Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

SOLportal'da Kemal Okuyan'ın yazısına göndermeyle bu başlığı attım. TKP İstanbul Belediye Seçimlerinden bu yana öne çıkarmaya çalıştığı siyaseti daha da güncelleyerek ve kuşkusuz önemseyerek toplumun önüne koyuyor.
Bağımsız, sol-sosyalist bir odağa ihtiyaç var kuşkusuz. Türkiye'yi apaydınlık bir düzeye taşıyabilmek için sosyalizme, sosyalizmin arkasında toplanmış kalabalıklara ihtitiyaç var. Tartışmasız bir doğru bu; dün de öyleydi, bugün de öyle...TKP'nin bu yöndeki çabasını anlamamak mümkün değil. Saygı duymamak, katılmamak solcu, sosyalist olduğunu ileri süren biri için gerçekten sorunlu bir tavır da olurdu. Ama...

Bence buraya bir ''ama'' sözcüğü iliştirip üç nokta koymakta yarar var. Önce Kemal Okuyan'ın SOL'daki yazısını okuyalım sonra kaldığımız yerden devam ederiz.

Bir ittifak daha mı var? - KEMAL OKUYAN

Bu ittifak 'en geniş' olmasıyla değil, net ve kararlı, heyecan uyandıran, ciddiye alınan bir odak olmasıyla yol alır. Bu gerçekleşirse, genişleme de mümkün hale gelir...

Başlığı “Türkiye’de ittifak var mı” diye koymayı düşündüm önce.

2018 yılında AKP iktidarını kurtarmak için icat edilen seçim düzenlemesinin çocukları olan Cumhur İttifakı ve Millet İttifakını ittifak diye adlandırmak aslında bayağı zorlama. Lakin öyle dediler kendilerine, alıştırdılar insanları, bize de kabullenmekten başka yapacak şey kalmadı.

Ancak…

İttifak güçlü bir sözcük. Bu sözcüğe Marksizmin yüklediği derin anlama filan hiç girmeyeceğim. Ama bir ittifaktan söz etmek için o ittifakın ne için kurulduğunun açık olmasını bekleriz. Farklı toplumsal sınıf ya da siyasi güçlerin belli bir hedef için kurduğu ortaklıktır ittifak. Bu hedeflerin toplumsal açıdan anlaşılır olması gerektiğini belirtmeye bile gerek yok sanırım.

Cumhur ve Millet İttifakları Meksika, Arnavutluk, Kazakistan ya da başka bir ülkede kurulmadıklarına göre, Türkiye’nin temel meseleleriyle ilişkili bir taraflaşmanın aktörleri olmalıydı. Ne bileyim, işsizlik, yoksulluk, Suriye, Avrupa Birliği, NATO, Kürt sorunu…

Yok böyle bir şey…

Yüksek Seçim Kurulu’na 2018 Milletvekili Seçimleri öncesinde verdikleri yazılı protokollerde de bir şey yok. Cumhur İttifakı 2023, 2053, 2071 vizyonundan, Millet İttifakı uzlaşma kültürü, çok seslilikten söz ediyor.

İşin gerçeği, her iki ittifakın temel konusu Erdoğan. Erdoğancılar Cumhur İttifakı’nda, “Erdoğan gitsin” diyen partiler Millet İttifakı’nda.

Millet İttifakı’nın “güçlendirilmiş parlamenter sistem” söyleminden bir program çıkabilmesi de mümkün değil. Sormazlar mı, AKP’nin ülkeyi tahrip etmesi 2018’de mi başladı diye!

Cumhur da Millet de ittifak değil, ilki iktidara yapışmış ve giderek zayıflayan bir şebeke, diğeriyse sınırlarını kimsenin tam olarak bilmediği enteresan bir oluşum.

