Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Atatürkçülük ve sosyal demokrasi - 1 - Emre Kongar

Dün TÜİK’in bastırılmış yıllık enflasyon oranı açıklandı, yüzde 79.60.

ENAG’ın gerçeği yansıtan yıllık enflasyon oranı ise yüzde 176.04.


Halkın cebindeki paranın bütün hızıyla buharlaştırılması devam ediyor.

Bu gidişe, CHP’nin liderliğinde kurulmuş olan “Millet İttifakı”nın, daha geniş bir “Demokratik Muhalefet” stratejisi içinde son vereceği umudu var.

Ben bu yazıda CHP içinde kendilerine Atatürkçü ya da Kemalist diyenler ile Sosyal Demokratlar arasında bir hizip kavgası başlatılması çabasının anlamsızlığına ve yanlışlığına işaret etmek istiyorum.

***

Türkiye’de sadece Komünist, Sosyalist ideoloji değil, Sosyal Demokrat ideoloji ve Atatürkçü/Kemalist ideoloji de kendi içinde pek çok gruba bölünmüştür.

***

Komünist, Sosyalist gruplar, kendi aralarındaki bölünmelere göre, farklı partiler içinde ve değişik dergiler çevrelerinde örgütlenmişler, bir yandan birbirleriyle, bir yandan da ülkedeki sömürü düzeni ile mücadele etmeye başlamışlardır.

Elbette bu bölünme, Komünist, Sosyalist hareketin ve ideolojinin siyasal gücünü çok azaltır ama, hem tarihsel ve güncel, hem de evrensel ve ulusal örneklere bakıldığında, kaçınılmaz olduğu görülür.

Marksist düşünce çerçevesinde örgütlenen bu grupların içinde ne yazık ki AKP iktidarına destek verenlerin de bulunması, “Devrimcilik” etiketi altında, “Karşı Devrimcilik” yapan aymazların da olduğunun kanıtıdır.

***

Aynı biçimdeki bölünmeler Sosyal Demokrat ideoloji içinde de görülür.

Kimi Sosyal Demokratlar bu hareketi daha çok Komünist, Sosyalist düşüncenin mirasçısı sayar...

Kimileri ise kendilerini özenle Komünist, Sosyalist eylem ve ideolojiden soyutlamak ister.

Ne yazık ki bu ideoloji içinde de bugünkü baskı rejimine destek vermiş olan aymazlar vardır.

***

En çok bölünme ve kavga, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olduğu için Atatürk’e dayalı olan Atatürkçülük/Kemalizm içinde görülür.


Çünkü bu ideoloji ülkedeki tarihe ve siyasal uygulamalara da ışık tutar.

Buradaki sorun, Atatürkçülük/Kemalizm, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisi sayıldığı için, ülkeyi yönetenlerin veya yönetmeye talip olanların hepsi kendilerini bir ölçüde, bir bakıma (dinci partilerin liderleri dahil) “Atatürkçü” olduğunu iddia etmiştir.

Bir başka ideolojik/siyasal/uygulama sorunu CHP’nin Atatürkçü/Kemalist ideolojinin mirasçısı olmasından kaynaklanır.

Bu niteliğiyle parti, başta kendilerini Kemalist/Atatürkçü sayanlar olmak kaydıyla, herkesin sadece ilgi odağı değil, aynı zamanda eleştiri hedefidir de.

***

Benim gözlemlerime göre, partinin bugünkü yönetimi hem içinden hem dışından yeterince Atatürkçü/Kemalist OLMAMAKLA ve üstelik Sosyal Demokrat OLMAKLA eleştirilmektedir.

Hiç kuşkusuz, CHP’nin bugünkü yönetimini yeterince Atatürkçü/Kemalist olmamakla eleştirenlerin de, Sosyal Demokrat olmakla eleştirenlerin de kendilerince haklı olarak örnek verdikleri kanıtlar, olaylar, eylemler, söylemler vardır.

Amacım, (şimdilik) bu eleştiriler açısından CHP’yi irdelemek, aklamak ya da suçlamak değil.

Ben bu yazı dizisinde, bu eleştirilerin haklı ya da haksız oldukları üzerinde değil, Atatürkçülük/Kemalizm ile Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkiler üzerinde duracağım.

Çünkü bu eleştirilerin temel mantığı Atatürkçülük/Kemalizm ile Sosyal Demokrasi’nin karşıt olduğu gibi, çok tartışmalı olan bir kabul üzerine kurulu.

Yarınki yazımda Atatürkçülük/Kemalizm ile, Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkileri “Karşıtlık mı Uyum mu?” başlığı altında irdelemeye çalışacağım.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
06.08.2022- 02:39

Atatürkçülük ve sosyal demokrasi-2...- Emre Kongar

Dünkü girişten sonra, Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkilere bakacağım ama Kemalizm ile Atatürkçülük terimlerini aynı anlamda kullandığım için önce bu terimlere bakalım:

Kendilerine “Kemalist” diyenler, daha çok Atatürkçülük adı altında Atatürk’e ihanet edenlere tepki göstermek için bu terminolojiyi tercih etmişlerdir.

