Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

25.06.2022- 07:18

Aydemir Güler'in cumartesi yazısı ilgi çekici. Sanırım Aydemir Güler olsun, Kemal Okuyan olsun 2019 İBB seçimlerinden bu yana farklı bir kulvarda siyaset yapmaya çalışıyor. İktidardaki otoriter yapıya karşı her türlü mücadeleyi yapan bir partinin özellikle   İBB seçimleriyle birlikte ana muhalefet partisini de hedef haline getirmesi ve iktidarla muhalefeti birbirine yakınlaştırma çabasını bir türlü anlamış değilim. Faşizme karşı mücadele muhalefete karşı muhalefet etmeyi de gerektiriyorsa açık seçik söylenmeli, yok eğer bu tarz-ı siyasetle partinin toplumsal etkisinin artacağı ve bir toplumsal güç haline geleceği beklentisi içine giriliyorsa, o da bir büyük yanılgı. İBB seçimlerinin muhalefet tarafından kazanılmasıyla başlayan süreç toplumun artık AKP MHP ittifakını iktidardan etme mücadelesine dönüşmüştür. Bu sürecin dışında kalmak bir sosyalst partiye ne kazandırabilir, bu syasetten nasıl bir beklenti içine girilir gerçekten anlamak zor. Bana öyle geliyor ki, İBB seçimleriyle birlikte ilk düğme yanlış düğümlenmiştir ve bir türlü bunun yanlışlığı anlaşılamıyor ve yanlışta ısrar edilerek, zorama yorumlara başvuruluyor.

Aydemir Güler'in cumartesi yazısını okuduğumda bende bıraktığı izlenim de bu oldu.

(Devam ederiz.)



melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
25.06.2022- 07:20

Sosyalist sol nedir, ne yapar?

'Sosyalizm bir başka toplumsal düzen, bir başka program, bir başka siyaset anlayışıdır ve hepsini olabilmek için de işçi sınıfı ve emekçi halkın dünya görüşü, hareketi ve örgütüdür.'

AYDEMİR GÜLER

Galiba sosyalist solun bir bölümü, sosyalizmi bir yedek güç olarak görüyor...

Eskiden, yani Türkiye solunun en geniş etkiye kavuştuğu dönemlerde, kuşaklarla konuşursak, 47’liler ve onlara göndermeyle 57’liler zamanında, tersine, sosyalizmin yedek güçlerinden söz edilirdi. Daha eskilerden de örnek buluruz; Hikmet Kıvılcımlı’ya göre Şark yani Kürt ulusal dinamiği sosyalizmin ihtiyat kuvveti, yedek gücüydü.

En azından dilimiz böyleydi. Bizim tarihsel bir misyonumuz vardı. İşçi sınıfı iktidara adaydı. Sosyalizm bir toplumsal programdı…

Şimdi sosyalizm yedek güç ilan ediliyor!

Başkaları da bizi yedeklemek istese, anlayacağım. Lakin sosyalistlerin bir bölümü sosyalizmi yedek güç sayıyorsa ne yapacağız?

Şöyle ki, sosyalist sol, kendi asli görevleri, hedefleri üstünden değil, başkalarını nasıl etkileyeceği üstünden işlevlendiriliyor. O zaman da işimiz, bizim olmayan misyonların düzeltilmesine indirgeniyor.

Sosyalizm nedir? Sosyalizm sosyal-demokratlara çıkartılmış bir “doğru yola gelin” davetiyesi midir? Var olanın eleştirisi sözü bu kadar da yanlış anlaşılmış olabilir mi? Hayır, sosyalizm başlı başına bir alternatiftir. Biz tashihçi değiliz; işçi sınıfı da dünyayı değiştirecek olan temel güç.

Burada sosyal-demokrasinin ne de çok bozulduğunu anlatmayacağım… Sosyal-demokrasi zaten bozuk bir akımdır. Tarihsel misyonu, içinden yükselip tepesine çıktığı işçi sınıfını kapitalist düzene razı etmektir. İkna demişsek, bu yolda işçi sınıfını sopalamaktan veya sopalanmasına cevaz vermekten de geri durmaz… Bugün bu akım bütün versiyonlarıyla liberalizm tarafından formatlanmış bulunuyor. Versiyonlardan bir bölümü milliyetçiliğe diğer bölümü küreselciliğe, kimileri sağ demokratlığa başkaları radikal demokratlığa kaymış olabilir. Sonuç olarak geleneksel bozuk karakter, çağdaş biçimler altında yenilenip duruyor.