Ve bir üçüncü ihtimalden de artık sıkça söz ediliyor. Kağıt üzerinde Millet İttifakı’nın dışında gözüken DEVA, Gelecek gibi partilerin başka kimi partilerle oluşturacağı iddia edilen “muhafazakar sağ” ittifak değil üzerinde durduğum. Çünkü hepimiz biliyoruz ki, Millet İttifakı aslında dışındaki partileri de kapsıyor. Dolayısıyla seçimleri de içine alan süreçte AKP artığı bu iki parti, içinde de gözükse, dışında da kalsa Millet İttifakı’nın bir parçası. CHP ve CHP medyasının bu iki partiyi ayağa kaldırmak için yaptıkları söylediklerim için yeterli bir kanıt sayılmalı.

Bir de HDP’nin çağrısı gündemde. Daha doğrusu Selahattin Demirtaş’ın ısrarla üzerinde durduğu “sol ittifak”… Üçüncü ittifak tartışmalarında en çok bu öne çıkıyor. Demirtaş diyor ki, sol güçler birleşsin, ağırlık koysun, AKP sonrası Türkiye’de söz sahibi olsun, yönetimde yer edinsin…

Peki HDP’nin kendisi Millet İttifakı’nın neresinde? Dışında mı içinde mi?

Bu sorunun yanıtı önemli değil çünkü Millet İttifakı bir ittifak değil. Millet İttifakı, Türkiye’de mevcut düzenin ve emperyalist odakların Erdoğansızlığa geçiş için yapmış olduğu yatırımın adı. Yıllar önce Erdoğan ve AKP’nin önünü açıp Türkiye’de istedikleri dönüşümleri gerçekleştiren sermaye güçleri, bir kez daha sağlam kazık arayışı içinde.

Kendi çıkarlarını bağlayacakları bu kazığın neden “bütün muhalefeti” içine almasını istiyorlar? Seçimler yaklaşırken matematiksel bir hesap mı var sadece?

Hayır. Mesele şu: Erdoğan’ın aşırılıkları ve kontrol sorunları dışında AKP döneminden fazlasıyla mutlu olan yerli ve yabancı tekeller için bugünkü politikaların ana hatlarıyla sürmesi son derece önemli. Koç biraderlerden Ömer efendi, “2001 krizi sonrası politikalara geri dönülmeli” lafını boşuna etmedi. Muhalefet saflarında ısrarla AKP’nin ilk yıllarına güzelleme yapılması ya da o yılları meşrulaştırma çabası içine girilmesi de rastlantı değil. Fazla şey değişmesin istiyorlar Erdoğan gittiğinde. Aslında istedikleri NATO ve ABD’ye daha yakınlaşılması, toplumu daha az geren bir üslubun hakim kılınması, dincileşmede şu ana kadar atılan adımların sindirilip kalıcı hale gelmesi için laik duyarlılığı olanların tepkisini çeken provokasyonlara son verilmesi…

Ve elbette her şey patronlar için olmaya devam edecek!

Ucuz işgücü, sınırsız yağma, iş barışı adı altında emekçilere sıfır hak.

Yani sağlam kazık, halkın sırtına saplanıyor.

Millet İttifakı’nın sınırlarının herkesi kapsayacak kadar esnek olmasının asıl nedeni işte burada gizli. Millet İttifakı herkesi içine almalı çünkü bu ekonomik koşullarda iktidara hazırlanan muhalefet blokunun dışında kalıp, bu sürece hoşnutsuzluğu tepkiye, tepkiyi mücadeleye evrilten bir odak sermayenin düzenini tehdit eder. O yüzden Millet İttifakı’nın sınırları belli değildir, o her şeyi yutmaya çalışmaktadır.

Dört parti imzaladı kuruluş protokolünü. Bir önemi yok; bugün sağdan soldan ittifakın parçası olan partilerin sayısı iki haneli rakamlara ulaşmış durumda.

