Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu
29.04.2022- 09:54

Dışarı çıkacaktım. Bugün bir boğaz vapurundan İstanbul'u seyredecek, İstanbul'u düşünecek ve İstanbul'u yaşayacaktım. Bahar geliyor, biraz kapaı olmasına rağmen güneşli bir gün var dışarıda. Tam da İstanbul'u dolaşma günü bugün. Bir boğaz vapuru, Marmara'nın griye çalan köpüklü suları ve yolculardan simit parçaları bekleyen martılar... Na güzel olurdu.

İnsanın en doğal hakkı değil mi, özgürce dolaşabilmek? Özgürlük, gerçekten sihirli bir kelime... Şu, buraya yazmaya çalıştıklarımı duyumsamak bile apayrı bir iç rahatlğı veriyor insana...Ama işte, bir şekilde bu özgürlüğünden yoksun kalmış, yoksun bırakılmış insanların varlığı da insanın kendi özgürlüğünü   yaşayabilmesinin önüne set çekmekle kalmıyor ve aynı zamanda   mutlu olabilmesinin önüne de ket vuruyor.

Birileri özgür değilse, hiçbirimiz özgür değiliz.
Hiç kimse...

***
SOLportal'ın yayınladığı Başak Demirtaş tvitlerini okudum bir an önce. Üzülmemek mümkün mü? ''Tam 2000 (İKİ BİN!) gün oldu, hapisteler. Haksız, hukuksuz bir şekilde rehin tutuluyorlar.'' demiş Başak Demirtaş. İki bin gün hapiste olmak; üstelik pek çok demir parmaklıklar ardında olan siyasetçilerimiz ve aydınlarımız gibi. İki bin gün hatta   çok daha fazlasını yaşayan, özgürlüğünden yoksun bırakılmış insanların yaşadıklarını yaşayamayan bir insanın vicdandan söz etmeye hakkı olabilir mi? Ne kötücül bir dünyada yaşıyoruz, ne kötü, vicdanını kaybetmiş bir ülkede yaşayabilmek ne kadar üzücü ve sarsıcı...

Başak Demirtaş'ın söz konusu ettiği siyasetçilerden ibaret de değil bu ülke. Tek adam yönetiminde yargıyı da tek adamın iki dudağı arasına terk ettik. Ne istiyorsa, nasıl olmasını istiyorsa o. İnsanlar acı çekiyormuş, özgürlüğünden yoksun kalıyormuş, sadece onlar değil, geride kalanlara, dışarıda olanlara da mahkumiyet yaşatılıyormuş; ne gam! Vicdanını kaybeden bir ülke olmak sanırım böyle bir şey!

Bu ülkenin acilen demokrasiye ihtiyacı var.

Bugünün koşullarında demokrasinin altını çizmeyen, AKP karşıtlığında pozisyon almayan, muhalefete muhalefet etmeyi solculuk sanan ve bu siyasetten kendince bir yarar peşinden koşan insanların da, siyasetlerin de peşinden gitmenin adı ne olabilir, ne sosyalistlik.

Bu ülkede solculuk da sosyalistlik de her şeyden önce Başak Demirtaş'ın bu çığlığında gizli. Öncelikle farkında olmamız gereken bu. Vicdanı dışta bırakan bir siyaset anlayışının ülke insanlarına bir katkı yapacağını ve ülkenin önünü açacağını hiç düşünmüyorum. Sınıfsal bir toplumsal yapıda ve gericiliğin olanca baskısı karşısında demokrasi konusunu önemsizleştiren bir siyaset anlayışının gericiliğin değirmenine su taşımaktan öte bir işe yaramayacağını anlayabilmek çok mu zor?

İçeride özgürlüğünden yoksun kalmış on binler varken, dışarıda özgürlüğü doyasıya yaşayabilmek, biliyorum, çok da mümkün değil.

Evet, birazdan dışarı çıkacağım.
Ama işte...
Ne boğaz vapuru, o boğaz vapuru olacak,
ne marmara'nın o mavi köpüklü suları...
Ne de ardımızdan çığlık çığlığa gelen martılar...






Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]