Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Güncel Tartışma Konuları

Bir sokak tartışmasıdır, gidiyor. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan   ''sokağa dökülürseniz tıpkı 15 Temmuz'da yaptığımız gibi, önümüze katar   süpürürüz'' mealinde bir şeyler söyledi. Meclis muhalefeti de buna ''kimseyi sokağa dökeceğimizi söylememiştik ki'' diye yanıtladı. Tartışma da böyle başladı ve daha çok meclis muhalefetinin bu tutumu eleştirildi. Meclis muhalefetinin pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da kendini tam olarak ifade edemediği söylenebilir. Kimileri ''ifade edememe'' değil de, öyle düşündüğü, yanlışlığın bir bilinç işi'' olduğunu da iddia edebilir. Kılıçdaroğlu dün Fatih Altaylı'nın teke tek programında söylemiş, ''sokağa çıkıp protesto etmenin bir hak olduğu ve izne de tabi olmadığı''nı anlatmış. Bir iki gün önce konuya bir yorum katan   gazeteci İsmail Saymaz ise tartışmanın   ''sokağa dökülmek'' ve ''sokağa çıkmak''   sözcüklerinde yattığını söyledi. Çok da yanlış değil, meclis muhalefeti ''biz sokağa dökülmeyeceğiz'' derken kastı mitinglerin yapılmayacağı, kendilerini sokakta ifade etmeyecekleri değildi. Sadece Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın iddia ettilerini söyledikleri ''tuzağa'' düşmeyeceklerini söylüyorlar, söylemeye çalışıyorlar. Çok da haksız sayılmazlar.

Erdoğan AKP'sinin ülkeyi yirmi yıl sonunda getirdikleri nokta hem siyasal ve hem de ekonomik bakımdan tam bir yıkım oldu. Koca bir ülke cumhuriyet tarihinin belki de hiçbir döneminde yaşamadığı bir krizle boğuşuyor. Tek adam rejimi meclis muhalefetinin başı başta olmak üzere önüne gelene hakaret ediyor, sokakta birine söylense kafa göz yarılacak sözlerle çullanıyor, en son, dün Türk Tabibler Birliğine (TTB) ''sahtekar'' demiş, söyleyeceği sözler kalmamış, anlatacaı hikaye uzun zamandır yok ve anketler de ilk seçimde gideceklerini işaret ederken yapableceğine inandığı tek şey belki seçimlerin ertelenmesi veya olağanüstü koşullarda bir erken seçim zorlaması...Bunun için ihtiyaç duyulan şey muhalif çevrelerin sokağa ''dökülmesi'', ve siyasal rejime ''bak gördünüz mü'' dedirtecek bir hamle fırsatı verilmesi.

Meclis muhalefeti bu konuda haklıdır, doğruyu belki yarım yamalak ifade ediyor, ikna edici bir anlatımdan uzaklar ama sokağa dökülmenin iktidar tarafından kullanışlı bir aparat olacağı ve her türlü manipülasyonla amacından saptırılıp iktidarın işine yarayacak koşulların oluşumuna yol açacağı ileri sürülbiilir. Bu temkinli duruş, Mersin'de örneğini gördüğümüz şekilde muhalif mitinglerin yapılmayacağı anlamına da gelmez.

Ve dolayısıyla, meclis muhalefetinin bu konuda söylediği ve söylemek istedikleri konusunda tepinmenin çok da anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Bugünün koşullarında İsmail Saymaz'ın söylediği gibi sokağa çıkmak değil, sokağa dökülmek tam da rejimin istediği bir şey. Gelinen noktada ne GEZİ direnişi gibi bir direnişi sokakta (bilinçli) hazırlamak mümkündür ve ne de   kendiliğinden böyle bir sürecin oluşumunu beklemek gerçekçidir. Böyle bir şey olmayacak. Halkın tepkisini sokağa yansıtmak mümkündür ama buradan hem daha fazla bir beklenti içine girmek ve hem de böylelikle ülke çapında GEZİ tipinde yaygın bir direniş örgütlemek ve bu yolla siyasal rejimin değişebileceğini ummak bir büyük yanlışlıın içinde olmaktan başka bir şey değildir.

Peki neden böyle oluyor; bu kadar ''basit'' bir tavır neden kimi meclis dışı yapılar tarafından görülmez? Bence görülüyordur, mutlaka görülüyordur ama bir kez hem malına hem mıhına yönelik bir siyasal tavır yeğlendiği için meclis muhalefetinin hemen hemen her tür söz ve eylemlerinin karşısında durmak gibi bir eğilim yeğlendiği için böyle bir ''farklı'' ve ''sol'' bir siyasal tavır sergilenmeye çalışılıyor. Sanal medyada da kimi üye ve sempatizanlar tarafından da benimsenebiliyor. Ama o kadar. Etkisinin ve getirisinin fazla olacağını ve bu tavrın sosyalist sola katkı sağlayacağını hiç düşünmüyorum.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
10.01.2022- 02:52

“Sokak” tartışmaları: Taşları yerine oturtmak

Mitinglerin, yürüyüşlerin, basın açıklamalarının, yerel direniş ve protestoların, olabilirse “itaatsizlik” eylemlerinin, grevlerin ve başka protesto biçimlerinin suyu mu çıktı?