Yerel yönetimlerde makamlar bunun için dağıtıldı, büyük kentlerde birçok ofis kapalı kapılar ardında pazarlıklar için dekore edildi, fonlar kimse dışarıda kalmasın diye dağıtılır oldu, cemaat(ler) hareketlendi, milletvekilliği teklifleri yetmedi hayali kabineler kuruldu her telden ve her renkten isimle.

Vatan, bayrak, ezan bezirganlığı özgürlük, demokrasi, emek söylemleriyle zenginleşti. Herkes için bir öyküsü vardı Millet İttifakı’nın. İçinde olunsa da dışında kalınsa da o ittifak bizim ittifakımızdı!

Çıkan ciddi pürüzlerin çözülmesinde büyük patronlarımız devreye girdi, onlar yetmediğinde Londra ve Berlin imdada yetişti. ABD’yi saymaya bile gerek yok.

Solu işte bu ittifaka yapıştırmak istiyorlar.

Ödül belli: Düzen siyasetinde koltuk, maddi bazı olanaklar…

Ya ceza? Yalnızlaştırılmak, küfürle, şantajla, operasyonla baş başa kalmak.

Üçüncü ittifak mı?

Cumhur ve Millet ittifak değil. Ama Türkiye’nin bir ittifaka gerçekten ihtiyacı var. Devrimci, sol, emekten yana bir ittifaka. Bu ittifak AKP iktidarına karşı mücadelede öne çıkmalı ve bu mücadeleyi “Millet İttifakı”nın uğursuz misyonuna yedirmemelidir. “Millet İttifakı”nın sınırları belirsizse, devrimci ittifak tam da bu nedenle sınırlarını iyi belirlemelidir.

Korona salgını filyasyon kavramı ile tanıştırdı bizleri. Hastalığın kaynağını bulmak, hastalığın yayılma mecralarını takip etmek…

Türkiye’de anti-emperyalist, laik-aydınlanmacı ve emekçi sınıflar ekseninde sömürüye karşı mücadele edecek güçlerin şu ya da bu politik hesapla kendilerini düzenle temaslı hale getirmeleri tarihsel bir intihar olur. Filyasyon çalışması yapılmalı, fonlarla, koltuklarla, itibar notunda yükselme vaadiyle bezenmiş düzen siyasetinin dışında ve karşısında konumlanılmalıdır.

Sol adına daha şimdiden epey rezalete imza atıldı, ayakta kalanlar ve ayağa kalkmak isteyenler bu tarihsel fırsatı iyi değerlendirmelidir.

Erdoğan sonrası için artık ayrıntılar konuşulurken “Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürersiniz” şantajına boyun eğilmemeli, Türkiye’nin geleceği için açık, yalın, bağımsız bir programın altına imza atılmalıdır.

Böyle bir ittifak mümkün müdür?

Kesinlikle mümkündür.

Böyle bir ittifakın unsurları mevcut mudur?

Mevcuttur.

Peki şu anda yapılması gereken?

Ucu bucağı, sınırı olmayan Millet İttifakı’nın çekim gücüne direnmek ve bir an önce emekçi halka umut verecek, heyecan yaratacak bir seçeneği yaratmak.

Yapılabilecek en büyük hata düzen siyasetinin çeperlerinde dolaşarak “en geniş demokrasi güçlerinin birliği”ni kurmaya kalkmaktır. Millet İttifakı içinde işbölümü çoktan yapıldı, kapsayamadıkları solu hiç değilse oyalamak için kimlerin devreye gireceği bile saptandı.

Bir olasılık gitmemekte direnecek iktidarın karşısında örgütlü gücüyle duracak, AKP politikalarını “yumuşak bir üslup”la sürdürecek yeni bir iktidar karşısındaysa halkı çaresiz bırakmayacak bir ittifak yaratılmalıdır. Bu ittifak “en geniş” olmasıyla değil, net ve kararlı, heyecan uyandıran, ciddiye alınan bir odak olmasıyla yol alır. Bu gerçekleşirse, genişleme de mümkün hale gelir ve esas itibariyle halkın içinde gerçekleşir.

