDP gerçekçi roller üstlenmelidir. Sorunun çözümündeki temel aktörler CHP ve HDP olmalıdır. Katılıyorum, çözümün adresi de TBMM olmalıdır. Bugüne kadar hep yanlış işlerle uğraşılıdı; ve hiç bir şekilde gerçekleşmeyecek gereksiz bir umut dalgası da bellirli kesimler üzerinde işletildi. Ve kuşkusuz aynı zamanda her iki ''taraf''ta da şovenizme varan bir milliyetçilik dalgası sürekli köpürtüldü. Yeni bir dönem başlamalı artık. Türkiye halkı gerçekten bıktı usandı. Bu coğrafyadan silahı ve şiddeti uzaklaştırabilmenin önce zemini yaratılmalı ve sonra çözümü yolunda ayağı yere basan   tartışmalar başlatılmalı...

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarıyla başlayan süreç böyle bir iradenin toplumda olduğunu gösteriyor.Eminim saray rejiminin sandıktaki yenilgisiyle ülkede başka bir siyasi zemin oluşacaktır. Bu ''yeni'' süreçte CHP'ye ne kadar ihtiyaç olacaksa, aynı oranda HDP'ye de ihtiyaç olacaktır. Umarım bu kez başarır ve daha güzel bir Türkiye oluşturma yolunda adımlar atabiliriz.



Umarım...

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
23.09.2021- 00:19

Ahmet Türk'ten CHP'ye çağrı: Kürtlerin beklentisi budur...

Ahmet Türk'ten CHP'ye 'Ana muhalefet partisi gelecekle ilgili projelerini daha açık ve net ortaya koymalı, Kürtlerin beklentisi de budur' çağrısı geldi.

Resim Ekleme

HDP'li siyasetçi Ahmet Türk, CHP'nin Kürt sorununa ilişkin açıklamalarına dair değerlendirmelerde bulundu.

Türk, "Ana muhalefet partisi gelecekle ilgili projelerini daha açık ve net ortaya koymalı, Kürtlerin beklentisi de budur, 'yarın için ne yapacak' Yan cebime koy mantığı hiçbir sorunu çözmez" dedi.

Bianet'ten Ruken Tuncel'e konuşan Türk, şu ifadeleri kullandı:

Bugün ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisi, ben zaman zaman eleştiriyorum ve birilerinin hoşuna gitmiyor. İkide bir güçlendirilmiş parlamenter sistemden söz ediliyor. Peki, insan hakları, demokrasi, Kürt sorunu konusunda bugüne kadar verdiğiniz bir açık mesaj var mıdır, yok!

Demokratik bir gelecek için mücadele ettiğini söyleyenler, insan hakları, demokrasi, Kürt sorunu konusunda açık şekilde fikirlerini ortaya koymalı ve bir deklarasyonla ortaya çıkmalı neler yapacağını belirtmeli.


Bir tarafta AK Parti’nin yedeğinde MHP, diğer tarafta da CHP’nin yedeğinde İYİ Parti var. Bu iki parti de Kürtlerin meşru taleplerini kabul edecek noktada değil, bu da işin zorluğu. CHP’de de demokrat bazı insanlar var ama ulusal   kesimlerin varlığını da unutmamak lazım.
***
Tabi ki bugün iktidarın yarattığı bu tablo karşısında Kürtlerin AK Parti ile bir geleceği olmaz, bir görüşmesi olmaz. Birileri bizden uzak bile dursa, biz bize düşen rolü Kürtler olarak oynayacağız, ama bu nereye kadar gider. Bu sorunun çözümü için yeterli olur mu?

Biz yerel seçimlerde destekledik, 10-11 ilde bizim desteğimiz olmasaydı seçimi alamazlardı. Ancak ana muhalefet partisi gelecekle ilgili projelerini daha açık ve net ortaya koymalı, Kürtlerin beklentisi de budur, “yarın için ne yapacak.” Yan cebime koy mantığı hiçbir sorunu çözmez.

https://haber.sol.org.tr/haber/ahmet-turkten-chpye-cagri-kurtlerin-beklentisi-budur-314204

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
24.09.2021- 05:07

Kürt ulusal hareketinde toplumda saygı uyandıran kişilerin başında Selahattin Demirtaş varsa, ikinci bir isim olarak Ahmet Türk i . En azından benim için böyle. Demirtaş'ın açıklamaları da Ahmet Türk'ün söyledikleri de tıpkı Eş genel Başkan Mithat Sancar'ın açıklamaları gibi önemlidir, önemsenmelidir. Kılıçdaroğlu'nun '' bu sorunu biz çözeceiz'2 şeklindeki açıklamaları, bu konuda HDP'yi bir adres ve bir muhatap olarak göstermesi de çok önemlidir. DEVA'nın , Gelecek partisinin ve İYİP'in de benzer görüşleri savunması hem Türkiye siyaseti ve hem de Kürt sorununun çözümü konusunda umut verici bir başlangıç olarak görülmelidir.