Ben Atatürkçülüğü saptıranların başında 1980 Askeri Darbesini yapanların geldiğini, “Atatürkçülük” adı altında Kürt kimliğini reddetmeleri ve Anayasaya zorunlu din dersi koymaları gibi yanlışlarından dolayı da Atatürkçülük ideolojisini kötüye kullandıklarını ve yozlaştırdıklarını düşünüyorum.

O dönemde Kenan Evren ve arkadaşlarının sözde “Atatürkçülük” adına yaptıkları yanlışlardan dolayı, sevgili Ali Sirmen onlara “Kemalist değil, Kenanist” diyordu.

Ama askerler arasında Atatürkçülüğü saptıran yanlışların altına imza atanlar sadece Kenan Evren ve arkadaşları değildi:

12 Mart’ta, “Türkiye’de sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aşmıştır” diyerek 1961 Anayasası’na karşı 12 Mart Darbesini yapan Memduh Tağmaç ve arkadaşları da Atatürkçülük ideolojisini saptıran gruptadır.

Elbette, Atatürk’ün İstiklal Savaşı’nı Batılı Emperyalistlere karşı yaptığını görmek istemeyen ve siyasal hedef olarak Batı’da gelişmiş olan Demokratik bir Cumhuriyet modelini benimsemiş olmasından dolayı, onun ideolojisinin Antiemperyalist niteliğini reddeden politikacılar da hangi görüşten olurlarsa olsunlar, “Atatürkçülüğü” saptıranlar arasındadır.

(Ben kendimi Evren ve arkadaşlarının bu sözde Atatürkçülüğünden ayırmak için o dönemde “Ben bunlar gibi Atatürkçü değilim, Atatürk’ü ve onun dönemini inceleyen bir Atatürkoloğum” demiştim de başka bir terminoloji kavgasına daha sebep olmuştum.)

***
Günümüzde Kemalizm ya da Atatürkçülük, Antiemperyalist, Eşitlikçi, Özgürlükçü, Çağdaş, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti’ni hedefleyen ve bu hedefe varmak için çağdaş bilimin ve aklın yöntemlerini kullanmayı savunan bir ideoloji, bir hareket, bir siyasettir.

Günümüzde bu ideoloji, hiç kuşkusuz yukardaki hedefe varmak için, her türlü sömürüye karşı olmaya, yurtseverliğe, sosyal adalete, fırsat eşitliğine, çevreciliğe, temel insan ve hayvan haklarına dayalı olmak zorundadır.

1920’ler 30’lar Türkiyesi’nde, yani sadece toprak ağaları, tarikatlar ve köylülerle bir avuç asker ve sivil aydından oluşan toplumda ise Atatürkçülük ya da Kemalizm, hem “Devrim Yasaları” denilen Atatürk Reformları hem de bunları ideolojik bir çerçevede toplayan Altı Ok’tur.

Elbette Atatürkçülük, çağdaşlaşma yolunda evrimleştikçe, geliştikçe, hem önüne yeni hedefler koyacak hem de kullandığı yöntemler çağının gereklerine göre yenilenecek, gelişecektir.

Nitekim nasıl bugünkü Türkiye ve Dünya, 1920’ler 30’lar Türkiyesi ve Dünyası değilse, her ikisi de hem gelişmiş hem de değişmişse, Kemalizm ya da Atatürkçülük de 1920’ler 30’lar dönemindeki çağdaşlık hedefini ve yöntemlerini de yukarda tanımladığım ana hedef doğrultusunda değiştirmiş ve geliştirmiştir.

***

Bütün devrimci ideolojiler ve hareketler gibi Atatürkçülük ya da Kemalizm de çok farklı gruplar tarafından benimsenmiş, farklı yorumlanmış ve karşıtları tarafından da sürekli olarak saldırılara uğramıştır.

Hiç kuşkusuz Atatürkçülüğün/Kemalizmin en şiddetli karşıtları, emperyalistler, dinciler ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsız ve üniter yapısına karşı olanlardır.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti’nin 2023 seçimleri öncesinde geldiği tarihsel gelişme ve değişme kavşağında, BUGÜNKÜ ATATÜRKÇÜLÜĞE karşı olmak, bütün etnik/milliyetçi ve dinsel/mezhepçi kimlikleri de kucaklayan, Antiemperyalist, Eşitlikçi, Özgürlükçü, Çağdaş, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti’ni hedefleyen bir siyasete karşı olmak gibi bir garipliği belirler.

***
Şimdi sıra Sosyal Demokrasi’ye bakmaya geldi.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
10.08.2022- 23:44

Atatürkçülük ve sosyal demokrasi-3 - Emre Kongar

Evet, Osman Kavala ile Selahattin Demirtaş, Aysel Tuğluk hâlâ hapisteler...