Bugünün yakıcı görevi budur.

https://haber.sol.org.tr/yazar/bir-ittifak-daha-mi-var-316128

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
20.10.2021- 01:52

Sonunda söyleyeceğimizi en başta öyleyelim ki, uzunca bir zamandır da sürekli yineliyoruz. Sosyalistlerin temel sorunu sosyalizmi toplumsal bir güç haline getirmekten geçiyor. Sosyalist olmanın başka bir amacı da olamaz zaten. Daha kalabalık olmalıyız, daha örgütlü olabilmeliyiz ve sosyalizmi toplumsal alanda etkin hale getirebilmenin çabası içinde olmalıyız. Sadece bu da değil, sosyalistler yığınların desteğini alabilme yolunda siyasetler oluştururken ve aynı zamanda saray rejimini iktidardan edecek etkin bir pozisyon da alabilmeliler. Toparlar ve başlıkla doğrudan ilişkilendirirsek, bugünün Türkiye'sinde sosyalistlerin önündeki yakıcı görev hem sosyalizmi yığınlarla buluştrabilmek ve hem de tek adam rejimine karşı etkin bir mücadele yürütmekten geçmektedir. Aynı anda ve birlikte...

Çubuğu diğerinin aleyhine bükmenin sosyalist mücadeleye bir katkı yapacağını hiç düşünmüyorum. AKP gericiliğinin siyasal iktidardan (sandık yoluyla) indirilmesinden hiç söz etmeyip, millet ittifakını neredeyse cumhur ittifakı ile eşitleyen ve emperyalizmle başlayıp, sermaye sınıfının çıkarlarıyla sonlandırılan bir siyasal söylem bugünün nesnelliğinde karşılık bulmayacaktır.

Saray rejimi yıkılmalıdır. Cumhuriyetin 100.yılına AKP MHP ittifakıyla girilmemelidir. Özellikle İstanbul ve Ankara Belediye seçimleriyle yerel iktidarların el değiştirmesi en geç 1923'te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan AKP'sinin merkezi iktidardan gönderimesi konusunda   büyük bir heyecan ve umudun yeşermesine neden olmuşken sosyalistlerin bu sürecin dışında kalmaları çok büyük bir hata olacaktır. Solun kalabalıklaşma çabası bu sürecin dışında kalınarak verilemez. Verilmemelidir. İstanbul Belediye seçimlerinde parti olarak TKP'nin ve bağımsız aday olarak TKH'nin aldığı oylar toplamda 12 bin bile olmazken, önümüzdeki genel seçimin tansiyonu ve coşkusu çok daha fazla olacak ve alınan oy/tepki de İstanbul'da alınan oy yüzdesinin bile gerisinde kalacaktır. Millet ittifakını soldan zillet ittifakına dönüştürmeye çalışarak oralardan bu tarafa bir kocaman parça koparmak beklentisi bence doğru bir siyasi tavır (seçim taktiği) değildir. Ne partiye   ve ne de ülkeye bir yarar getirecektir.

Muhalefet tek adayla da girse, her parti birinci turda kendi adayını da çıkarsa sosyalistler de bir aday çıkarmalı ve Millet İttifakını Cumhur ittifakıyla aynılaştırmadan Saray rejimini muhalefet karşısında sıradanlaştırmadan ve Erdoğan AKP'sini sıradan bir burjuva partisiymiş gibi yorumlamadan ve ikinci turda da Saray rejimi karşısında siyasal tavır alacağını söyleyerek bu stratejiye uygun bir siyasal söylemle seçime girilmelidir. Ama bu yapılmadığında İstanbul Belediye seçimlerindeki siyasal tavır daha da çoğaltılarak yinelendiğinde bence bir seçim dönemi daha sosyalistler açısından hüsranla sonuçlanacaktır.

