Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol


Resim Ekleme
İLERİportal'daki Salı ve Cumartesi yazılarını mutlaka sabırsızlıkla bekler, okur ve büyük çoğunlukla foruma asardım. Sabaha karşı foruma girdiğimde onun Salı yazısını görememiştim. Zaman zaman geç kaldığı oluyordu, ona yordum, sonra, bir iki   saat önce yoldayken, face' te o kötü habere rastladım. Ya... İnanamıyor insan. Metin Çulhaolu ölmüş. Metin Çulhaoğlu artık yok. Bir sosyalist aydınımızı, ışıldayan, yolumuzu, ufkumuzu aydınlatan bir ışığı daha yitidik. Kabullenebilmek o kadar zor geliyor ki...

TKP'nin ilk bölünmesinde özellikle ona yönelik bir kızgınlığım vardı. Farklılıklar, eğilimler, hatta parti içinde kimi hizipleşmeler olabilirdi. Bunları kabullenerek, demokratik merkeziyetçiliğn bu tür farklılıklardan   besleneceği benimsenerek koca partinin ortadan ikiye yarılmasının önüne geçilebilirdi diye düşünür ve bölünmeden en fazla sorumluluğu onun payına yüklerdim, parti içinde ne yaşandığını da tam olarak bilmeden...

Çok geçmeden Çulhaoğlu'nun içinde bulunduğu parti de ikiye bölündü. Bir bir türlü anlayamadığım, anlam veremediğim ve belki de hiç anlayamayacağım bir bölünme silsilesi sanki sol siyasetin dışa yönelik değil de içe dönük yapıldığı izlenimi vermeye başlamıştı. (Laf aramızda, bu durum insanı partili siyasetten de soğutuyor, ya da bana öyle geliyor.)

Metin Çulhaoğlu TKP'den ayrılan ekibin büyük çoğunluğuyla birlkte en son TİP'teydi. Kişisel tercihi nedeniyle mi, bilmiyorum, tv.lerde pek kendini göstermiyordu. Ama önemli bir sosyalist aydınımızdı. Öteden beri partili bir mücadele anlayışını da benimsemişti. Bedeller ödemişti ve ansızın, işte...

Işıklar içinde uyusun.
Toprağı incitmesin.
Çok önemli bir aydınımızı yitirdik.

Sosyalistlerin, özellikle TİP'li dostların başı sağolsun.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
16.08.2022- 16:48

Yazarımız Metin Çulhaoğlu’yu kaybettik

Türkiye’nin en önemli Marksistlerinden, yazarımız Metin Çulhaoğlu’yu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz…

Resim Ekleme

Türkiye’nin devrim ve sosyalizm mücadelesinin çınarlarından 68 Kuşağı önderi ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurucularından, İleri Haber yazarı Metin Çulhaoğlu, 75 yaşında hayatını kaybetti. Hayatı boyunca sosyalizm bayrağını elinden düşürmeyen Çulhaoğlu, sayısız eser, makale ve köşe yazılarıyla Türkiye’nin devrimci birikimine eşsiz katkılarda bulunurken, çok sayıda insanın da hocasıydı…

Türkiye’nin en önemli Marksist düşünür, yazar ve siyasetçilerinden Metin Çulhaoğlu, 1947 yılında Balıkesir’de doğdu. 1970 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin (ODTÜ) İktisat Fakültesi'nden mezun olan Çulhaoğlu, 1968-1969 yıllarında ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'nde yöneticilik yaptı. Birinci ve ikinci Türkiye İşçi Partisi’nde görev alan Çulhaoğlu, 1975–1978 yılları arasında haftalık Yürüyüş dergisinde sırasıyla yazar, yazı işleri müdürü ve başyazar olarak görevler üstlendi. Türkiye İşçi Partisi 2. Kongresi'nde yaşanan ayrışmadan sonra Yalçın Küçük, İlhan Akalın ve Mesut Odman (Odabaşı) gibi isimlerle Eylül 1979'da Sosyalist İktidar dergisini çıkarmaya başladı. Aylık olarak yayınlanan dergi toplam 11 sayı çıktı. Çulhaoğlu, bu derginin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Derginin yayın hayatına 12 Eylül 1980 darbesiyle son verildi.

1983–1986 yılları arasında cezaevinde kalan Çulhaoğlu, 1986 yılında Gelenek dergisi kolektifinin kuruluşuna öncülük etti. Bu hareket daha sonra partileşerek Sosyalist Türkiye Partisi (STP) olarak siyaset sahnesindeki yerini aldı. Çulhaoğlu 1993 yılında partiden ayrıldı ve bir grup yoldaşıyla birlikte Sosyalist Politika dergisini çıkarmaya başladı. Sosyalist Politika grubu, sırasıyla Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) kuruluşlarında yer aldı. 2001 yılında Sosyalist Politika grubuyla birlikte ÖDP'den ayrılarak, Gelenek Hareketi ile yollarını yeniden birleştirdi ve Türkiye Komünist Partisi'ne (TKP) katıldı. O tarihten 2014 yılına kadar partinin Merkez Komitesi'nde görev aldı. Çulhaoğlu, TKP’de 2014 yılı Nisan ayında başlayan ayrışmayla birlikte Halkın Türkiye Komünist Partisi'nin (HTKP) kuruluşunda yer aldı. 7 Kasım 2017'de kurulan Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) Merkez Komite görevini üstlenen Çulhaoğlu, TİP Parti Meclisi üyesiydi.

BirGün, soL gibi birçok günlük gazetede köşe yazıları yazdı. 16 Ağustos 2014 tarihinden bugüne İleri Haber’de salı ve cumartesi günleri yazıları yayınlandı.

YAZDIĞI VE KATKIDA BULUNDUĞU KİTAPLAR

Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu

Tarih Türkiye Sosyalizm

Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri

Gençlerle Baş Başa: Sosyalizm

Sivil Toplum: Devletin Büyümesi

Solda "Sivil Toplum" Söylemi: Gerçekler ve Yanılsamalar

İdeolojiler Alanı ve Türkiye Örneği

Doğruda Durmanın Felsefesi

Sivil Toplum: Devletin Büyümesi

Engels Okuma Kılavuzu

Lenin Okuma Kılavuzu

Anaakım Bilime Marksist Müdahaleler

Halkın Devlet Yönetimine Katılımı Üzerine (Çeviri)

Ulusal Sorun ve Kültürel Özerklik (Önsöz yazarı)

https://ilerihaber.org/icerik/yazarimiz-metin-culhaogluyu-kaybettik-144045

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
17.08.2022- 00:41

O insan Metin Çulhaoğlu

75 yıllık yaşamında biriktirdiği ne varsa hepsi devrime adanmıştır.

Doğan Ergün  

Resim Ekleme

Bazı insan vardır…

Karanlıkta yolunuzu kaybeder gibi hissettiğinizde pusulanız olur.

Uzağı göremediğinizde ufkunuz olur.

Karmakarışık bir yığın varsa önünüzde, tasnif eder, ayrıştırır, sadeliğe kavuşturur.

Bazı insan vardır…

Emin’dir.

Şüphe duymazsınız, güven verir.

Onu savunduğunuz yerde doğru yeniden şekillenir, canlanır.

Doğrusuna tutunur, siz de ayağa kalkarsınız.

Bazı insan vardır…

Ondan duyduğunuz bir söz, okuduğunuz bir cümle şimşekler çaktırır beyninizde…

Yeni sorular sordurur, heyecanlandırır. Daha önce niye hiç böyle düşünmemiştim, diye hayıflandırır.

Bazı insan vardır…

Kişilerle, kişisel ilişkilerle, onun bunun dediğiyle, ona buna denecekle uğraşmaz; fikirlerle, işlerle ilgilenir.

En çok konuşan değil; en çok dinleyen, en güzel, en özlü konuşandır.

Sürekli öğüt vermez. O yüzdendir ki; “yapma” dediği yapılmaz.

En bilgin aynalara, en renkli şekilleri aksettiren O’dur. Ve elbet bizim destanımızda en çok onun maceraları vardır.

Metin Çulhaoğlu, Metin ağabey, Metin yoldaş, işte, O insandır.

***

Metin Çulhaoğlu hakkında okuduğunuzda yalnız Türkiye’de değil dünyada da Marksizmin en seçkin teorisyenlerinden biri olduğunu göreceksiniz. Öyledir ama öyle olmasının tek nedeni aydınlık bir zihne, müthiş bir entelektüel kapasiteye sahip olması değildir.