Evet, Çevik Bir hariç, 28 Şubat’ta olmayan darbeye ilişkin bir suçlamayla mahkûm edilenler hâlâ içerideler...

Evet, hâlâ hastalar, engelliler, 80-90 yaşındaki insanlar, hamile, lohusa kadınlar, bebekler, çocuklar hapse atılıyor veya hapisteler...

Evet, toplumsal değerlerimiz yok edildi...

Evet, gençlerin eğitim olanakları, gelecekleri çalındı...

Evet, devlet iflas ettirildi, işsizlik, hayat pahalılığı, aldı başını gidiyor, insanlar geçinemiyor...

Evet, devlet çökertildi ne adalet kaldı, ne liyakat, ne maliye ve Hazine, ne de ulusal ve evrensel eğitim...

Ve ben Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkileri yazıyorum.

Çünkü bütün bu sorunların çözülmesi siyasal iktidarın değişmesine bağlı...

Çünkü bütün bu sorunlar ancak “Demokratik, Laik ve Sosyal bir Hukuk Devleti” rejimi içinde çözülebilir...

Çünkü despotlar, otoriterlikten totaliterlikten yararlanarak ceplerini dolduranlar, ülkeyi yağmalayanlar, tezgâhları bozulmasın diye Demokratik Rejimin kurulmasını ve işletilmesini istemiyorlar...

Çünkü Demokrasi hedefinde birleşmeleri gereken çeşitli siyasal akımlar ve ideolojiler, emperyalistlerle işbirliği yapan despotların, demokrasiyi sadece kendileri için isteyen dinci, ırkçı egemenlerin kışkırtmalarıyla, birbirlerine saldırıyorlar.

Böylece adaleti, refahı yeniden sağlayacak olan Demokrasi hedefinde birleşmeleri gerekenler, ortak hedeflerini değil, ayrışma noktalarını vurgulayarak Demokratik Rejimi yeniden kurmaya yönelik eylemin ilk adımı olan iktidar değişikliğine yönelik girişimi zayıflatıyorlar.

***
Cuma günkü ikinci yazımda, Kemalizm ile Atatürkçülük terimlerini aynı anlamda kullandığımı belirtmiş ve günümüz için bir Atatürkçülük/Kemalizm tanımı yapmıştım:

“Günümüzde Kemalizm ya da Atatürkçülük, Anti Emperyalist, Eşitlikçi, Özgürlükçü, Çağdaş, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti’ni hedefleyen ve bu hedefe varmak için çağdaş bilimin ve aklın yöntemlerini kullanmayı savunan bir ideoloji, bir hareket, bir siyasettir.

Günümüzde bu ideoloji, hiç kuşkusuz yukardaki hedefe varmak için, her türlü sömürüye karşı olmaya, yurtseverliğe, sosyal adalete, fırsat eşitliğine, çevreciliğe, temel insan ve hayvan haklarına dayalı olmak zorundadır.”

Daha sonra da şöyle devam etmiştim:

“Türkiye Cumhuriyeti’nin 2023 seçimleri öncesinde geldiği tarihsel gelişme ve değişme kavşağında, BUGÜNKÜ ATATÜRKÇÜLÜĞE karşı olmak, bütün etnik/milliyetçi ve dinsel/mezhepçi kimlikleri de kucaklayan, Anti Emperyalist, Eşitlikçi, Özgürlükçü, Çağdaş, Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti’ni hedefleyen bir siyasete karşı olmak gibi bir garipliği belirler.”

Şimdi sıra Sosyal Demokrasi’ye bakmaya geldi.

***

Aynen Kemalizm/Atatürkçülük gibi, Sosyal Demokrasi/Demokratik Sosyalizm de aynı anlamda olan ama, siyasal liderler ya da partiler arasındaki farkları vurgulamak için kullanılan iki ayrı terimdir.

Dolayısıyla ben Sosyal Demokrasi dediğimde, Demokratik Sosyalizmi de kastediyorum.

(Elbette kendilerini Kemalist olarak ayırt etmek isteyenler, ya da Demokratik Sosyalist olarak farklı olduklarını öne sürenler, varlıklarını ve iddialarını sürdüreceklerdir. Ben sadece bu yazı dizisi açısından kullandığım terimleri ve kavramları tanımlıyorum.)

Sosyal Demokrasi evrensel olarak iki kaynaktan doğmuştur ve bu iki kaynaktan beslenir:

Birinci kaynak, Komünizm/Sosyalizm kaynağıdır.

İkinci kaynak, Fabianizm ve Sendikalizm kaynağıdır.


Kimileri Sosyal Demokrasi’yi, Kapitalizmin/Liberalizmin, Komünizme/Sosyalizme karşı kurduğu tuzak olarak görür; kimileri de Komünizmin/Sosyalizmin hedeflerine barışçı, demokratik yollarla varmayı hedefleyen evrimci bir ideoloji olarak kabul eder.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/ataturkculuk-ve-sosyal-demokrasi-3-1966471

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
11.08.2022- 00:00

Atatürkçülük ve sosyal demokrasi - 4 - Emre Kongar

Pazar günkü üçüncü yazımı bitirirken şöyle demiştim:

“Sosyal Demokrasi evrensel olarak iki kaynaktan doğmuştur ve bu iki kaynaktan beslenir:

Birinci kaynak, Komünizm/Sosyalizm kaynağıdır.