(Konuyu sürdürürüz. Üzerinde düşünülmesi ve netleştirilmesi gereken kimi noktalar hala var.)





proletkült  |  Cvp:
Cevap: 2
23.10.2021- 00:39

Sosyalistlerin yakıcı görevi devrim fikrini emekçi halk ile buluşturmaktan öte emekçi halkın devrim fikrini somutlayacağı bir siyasi seçeneği siyasi alanda var etmek olmalıdır. Aksi, sosyalistleri bir tebliğci olarak tariflemek, sol siyaseti de emekçi halka dışsal bir olgu olarak görmek olur. Aksine, devrim fikri her ne kadar ideolojik düzlemde geri çekilmiş olsa da, emekçi halka maddi olarak dışsal değildir. Sosyalistler devrim fikrinin güncelliğine devrimci bir umutla inanmakla kalmamalı aynı zamanda devrimin güncelliğinin bilimsel gerçekliğinin emekçi halkın maddi koşullarında olduğunu da unutmamalı. Bu unutkanlık bir ürkek sosyalist tavrın yuvalandığı, sosyalizmin en güncel alternatif olamayacağı ürkekliğini ideolojik alanda var eder ve bu varlık siyasal alana da aynı ürkek ittifak arayışları karşılık bulur.

Sosyalistlerin yakıcı görevi devrimin güncelliğinin somutlanmasının üstünden atlanamayacak kadar önemli olduğu gibi bu basitlikte de bırakılamaz. Emekçi halkın üzerine karabasan gibi çöreklenen sermaye iktidarın ve onun siyasi temsilcisi AKP'nin siyasi alanda geriletilmesi, halkın siyasi alana katılımında adeta bir tıkaça dönüşen RTE figürünün siyasi sahneden çekilmesinin hızlandırılmasını sağlayacak siyasi hamleler bir gereklilik olduğu gibi devrimci mücadelenin yakıcı ihtiyacı olan devrim fikrinin hem ideolojik hem siyasi alanda yer etmesinden de bağımsız düşünülemez. Peki nasıl?

Nasılı aslında analiz gerektirmeyecek kadar basit, emekçi sınıftan yana olmak. Bolşevik askere sorulduğunda tereddüt etmeden cevap verdiği gibi işçi sınıfından yana olmak. Menşevik askerin uzun uzadıya burjuva ittifak alternatifleri üzerine kafa yormasına karşın ihtiyaç olan bir basitlik.


Ne demek bu? Türkiye'de olanı sadece AKP'den ibaret görmemek ve sömürüden ve emperyalizmden bağımsız bir faşizm tarifi yapmamak demek. Faşizmi siyasal alandaki bir baskıdan ibaret görmek ve bunun karşısında faşizmin ya da baskıcı bir sağ popülist iktidarın sınıfsal arka planına göz kapatmayanları analizcilikle, dar grupçuluk ile suçlamak, faşizmin tarifini yeniden yazmak değilde nedir? Revizyonizm, opportünizme kapı aralar. Uyaralım.

Türkiye'de olanı sadece AKP'den ibaret görmemek, halkın AKP karşıtlığında ve RTE'den kurtulma arzusunda sivrilen öfkesini ve ona eşlik eden yılgınlığını sermaye karşıtlığı ile buluşturmanın yegane yolu. Sermaye karşıtlığının ise devrimin güncelliğini var edecek maddi zemin olduğunu söylemeye gerek. Türkiye'de zemine ihtiyacımız var AKP'nin yarattığı siyasal, ekonomik yıkım bu zemini yaratmamız için fırsatlar sunuyor. AKP=Asırlık KOÇ Partisi demeden, Koçların, Sabancıların da içerisinde olduğu büyük bir TÜSİAD ittifakının AKP ve RTE'yi koltuğundan etmesini esaslı bir hesaplaşma olarak görmek bu zemini yaratma fırsatını elimizden alacak. Bir TÜSİAD iktidarından başka bir TÜSİAD iktidarına geçişte Sosyalistlerin ittifakın unsuru olarak görülmesi Türkiye kapitalizminin krizinin AKP iktidarından ibaret görülmesi, emperyalizmin krizi ve kapitalizmin yapısal açmazlarından bağımsız ele alınması sonrası dönemde kapitalizmin aynı yıkıcılıkla emekçi halkın yakasına yapıştığı bir dönemde Sosyalistleri nasıl bir konumda tutar?