55 yıldır örgütlü, 55 yıldır sosyalist hareketin bir neferi; etiyle, tırnağıyla siyasi mücadelenin bir parçası olduğu için yetkinleşmiştir.

75 yıllık yaşamında biriktirdiği ne varsa hepsi devrime adanmıştır.

Marksist olduğu için devrimci; devrimci olduğu için Marksisttir.

Marksizmi bir tür totolojiye, akademizme, iktidarsız bir öğretiye, dar bir çevrenin kendi arasında konuştuğu kapalı bir dile çevirmeye çalışanlarla göğüs göğüse ama nezaketle, bilgece, saygınca çarpışmıştır.

Fikirlerden çok kişilerle, tarihsellikten çok ¨an¨la ilgilenen, ister sağda ister solda sürekli dogmalar üreten bu coğrafyada, şablonculuğa meydan okumuş bir aydındır.

Devrimci Marksist bir kuşağın öncüsü, yol göstericisidir.

Yapılması gerekeni öğütleyen, yazınının amacını açıkça ortaya koyandır: Özgül bağlamlı bir Türkiye sosyalist devrim teorisi.

***

Bazı insan vardır…

Her şeyi kendine bağlamaz; yokluğunun koşullarını hazırlar.

Yeri dolmaz ama açtığı yolda güvenle yürüyebilirsiniz.

Metin Çulhaoğlu, o insandır.

İşçi sınıfının başı sağ olsun.

Metin Çulhaoğlu hayatını kaybetti.

https://ilerihaber.org/yazar/o-insan-metin-culhaoglu-144059

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
18.08.2022- 01:51

Metin Çulhaoğlu’nun ardından…

Türkiye sosyalist hareketinin öncü isimlerinden Metin Çulhaoğlu dün geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Bu acı kaybın ardından sosyalist hareketin öncü isimleri ve Çulhaoğlu’nun sıra arkadaşlarıyla konuştuk.

Resim Ekleme

Feyaz Çanak

Türkiye sosyalist hareketinin öncü isimlerinden Metin Çulhaoğlu dün geçirdiği kalp krizi sonucunda yaşamını yitirdi. 74 yaşında yaşamını yitiren Çulhaoğlu neredeyse ömrünün tamamını devrim ve sosyalizm mücadelesine adamıştı. Farklı fikir ve örgütlerde olsalar dahi birçok sosyalistin saygı duyduğu, yakından takip ettiği Çulhaoğlu, Türkiye sosyalist hareketine birçok katkıda bulundu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) devrimci mücadeleye atılan Çulhaoğlu, son ana kadar üretmeyi, mücadeleyi bırakmadı.

Siyasi Haber olarak Çulhaoğlu’nun kaybının ardından sıra arkadaşlarından ve Türkiye sosyalist hareketinin önderlerinden Çulhaoğlu’nu anlatmalarını istedik. Bir dizi isime ilettiğimiz bu isteğimize, Çulhaoğlu’nun üniversite döneminden arkadaşları olan Muharrem Kılıç, Mehmet Yücel ve Çulhaoğlu ile aynı okulda okuyan Mahir Sayın ile HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü, SYKP MYK üyesi Kenan Kalyon ve Devrimci İşçi Partisi Genel Başkanı Sungur Savran olumlu geri dönüş yaptılar.

Resim Ekleme

Muharrem Kılıç: Onun sorgulayıcı arayışı geride kalanlara ışık tutacaktır

"Metin Çulhaoğlu ile yollarımız 1968’de TİP’te, 1970 sonunda Sosyalist Gençlik Örgütü’nde kesişmişti. Sosyalist harekete 12 Mart 1971 Muhtırası ile vurulan darbe, soldaki var olan bölünmeyi derinleştirip yaygınlaştırdı, her birimizi farklı kulvarlara savurdu. Ama bizi aynı ideallerin yolcusu olmaktan alıkoyamadı. 1989-1995 döneminde Sosyalist Birlik Partisi ve onun devamı olan Birleşik Sosyalist Parti’de yine beraber olduk. Uzaktan ve aralıklı da olsa karşılıklı ilişki ve iletişimimiz son aylara kadar sürdü.

Metin 1975’ten itibaren ikinci TİP’te başlayan yürüyüşüne 1980 sonrasında da farklı birliktelikler içinde devam etti. Marksizmin oluşumu, gelişmesi ve ona yönelik güncel eleştiriler bağlamında pek çok kuramsal makale ve kitap yazdı. Türkiye solunun geçmişine ve halihazır durumuna ilişkin özgün düşüncelerini paylaştı. Her aşamada düşünsel ve grupsal safını belirleyip net tutumlar aldı. Örgütlü siyasi hareketin zorunluluğu inancıyla çeşitli partilerin kuruluşunda ve yönetiminde aktif rol üstlendi. Özellikle 1980 sonrasında bilgi ve enerjisini bu işe adadı. Gerek kuramsal gerek örgütsel çalışmalarının tümü “sosyalizme yol arayışı”nın ürünleridir. Genç ömrünü dolduran bütün bu etkinliklerinde Marksizmi her türlü sulandırma, küçümseme ve yadsıma girişimlerine karşı savunmayı kendine görev saydı.

Metin Çulhaoğlu sosyalizme doğru yürüyüşünde hep arayış içinde oldu. Menziline erişememiş olsa da, onun bu sorgulayıcı arayışı geride kalanlara ışık tutacaktır."

Resim Ekleme
Mehmet Yücel: Metin bizim kuşağın üretken bir düşün ve eylem insanıydı

"Metin bizim kuşağın üretken bir düşün ve eylem insanıydı. ODTÜ yıllarından tanışırız. Sosyalist Fikir Kulübü’ne (SFK) sanırım aynı yıl (1966) üye olmuştuk. O yıllarda bir yandan okuyor, öğrenmeye çalışıyor bir yandan da eyliyor ve tartışıyorduk. Mevzu derindi, Türkiye Devriminin yolu/programı sorunu... Sosyalist Devrim ve Milli Demokratik Devrim tartışması. SFK içinde farklı görüşler hep var oldu. Metin TİP'liydi, sözcüleri Sinan'dı(Sinan Cemgil), Sosyalist Devrimi savunuyorlardı. Ben bir süre ne olup bittiğini anlamaya çalıştıktan sonra MDD'ci olmuştum. SFK yönetim kurulları, Öğrenci Birliği'ne katılacak SFK listesi karma oluşturulurdu.   12 Mart'tan sonra ayrı partilerde mücadeleye devam ettik, fazla bir ilişkimiz olmadı. Ben 80'li ve 90'lı yıllarda yurt dışındaydım. 2000'li yılların başında eski SFK'lılar olarak mail grubunda yeniden buluştuk, üniversite işgalini, Komer'in arabasının yakılmasının öykülerini yazıştık, değerlendirdik. Kaybettiğimiz yoldaşları, Taylan'ı, Yusuf'u, Ulaş'ı andık. Ülkedeki arkadaşlar zaman zaman da yemekte, mezar başı anmalarında buluştular. ODTÜ'ye gezi düzenleyip eski günleri andılar.

Ankara'ya yolum düştüğünde bir defa karşılaşmış, sohbet etmiştik. 2 ay kadar önce Ankara'ya gitmiştim, hasta olduğunu duymuştum, aradım, görüşmek istiyordum. Doktoru çok zorunlu olmadıkça sokağa çıkma demiş, görüşemedik.

Üzücü ve zamansız bir kayıp. Toprağı bol olsun..."

Resim Ekleme

HDP Onursal Başkanı Ertuğrul Kürkçü: Metin, “ortak aklımız”ın çok değerli bir katresiydi. Mahrum kaldık.

"Metin’in ardından…

Her politik harekette ufukları o hareketin genel düzeyinin ve kapasitesinin ötesine uzanan insanlar olur. Güçlerini hareketlerinden alsalar da ona kattıkları değer ondan aldıkları gücü genellikle aşar. Hareketin içe kapanma, kendinden memnuniyet, dünyayı kendinden ibaret sayma eğilimine direnir, onu çoğulluklarla belirlenen dış dünyanın diline, mantığına, gidişine ayak uydurmaya teşvik eder, ortak ufka, ortak akla yaklaşmasının pusulası olurlar. Bu bir üstünlük meselesi değildir, doğa vergisi bir meziyetin ürünü de değildir. Kökenle, diplomayla, yetki ve ünvanlarla da ilgisizdir. Bu, güne gelecekten bakma, var olan durumun geçişselliğini anlama ve tanıma yetisiyle ilgilidir. Bu yeti sadece çok çalışarak, çok düşünerek, düşündüğünü bilerek, tartarak, sınayarak, kendinden önce yapılmış ve düşünülmüş olanların bilgisine ulaşmak için uykusuz geceler boyunca okumakla, doğru olanı yapmak için acı çekmeye razı olmakla, çektiklerinden ders almakla kazanılır. Mükafatı tarihsel maddeciliğe bağlanıştır; kendini bilmek, nereden gelip nereye gittiğini bilmek, insan kıymeti bilmektir.