İkinci kaynak, Fabianizm ve Sendikalizm kaynağıdır.

Kimileri Sosyal Demokrasi’yi, Kapitalizmin/Liberalizmin Komünizme/Sosyalizme karşı tuzağı olarak görür; kimileri de Komünizmin/Sosyalizmin hedeflerine barışçı, demokratik yollarla varmayı hedefleyen evrimci bir ideoloji olarak kabul eder.”


***
Sevgili Örsan Kunter Öymen 11 Temmuz 2022 Pazartesi gününden başlayarak Sosyal Demokrasi üzerine dört yazı yazdı.

“Sosyal Demokrasi” başlıklı ilk yazısında, benim Sosyal Demokrasi’nin Marksizmden, Komünizmden beslendiğini belirttiğim süreci anlatıyor, sonra ikinci Fabiancı kaynağın etkilerini de vurgulayarak şöyle diyordu:

Atatürk’ün, 1920’li ve 1930’lu yıllarda halkçılık ve devletçilik ilkeleriyle ve karma ekonomik model uygulamasıyla, Batı Avrupa’da 1960’larda ve 1970’lerde gelişen sosyal demokrasiyi öncelediği söylenebilir.

CHP’nin ‘altı ok’ olarak da bilinen ilkelerini, 1970’lerden itibaren demokratik solculuk ve sosyal demokrasi ile tamamlaması, yapay bir eklemleme değil, tarihsel süreçle gelişen organik bir bütünleşmedir.”

***

18 Temmuz’da “Sosyal Demokrasi, Kapitalizm ve Emperyalizm” başlıklı ikinci yazısında yine Sosyal Demokrasi ile Atatürkçülük arasındaki benzerliklere dikkat çekiyor ve Atatürkçülük üzerinden Sosyal Demokrasi’nin eleştirilmesindeki yanlışa vurgu yapıyordu.

25 Temmuz’daki “Sosyal Demokrasi ve Komünizm” başlıklı üçüncü yazısında Sosyal Demokrat rejimler ile Komünist rejimler arasında emekçi sınıfları karşılaştırıyor ve Sosyal Demokrasi’ye ihanet edenler üzerinden CHP’yi eleştirmenin yanlışlığını vurguluyordu.

1 Ağustos’taki “Antiemperyalist Sosyal Demokratlar” başlıklı dördüncü ve son yazısında da Sosyal Demokratların Antiemperyalist niteliğini açıklıyor ve yazısının son bölümünü şöyle bağlıyordu:

“Türkiye’nin bağımsızlık mücadelesine öncülük eden ve Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP); Hindistan’ın bağımsızlık mücadelesine öncülük eden Mahatma Gandhi’nin bir dönem liderliğini yaptığı Hindistan Ulusal Kongresi (INC); İsrail işgaline karşı mücadele veren Filistin’deki el Fetih Partisi; Güney Afrika’da ırkçı rejimi yıkan Afrika Ulusal Kongresi (ANC), Sosyalist Enternasyonal üyesi olan partilerdir.

Sosyal demokrasi Avrupa ile sınırlı bir hareket olmadığı gibi, ulusal kurtuluş mücadelelerine öncülük eden birçok parti tarafından da benimsenmiş bir akımdır.

1976 yılında Sosyalist Enternasyonal’e üye olan CHP, 1920’lerde, 1930’larda ve 1940’larda gerçekleştirdiği devrimlerle emperyalizme karşı mücadele vermiştir;


1970’lerde, afyon ekimi, Kıbrıs’a müdahale ve silah ambargosu konusunda ABD’ye meydan okumuştur;

1980 yılında ABD destekli darbeciler tarafından kapatılmıştır;

2000’lerde, Irak’ın ABD tarafından işgali sürecinde, 60 bini aşkın ABD askerinin Türkiye’de konuşlanmasını öngören “1 Mart tezkeresi”nin TBMM’den geçmesini engellemiştir.

Sosyal demokratları ve CHP’yi kategorik ve tümel olarak emperyalizme hizmet etmekle suçlamak, olgularla da vicdanla da, dürüstlük ilkesiyle de bağdaşmaz.”

***

Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkileri görmek isteyenler, sevgili dostum Örsan Öymen’in oğlu, değerli yazar Örsan Kunter Öymen’in bu dört yazısını mutlaka okumalılar.

Böylece Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi arasındaki doğrudan ilişkilere değineceğim beşinci yazıya gelmiş bulunuyoruz.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/ataturkculuk-ve-sosyal-demokrasi-4-1967230

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
16.08.2022- 21:46

Atatürkçülük ve sosyal demokrasi-5...- Emre Kongar

Sosyal Demokrasinin yerel, ulusal kökenleri, önce Cumhuriyet Devrimi’nden, Atatürkçülükten de etkilenmiştir.