Metin Çulhaoğlu  

 
İzleyebildiğimiz kadarıyla şu “sokak” tartışmasını açan kişi gerçekten Erdoğan oldu. İki muhalefet partisi liderinden “Bak sonra sokağa çıkarız ha” gibi bir çıkış gelmediği halde Erdoğan bir şekilde aklına esmiş olmalı ki “Böyle yaparsınız sonunuz fena olur” demeye getirdi.  

Sonra kamuoyunda beklenen yorumlar sökün etti: sokağa çıkılır mı çıkılmaz mı, çıkılırsa ne olur, Kılıçdaroğlu verdiği yanıtla en barışçı gösterilere bile kapı kapatmış mı oldu, işin içinde Erdoğan’ın kurguladığı bir tuzak mı var, vesaire...

Bunları duyan da Türkiye’de her an sokakları doldurmaya hazır bir kitle var, muhalefetteki partiler ve kitle örgütleri de sanki bir işaretle milyonları sokağa dökecek güce ve etkiye sahip sanacak…

***

Türkiye’de “sokak” 2013 yılından bu yana Gezi ile özdeşleşir oldu. “Sokak” sözünü eden herkesin Gezi türü bir hareketliliği kastettiği, bunu istediği ve aradığı varsayıldı. Oysa Gezi olayının nevi şahsına münhasır yanı ve kendiliğindenliği ile siyasi partilerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, vb. işaret ettikleri sokak birbirinden apayrı şeylerdir. Evet, her ikisinde de “sokak” denilen bir mekan tarif edilir, ama…

Aması şu: Türkiye’de Gezi boyutlarında, kitleselliğinde ve yaygınlığında bir “sokak olgusu” ancak kendiliğinden ortaya çıkabilir; iktidar partilerinden muhalefet güçlerine, sendikalara, meslek kuruluşlarına, giderek sosyalist örgütlere kadar hiçbir özne kendi iradesi ve işaretiyle bugün bu tür bir sokak olgusu yaratamaz. Kuşkusuz, bu özneler de insanları sokağa çıkarabilir; ama bu çıkış Gezi sırasında pek çok yerde olduğu gibi “sokağın fethi” anlamına gelemez.

Belki de “dramatik” denebilecek bir örnek, 2013 yılı Haziran ayında Gezi rüzgarları esmeye devam ederken KESK ve DİSK’in çağrısıyla Ankara’da düzenlenen bir mitingin pek çok kişi açısından şaşırtıcı cılızlıkta kalmasıdır.

***

Özetle, Erdoğan’ın olası hesapları, iki muhalefet partisi liderinin verdiği yanıtlar, “soldan eleştirinin” serzenişleri bir yana, kabul edilmesi gereken gerçek şudur: “Sokağa çıkma” olayının Gezi özdeşleştirmesi ve beklentisiyle algılanması yanlış bir yaklaşımdır; “sokakta olmanın” başka anlamları ve karşılıkları da vardır ve yeni bir Gezi beklemek yerine bunların gereğini yapmak en doğrusu olacaktır.

Mitinglerin, yürüyüşlerin, basın açıklamalarının, yerel direniş ve protestoların, olabilirse “itaatsizlik” eylemlerinin, grevlerin ve başka protesto biçimlerinin suyu mu çıktı?

***

Türkiye, belirli bir açıdan bakıldığında başka pek çok ülkeye göre farklı bir yerde duruyor: Ülkemizde insanların geçim sıkıntısı, zamlar, enflasyon, pahalılık gibi “ekonomik” nedenlerle kitlesel olarak sokağa döküldükleri örnekler neredeyse yok gibi. Son 70 yıl içinde kent merkezli ve gerçekten kitlesel denebilecek direniş/tepki örneklerine bakıldığında, bunlarda doğrudan “ekonomik” denebilecek nedenlerin çok sınırlı rol oynadığını görüyoruz.

Durumun pek çok açıklaması olabilir; örneğin, ne kadar sınırlı kalsa da devlet/yerel yönetim yardımlarından, aile/akraba dayanışma ağlarından, “ikinci işlerden” ve kimilerine yeni yeni başvurulan çeşitli “baş etme stratejilerinden” söz edilebilir.

İdeolojilerin “afyon” etkisi bunlara eklenebilir.

Her ne ise: İhtiyatla da olsa çıkarılabilecek sonuç, Türkiye’de “ekonomik sıkıntıların” kendiliğinden patlama şeklinde ortaya çıkabilecek çok geniş katılımlı hareketliliklere yol açma ihtimalinin zayıf olduğudur.

“Olsun” diye çabalamanın anlamı yoktur; önemli olan, “olduğunda” hazır olmaktır.

Ayrıca, her şeye rağmen gerçekliği inkar edilemeyecek ekonomik sıkıntıların, bunların kendi döngüsüne hapsolmadan siyasal/ideolojik çıkışlarla ilişkilendirilip yeniden anlamlandırılması ve öyle sunulması gibi bir yol da vardır…

Ve sol siyaset de aslında bu yolun ta kendisidir…

https://ilerihaber.org/yazar/sokak-tartismalari-taslari-yerine-oturtmak-135304

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]