Metin Çulhaoğlu böyle bir insandı. Kendi seçimleri vardı ama o seçimlerinin kendisini sosyalizmin diğer damarlarından ayırmasına izin vermeyen, daima büyük ortaklığa doğru genel yürüyüşe hizalanan tarih kavrayışı, o kavrayışa götüren donanım ve bilgisini cömertçe paylaşmaya hazır oluşu, dışarıdan bakanların da onda kendilerini yansıtan bir akıl gözü bulmalarının asıl nedeniydi. Elbette, içinde yaşadığı, birlikte nefes alıp verdiği topluluğun da ürünüydü ama sonuçta, insan kendisini yapar, Metin, kendisinin eseriydi.

Geride tartışılıp değerlendirmeyi bekleyen, hareketimizin parçalı gerçekliği dolayısıyla genel ilgiye henüz mazhar olamamış pek çok çalışma bıraktı. Bakanlar, orada dünyanın bilgisini içeriye taşımak, içinde akıp gittiği mücadelenin çıktığı ve varacağı yeri kavramak için durmaksızın didinen bir düşünürün büyük emeğini görecekler -Marksist geleneğin engin fikriyatına dayanmakla yetinmeyen, bu geleneği insanlığın her gün yeniden ürettiği bilginin son toplamının içinden geçirerek yenilemeye, keskinleştirmeye ve yeniden paylaşmaya adanmış bir düşünürün emeğini. Ölümü, hareketimizin, Metin’in bunca çabasını ona denk düşen derinlikte bir “eleştiri”yle ödüllendirmesine vesile olsun.

Metin, “ortak aklımız”ın çok değerli bir katresiydi. Mahrum kaldık. Sevgi ve saygıyla ve yoldaşlıkla, elveda…"

Resim Ekleme

SYKP MYK üyesi Kenan Kalyon: Çulhaoğlu, Türkiye’de Marksist geleneğin asla göz ardı edilemeyecek bir fikir erbabı ve düşünürüdür

"Türkiye devrimci/sosyalist hareketinin önemli bir figürünü, Metin Çulhaoğlu’nu bir kalp krizi sonucu yitirdik. Üzüntümüz büyük ve derin. Çulhaoğlu’nu yazı ve görüşleriyle 1970’lerin ortasından, şahsen ve yüz yüze ise 1996’dan beri tanırım. Birleşik Sosyalist Parti ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nde birlikteliğimiz ve ortak mesaimiz, sonrasında ise bir dizi mecrada karşılaşmalarımız aramızda hep “birbirine bakma ve birbirini izleme” ilişkisi doğurdu. Kendi yönümden ifade edecek olursam, bir konuda herhangi bir tez öne süreceksem yahut Marksizm hakkında şu veya bu türden bir tartışmaya dahil olacaksam, Metin Çulhaoğlu buna dair bir şey yazmış mı diye her zaman kurcalamışımdır. Kendi görüşümün sağlamasını yapacaksam şayet, Metin Çulhaoğlu hep dönüp baktığım bir isim olmuştur.

Metin Çulhaoğlu, Türkiye’de partici geleneğin önemli bir temsilcisidir. Yaşamında partisiz geçirdiği dönemler de olmakla birlikte bunlar oldukça kısa kesitlerdir. Fakat onu yalnızca önemli bir “partici gelenek temsilcisi” diye nitelemek hakkaniyetli olmaz. Çulhaoğlu, aynı zamanda, Türkiye’de Marksist geleneğin asla göz ardı edilemeyecek bir fikir erbabı ve düşünürüdür. Yalnızca düşünürlükle yetinenler olmuştur tarihimizde hep. Çulhaoğlu’nun bunu daima örgütlü mücadeleyle bütünlemesi ayrıca takdire şayandır.

Marksizmde “ortodoksluk” meselesi György Lukacs’ın “Tarih ve Sınıf Bilinci” başlıklı ünlü eserinde başımıza açtığı ama aslında Sovyetler Birliği’nde “sosyalizmin inşası”na paralel giden bir tartışmadır. Çulhaoğlu bu konunun, yani Ortodoks Marksizm ve heteredoks Marksizm (Marksizmin bastırılmış ve “sapkın” addedilmiş dip akıntıları) didişmesinin gayet iyi farkındaydı. Bu sebeple kendi konumunu aslında “Ortodoks” olarak tanımlamadı.

Ama Metin Çulhaoğlu, duvarın yıkılmasından itibaren başımıza gelenleri görse de, ayağını Marksizm toprağına sağlamca basmaksızın herhangi bir açılım veya arayışa hep soğuk baktı ve mesafeli durdu. Ayağını sağlam zemine basmak konusunda tamamen haklı olabilir. Ama akıp giden süreç ve zaman karşısında aşırı ihtiyat ve garanticilik ve “geçmişin ölü elini kırmak” konusunda haddinden fazla tereddüt, bir tür yeniden kuruluşçuluğun kıyısında dolanıp durma konusunda acaba haklı mıydı? Bütün genç yoldaşlara kitap ve yazılarıyla Metin Çulhaoğlu’nun külliyatını incelemelerini salık veriyorum. Anısıyla saygıyla…"

Resim Ekleme

DİP Genel Başkanı Sungur Savran:
Gelecek kuşaklar Metin’i Marksizm konusundaki sebatı dolayısıyla şükranla anacaktır

Marksizmin yorulmaz savaşçısı Metin Çulhaoğlu…

Metin Çulhaoğlu’nun bence en önemli özelliği, bu çağda son gününe kadar Marksist kalmasıydı. Berlin Duvarı’nın çökmesi ve Sovyetler Birliği’nin çözülmesi sonrasında liberalizm ve postmodernizm solun düşünürlerini birer birer kendi hâkimiyet alanına çeker ve evcilleştirirken, düzenin karşısında yer alanlar ise Türkiye tarihini en başta sınıflar mücadelesi olarak kavramak yerine bu coğrafyada yaşayan ulusların arasındaki bir boğazlaşma olarak anlamaya yönelirken Metin, Marksizm alanında kalmakta ısrar eden az sayıda teorisyenden biri oldu.

Ayrıca Türkiye solunun tarihinde Sovyet Stalinizmi taraftarları arasında radikal bir damarın varlığını sürdürmesinde önemli bir rol oynadı. İkinci TİP’te Yürüyüş dergisi ekibi içinde pişen Metin, hem tarihî TKP’nin burjuva rejiminin sol kanadı haline gelme çabası ve hem de birinci ve ikinci TİP’in parlamentarizme sıkışan darlığı karşısında Stalinizm içinden gelen radikal bir kanadı temsil etti. Bu yüzden kendisinden önceki kuşaktan gelen fikir arkadaşlarıyla birlikte partiden ihraç edildi. 12 Eylül öncesi Sosyalist İktidar ve 12 Eylül sonrası Gelenek dergileri aracılığıyla bu radikalizmi yaşattı.

Bu radikalizmdir ki kitlesel bir birleşik işçi partisi kurulmasına omuz vermek amacıyla ÖDP’ye katılan biz devrimci Marksistler ile Metin ve arkadaşlarının Sosyalist Politika dergisi çatısı altında toplanmış olan arkadaşlarını (başka bazılarıyla birlikte) ÖDP’nin sol kanadı olan Sosyalist Emek İnisiyatifi’nde (SEİ) buluşturdu. Metin’le yolumuz epey kesişmiştir. Ama bence çeşitli ortaklıklarımız arasında bu en önemlisidir, bizi en çok yaklaştırandır. ÖDP’nin ikinci kongresinde SEİ, partinin dünyadaki anti-Marksist atmosfere teslim olan genel yönelişi karşısında Marksizmin güçlü sesi oldu. Metin, hayatının her aşamasında sergilediği yüksek hitabet yeteneğinin de sayesinde o kongrede SEİ’nin en önemli sözcülerinden biriydi.