Şimdi bu açıdan, çok kısaca Atatürk dönemine Kadro Dergisine ve Altı Ok’a bakalım.

***

Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’nı kazanan emperyalist ülkelerin işgaline karşı yaptığı İstiklal Savaşı’na Lenin’in verdiği destek, Mustafa Kemal Atatürk’ün, o sıralarda “Bolşevizm” olarak tanımlanan Rus Devrimi ile yakın ilişkilerine yol açmıştı.

Fakat Osmanlı’nın mirası olan Din-Tarım toplumunun feodal yapısının kıyıcı egemenliği, Atatürk’ü, Rus Devrimi yerine, Fransız Devrimi’ne daha yakın uygulamalara sevk etmiştir.

Sonuçta, anılardan, söylevlerden ve eylemlerden anladığımız kadar, Atatürk, çağdaşlaşma yolunda, Bolşevik Devrimi yerine Milli Demokratik Devrim Stratejisini uygulayan politikaları benimsemişti.

***

Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Demokratik Devrimini tutarlı bir evrensel ideoloji bağlamında formüle etmek isteyenler 1932 yılında Kadro Dergisi’ni çıkarmaya başlamışlardı.

İdeologluğunu Şevket Süreyya Aydemir’in yaptığı bir grup yazar ve düşünürün çıkardığı Kadro Dergisi, Türkiye’deki Sosyal Demokrasi’nin ilk kaynaklarından birini oluşturmuştur.


Atatürk ve İnönü’nün desteğiyle çıkmaya başlayan Kadro Dergisi, İstiklal Savaşı ve Atatürk Reformlarından oluşan “Milli Demokratik Devrim”in ideolojisini, evrensel çapta kabul görecek bir sol terminolojiyle formüle etmeye çalışıyordu.

Derginin ideoloğu S¸evket Süreyya Aydemir, imtiyaz sahibi Yakup Kadri Karaosmanogˆlu, yayın müdürü Vedat Nedim Tör’dü. Dergi ilk sayısında, hedefini şöyle açıklamıştı:

“Türkiye bir inkılap içindedir.

Bu inkılap durmadı...

İnkılabımız derinleşme ve genişleme istikametindedir.

Bu inkılap kendisine prensip ve onu yaşatacaklara şuur olabilecek bütün nazari ve fikri unsurlara maliktir.

Ancak bu nazari ve fikri unsurlar inkılaba ideoloji olabilecek bir fikriyat sistemi içinde terkip ve tedvin edilmiş değildir...

Kadro bunun için çıkıyor.”

***

Kadrocular, Rus Devrimi’nden, Marksizm/Leninizmden etkilenmiş olmakla birlikte, İstiklal Savaşı ve Atatürk Devrimleri bağlamına daha yakın görünen bir yaklaşımla, dünyadaki emperyalist sömürüyü, sınıfsal sömürüyle birlikte birinci başat çelişki olarak niteliyorlardı.

Marksist düşünceyi, Osmanlı toplumsal yapısının geri kalmışlığına, İstiklal Savaşı’na ve Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Demokratik Devrim Reformlarına uyarlamaya çalışıyorlardı.

***

Dönem, Yeni Cumhuriyetin Sanayi Planları yaptığı, “Devletçilik” ideolojisinin telaffuz edilmeye başlandığı dönemdir:

1930 yılında, Cumhuriyeti Demokrasiyle taçlandırmak için Atatürk tarafından Fethi Okyar’a kurdurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın Liberalizmi savunmasına karşı CHP’nin Başbakanı İsmet İnönü “Devletçilik” terimini Ankara-Sivas demiryolunun açılış nutkunda “Muhterem muarızı” Fethi Okyar’a karşı dile getirmiştir.

Tam bu sıralarda Kemalizm de Altı Ok olarak formüle edilmeye başlanmıştır.

Bütün bu nedenlerle Profesör Örsan K. Öymen daha önce andığım makalesinde şöyle diyordu:

“Atatürk’ün, 1920’li ve 1930’lu yıllarda halkçılık ve devletçilik ilkeleriyle ve karma ekonomik model uygulamasıyla, Batı Avrupa’da 1960’larda ve 1970’lerde gelişen sosyal demokrasiyi öncelediği söylenebilir.”

***
Sonuç olarak Atatürkçülük/Kemalizm ile Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkilerin Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, hem Kadro Dergisi aracılığıyla hem de Atatürk’ün Milli Demokratik Cumhuriyet Devrimi’ni formüle etme çabaları sırasında dile getirilen Altı Ok bağlamında, başladığı açıkça görülmektedir.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/ataturkculuk-ve-sosyal-demokrasi-5-1968101

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
16.08.2022- 21:54

Atatürkçülük ve sosyal demokrasi-6... - Emre Kongar

Dünkü yazıma “Sosyal Demokrasinin yerel, ulusal kökenleri, önce Cumhuriyet Devrimi’nden, Atatürkçülükten de etkilenmiştir” diyerek başlamış ve Kadro Dergisi ile Altı Ok bağlamında Atatürkçülük’le Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkileri irdelemeye çalışmıştım.