Sosyalizm bunların hiçbirini düzeltmeye yönelik bir akım değildir. Sosyalizm bir başka toplumsal düzen, bir başka program, bir başka siyaset anlayışıdır ve hepsini olabilmek için de işçi sınıfı ve emekçi halkın dünya görüşü, hareketi ve örgütüdür.

Yeri gelmişken, sosyalizm tabii ki başkalarını düzeltmeye de yarayabilir. İşçi sınıfı güçlendikçe, sosyal-demokratlar ve hatta onların da sağındaki oluşumlar bu faktörü dikkate almak zorunda kalırlar. Kendilerine çeki düzen verirler… Ama bu, olsa olsa bir yan üründür ve ancak bu düzeni yıkıp yerine bir işçi emekçi cumhuriyeti kurmayı amaçlayan sosyalist yükseliş tarafından dayatılabilir.

Eğer sosyalist hareket köklü bir dönüşümün, adını koyalım, devrimin yolunu aramıyor ve bunu zorlamıyorsa böyle bir yan ürün de olmaz. Devrimci yükselişin siyaseti sola çekmesi biçimindeki bir olgu ile burjuva restorasyon tamamen farklı süreçlerdir.

Birincisi belli; emek talepleri öyle yükselecek ki, kimse göz ardı edemeyecek ve sermaye düzeninin egemenleri emekçilerle yeni bir denge kurmak zorunda kalacak. Tabii sosyalizmin oluşturduğu bu basınç gerçek bir devrim tehdidi haline dönüştüğünde aynı egemenlerin geri çekile çekile uçurumdan yuvarlanacaklarını kimse zannetmesin. Taviz ve denge politikası, o an yerini karşı-devrimci huruç harekâtına bırakır. O nedenle yükselen emekçi halkın ve sosyalist hareketin, reformları biriktire biriktire dünyayı değiştirmesi biçiminde bir yol gerçek dışıdır. Sınıf mücadelesi asla düz bir hat üstünden gelişmez… Neyse, dağıtmayalım, bugün Türkiye’de emekçiler ve sosyalizm karşı tarafı sistematik biçimde geri adımlara zorlayan bir basınç üretememektedir. Üretemiyoruz…

Dolayısıyla ikincisine, yani restorasyona geçebiliriz; ki bugün gündemde olan budur.

Türkiye burjuvazisine kısıtsız bir talan olanağı armağan eden AKP’nin şekillendirdiği yapı içinde var olmak ve yürümek bayağı güçleşti. Kapitalizmin güven içinde sürdürülebilmesi için sermaye sınıfında, emperyalist kurumlarda, devlet mekanizmalarında bir restorasyon seçeneği gündeme çoktan gelmiş bulunuyor. Restorasyon, siyasetin sola kaydırılması ile betimlenebilecek bir olgu değildir. Kapitalist düzenin çürüyen temellerinin sağlamlaştırılması programı, binanın sola bakan cephesine karanlık bir duvar örmeyi içermektedir. Eski ve yeni versiyonlarıyla sosyal-demokrasi işte o duvardır. Sosyalizm bu duvarı düzeltmeye çalışmak değildir.

Ancak bu restorasyon seçeneği dönemin ve ülkenin özgün koşullarında tarihsel bir hesaplaşma biçimine bürünmektedir. Sözü geçen duvardan parça kopartmak bu hesaplaşmanın gündemindedir.

Peki, sosyalist sol tam olarak ne yapacaktır?

Sosyalizm eğer başka akımların düzelticisi olarak algılanıyorsa bu sorunun yanıtı ona göre oluşur. Sosyal-demokratlara olmadık payeler dağıtılır, onlarsız demokrasiye geçilemeyeceği, onlarsız halka ulaşılamayacağı düşünülür… Yedek güç olunur.