Sonra yollarımız ayrıldı. Ama karşılıklı saygımızı hiç yitirmedik. Birlikte çok toplantıda konuşmacı olarak yer aldık. Hatırladığım kadarıyla pandemi öncesinde son ikisi, HDK’nın Ekim devriminin 100. yılı dolayısıyla düzenlediği sempozyum ile Marx’ın 200. doğum yıldönümü vesilesiyle düzenlenen bir başka sempozyumdur. Gelecek kuşaklar, başka şeylerin yanı sıra, Metin’i Marksizm konusundaki sebatı dolayısıyla şükranla anacaktır.

Resim Ekleme

Mahir Sayın: Aklına hitap edilebilecek bir sosyalist olarak gördüğüm Metin’in kaybı gerçek anlamda bir eksiklik oluşturacaktır

Metin Çulhaoğlu’nun anısına saygıyla…

Metin’le yollarımız 70 öncesinde ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü’nde (SFK) kesişti. Sosyalist olarak bir araya gelişimizin ardından da TİP içindeki ayrışmanın SFK’ne yansımasıyla birlikte sosyalist mücadelede, Sosyalist Birlik Partisi’nin (SBP) kuruluşuna kadar yollarımız ayrı doğrultuda ama aynı siperde ilerledi. İhtilalcilik konusunda hiçbir zaman anlaşamamış olsak da Metin seksenli yılların ortalarından beri sürdürdüğümüz yeniden yapılanma çabalarının önemli katkıcılarından biri oldu. Bu ortaklık Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) içindeki bölünmenin sonuna kadar devam etti. ÖDP içerisinde nispeten yakın düştüğümüz çevrelerden birini de Metinlerin Gelenek Grubu oluşturmaktaydı. Ancak bu yakınlık ÖDP’den ayrıldıktan sonra uzaklaşmaya dönüştü. Metin’in yeni TKP’ye katılışıyla birlikte yollarımız özellikle proletarya enternasyonalizmi konusunda bir kez daha çatallaştı ama yeni TİP’in kuruluşuyla birlikte de bu uzaklaşma buluşmaya doğru ilerlememiş olsa bile yeniden bir paralellik kazanmaya başladı. Bütün anlaşmazlıklarımıza karşın Metin’de var olan sosyalist cevher her zaman bir yerlerde bir biçimde mücadele ortaklığı içerisine girmemize olanak sağlamaktaydı.

Bizim neslimizden yetişen sosyalistler içerisinde her zaman aklına hitap edilebilecek bir sosyalist olarak gördüğüm Metin’in kaybı sosyalist hareket içerisinde gerçek anlamda bir eksiklik oluşturacaktır. İnanıyorum ki, sosyalist hareketin yeniden kuruluşunda bundan sonraki süreçte de Metin olumlu roller oynamaya devam edecek bir sosyalist olacaktı. Onu böyle çok verimli olabileceği bir zamanda kaybetmiş olmak, benim içimi acıttığı gibi sosyalist hareketin de önemli bir kaybı oldu.

Anısını mücadelemizde yaşatmak, birlikte olduğu arkadaşları kadar bizlere de düşen bir görevdir. Sosyalist mücadele onu unutmayacaktır diye inanıyorum."

https://siyasihaber9.org/metin-culhaoglunun-ardindan

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
19.08.2022- 05:03

Metin Çulhaoğlu'ya son veda…

Türkiye’nin en önemli Marksistlerinden, yazarımız Metin Çulhaoğlu bugün son yolculuğuna uğurlandı.

Resim Ekleme


Türkiye’nin devrim ve sosyalizm mücadelesinin çınarlarından, 68 Kuşağı önderi ve Türkiye İşçi Partisi (TİP) kurucularından, İleri Haber yazarı Metin Çulhaoğlu, 16 Ağustos Salı günü 75 yaşında hayatını kaybetti. Çulhaoğlu, bugün Ankara Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi.

Yaşamı boyunca emek mücadelesinin her alanında görev üstlenen ve Türkiye sosyalist hareketine yaptığı eşsiz katkılarla birçok devrimciye ilham olan Metin Çulhaoğlu için Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’nda tören düzenlendi.

Çok sayıda siyasi parti ile kitle örgütü temsilcilerinin katıldığı törende Çulhaoğlu'nun cenazesi Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’na getirildi. Çulhaoğlu'nun cenazesi yoldaşlarının omuzları üzerinde sloganlar eşliğinde sahneye taşındı. Saygı duruşunun ardından slayt gösterisi yayınlandı.



"METİN ÇULHAOĞLU YOLUMUZU AYDINLATMAYA DEVAM EDECEK"

Törende konuşma yapan TİP MYK üyesi Can Soyer, "Metin abi hakkında konuşmak zor olacak ama kendisinin olduğu ortamlarda hakkında konuşulmasını pek sevmezdi. Arkasından konuşmak daha da zormuş" dedi.

Türkiye'deki birçok sosyalistin Metin Çulhaoğlu ile mutlaka bir anısı olduğunun altını çizen Soyer, "Metin Çulhaoğlu, buradaki herkes için bir şey ifade ediyordur. Hepimizde bir izi, anısı vardır, olmaya da devam edecek" ifadelerini kullandı.

Çulhaoğlu'nun Türkiye sosyalist hareketine ışık tutmaya devam edeceğini belirten Soyer, konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

"Devrimci teoriyi, teoride derinleşmeyi, devrimcileşmenin sigortası olarak gördü. Teori ile kuracağımız bağı kendi siyasal yaşamında cisimleştirdi.

1965'ten beri bir siyasal çizginin daimi temsilcisi oldu. Örgütlü kalmanın imkansızlaştığı dönemlerde bile örgüt çatısı altında buluşmak, buluşturmak için çabaladı. Yol açtı, yanındakiler geçemezken o yolu koçbaşı ile açtı.

İhtiyaç duyulan devrimci yol devrimci çıkış, pratik ve irade neyse onu aramaktan yılmadı. Herkesin yıldığı dönemlerde bile aradı, buldu ve paylaştı.

Kişisel bir söz söylemek istiyorum: Metin abimizin yıllar önce yazdığı bir yazı başlığı bir daha fenersiz yakalanmamak üzere. Biz biraz fenersiz kalmış hissediyoruz bugün, ama bıraktıkları bizim yolumuzu aydınlatacak fenerin ışığı. Hep yürüyen, hep iddialı ama mütevazı, hep evrensel ama Türkiyeli, hep aydın, derinlikli, incelikli ama militan, hem hoca hem de bir sıra neferi yoldaş...

Bunlar onun yolumuzu aydınlatacak ışıkları. Biz onun yokluğunda yürürken yolumuzu aydınlatacak."

"ONUN KAVGASINI BÜYÜTEREK YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ"

Can Soyer'in konuşmasını tamamlamasının ardından TİP Gençlik Sekreteri Arzum Yalçın söz aldı.

"Onunla beraber yol yürümenin gururunu daima taşıyacağız" diyen Yalçın, "Onun kavgasını büyüterek yolumuza devam edeceğiz" ifadelerini kullandı.

Yalçın konuşmasında şunları söyledi:

"Bugün buraya bir devrimciyi, 75 yıllık hayatında ne biriktirdiyse mücadeleye aktaran bir sosyalizm neferini uğurlanmaya geldik.

Gurur duyuyorum beraber mücadele ettiğim için. Benim gibi binlerce genç yoldaşı da aynı gururu taşıyor.

Bıkmadan, usanmadan yeniden bir devrimci çıkış aramanın yol göstericisiydi bizim için. Onunla beraber yol yürümenin gururunu daima taşıyacağız.

Metin abi bizim yoldaşımız, hocamız, kutup yıldızımızdı. Kahramanlara ihtiyaç duyulmayan bir dünya için kahramanca mücadele etti.

İyi ki vardın, iyi ki varsın Metin abi."

OĞLU SİNAN ÇULHAOĞLU SÖZ ALDI

Törende Arzum Yalçın'ın sözlerinin ardından Metin Çulhaoğlu'nun oğlu Sinan Çulhaoğlu söz aldı:

"Babam çok küçük yaşımdan itibaren beni bir birey olarak tanıdı. Saygısını da hissettirdi sevgisinin yanında.

Babamın sadece benim bileceğim yönüyle babalığından bahsedeceğim.

80'lerin başında Batıkent'te annem çalışır babam benimle ilgilenirdi.

Yaptığı çeviri işlerine mola verdiğinde oyun oynardık.

Espriliydi, beni çok güldürürdü. Karikatür çizerdi...

Babam çok küçük yaşımdan itibaren beni bir birey olarak tanıdı. Saygısını da hissettirdi sevgisinin yanında.

Hepinize teşekkür ederim iyi ki varsınız."