Ahmet Türk bir yerde haklı; CHP'nin başını çektiği Millet ittifakının bu sorunun çözümü konusunda daha açık olmalıdırlar. Şimdiden belki her konuda değil ama belli başlı konularda kamuoyuna doyurucu açıklamalarda bulunmalılar. Bence bu konular İYİP'le de, Deva ve Gelecek partisi ile de şimdiden konuşulmalıdır. Geçenlerde Özgür Özel'i dinlemiştim. Sunucuların Kürt sorunuyla ilgii sordukları sorular konusunda uzun uzun yanıt vermeye çalışırken, bu konuda gereken hazırlıkların yapılmadığı ve Özgür Özel'in bu konularda pek de hazırlıklı ve olmadıkları izlenimi edinmiştim. Kılıçdaroğlu da çok farklı durumda değil. Sadece iyiniyet var, sadece iktidara geldiklerinde HDP'yi muhatap alarak Kürt sorununda samimi bir tavır alacaklarını söyleyebiliyor. Bir anadilde eğitim konusunda bile topluma doyurucu bir yanıt veremeyeceğini düşünüyorum. Ama işte samimiyetin olması, HDP'nin meşru bir parti olduğuu savunması ve Kürt sorununda çözüm için akılcı bir çözüm programının ortaya konulması konusunda bir iradenin ortaya konulması konusunu ittifak ortaklarına da kabul ettirmesi -yinelenecekse- önemsenmelidir. İttifak ortaklarının çok hassas dengeler içinde buunduğunu da anlamak gerek.

Önemli bir konu daha var; Kürt ulusalcılığı Kürtlerin meşru taleplerinden söz ederken, uzunca bir dönemdir yaşanan şiddet sarmalının da etkisiyle bölgede özerk ya da federasyon şeklindeki bir idari yapılanmanın tartışmasının bile kabul edilmeyeceğini anlamalılar. Türkiye bir bölünme sürecinden geçti. Kürt ulusalcılığının yasal partisi şimdiki gibi sürekli demokrasi, insan hakları vb. derken PKK'nin şiddet temelli siyasetinin ayrı bir devlet peşinde koştuğu gerçeği ve HDP'nin de bu duruma karşı çok kuvvetli bir karşı ses geliştirmediği biliniyor. Böyle bir iklim halen sürüyorken, PKK ülke için silahlı bir tehdit olarak varlığını koruyorken Türkiye'nin idari anlamda farklı bir yapılanmayı tartışmaya açması bile beklenmemelidir. Ahmet Türk gibi deneyimli bir siyasetçinin böyle bir gerçeği de hesaba katması gerekir diye düşünüyorum.

Bu konu biraz açılacaksa, çözüm konusunda sorun sadece CHP ve ittifak ortaklarının bu konuda ne kadar hazır olup olmadıkları da değildir, sadece bu değildir; ve aynı zamanda Kürt ulusalcılığı da bu konuda kendini gözden geçirmelidir. Yaşanan süreci hiç unutmadan ve gerçekten bir çözüm peşinde koşuluyorsa, ülkeyi bölünmeye götürecek ve hatta bölünmeyi çağrıştıracak her türlü koşul dayatmasından da vazgeçmelidirler. Bölgede bir idari yapılanma olarak özerk veya federatif bir çözümün gerçekleşme koşulunun ortada bulunmadığı ve bu yönde dayatmaların çözümsüzlükte ısrar anlamına geleceği bu içine girilen süreçte Kürt ulusalcılığı tarafından açıklıkla ortaya konulmalıdır ve kendi sempatizanlarını da bu konularda hazır hale getirmelidirler.