Bugün Çok Partili Dönemdeki değişme ve gelişmelere bakmaya çalışacağım.

***
Türkiye’nin Çok Partili Düzen’e geçişi İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle ve Soğuk Savaş’ın başlamasıyla eşzamanlıdır.


Çok Partili Düzen’e geçildikten sonra iktidara gelen Demokrat Parti döneminde Türkiye NATO’ya girmiş, her türlü sol ezilmiş, Menderes’in ilk eylemlerinden biri, kendisinin iktidara gelmesine destek veren Komünistleri tevkif etmek olmuştu.

Ayrıca, İsmet İnönü sermaye sınıfı ve işçi sınıfı gibi çağdaş sınıflar gelişmeden Demokratik Rejim’i kurma çabasını başlatmış olduğu için, ülkede sol ideolojiyi destekleyecek sınıfsal yapı da yoktu.

Menderes’in esas olarak tarikatlar, toprak ağaları ve geniş köylü kitleleri tarafından desteklenen “Demagojik”, “Karşı Devrimci” iktidarı dönemi, her türlü sol düşüncenin ve eylemin ezilerek bastırıldığı dönemdir.

***
Sosyal Demokrasi, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi sonrası kabul edilen 1961 Anayasası’nın özgürlükçü ortamı içinde yeniden gündeme gelen Sosyalist/Komünist hareketlerle birlikte ortaya çıktı.

Sosyalist/Komünist çizgideki Türkiye İşçi Partisi TİP’in 1961 Anayasası bağlamında meşru bir parti olarak siyaset sahnesine çıkması, 1965 seçimlerinde 15 milletvekili ile Meclis’e girecek bir başarı elde etmesi Sosyal Demokrat eğilimleri de harekete geçirmişti.

TİP’in yükselişini gören İsmet İnönü, Bülent Ecevit’le birlikte, 1965 seçimleri öncesinde CHP’nin “Ortanın Solunda” bir parti olduğunu belirterek Kemalizm/Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi arasındaki bir senteze işaret ediyordu.

***
Ecevit, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra kurulan İnönü hükümetlerinde çalışma bakanı olarak görev yapmış, işçi haklarının yasal güvencelere kavuşturulmasında öne çıkmış ve Sosyal Demokrasi’den esinlenen “Ortanın Solu” hareketinin lideri kimliğini kazanmıştı.

12 Mart 1971 Askeri darbesinin kendisine, kendisinin sol görüşlerine karşı yapıldığını iddia ederek CHP içinde İsmet İnönü’ye karşı çıktı ve CHP’nin genel başkanı oldu.

Daha sonra Celal Bayar’ın Demokrat Parti’ye destek vermesiyle, Demirel ikinci sıraya düşünce, 1973 seçimlerinde birinci parti oldu ve Erbakan ile koalisyon kurdu.

Böylece “Ortanın Solu”, yani “Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasinin sentezi” iktidar ortağı olmuştu.

***
Bundan sonrası, ne yazık ki Karşı Devrimci 12 Eylül 1980 askeri darbesi yasaklarının zorunlu hale getirdiği saçma sapan isim oyunlarıyla zedelenmiştir.


12 Eylül Yönetimi bütün siyasal partilerle birlikte CHP’yi de kapatmış ve bütün siyasal liderlerle birlikte CHP’li yöneticilere de yasaklar getirmişti.

Bu ortamda Türkiye’deki “Orta Sol” seçmen potansiyeli siyasete taşımak için Erdal İnönü, “Sosyal Demokrasi Partisi” SODEP’i kurmuş, Aydın Güven Gürkan da askerlerin aynı potansiyeli kullanmak için kurdurdukları “Halkçı Parti”nin demokratikleştirilmesi sürecinde Genel Başkan seçilmişti.

“Sosyal Demokratik” ideolojiyi benimsemiş olan bu iki parti “Sosyaldemokrat Halkçı Parti”, SHP adı altında, Erdal İnönü’nü Genel Başkanlığında birleşti ve böylece “Sosyal Demokrasi” isim olarak da Atatürk’ün partisi olan CHP’nin mirasını sahiplenmiş oldu.

***
Ama elbette Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi’nin ilişki serüveni devam ediyordu.

Değerli okurlarımız, özellikle gençler, gittikçe garipleşen bu ilişki serüvenini ilgiyle izlediklerini belirtiyorlar.
Teşekkür ederim.


https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/ataturkculuk-ve-sosyal-demokrasi-6-1968582

melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
17.08.2022- 00:29

Mahpusları düşünürken - 7... - Emre Kongar

İnsanlar parmaklıklar arkasındayken “düşünce yazısı” gibi görünen, ama aslında siyasal olduğu için sorunu temelden çözecek olan “ideolojik” nitelikli yazı yazmak çok zor.

