Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

[size=2]Mustafa Suphi: Komünist ve yurtsever

Resim Ekleme

]

1921 yılında 28 Ocak'ı 29'una bağlayan gece öldürüldüğüne ve 1883 doğumlu olduğunu bildiğimize göre, daha 38 yaşını doldurmamış olma ihtimali yüksekti. Kısa ömrünün solculuk evresi daha da kısadır. Ölümüne 10 yıl kala henüz İttihatçıdır. Formasyonunda geçişin önemli bir safhası olarak Türkçülüğe kayışı, Yusuf Akçura-Ahmet Tek hareketine dahil olduğu 1912'ye tarihlenebilir. İttihat ve Terakki Partisi'nin 1913'te muhalefeti tasfiye operasyonundan payını alır. Sinop hapis ve sürgününde fazla tutulamaz ve soluğu Rusya'da alır. Hızla sosyalistleşmek için oturup 1917 Devrimleri'ni beklemeyecektir. Çarlık dönemi Rusya'sında düşman ülkeden gelen birinin yeri sürgün olmaktadır. Rusya'da sürgün devrimcilerle tanışmanın en garantili yoludur.

Rus Devrimi'nin safları ile Osmanlı-Türkiye arasındaki güçlü bağ, Suphi'nin çalışmalarıyla anlam kazanacaktır. Suphi, Çarlık tarafından esir alınmış Osmanlı ordu mensupları içinde örgütlenme çalışması yürütür. Ekim Devrimi'nin ardından Bolşevik Parti'nin Müslüman-Türk halklara yönelik faaliyetlerinde görev alır.

Daha Lenin Rusya'sının Kurtuluş Savaşı'na yardım elini uzatmasından çok önce, Osmanlı aydını Rus Devrimi'nin sempatizanıydı. Osmanlı'nın kapitalizm yolunun bir tuzak olduğunun acı deneylerle açığa çıkması yetmemiş, Batı emperyalizmi paylaşım ve hegemonya kavgalarının temel coğrafyası olarak, önemli bir kısmı Osmanlı ülkesi anlamına gelen Doğu'yu seçmişti. Bu bölge için, Batı'nın temel tercihi, bölünme ve geride etkili bir devlet kurumsallığının kalmamasıydı. Yani yok oluş!

Bu, basbayağı bir stratejik çıkar ortaklığının kapısını açıyordu ilerici aydınlar arasında. Ama Osmanlı aydınının ve Rus devrimcilerinin sınıf karakterleri arasındaki açıdan, olsa olsa "sempati" çıkabilirdi.O kadar!

O da, az daha, Osmanlı aydınının Osmanlıcılık ve İslamcılık denemelerinin tıkanmasından sonra Türkçü-Turancılığa yönelmesiyle batağa saplanacaktı! Zira bu üçüncü yol, vatanın kurtuluşunu Rusya coğrafyasına yönelik yayılmacı bir stratejide aramaktan başka ne anlama gelirdi ki... Oysa eşzamanlı olarak Rus devrimcileri aynı alana sosyalizmin sesini yayıyor, sanayisi, işçi sınıfı olmayan geri halkları da yanlarına katmaya çabalıyorlardı.

Birinci Dünya Savaşı'ndan yıkımla çıkan Osmanlı-Türk aydını, mecburen de olsa, kurtuluşu emperyalist olma hülyalarında değil, emperyalizme karşı mücadelede bulunca, Türkiye yurtseverliği ile Bolşevizm arasındaki mesafe kapanıverdi. Türkiye'nin ilk komünistlerinin önemli bir bölümü, işte bu köprüden geçip girdiler Marksizm-Leninizm'in dünyasına. Türkçülük, milliyetçilik defterlerini kapatıp, önce Bolşevizm'in "Doğu"ya kurtuluş sözüne sarıldılar, ardından göz açıp kapayıncaya kadar Manifesto'yla, Kapital'le tanıştılar.

Mustafa Suphi, işte bu yolculuğun başını çekenlerdendi. Yaşamının son yıllarına, Türkiye komünistlerinin partisinin kurulmasını da ekledi.

Suphi'nin son yolculuğu
Mustafa Suphi'nin birlikte Bolşevik olduğu arkadaşları, daha 10 Eylül 1920'de Bakü'de Anadolu'dan, İstanbul'dan kopup onlara katılanlarla beraber Türkiye Komünist Fırkası'nın kuruluşunu ilan etmeden önce, ne yapacaklarını biliyorlardı.

Yeni örgütün stratejisi, Anadolu'da süregiden ulusal kurtuluş mücadelesinde kendi hegemonyasını tesis etmeye çalışan, bir yandan Osmanlı Sarayı'yla uğraşırken, diğer yandan İttihatçılarla yarışan Mustafa Kemal hareketinin, solunda ayrı bir odağın şekillenmesine dostça bakması beklenemezdi. Solda, ayrı bir odak, Ankara hareketi ile müttefiki Sovyetler'in arasına da girebilirdi. Komünistlerin mütevazi bir askeri gücü, Kızıl Alayları vardı. Ama daha önemlisi, düzenli orduya tabi hale gelmemiş olan direniş örgütleri sola açıktı.

Anadolu'nun kurtuluşunu Bolşevizm'de gören vekiller, Meclis'te geniş bir kesimi oluşturuyorlardı.

Komünistlerin kendi örgütlü kimlikleriyle Kurtuluş Savaşı saflarında yer alma olasılığı, Ankara'yı telaşlandırdı.

On beşlerin yolculuğu, Trabzon açıklarında, Karadeniz'in sularında son buldu. Türkiye Komünist Fırkası'nın heyecanlı, coşkulu, umutlu birinci dönemi, siyasi tarihimizin bu çaptaki en kritik katliamlarından biriyle kapandı.

Gidiyoruz:
TKP Merkez Komitesi'nin 17 Eylül 1920'de yaptığı ilk toplantıda alınan kararlardan:

"Merkezi heyetin iki hafta zarfında Anadolu'ya nakledilmesi   ...burada harici bir büro bırakılması...gazete Anadolu'ya naklolunacak. Kongrede bulunan 20 yoldaş Anadolu'ya izam olunacak."

( TKP merkez komitesinin birinci toplantısı: 17 Eylül 1920, Dönüş Belgeleri, s.24)

Baküde Binlerce yürek
"(...)bütün bu elverişsiz koşullara bakmaksızın, İstanbul, Zonguldak,Ereğli, İnebolu, Samsun, Trabzon, Bayburt, Erzurum, Sivas, Konya, Ankara, Vezirköprü, Şarki Karahisar,(...) ve Ordu'dan teşkilatlı yirmi iki komünist grubu, kendi temsilcilerini gönderdi. Anadolu'nun işçi ve köylü teşkilatları kongreye istişari oyla katıldı, daha uzak bölgelerden teşkilatları kongreye yazılı raporları vasıtasıyla katıldı.(...)

Kongrede Üçüncü Enternasyonal platformunu kabul eden ancak değişik olgular ve koşullar sebebiyle düzensiz ve birbirinden habersiz faaliyet gösteren Türk komünist grupları birleşti ve yekpare Türkiye Komünist Partisi kuruldu."

( TKP Merkez Komitesi'nin Türkiye Komünist Teşkilatları'nın Bakü'de yapılan Birinci Kongresi hakkında raporu, Dönüş Belgeleri, Tüstav Yayınları, Mart 2004, s.15-24)

Aydemir Güler
Sol Gazetesinin 10 Eylül 2013 tarihli Ek'inden alınmıştır.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]