Hem CHP'nin ve ittifak ortaklarının ve hem de Kürt ulusalcılığının sorunun çözümünün düzen içi bir çözüm olacağı çok açık. Bunu da anlamak gerek. Çözüm için yapılan açıklamaların, burada yaptığımız yorumların sınfsal referanslarının eksikliği konusunda eleştiriler yapılabilir. TKP'nin bu konudaki genel tutumuna katılmakla birlikte - Kürt sorunu ulusal haklar da içeren bir sınıfsal sorundur- burada yapılan yorum bu gerçeğin dışlandığı anlamına gelmez. Kürt sorunu düzen partileri için bir demokrasi sorunu olmalıdır ve demokrasi başlığı altında çözümlenmeye çalışılmalıdır. Sosyalistlerin katkısı da sürece yine dışarıdan değil, dışarıda kalarak değil ve üsttenci bir bakış açısıyla hiç değil, böyle bir yaklaşımı benimsemekle gerçekleşebilir diye düşünüyorum.

Ahmet Türk'ün açıklamalarına döneceksek, bu sağduyulu ve gerçekten çok deneyimli siyasetçinin söylediği bir sözün altını çizmekte yarar var. Ahmet Türk şöyle diyor açıklamasının bir yerinde: ''Tabi ki bugün iktidarın yarattığı bu tablo karşısında Kürtlerin AK Parti ile bir geleceği olmaz, bir görüşmesi olmaz. Birileri bizden uzak bile dursa, biz bize düşen rolü Kürtler olarak oynayacağız...'' Çok önemli bir vurgu bu. Çözüm için, AKP sonrası için öncelikle benimsenmesi gereken bir nokta bu. Saray rejimi sadece Kürt sorununun çözümü konusunda değil, Türkiye toplumun demokratik gelişimi için bir eşik haline gelmiştir. Bu eşiğin aşılması hem Kürt sorununun çözümü noktasında ve hem de ülkenin içine girdiği karanlığın aşılması konusunda öncelikli bir sorumluluktur. Ben bu sorumluluğun taraflarca önkoşulsuz sahiplenileceğine inanıyorum. Türkiye toplumu yıllardır çektiği acılar nedeniyle bu süreci hatasız geçirmeye mahkum hale gelmiştir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
25.09.2021- 01:57

Üstte de söylemeye çalıştım, Sezai Temelli'nin Kılıçdaroğlu'na verdiği yanıtı ne kadar gereksiz görsem de, sonradan çeşitli merkezlerden verilen yanıtları okuduğumda ''iyi ki böyle bir yanıt vermiş'' diyorum. Hem İYİP'in konuya ilişkin görüşlerini ve hem de Demirtaş ile Mithat Sancar'ın konuya ilişkin düşüncelerini öğrenmiş olduk.

Bu akşam Halk Tv.'de İYİP Genel Başkanı Meral Akşener'in konuya ilişkin görüşlerini de öğrenme fırsatı bulduk. MHP'den kopan bir partinin, İYİP'in Genel Başkanı'nın ağzından HDP'nin ötekileştirilmemesi ve meşru bir parti olarak değerlendirilmesi daha önce de söylemiştim, AKP sonrası için ve Kürt sorununun çözümü konusunda önemli bir parametre olacaktır.

HDP'nin kazanılmasına ihtiyaç var.   Kürt sorununda HDP'yi ötekleştirerek ve meşruiyet alanının dışına itmeye çalışarak bir yere varmaya çalışmak mümkün değildir. HDP'yi dışlamak, şeytanlaştırmaya çalışmak çatışmadan, şiddetten ve demokrasi dışı çözümlerden yarar ummaya çalışmak demektir. Bu yüzden HDP kazanılmalıdır ve topluma HDP'nin meşru bir parti olduğu yolunda kuvvetli bir ses de yöneltilmelidir. Kılıçdaroğlunn başlamasına neden olduğu tartışmada Mithat Sancar, Ahmet Türk   ve Selahattin Demirtaş'ın açıklamaları ne kadar önemliyse, aynı şekilde İYİP Genel Başkanı Meral Akşener ve diğer partiilerin yaptığı açıklamalar da o oranda önemlidir; önemsenmelidir.



melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
26.09.2021- 08:46

Kılıçdarolu'nun açıklamasından sonra ortaya çıkan tartışmalara yani ''muhatap'' ve ''adres'' konusuna Metin Çulhaoğlu da katıldı. Dün İLERİportal'da çıkan yazısı bununla ilgiliydi. Yazıyı buraya alalım, daha sonra bu konuya devam ederiz.