Aslında yazının başlığı “Mahpusları Düşünürken-7” değil, “Mahpusları Düşünürken-Sonsuz” olmalıydı:


“7” rakamı “Atatürkçülük ve Sosyal Demokrasi” başlıklı yazılarımın sırasını belirtiyor.

Esas sorun, insanlar haksız ve hukuksuz kararlarla hapse atılır ve orada tutulurken düşünce dünyasında olan ve ideolojik nitelik taşıyan tartışma ve irdeleme yazıları yazmak:

Bir yandan toplumun haksızlık ve hukuksuzlukları kanıksamasını engellemek için insanların dikkatlerini doğrudan bunlara çekmek istiyorsunuz...

Öte yandan yapılan bütün bu haksızlık ve hukuksuzlukların iktidardan kaynaklandığını, dolayısıyla bunların önlenmesi için iktidarın değişmesi gerektiğini, bunun için de seçmenlerin siyasal bilinçlerinin adalet ve özgürlük ilkeleri ekseninde birleştirilmesinin zorunlu olduğunu biliyorsunuz...

Özellikle hapiste olan okurlarımın yazılarımı bu çelişkinin ışığında okuduklarını umut ediyorum.

***
Gezi Parkı Direnişinde, Mücella Yapıcı’nın simge haline geldiği, yeşili, çevreyi, demokrasiyi, kamu çıkarlarını savunanlar hâlâ hapiste.

Aslı Aydıntaşbaş, Henry Barkey, savcı ve mahkeme heyeti dörtgeninde, artık iftiraya uğradığı tamamen açığa çıkan Osman Kavala, dört duvar arasında.

Bir kişi hariç, 28 Şubat’ta olmayan darbeye ilişkin bir suçlamayla mahkûm edilenler hâlâ parmaklıklar arkasında.

Selahattin Demirtaş Kürt seçmenler üzerinde oynanan oyunlar bağlamında hâlâ hapiste ve üstelik iktidar tarafından İmralı’ya hesap vermekle tehdit ediliyor.

Hâlâ hastalar, engelliler, 80-90 yaşındaki insanlar, hamile, lohusa kadınlar, bebekler, çocuklar hapse atılıyor veya hapisteler.

Ve ben Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkileri yazıyorum.

Çünkü bütün bu sorunların çözülmesi Demokratik Rejim’in işletilmesine ve siyasal iktidarın değişmesine bağlı.


Oysa, Demokrasi hedefinde birleşmeleri gereken çeşitli siyasal akımlar ve ideolojiler, emperyalistlerle işbirliği yapan despotların, demokrasiyi sadece kendileri için isteyen dinci, ırkçı egemenlerin kışkırtmalarıyla, birbirlerine saldırıyorlar.

Adalet ve özgürlük için “Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” hedefinde birleşmeleri gerekenler birbirlerini boğazlamamalılar; Demokratik Rejim kurulduktan sonra aralarındaki kozları temel hak ve özgürlüklerin güvencesi altında paylaşabilirler.

***

Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi’nin birleşmesi ve bütünleşmesi, CHP içinde, İnönü-Ecevit zamanında “Ortanın Solu” ile başlamış, Ecevit’in 1977 seçimlerinde “Sosyal Demokrat Parti” anlayışı bağlamında elde ettiği başarı ile onaylanmıştı.

1977 seçimlerine hazırlanan Ecevit, “Yeni CHP” sloganı bağlamında, Göreme Sokak’ta kurulan çalışma biriminde bir grup genç bilim insanı ile CHP’nin klasik 6 Ok reçetesine altı yeni ilke eklemişti:

1) Özgürlük.

2) Eşitlik.

3) Dayanışma.

4) Emeğin üstünlüğü ve bütünlüğü.

5) Gelişmenin bütünlüğü ve etkinliği.

6) Demokratikleşme.

Bülent Ecevit bu altı ilkeyi, geleneksel 6 Ok’un “Çağdaş yorumları” olarak nitelemişti.

Yakından bakıldığından gerçekten de bu altı ilkenin geleneksel 6 Ok’un güncelleştirilmesine yardım ettiği anlaşılır.

Sağ-Sol terörü altında bunalmış olan ülkede, 1977 seçimlerine bu yeni programla gidildi...

Benim bulduğum “Analar, evlatlarınızı oylarınızla koruyunuz” sloganı da çok etkili olmuş ve CHP yüzde 41.4 oyla birinci parti olarak çıkmıştı!

Ama ne yazık ki Ecevit, 11’lerle kurduğu hükümette aynı başarıyı gösterememiş, ülke 12 Eylül 1980 askeri darbesine sürüklenmiş ve her türlü sol, özellikle “Sosyal Demokrasi”, darbeciler tarafından ezilmişti.

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/mahpuslari-dusunurken-7-1969300

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
17.08.2022- 00:35

Atatürkçülük, sosyal demokrasi ve malı götürenler-8...Emre Kongar
 
Bütün dünyada, her “Karanlık Rejim”de Demagoji, Diktatörlük, Hırsızlık el ele, göz göze, gönül gönüle gelişir!