"BİZİM İÇİN EMSALSİZ KELİMESİNİN KARŞILIĞI METİN ÇULHAOĞLU'DUR"

Sinan Çulhaoğlu'nun ardından ise söz alan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, "Sevgili yoldaşlar, değerli mücadele dostlarımız, hepinizi TİP adına selamlıyorum. Yoldaşlar, haberi aldığımız günden beri dünyanın devrimcilerinin, işçi sınıfının neyi kaybettiğini bilmediğine yanıyorum. Nasıl bir devrimciyi kaybettiğimizi henüz anlayamadık" dedi.

Baş, şöyle davam etti:

"Öğrencileri olarak konuşmak çok zor, bize hep şunu derdi: 'Türkiyeli devrimcilerin cesaretini anlatın tabi ama bununla yetinmeyin. Çünkü her devrimci aslında fikirleriyle vardır...'

Bizim için emsalsiz kelimesinin karşılığı Metin Çulhaoğlu'dur. Büyük bir boşluk doğdu ölümüyle.

Bazen derdim ki başka ülkede doğsa ne olurdu ama onu emsalsiz yapan bu topraklarda doğmasıydı.

Ondan öğrendiğimiz çok şey var. Hayatını kaybettikten sonra bize söylenenler 3 gündür, okudukça gurulanıyoruz, bir taraftan da borçlu hissediyoruz. Ondan öğrendiklerimizi ne kadar fazla insanla paylaşmak gerektiğini biliyor ve mutluyuz ama korkuyoruz nasıl yapacağız diye.

Varlığıyla, değer karardı ortama. Sahip olduğu sıfatların önemi yoktu, o sıfatlara da değer katardı.

Hatırlamadığım bir yazar, Metin Çulhaoğlu için diyor ki: 'Türkiye'deki Marksistlerin en iyisi.' Bizim arkadaşlarımız 'hayır' diyor, dünyadaki en iyi Marksistlerin yerlisiydi.

Örgütsüz, partisiz Metin Çulhaoğlu tarifi yoktur ama herkesin görüşlerine değer verdiği fikirlerini merak ettiği isim Türkiye'de çok azdır.

Biz TİP olarak yola çıktığımızda 'bunlar kim ki' diyorlardı. Biz birkaç adım ilerledikten sonra cevabımız 'Metin Çulhaoğlu'nun öğrencileriyiz' oldu. Bizim için bundan büyük gurur yoktur.

Burada onun öğrencileri var ve sosyalizme giden yolda öğrencileri ona layık olacak."

SON YOLCULUĞUNA UĞURLANDI

Erkan Baş'ın konuşmasını tamamlamasının ardından Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkan Yardımcısı Tuncer Bakırhan, Emekçi Hareket Partisi (EHP) Genel Başkanı Özge Akman, Halkevleri Genel Başkanı Nebiye Merttürk, Emek Partisi (EMEP) adına Fevzi Ayber, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Cavit Uğur, Yeşil Sol Parti Eş Sözcüsü İbrahim Akın, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) Dönem Sözcüsü Perihan Koca, Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen, Devrimci 78’liler adına Ahmet Telli, Yordam Kitap Genel Yayın Yönetmeni Hayri Erdoğan ve Metin Çulhaoğlu’nun 40 yıllık yoldaşı Bülent Ufuk Ateş söz aldı.

Ankara İnşaat Mühendisleri Odası’ndaki tören, konuşmacıların sözlerini tamamlamalarının ardından son buldu.

Metin Çulhaoğlu, Karşıyaka Mezarlığı'na defnedildi. Çulhaoğlu, Karşıyaka Mezarlığı 5 numaralı kapıdan başlayan yürüyüşle yoldaşları, ailesi ve sevenleri tarafından son yolculuğuna uğurlandı.

‘AÇTIĞIN YOLDA YÜRÜYECEĞİZ METİN ABİ’

Metin Çulhaoğlu’nun mezarı başında konuşan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Doğan Ergün, “30 yılını, 10 yılını, belki birkaç yılını sosyalizm mücadelesine, bu ülkede eşit bir düzen kurma mücadelesine adayan dostlarım; bu son yolculuğunda Metin abi yalnız bırakmadığınız için, bizleri yalnız bırakmadığınız için, burada bu toprağı beraber attığınız için sağ olun var olun. Bu çok zor bir konuşma, bizleri bir araya getiren birkaç şey vardır. Bir tanesi bir ortak amaç, bir ortak hedeftir. Burada hepimiz eşitlik, özgürlük için, devrim amacı için bir araya geldik. Bazen bu yetmez, bazen de arkanızda tarihte değerler vardır, o değerler birleştirir” dedi.

Ergün konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Biz açtığı yolda güvenle, emin bir şekilde yürüyebileceğimizi bildiğimiz için teşekkürler Metin abi, var ol Metin abi, ama daha önemlisi açtığın yolda yürüyeceğiz Metin abi. Türkiye işçi sınıfının, dünya emek hareketinin, sosyalist hareketin, Marksizmin hepimizin baş sağ olsun.”

METİN ÇULHAOĞLU KİMDİR?

Resim Ekleme

Türkiye’nin en önemli Marksist düşünür, yazar ve siyasetçilerinden Metin Çulhaoğlu, 1947 yılında Balıkesir’de doğdu. 1970 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nin (ODTÜ) İktisat Fakültesi'nden mezun olan Çulhaoğlu, 1968-1969 yıllarında ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü'nde yöneticilik yaptı. Birinci ve ikinci Türkiye İşçi Partisi’nde görev alan Çulhaoğlu, 1975–1978 yılları arasında haftalık Yürüyüş dergisinde sırasıyla yazar, yazı işleri müdürü ve başyazar olarak görevler üstlendi. Türkiye İşçi Partisi 2. Kongresi'nde yaşanan ayrışmadan sonra Yalçın Küçük, İlhan Akalın ve Mesut Odman (Odabaşı) gibi isimlerle Eylül 1979'da Sosyalist İktidar dergisini çıkarmaya başladı. Aylık olarak yayınlanan dergi toplam 11 sayı çıktı. Çulhaoğlu, bu derginin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. Derginin yayın hayatına 12 Eylül 1980 darbesiyle son verildi.

1983–1986 yılları arasında cezaevinde kalan Çulhaoğlu, 1986 yılında Gelenek dergisi kolektifinin kuruluşuna öncülük etti. Bu hareket daha sonra partileşerek Sosyalist Türkiye Partisi (STP) olarak siyaset sahnesindeki yerini aldı. Çulhaoğlu 1993 yılında partiden ayrıldı ve bir grup yoldaşıyla birlikte Sosyalist Politika dergisini çıkarmaya başladı. Sosyalist Politika grubu, sırasıyla Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin (ÖDP) kuruluşlarında yer aldı. 2001 yılında Sosyalist Politika grubuyla birlikte ÖDP'den ayrılarak, Gelenek Hareketi ile yollarını yeniden birleştirdi ve Türkiye Komünist Partisi'ne (TKP) katıldı. O tarihten 2014 yılına kadar partinin Merkez Komitesi'nde görev aldı. Çulhaoğlu, TKP’de 2014 yılı Nisan ayında başlayan ayrışmayla birlikte Halkın Türkiye Komünist Partisi'nin (HTKP) kuruluşunda yer aldı. 7 Kasım 2017'de kurulan Türkiye İşçi Partisi’nde (TİP) Merkez Komite görevini üstlenen Çulhaoğlu, TİP Parti Meclisi üyesiydi.

BirGün, soL gibi birçok günlük gazetede köşe yazıları yazdı. 16 Ağustos 2014 tarihinden bugüne İleri Haber’de salı ve cumartesi günleri yazıları yayınlandı.