****
Muhatap ve adres sorunu üzerine - Metin Çulhaoğlu

HDP’nin eski eş başkanlarından Sezai Temelli’nin, Kılıçdaroğlu’na yanıt olarak çözüm için adresin ya da muhatabın İmralı olduğunu söylemesi tartışmalara yol açtı.

Temelli’nin bu sözleriyle önce özel olarak HDP’yi, sonra akla gelebilecek başka aktörleri geri plana itme amacını taşıdığını sanmıyorum. Muhtemelen, gündeme gelebilecek bir çözüm sürecinde Abdullah Öcalan’ın es geçilmesinin doğru olmayacağını vurgulamak istemiştir. Başka konular açıldığında “tek adam kültünü” ya da “kişi putlaştırmasını” kıyasıya eleştirmekten geri durmayan insanların Öcalan’a istisna tanıyacaklarını düşünmek çok güç.

Sonuçta, herhangi bir tarihte nasıl gündeme gelirse gelsin, Öcalan’ın çözüm sürecinin önemli aktörlerinden biri olması gerektiği açıktır.

Görebildiğimiz kadarıyla, Selahattin Demirtaş da Mithat Sancar da isim vermeden konunun bu yanını vurgulamıştır.   Demirtaş “Tüm tarafların ve her kesimin açık ve şeffaf katılımından” söz etmiş, Sancar da “Adres meclis, ama hiçbir aktör göz ardı edilemez” demiştir.

Bu iki önemli ismin söylediklerini dikkate alacak olursak, “tüm tarafların açık ve şeffaf katılımı” ve “adresin meclis olması” gibi ilkelerin, geçmiştekine benzer bir Devlet-özel heyet-Öcalan trafiğiyle uyuşmayacağı açık olsa gerek.

“Küçük” bir ayrıntı daha var:   Temelli “adresi” gerçekten kendisini kastederek Kılıçdaroğlu’na vermişse, bu yol tarifinin pratik bir değeri ve anlamı olamayacağı kesindir.   Mudanya-İmralı kosterinin 2015 yılından sonra bu kez “CeHaPe” heyetlerini adaya taşımasını herhalde kimse beklemiyordur.

***

Demirtaş’ın en az önceki kadar önemli bir başka sözüyle devam edelim: “HDP, Kürt sorunu dahil, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne taliptir…”

“Türkiye’nin 1 numaralı sorunu Kürt sorunudur” sözü zamanında öylesine gelişigüzel söylenmezdi. Yani bu tespitin, işaret edilen sorunu aşan yönleri, uzanımları da kastedilirdi. Daha açık söylersek, Türkiye’nin sorunlar yumağında Kürt sorununun öyle bir yeri vardı ki bu sorunun çözümü ülkenin başka pek çok sorununun çözümünü de beraberinde getirecek ya da çözüm arayışlarının önünü açacaktı…

Bu tespitin zamanında ne kadar isabetli sayılabileceği ayrı bir tartışma konusudur. Aynı tespitin bir dönem Türkiye’nin uçuşa geçmesi, bölge lideri, hatta dünyada söz sahibi birkaç ülkeden biri konumuna gelmesi gibi temalarla liberal cenah tarafından da büyük ölçüde paylaşıldığını hatırlayıp geçelim.

***

Günümüz Türkiye’sinde “Kürt sorununun” önemini koruduğu açıktır. Buna karşılık, ülkenin “1 numaralı” sorunu olduğunu, başka pek çok sorunun çözümünün bu sorunun çözümünde yattığını iddia etmek çok güçtür. Ülkede özellikle son dönemde yaşanan siyasal, ideolojik, kültürel, rejimsel, vb. değişimin ortaya çıkardığı durum Kürt sorununu gölgeleyip silikleştirmese bile verili bütünlük içinde başka sorunlarla geçmiştekine göre daha fazla “iç içe” geçirmiş, harmanlamıştır.

“Jargon” kullanımıyla şöyle de denebilir: Bugün Türkiye ölçeği alındığında Kürt sorunu, bu ölçek içinde eskisine göre daha fazla üst belirlenmiştir…      

HDP’nin “Türkiye partisi” kimliğinin ve Demirtaş’ın sözleriyle “Kürt sorunu dahil Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümüne talip olmasının” bu çerçevede değerlendirilmesi sanırım yanlış olmayacaktır.  