Eğer sosyalizm baştan aşağı yeni bir düzen anlamına geliyorsa, o zaman emekçi halkın yakınlaşan tarihsel hesaplaşmada yerini almasına odaklanırız.

https://haber.sol.org.tr/yazar/sosyalist-sol-nedir-ne-yapar-339812

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
27.06.2022- 00:05

Bana göre sosyalistlerin kendilerine sorması gereken en önemli ve öncelikli soru dinci faşizmin iktidardan uzaklaştırılması için ne yapılması gerektiğidir. Faşizmin iktidardan uzaklaştırılması için ne yapılması gerektiği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın önderliğinde saray rejimini nasıl olur da tarihin çöp sepetine atılacağı ve bu yirmi yıllık parantezin nasıl kapanacağı konusunda nasıl bir soumluluk üstlenileceği bu ülke solcusunun, sosyalistinin,   ilericisinin ve demokratının kendisine sorması gereken soru değil midir? Hiç kimse bu soru ile hesaplaşmaktan kaçınamaz. Kaçınmamalı. Bu soruyu görmezlikten, duymazlıktan gelerek, gündemden düşürerek   bu ülkede solculuk yapılamaz, kim neyi, nasıl savunuyorsa savunsun veya öyle görünmek istiyor olursa olsun.

Tarihsel bir doğrumuz var, faşizme karşı demokrasi mücadelesi öne çıkartılır ve çok daha geniş yığınlarla birlik-beraberlik içine girilir. Tarihsel bir doğrumuz bu ve yakın bir süreçte toplumun önünde bir sosyalist devrim beklentisi ve koşulları yoksa iktidardaki faşizmi tahtından indireblmek yani demokrasi mücadelesine katkı vermek sosyalistlerin öncelikli görevidir, görevi olmalıdır. Faşizmi tahtından edebilecek olanların şöyle kusuru, böyle eksiği var diyerek muhalefete muhalefet etme üzerinde tepinmenin sanıldığı gibi hiçbir yararı yoktur ve iktidarın değirmenine su taşımaktan başka bir işlevi de bulunmamaktadır. Toplumun daha fazla demokrasi, daha fazla hak, hukuk ve adalet beklentisi içine girdiği koşullarda halkın çok büyük çoğunluğunu pek de ilgilendirmeyen konu ve soruları gündeme taşıma gayreti sanıldığı gibi yüzü sola dönük kesimlerden ilgi görmeyecektir. Ve sonuçta bu tarz-ı siyasetin ne ülkemiz insanlarına ve ne de sosyalizme bir yararı olacaktır. Dahası ülkenin yarısından fazlası faşizme karşı somut bir mücadelenin içine girmişken ve umut ve coşkularını bu mücadelenin kazanılmasına bağlamışken bu sürecin dışında kalmanın anlamlı ve anlaşılabilir bir açıklaması yoktur ve olamaz.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ve milletvekili seçimi aynı günde yapılacaktır. Sosyalistler farklılıklarını parlamento seçimlerinde ortaya koyacaklardır zaten. Hem o seçimde ve hatta cumhurbaşkanlığı seçiminde de muhalefetin eksik ve yanlışları elbette eleştirilecektir. Ama bu durum özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde saray rejimi ile HDP'nin ve diğer sol-sosyalst partilerin kerhen de olsa   desteklediği bir muhalefetin aynılaştırılmasını gerektirmez. Faşizme karşı böyle bir mücadele stratejisi de olmaz. Ne yani, saray rejiminin   muhalefet tarafından mutlak surette değiştirileceği, bu yüzden biz sosyalistler kendi işimize bakıyoruz mu diyorsunuz, ya da saray rejiminin seçim kazanarak varlığını sürdürmesini   işçi sınıfının ve emekçi halkın   çıkarına mı görüyorsunuz?

Hiç kuşku yok, sosyalizmin toplumsal alanda bir güç olmaya ihtyacı var. Toplumsal alanda bir güç olabilmenin yolu da verili koşullarda faşizme karşı etkin bir mücadele etmekten geçiyor. Hiç kimse sosyal demokrasinin veya devrimci demokrasinin kuyruğuna yapışarak siyaset yapılmasından söz etmiyor. Dinci faşizmi iktidardan edebilmek için ''bir günlük ittifak'' gerekiyorsa ve faşizmi iktidardan etmenin sandıktan başka bir yolu da görünmüyorsa, evet, sosyalistler böyle bir siyasal duruşu savunabilmeliler. Yanlış değildir. Yanlışlık çeşitli gerekçeler ileri sürerek bu sürecin dışında kalmak ve belli sayıda üye ve sempatizanı saray rejimi karşıtlığından alıkoymak olacaktır.