Zemine ihtiyacımız var hem de sadece Türkiye'de değil, Türkiye kapitalizminin bağları olan AB bölgesi ve komşularımızda da. Bugün bu zemini var etmenin yegane yolu, devrimci bir cephenin AKP'nin gidiş sürecinde sokakta siyaset yapan, halkla buluşan, halkı ne zaman olacağı belirsiz bir seçimin ittifak matematiği ile kafa yormakla uyutmayan, halkın gündelik yaşamındaki sorunların iktidarın sınıfsal özü ile bağını kurarak halkın hem mücadeleye hem de siyasete katılımının aracı olan bir cephe . Bu cepheyi var ettiğimiz ölçüde AKP'nin gidişinde emekçi halk söz sahibi olduğu gibi sonrası dönemde de söz sahibi olacak. Oyun kurucunun TÜSİAD ve emperyalist merkezler olduğu bir ittifakın faşizmin tarifini eğip bükerek maruz görülmesine izin veremeyiz. Türkiye siyasetinde kendine sosyalist diyen öznelerin arayışta oldukları ittifakların içerisindeki yapıların kapitalist olmasına ses çıkarmaması, sınıfsal özünden kopuk bir faşizm tarifi ile maruz görülemez.

Maruz görmeyeceğiz ama işimiz gücümüz Millet ittifakı mı? Tabii ki değil. Sosyalistler sokakta siyasetlerinin AKP'nin gidişi ile gireceği ilişkide millet ittifakının siyasi özneleri ile karşıt ya da ittifak halinde bir ilişkiye girme ihtiyacını değerlendirmeden önce, bu ittifakın arkasındaki ve ötesindeki toplumsal kesimler ile ilişkilenmenin yollarını aramalı. Bu yollar şu an Türkiye kapitalizminin ülkede yarattığı fay hatlarında. Yoksulluğa ve gelen kara kışa karşı, mahallelerde dayanışma kurmakta. Sürekli ve artarak süren hak gasplarına karşı işçi dayanışma ağları kurmakta. Mahallelerimizde laikliği savunmak için gerici örgütlenmeleri mahallelerden kovmak için mücadele etmekte. Erişemediğimiz barınma, sağlık ve eğitim haklarımız için dayanışmalar kurmakta, atölyeler düzenlemekte. Bu çerçeve Türkiye devriminin öznesi olmak isteyen herhangi bir sosyalisti dışlamadığı gibi devrimin güncelliğine dair yılgınlığı olan ve faşizmi sadece siyasal baskıcı bir rejime indirgeyen ürkekliği de üstümüzden atacak.  

Azız, kaynaklarımız kısıtlı, ülke nesnelliği fırsatlarla dolu olduğu kadar zorlayıcı ancak görev karşımızda. Bahane üretecek değiliz. Başarısızlık hikayeleri ve eski yenilgiler ile de debelenecek değiliz. Eksiklerimiz çok ancak yol almamız lazım. Görev karşımızda.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
27.10.2021- 05:48