***

Çözüm deniyor da çözümden neyi anlamak gerekir?

Kanımca bugün gelinen noktada çözüm arayışlarının, öncelikli olarak, silahlı ve şiddet içeren, sivil halka da yönelebilen eylemlerin karşılıklı olarak sona erdirilmesine odaklanması en doğrusu olacaktır.  

“Çözüm” denildiğinde yukarıda söylenenle sınırlı bir sonucun eksik kalacağı açıktır; ancak öyle de olsa, Türkiye’nin yepyeni bir çehreye kavuşması anlamına gelen, özellikle toplumsal ve siyasal (idari olanlar dahil) dönüşümleri öngören bir “çözüm”, bugünden kestirilebilir bir gelecekte ulaşılabilecek bir hedef gibi görünmemektedir.

Ulaşılabilir görünüp görünmeme bir yana, bu çözümün sosyalizmle (elbette sosyalizmi hedefleyenler açısından) ne kadar bağdaşabileceği ise apayrı bir tartışma konusudur.

Neyse, bundan ötesine Rufailer karışacağından (*) burada kesiyorum.

_______________________________________________________________________

(*) Son derece karışık ve çapraşık işleri anlatmada kullanılan bir deyimdir.

https://ilerihaber.org/yazar/muhatap-ve-adres-sorunu-uzerine-130548.html



 





melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
28.09.2021- 09:14

Kılıçdaroğlu'nun adres ve muhatap ile ilgili olan açıklaması gerçekten çok önemli. Zamanlaması açısından da öyle. Sadece seçim sürecinin yakınlaşmış/başlamış olmasından da değil ve aynı zamanda iktidar cephesinin HDP'yi düşmanlaştırma ve muhalefeti HDP zerinden bozma projeksiyonundan ve Anaya Mahkemesi'ndeki HDP'yi kapatma davası nedeniyle de önemsenmelidir. Sevindirici yanı saray rejimi karşıtlığında yer alan tüm partilerin HDP'y meşru olarak gördklerini açıklamalarıdır.

Kürt sorununun çözümü konusunda   sorunun çözümünün ne olduğun taraflarca açık seçik ortaya koyulması gerektiğini yılardır söylemeye çalışıyoruz. Bu konu netleştirilmeden sürecin toplumsal barış yönünde ilerleyebilmesi pek de mümkün değil. HDP ve TBMM de bu yüzden önemli. HDP'yi meşruiyet alanı dışına itikleme ve sonuçta kapatma çabası gerçekte sorunu çözmeme ve çözümü sadece silah ve şiddete havale etme çabasından başka bir şey değildir. Toplumsal barışın gerçekleştirilebilmesi için HDP'nin kapatılmasına değil, meşru bir Türkiye partisi olarak görülmesine ihtiyaç var ve çünkü HDP meşru bir Türkiye partisidir. Eksikleri, yanlışları yok mudur, elbette vardır ama hangi partimizin herhangi bir konuda eksiği ve yanlışı yok ki...

Kürt sorununun Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarıyla yeniden gündem haline gelmesi iyi oldu. İYİP başta olmak üzere muhalefetin HDP konusundaki kararlılığını öğrenmiş olduk. Bu durum ziyan edlmemeli ve bu konuda bir hata yapılmamalı. Muhatabın HDP olduğu ne kadar önemliyse bu aşamada HDP tarafından konuya İmralı ve Kandl'in dahil edilmesini gerektirecek açıklamalar da o derece sorunludur. Çözüm süreci ilerlerken ve tarafarın birbirine yönelik güven duygusu pekişrken silahların bırakılması konusunda süreç başka öznelerin de bir şekilde katılımını gerektirdiğinde süreç şeffaf bir şekilde o yöne de kayabilir. Bu ayrı bir şey. Ama bugünden ve AKP-MHP ittifakı HDP'yi toplum gözünde düşmanlaştırnaya çalışırken İmralı ve Kandil'in gündeme getirilmesi saray rejiminin arayıp da bulamadığı bir koz olmaktan öteye geçmez. HDP'nin dün açıkladığı ''tutum belgesi'' de sanki bu gerçeğin farkına varmış gibi geldi bana...

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]