YAZDIĞI VE KATKIDA BULUNDUĞU KİTAPLAR

Binyıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu

Tarih Türkiye Sosyalizm

Sovyet Deneyinden Siyaset Dersleri

Gençlerle Baş Başa: Sosyalizm

Sivil Toplum: Devletin Büyümesi

Solda "Sivil Toplum" Söylemi: Gerçekler ve Yanılsamalar

İdeolojiler Alanı ve Türkiye Örneği

Doğruda Durmanın Felsefesi

Sivil Toplum: Devletin Büyümesi

Engels Okuma Kılavuzu

Lenin Okuma Kılavuzu

Anaakım Bilime Marksist Müdahaleler

Halkın Devlet Yönetimine Katılımı Üzerine (Çeviri)

Ulusal Sorun ve Kültürel Özerklik (Önsöz yazarı)

https://ilerihaber.org/icerik/metin-culhaogluya-son-veda-144123

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
19.08.2022- 05:17

Üstteki yazının içinde TİP Genel Başkanı Erkan Baş'ın konuşmasının tamamı var. Bu konuşmayı baştan sona   önemsediğimden diğer değerli konuşmalardan ayırıp ayrıca ve bir kez daha yayınlamayı yararlı ve gerekli görüyorum.


melnur  |  Cvp:
Cevap: 6
21.08.2022- 09:19

Çulhaoğlu ve bir kuşağın kısa hikâyesi - MERDAN YANARDAĞ

Sosyalist mücadeleye 1960’lı yıllarda atılan kuşak, bu ülkenin siyasal ve kültürel yaşamında büyük ve tarihsel bir rol oynadı. Önemlidir. Öncelikle belirtilmelidir ki, 1908-1923 devrimleri bu ülkenin, dahası Doğu-İslam dünyasının ilk büyük aydınlanma atılımı olarak nitelendirilebilirse eğer, -ki öyledir- ikinci ve son büyük aydınlanma atılımı ise 1960’lardaki (1968) büyük sol ve devrimci dalgadır. İkinci aydınlanma dalgası, Türkiye’yi sosyalizm ve sınıf mücadelelerinin yükseldiği, çağının ileri kapitalist ülkeleri ile aynı kültürel, entelektüel ve siyasal zemine taşımıştır. Onu önemli ve değerli kılan özelliklerinin başında bu olgu yatar.

Bu nedenle 1960’lar kuşağı (popüler ve sol kültürde buna 68’liler diyoruz) Türkiye sosyalist hareketinin ikinci kurucu kuşağıdır. Bir önceki (birinci) kurucu kuşak ile (Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü, Zeki Baştımar, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli, Behice Boran gibi isimleri sayabiliriz) hem bir süreklilik içinde olan hem de bir kopuşu gerçekleştiren parlak bir kuşaktı. Bir fırtına gibi esen 1970 kuşağı onların devamıdır. İki kuşak iç içe geçmiştir, ama 70’lerin büyük devrimci ve sosyalist yükselişini gerçekleştiren hareketin öncü kadrolarını da ağırlıklı olarak 68’liler oluşturdu.

Metin Çulhaoğlu da sosyalist hareketin ikinci kurucu kuşağının en seçkin temsilcilerinden biriydi. Sosyalist bir teorisyendi. Neredeyse bütün yaşamı devrim ve sosyalizm mücadelesi içinde geçmiş, dahası o mücadelenin ve tarihsel birikimin gelişmesine önemli katkıları olmuş bir devrimciydi. Hep örgütlü bir mücadele içinde oldu ya da hep örgütlü bir mücadelenin geliştirilmesi için çalıştı. Yakın bir arkadaşlığımızın olduğu, uzun yıllar yol arkadaşlığı yapmanın mutluluğunu duyduğum bir insandı. Evet, Metin Çulhaoğlu’nu geçen günlerde kaybettik.

***

Bu ülkenin insanları çok şanslıdır. Onların en parlak evlatları, birden çok devrimci aydınlar kuşağı genel olarak halkın bütün vefasızlığına, vurdumduymazlığına, kadirbilmezliğine, hatta ihanetine karşın onları terk etmedi. Avrupa’da 68 dalgası geri çekildiğinde, sistem o asi gençleri düzenin içine çekmeyi başardı. Ancak bu başarıda, sistemin akılcı (burjuva sınıf bilinciyle yaptığı) müdahalesinin rolü büyük olmakla birlikte, daha başka etkenler de vardı. Avrupa 68’nin “devrimi yapamadık” diyen büyük kesimi, sosyalist mücadelenin dışına çıkıp, ağır bir yük gibi taşıdıkları yılların kendilerine kazandırdığı yeteneği, kapağı kapitalizme atmak, en fazla onu daha “vicdanlı” yapmak için kullanmaktan çekinmedi. Bu toprakların devrimcileri ise bu “vefasız” halkı, ülkeyi, emekçileri hiç terk etmedi. Vuruldu, kırıldı, işkence ve zindanlardan geçti, darağaçlarına çekildi ama onları ve davayı terk etmedi. Karşılıksız da olsa bu sevgiyi, adanmışlığı hep sürdürdü.

Öyle ki, 12 Mart kırımına karşın 1970’lerdeki büyük devrimci dalgayı yaratan, deyim uygunsa, fırtına kuşağı, bu toprakların tarihinde Celali isyanlarından sonra müesses nizama (kurulu düzene) yönelik en görkemli başkaldırıyı gerçekleştirdi. Devrimci hareket, 1970’lerde Kontrgerilla destekli klasik faşist hareketi sokakta durdurdu. Bu nedenle 12 Eylül faşist askeri darbesi “tarafsız” gibi davranmak zorunda kaldı. Bütün büyük hareketlerin olduğu gibi 70’ler fırtına kuşağının yenilgisi de büyük oldu.

İşte Metin Çulhaoğlu 68’in parlak temsilcilerinden biri olduğu gibi, 1970’lerde o fırtına kuşağının da (68’e özentiyle 78’liler de deniyor) etkin bir mensubuydu. Bu kuşağın belki de en büyük hatası, tarihin çağrısına uyup, iktidarı alabilecekken, bunu yapmamaktı. Kendi gününün ve tarihin işleyiş yasalarının tam olarak farkına varamamaktı. Oysa sadece bu ülkenin değil, dünyanın bile kaderini değiştirebilirlerdi. Benim de bir parçası olduğum o devrimciler kuşağı, bunun bedelini çok ağır şekilde ödeyecekti. Ancak, yenilgisi bile büyük bir miras bırakacaktı.

***

Metin Çulhaoğlu, 12 Eylül’den çıkışta, o ağır yenilgi günlerinde yaşanan ideolojik savrulmaya, daha da önemlisi sosyalist hareketi etkisi altına almaya başlayan demokratizm ve liberalizme karşı ideolojik ve entelektüel direniş hattını çeken öncülerden biriydi. O dönemde sosyalist bir teorisyen olarak parladı. Sosyalist literatürün /edebiyatın yeniden kurulmasında, Marksist referans alanlarının korunmasında önemli bir rol oynadı. Özetle, sosyalist hareketin bütünüyle sağa savrulmasını engelleyen entelektüel bir setin çekilmesinde birinci dereceden rolü, emeği vardı. Öyle ki, 1987’de çıkarılmasına öncülük ettiği derginin adı bile ‘Gelenek’ olarak konulmuştu. Gerçekten de bir gelenek ve akım yarattı. Bugün TKP ve bu partinin ayrışmasıyla ortaya çıkan, TİP, TKH dahil bazı grup ve partiler o geleneğin parçasıdır.

Çulhaoğlu, bir önceki dönemin ideolojik önyargılarını da aşan bir devrimci aydındı. ODTÜ öğrencisiyken 1968-1970 yıllarında Sosyalist Fikir Kulübü yöneticiliği yapan Çulhaoğlu, aynı üniversitenin ekonomi bölümünü bitirmişti. 1970’li yıllarda TİP üyeliğini sürdüren Çulhaoğlu, bu partinin yayın organı Yürüyüş dergisinde önce yazar, yazı işleri müdürü ve daha sonra da önemli bir konumu ifade eden başyazar olarak görev yapmıştı.

Çulhaoğlu, 1978’de toplanan Türkiye İşçi Partisi 2. Kongresi'nden sonra Yalçın Küçük, İlhan Akalın ve Mesut Odman gibi sosyalistlerle birlikte bu partiden ayrılıyor. Aynı ekip Eylül 1979'da ‘Sosyalist İktidar’ dergisini çıkarmaya başlıyor. Metin Çulhaoğlu’nun genel yayın yönetmenliğini üstlendiği bu dergi, 11 sayı çıkıyor. Dergi 12 Eylül 1980 Darbesi’yle kapatılıyor. Çulhaoğlu tutuklanıyor ve 4 yıl hapiste tutuluyor. Gelenek dergisini, hapisten çıktıktan kısa bir süre sonra, TİP’ten kendisiyle birlikte ayrılan genç arkadaşlarıyla yayınlıyor. Bugün çeşitli kollara ayrılan bu hareket /gelenek, bütün bölümleriyle çıkış ilkelerine bağlılığını koruyor.