Kemal Okuyan yazmış üstteki yazısında, ''Cumhur ve Millet İttifakları Meksika, Arnavutluk, Kazakistan ya da başka bir ülkede kurulmadıklarına göre, Türkiye’nin temel meseleleriyle ilişkili bir taraflaşmanın aktörleri olmalıydı. Ne bileyim, işsizlik, yoksulluk, Suriye, Avrupa Birliği, NATO, Kürt sorunu…'' demiş. Beni şaşırttı. Uzunca bir zamandır şaşırıyorum zaten. Kemal Okuyan olsun, Aydemir Güler olsun zorlama yazılar yazıyor, ve yine yine zorlama yorumlarda bulunuyorlar. Millet ittifakının Saray Rejimi'ni değiştirmek için bir araya geliyor olmasını ve temel meselesinin de önceliğinin de bu olduğunu bilmesi ve yazısında bu durum üzerinden de bir şeyler söylemesi gerekmiyor muydu? Evet, uzunca bir zamandır böyle. Aydemir Güler'in bir ara Tele!'de bir programda söylediği ve belki ''ağzından kaçırdığı'' mealen ''iktidardan düşse iyi olur'' ve sonra da eklediği ''faşizm iktidardan hiçbir zaman seçim yoluyla ayrlmamştır'' sözü neden sadece oralarda kaldı? Neden yinelenmiyor veya neden hiçbir yazda bu konuya değinilmiyor ve hep pas geçiliyor?

Sonra...çok da soru sormuş, yanıtını da vermiş ama bir türlü asıl soruya/konuya gelmemiş.
Cumhur ittifakı, saray rejimi, tek adam diktatörlüğü, dinci faşizm, AKP'nin sıradan bir burjuva partisi olmadığı gerçeği ve ''cumhuriyet parantezini'' 20 yıl süren bir karşı devrimcilikle kapatmak ve 2023'te de son noktayı koymak...Çok saygı duyduğumuz bu sosyalist liderlerin bu konudaki yorumlarına bir türlü ulaşamıyoruz. Ulaşamadıkça da aklıma ''şu okullar olmasa maarif konusu ne güzel yönetilirdi'' savrukluğu gelirdi. AKP'nin gerçek yüzünü teğet geç, millet ittifakıyla aynılaştır ve sonra kendi teorini kur. Bu kadar basit mi; yığınlar yaşadıkları heyecanı bir kenara koyup yaşanan gerçekliğin bir önemli kısmını hiç görmeme eğiliminde olan ''derin sınıfsal analizi'' anlar ve peşinden gider mi?

Hayır ve mümkün değil.
Böyle bir şey olmayacak?

Eğer ikinci turda Cumhur ittifakının karşısında yer alacakları açıklanmadan bir sosyalist odak/cephe kurulursa sosyalist sol için bir hayal kırıklığı olacak ve yine bir hayal kırıklığı yaşanmasına neden olacaktır. Ve bunca emek, zahmet, para, zaman ve de samimi umutlar boşa gidecektir, diye düşünüyorum; şeytanın avukatlığına soyunarak...

Halkın önceliği saray rejiminin yapılacak ilk seçimde yerinden edilmesidir. Beklenti de, umut ve coşku da bu yöndedir. Haklı bir beklentidir ve kimse de bu duruşun yanlışlığından söz etmemeli. Kolaya da kaçmamalıyız. Her iki ittfaka da vurur ve kuracağımız bir sol ittifakla da parsayı toplarız, diye aklımızdan geçiriyor ve siyasi duruşumuzu da bunun üzerine oturtuyorsak...


Bir daha yinelenecekse bu kurulması beklenen sosyalist ittfak eğer saray rejimini değiştirmekten söz etmeyip, milleti cumhurla eşitleyen bir tavrı öne çıkaracaksa hem büyük bir yanlış yapacaktır ve hem de yanlışta ısrarcılığını sandık sonuçlarıyla alacaktır.

( Sosyalistler millet ttifakına katılsın demiyorum, ister tek başlarına veya ister bir sosyalist blok olarak seçime girsinler, sınıfsal söylemlerini, örgütlenme çağrılarını ve kendilerince gerekli bir politik duruşu sergilesinler elbet, ama halkın coşkusunun önüne dikilmesinler ve mümkünse o coşkuyu bir günlük dayanışmayla desteklesinler. Çok mu zor, çok mu anti sol, sosyalist bir pratik?)

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]