Her Demagog politikacı, diktatörlük yolunda yürür ve hırsızlık yapar.

Demagoji:

Irkçılık, azgın milliyetçilik...

Dincilik, mezhepçilik...

Mağduriyet edebiyatı...

Diktatörlük:

Dışlama, düşmanlaştırma...

Hain suçlaması...

Hukuksuzluk...

Adaletsizlik...

Baskı, sansür, hapis...

Hırsızlık:

Yağma...

Rüşvet...

Yolsuzluk...

Karanlık rejimlerin ortak özellikleridir.

Bütün dünyada, bunların çaresi, “Karanlık Rejim”den kurtulmak...

“Karanlık Rejimi” “AYDINLATMAKTIR”!

Ama bu hiç de kolay bir iş değildir:


Çünkü kurdukları “Karanlık Rejimin” aydınlığa doğru evrimleşmesini engellemek isteyen Demagog, Diktatör, Hırsız yöneticiler, “Aydınlanmadan”, Demokrasiden yana olanların aralarındaki siyasal ve ideolojik farklılıkları derinleştirmek, tarafları birbirlerine karşı kışkırtmak için ellerinden gelen her şeyi yaparlar...

Böylece Demokrasiden, Aydınlanmadan yana olanlar aralarındaki siyasal ve ideolojik farklıkları tartışırken “malı götürmeye” devam ederler.

***

Türkiye’deki Atatürkçülük ile Sosyal Demokrasi arasındaki ilişkiler ne yazık ki 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleriyle, çok ciddi müdahalelere maruz kalmıştır.

Birinci olarak, her iki askeri darbe de yaptıkları haksızlık ve hukuksuzlukları Atatürkçülük adına yaptıklarını iddia ederek Atatürkçü ideolojiyi zedelemişlerdir.


İkinci olarak her iki askeri müdahale de solun her türlüsünü yasaklayarak ve demokratik bütün oluşumları bastırarak özgür tartışma ortamını yok etmişlerdir.

Örneğin, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra, benim Ecevit’e yakınlığımı ve danışmanlığımı bilen darbeciler onu hapse attıklarında bana da haber yollamışlar ve Sosyal Demokrasi’nin de (CHP tabanının desteğinden dolayı) “tehlikeli olduğu” konusunda uyarıda bulunmuşlar, “Bu dönemde Sosyal Demokrat olmak, Komünist olmaktan tehlikeli” demişlerdi!

***

CHP de bütün öteki partilerle birlikte kapatılmış, Ecevit de hapse atılmıştı.

Ama zaten tam darbe öncesi bizzat Bülent Ecevit, bana, “Emre Bey, bu Deniz Baykal ile Ali Topuz arasındaki hizip çekişmesinden bıktım, usandım, CHP Genel Başkanlığından istifa edeceğim” demişti.

12 Eylül Darbesi’nin devamı olan Özal dönemine geçerken, “Sosyal Demokratların”, “Atatürkçülerin”, “CHP’nin”, “Ortanın Solunun” oyunu toplamak için darbeci askerlerin Başbakanlık Müsteşarlığı yapmış olan Necdet Calp’a Halkçı Parti kurdurulmuştu.

Bu arada kapatılan CHP’nin mirasına sahip çıkılması için, Erdal İnönü de Sosyal Demokrasi Partisi, SODEP’i kurmuştu.

Ama bu parti güya serbest denilen ama bütünüyle askeri denetim altında geçen 6 Kasım 1983 seçimlerine sokulmamış, milletvekili adayı olan Genel Başkan Erdal İnönü’nün adaylığı ise Evren ve arkadaşları tarafından veto edilmişti.

Askeri darbenin baskısı ve siyasal yasakları altında, Ortanın Solu, Demokratik Sol, Sosyal Demokrasi, halkçılık, Atatürkçülük kavramları birbirine karışmıştı.

Partiler bazında ise:

İsmet İnönü
’nün, Ecevit’in başkanı olduğu eski Cumhuriyet Halk Partisi...

Halkçı Parti...

Sosyal Demokrasi Partisi...

Halkçı Parti ile Sosyal Demokrasi Partisi birleştikten sonra Erdal İnönü’nün başkanı olduğu Sosyal Demokrat Halkçı Parti, SHP...

Ecevit’in Demokratik Sol Partisi...

Tekrar açıldıktan sonra Deniz Baykal’ın yeniden ele geçirdiği yeni CHP...

Aralarındaki kavgalarla, Türkiye’deki hiçbir siyasal ve ideolojik tartışmanın sağlıklı bir biçimde yapılmasına olanak bırakmamıştı.

***

Bir sonraki yazı: “SHP ile Sosyal Demokrasi yeniden iktidarda mı?”

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/emre-kongar/ataturkculuk-sosyal-demokrasi-ve-mali-goturenler-8-1970116

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]