Seçkin bir sosyalist aydın olarak Çulhaoğlu, geniş bir ufku ve düşünce çeşitliliği olan biriydi. Örneğin, iyi bir Ankaragücü taratarıydı, futbolu yakından izler, maçlara gider ve arada güzel spor yazıları da yazardı. Çıkarılmasına öncülük ettiği derginin ismiyle ironik bir tablo olşturacak kadar da yenilikçiydi. Kendisiyle her zaman iyi ilişkimiz oldu. Zaman zaman (1990 sonrasında) aynı partilerde, çevrelerde ve gruplarda yer aldık. Metin Çulhaoğlu’nu tanımak bir mutluluk ve onurdu.

Güle güle Metin Abi… Işıklar içinde yat.

https://www.birgun.net/haber/culhaoglu-ve-bir-kusagin-kisa-hikayesi-399815

melnur  |  Cvp:
Cevap: 7
22.08.2022- 03:00

Metin Çulhaoğlu için

Çulhaoğlu bir teorik ciddiyet ve üretkenlik öznesidir. Türkiye’de Marksizmi hakkını vererek çalışmış, öğrenmiş, özümsemiş, kuru metinler katologu olarak değil, bir nosyon ve formasyon olarak içselleştirmiş çok az sayıdaki insandan biridir. Kaybının büyüklüğü, bıraktığı boşluk en çok bu alanda hissedilecektir.

Haluk Yurtsever  
 
Metin Çulhaoğlu 1947 doğumludur. Benden bir yıl önce gelmiş dünyaya. Aynı tarihsel dönemin, aynı siyasal iklimin çocuklarıyız. Türkiye’nin sola açıldığı yıllarda, sosyalist siyasete TKP-TİP damarından katılan gençler olmak gibi bir ortak yanımız daha var. Bu kesişim çizgilerine rağmen, çeşitli nedenlerle geç bir zamanda, 1990’da tanıştık.   Koşullar gereği, kısa, kısıtlı ama dostça, yoldaşça bir görüşmeydi. Türkiye sosyalist hareketinin gününe ve geleceğine ilişkin birçok konuda yakın, yeniden partileşmenin yolu, yöntemi başlıklarında ise farklı düşünüyorduk. Metin’in başını çektiği Gelenek dergisi oluşumu, önüne açık parti kurma hedefi koymuştu. Yazarları arasında olduğum Toplumsal Kurtuluş çevresi de, yine parti sorunu ekseninde arayışın ayrışmaya dönüştüğü bir noktaya gelmişti.

Metin’i tanımadan önce de yazılarından biliyordum. Yürüyüş okuyordum.

1978, görkemli yükseliş yıllarından sonra, Türkiye solunun inişe geçtiği, neredeyse tüm siyasal oluşumların bölündüğü bir tarih aralığıdır. TKP’de İşçinin Sesi, TİP’te Sosyalist İktidar kopuşları, birbirine yakın itiraz, eleştiri ve arayışlar içinde ortaya çıktılar. İki eğilim, aynı tarihlerde partilerinin dışına düştüler. İkisi de, SBKP’nin istediği, TKP ve TİP üst yönetimlerinin benimsediği iki partinin birleşmesi düşüncesine mesafeli yaklaştılar. Nitekim, bu iki eğilimin ardılı, temsilcisi olan örgüt ve kişiler TKP-TİP birleşmesiyle oluşan TBKP sürecinin içinde olmadılar. İki eğilimin bir başka ortak yanı, SBKP’nin “resmi” çizgisinin dışında bir yol arayışı içinde olmalarıydı. Başvuru kaynağı olarak, SBKP metinlerini değil, Marksist klasikleri almak, devrim ve sosyalizm programlarında ısrarlı olmak ortak özelliklerin bir başkasıydı.

Yine “çeşitli nedenlerle”, o dönemeçte, Sosyalist İktidar ile İşçinin Sesi arasında bir ilişki kurulamadı. Nedenlerin başında İşçinin Sesi’nin esas olarak bir yurt dışı örgütü olması geliyordu.

***  

Metin ve arkadaşları 1986’da Gelenek dergisini çıkarmaya başladılar. Gelenek dergisi, 1980 sonrasında geleneksel sovyetik solun, Türkiye topraklarında yeniden sürgün vermesinde etkili bir rol oynadı. Gelenek yazarları, 12 Eylül sonrasındaki zihinsel ve örgütsel dağınıklık günlerinde, Marksizm-Leninizmin temel önermelerini, Türkiye bağlamında güncelleştirerek genç kuşaklara ileten, onlara tutunacak dal uzatan bir ideolojik siyasal direnme çizgisi yarattılar. Sosyalizmin sağdan soldan, liberal ve “resmi” sosyalist çevrelerce sorgulandığı, TKP ve TİP’in yalnızca 12 Eylül faşizminin darbeleri nedeniyle değil, kendi iç süreçlerinin, ideolojik zayıflıklarının sonucu olarak, sonunda “büyük likidasyon” a varan bir saçılma içinde oldukları bir uğraktı. Gelenek’in taze-dinç güçlerle inşa ettiği küçük ama dinamik örgütsel birikim, bu koşullarda niceliğinin ötesinde roller oynamaya adaydı.

Oynadı da. 2001-2002 dönemecinde beni, birçok eski TKP’liyi, Metin ve arkadaşlarını Türkiye Komünist Partisi’nde (TKP) buluşturan temelin 1986-1993 arasındaki 7 yıllık Gelenek döneminde atılmış olduğunu düşünüyorum. Sosyalist İktidar Partisi’nin (SİP), TKP adını alması bu buluşmayı kolaylaştırmış, buluşma, bir umut ve heyecan dalgası yaratmıştı.

Günümüzün üç aktif partisinin, TKP, TİP ve TKH’nin Gelenek kökenli olmaları rastlantı değildir. Aynı kökten geliyorlar.

Gelenek çevresi, 1992’de Sosyalist Türkiye Partisi’ni (STP) kurdu. Metin Çulhaoğlu ve arkadaşları 1993’te kurucusu oldukları STP’den ve Gelenek’ten ayrıldılar.

“Geleneği olmayanın geleceği olmaz” sözü doğrudur. Hiçbir şey yoktan var olmaz. Teoride, siyasette, sınıf mücadelesinde olumlusuyla olumsuzuyla deneyimden öğrenmek, biriktirmek, dünün, bugünün ve yarının mücadele halkalarını birbirine bağlamak gereklidir. Bunlar olmadan olmaz! Ne var ki, gelenek, duruma, koşullara, nasıl sürdürüldüğüne bağlı olarak taşınması ağır bir yük, yürüyüşü engelleyen pranga da olabilir. İleriye sıçramak için bu yüklerden, pratiğin yanlış çıkardığı tarz, yöntem, kültür,   alışkanlık ve ritüellerden arınmak da gerekir.  

Gelenek geleneğindeki gerilimin tam bu noktada biriktiğini düşünüyorum. Metin ve arkadaşlarının kurucusu oldukları Gelenek ve STP’nin dışına çıkmaları, Sosyalist Politika, Birleşik Sosyalist Parti (BSP), Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) deneyimlerini arkada bıraktıktan sonra, Sosyalist İktidar Partisi'nin (SİP)   2001’de Türkiye Komünist Partisi adını almasıyla ayrıldıkları eski yoldaşlarının bu “yeni” partisine katılmaları, 2014’te bu partiden ayrılıp Halkın Türkiye Komünist Partisi’ni (HTKP), nihayet 2017’de TİP’i kurmaları bu gerilim çizgisindeki gel gitlerin, dalgalanmaların öyküsüdür aslında.


Bu öykü, kanımca, Metin Çulhaoğlu ile öteki Gelenek yürüyüşçülerinin “gelenekten” farklı şeyler anladıklarını anlatmaktadır.

***
Metin, yarım yüzyıl boyunca sosyalist siyasetin içinde ve kısa dönemler dışında parti üyesi olarak yer almış, bu dünyadan 2017’de kurucularından olduğu TİP’in bir üyesi, yöneticisi olarak göçmüş, parti töreniyle uğurlanmış bir siyasal kişiliktir.

Metin’in hep, üyesi, yöneticisi olduğu örgütlerin ötesine uzanan bir ufka, derinliğe sahip olduğunu düşünmüşümdür. Hep örgütlü olmuştur; ama kendisini örgütsel konumlardan aldığı güçle değil, öz kapasitesiyle, emeğiyle kendisi var etmiştir.

Bu kısa uğurlama yazısında, onu, önemsediğim birkaç özelliğini öne çıkararak anmak istiyorum.