Kısacası faşizme karşı mücadeleden kendini alıkoyan bir solun sosyalistliğinin kafalarda bir soru işaretine yol açacağını   ve toplumdan da bir tevecüh görebilmesinin mümkün olamayacağını düşünüyorum. Sanırım sandıktan çıkacak sonuç bu konuda aydınlatıcı olacaktır.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
30.06.2022- 01:43

Dün akşam tele1'de Sedat Bozkurt, Ali Şeker, Alper Taş'ın katıldığı programda TKP'den Aydemir Güler de katılımcıydı. Son bölümüne yetişebildim, onu da kayıt ederek daha sonra izleme imkanım oldu. Aydemir Güler yine parti kararına uygun olarak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkaracaklarını söyledi. AKP MHP ittifakının iktidardan edilmesinin çok önemli olduğunun da altını çizerek, sunucunun ''aday Kılıçdaroğlu olursa oy vermez misiniz?'' sorusuna da daha önce verdiği yanıtı tekrarladı: yine emperyalizm karşıtlığı ve laiklik konusu başta olmak üzere Türkiye'nin sorunlarına çözüm getiremezlermiş, sosyalizmin bir seçenek olarak cumhurbaşkanlığı seçiminde de kendini göstermesi gerekirmiş...-epey konuştu!

CHP milletvekili Ali Şeker'in tüm konuşması ilgi çekiciydi. Balıkesir ve Denizli belediye başkanlığı seçimlerini örmek göstererek sağcılaşarak seçim kazanma stratejisinin yanlışlığını vurguladı. SOL Parti PM üyesi Alper Taş tamamen katıldığım bir konuşma yaptı. Sosyalizmin gerekliiğini   gündemden düşürmeden ülke insanlarının önceliğinin Saray Rejiminden kurtulmak olduğunu söyledi, cumhurbaşanlığı seçimlerinde bu yönde tavır alacaklarının altını bir kez daha çizdi. Gazeteci Sedat Bozkurt da öncelikle altılı masadan aldığı izenimleri aktardı, anlattıkları ilgi çekiciydi, kendini dinletebildi.

Aydemir Güler ise...

Bence iki temel yanlışta ısrar ediliyor. Birincisi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yanlış bir siyasi konumlanış içine girilmesi, ve ikincisi , bu siyasi konumlanışın gerekçesinin zorlama açıklamalarla sürdürülmeye çalışılması. Bilmiyorum, bu siyasi konumlanışı temellendirmeye çalıştıkları gerekçelere kendileri inanıyorlar mı? Dahası bu siyasi doğrultuyla seçimlerde kendi üye ve sempatizanların tam desteğini alabileceklerini düşünüyorlar mı?

Türkiye'nin sosyalizme ihtiyacı var. Sosyalizmin toplumsal alanda bir güç olmaya ihtiyacı var. Parçalı, parçalı olduğu kadar toplumsal alandaki dağınıklığını ortadan kaldıracak ve bir çekim merkezi haline gelecek olan güçlü bir sosyalist partiye de ihtiyaç var. Tartışılmaz bir doğru bunlar. Belki de bu yüzden partinin hemen hemen her konuda kendini düzen partlerinden ayıracak bir siyaseti savunmasına ihtiyaç var. Aslında önümüzdeki seçimlerin ikili yapısı ve birincisinin ( Cumhurbaşkanlığı seçiminn) bir referandum niteliği sosyalist partilere hem faşizme karşı mücadeleyi somut bir şekilde gerçekleştirebilmelerini ve hem de parlamento seçimleriyle sosyalizm propogandası yapma olanağı vermektedir. Ama işte cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmak bağımsız bir sosyalist konumlanış içinde olmak anlamına gelmiyor. Bu durumu gerekçelendirmek de toplumu bıraktım, sosyalistlere, yüzü sola dönük kesimlere anlatabilmek bile mümkün değil.

Umarım yanılırım, umarım seçimler soucunda saray rejimi yenilgiye uğratılır ve umarım aynı zamanda sandıktan güçlü ve kararlı bir sosyalist irade de ortaya çıkar

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]