Çulhaoğlu bir teorik ciddiyet ve üretkenlik öznesidir. Türkiye’de Marksizmi hakkını vererek çalışmış, öğrenmiş, özümsemiş, kuru metinler katologu olarak değil, bir nosyon ve formasyon olarak içselleştirmiş çok az sayıdaki insandan biridir. Kaybının büyüklüğü, bıraktığı boşluk en çok bu alanda hissedilecektir. Sağlam teorik temeli, duru, açık ama buyurgan olmayan dili, okuyucuda, öne sürdüğü düşüncelerin tartışmaya açık olduğu algısı yaratan biçemi, birçok genç sosyalistin, akademisyenin ilgisini çekmiş, olduğu kadarıyla Türkiye entelijansiyasını etkilemiştir.  

Metin Çulhaoğlu, tüm teorik çalışmalarını, tüm yazılarını siyasal ve sınıfsal bir yön duygusuyla üretmiştir. Hiçbir zaman teori için teori yapmamıştır. Kendi örneğinde, kendine özgü bir tarzla, partizanlıkla bilimsel-entelektüel üretimin bir arada olabileceğini, ikisinin birbirini çelmeyebileceğini göstermiştir.

Metin Çulhaoğlu, sağlam partizanlığına rağmen hiçbir zaman örgütü, siyasetin önüne koymamıştır. Ortalığın örgütçülük adına aparitçiklerden geçilmediği sosyalist ortamımızda ona yöneltilen “örgütçü değil” eleştirisi, belki de bundandır. Dar örgütçülüğe karşı geliştirdiği bir tür korunma faktörünün yanlış anlaşılmasından da kaynaklanmış olabilir. Çulhaoğlu, hiçbir zaman klikçi, hizipçi, küçük dükkâncı olmadı. Kurucusu, yöneticisi olduğu hiçbir örgütü amaçlaştırmadı. Sosyalist hareketin genel, tarihsel çıkarlarını her zaman “kendi” örgütünün önüne koydu. Örgütlü ya da örgütsüz birçok insanı sosyalizme kazanmasının sırlarından biri buradadır.

Metin’in yazmadıklarını hep merak etmişimdir. Bir yemekte, kimi örnekler de vererek belli konularda neden yazmadığını sormuştum. “İyi bilmediğim, emin olmadığım konularda yazmak istemiyorum” diye yanıtlamıştı. Siyasal yaşamı boyunca, doğrultu/çizgi tutarlılığına önem verdi; böyle yapmaya, öyle kalmaya özen gösterdi. Yazmadıkları, belki de bundandır.

Metin, birlikte olduğumuz TKP döneminde, teşhisinde ortaklaştığımız sorunların zaman içinde, hayatın akışı içinde çözüleceğine inanıyordu. Bu yaklaşımında, yeni bir kopuş ve ayrışmadan uzak durma, katkısı olduğu oluşuma kıyamama güdülerinin rol oynadığını sanıyorum. 2014 kopuşunun, uzatmalar ve penaltılar tüketildikten sonra gerçekleşmesini böyle açıklayabiliyorum. TKP’den kopuş zamanlarımız arasındaki on yıllık “faz” farkının bu yaklaşımdan kaynaklandığını düşünüyorum.

***

Bilindiği gibi, 2002-2005 yılları arasında, TKP’de ortak mesaimiz oldu. O dönemde Metin’i bir yoldaş, bir insan olarak daha yakından tanıdım. Kibirden, hot zotçuluktan, afra tafradan uzak, insana sevgisini, saygısını tüm davranışlarında,   beden dilinde, sesinin tonunda gösteren, tartışmayı kişileri/kişilikleri değil görüşleri muhatap alarak yürüten bir tarzı vardı. Bu tarzı sevdiğimi, kendime yakın bulduğumu söylemek isterim.

Son telefon konuşmamızda, sosyalist ortamımızdaki sevgisizlikten, kadir bilmezlikten yakınmıştık.

Metin’in, resmi kurul toplantılarında saklı kalan çok yönlü, renkli kişiliğini tanımak için, toplantı ve buluşma sonralarında kurulan sofralarda bulunmak gerekirdi. Ne yazık, çok azında bulanabildim. Zekâsıyla, espri gücüyle, muzipliğiyle, siyasal gerilim hatlarını, kişisel kasılmaları, ince ince alaya alarak yumuşatan, kimi başlıkların hiç de göründüğü kadar önemli olmadığını gösteren sohbetlerinin çok aranacağı kesindir.

Hayranlık ve şaşkınlık uyandıracak bir belleği vardı. Sinema, müzik, futbol konularındaki bilgisi, bu alanların eleştirmenlerine taş çıkartacak zenginlikteydi.

***

Metin olduğu gibi, göründüğü gibi yaşayan bir insandı. Öyle de uğurlandı.

Gözü arkada kalmamıştır. Hak ettiği, istediği gibi, büyük bir sevgi seliyle, parti bayrağıyla, sosyalist hareketin her kesiminden yüzlerce insanın görev gereği değil, kendiliğinden, gönüllülükle katıldığı görkemli bir törenle uğurlandı.

Hiçbir dinsel tören yapılmadan uğurlanışı özel bir anlam ve değer taşıyor. Bu uğurlanış,   Metin’in Türkiye soluna, bu dünyadan giderken yaptığı anlamlı bir katkıdır. Örnek ve emsal olması dileğiyle, başta oğlu, yakınlarına, bu uğurlanışı örgütleyen TİP’li yoldaşlara teşekkür ediyorum.

Sevgili Metin, seni özleyeceğiz. Ölümün kaybolmak olmadığını, yaşarken anlaşıldığını ve sevildiğini biliyorsun. Bıraktığın mirasın değeri zaman geçtikçe daha iyi anlaşılacaktır.

Düşüncelerinle, binlerce insanla paylaştığın canlı anılarla, aramızda olmaya, yaşamaya devam edeceksin. Elveda güzel yoldaşım!

https://ilerihaber.org/yazar/metin-culhaoglu-icin-144213

melnur  |  Cvp:
Cevap: 8
24.08.2022- 00:31


Resim Ekleme
Çulhaoğlu, bizim hikâyemiz…

Hepimizin başı sağ olsun, kaybımız büyük, eksikliğini her zaman hissedeceğiz ve onunla başladığımız yola devam edeceğiz.


Uğur Özdemir

Ne çok zormuş gidenlerimizin ardından yazmak. Her kaybettiğimiz arkadaşımız, yoldaşlarımız, sevdiklerimiz ardından biraz da biz ölmüyor muyuz? Onlar geride birçok eser ve anı bıraksa da daima çok şey götürdüler. Bir de tarihin bu noktasında ¨yeni¨ veya ¨gelenler¨ dediklerimizin yetmezliği ortadayken her kaybettiğimiz ile bir parçamız eksildi. En son yitirdiklerimizden A. Hamdi’den, M. Ali’den, Savaş Al’dan, Ali Önder’den başlarsak Metin Çulhaoğlu’nda da böyle oldu. Sevdiklerimizi   kaybetmek insanın içini acıtan, açıklanması zor bir yoğun duygudur. Bu yazı bir daha tekrarlanması   mümkün olmayan yaşanmışlıklarımıza dair birkaç hatırlatmada bulunmak için de kaleme alınmıştır.

Metin Hoca, Ahmet Hamdi ağabeyin ardından ‘’Ben, Uğur, İsmail, Yavuz …. Hepimiz A. Hamdi’nin paltosundan çıktık‘’ diye yazmıştı. Güzel bir metafordu ve elbette bu paltodan çıkan başka arkadaşlarımız da vardı. İsimleri buraya sığmaz... Başkalarını bilmem ama benim düşünce yapımın oluşmasında A. Hamdi’nin unutulmaz katkıları olmuştu. Bana, bize düşünmeyi, sorgulamayı, olaylara bütünsel bakmayı öğretti. Başlı başına bir tarih ve deneyimdi. 1961-71’de Türkiye İşçi Partisi ile başlayan siyasi ve örgütsel faaliyeti, ¨sömürücüye yumruk¨ ve ¨işçi davası¨ gibi Zonguldak işçi havzasında çıkan işçi ve sosyalist yayın faaliyetleri çok önemlidir. Bu iki yayın organının geriye dönük olarak bütün sayılarını okuyup incelemiştim. Bizim tanışmamız, 1975 ve ikinci TİP dönemi Beykoz işçi havzasındaki politik çalışmalarımız ile başlamış, sonrasında Sosyalist Türkiye Partisi (STP) içinde yer almasıyla devam etmiştir. Metin Hoca’nın, Savaş ve M. Ali’nin kaybından sonra yazdığı güzel yazıları ve anıları hatıramızdadır. Kolay mı bu iki güzel insanımızı anlatmak? Metin biraz da vefa duygusundan yoksun bazı eski mücadele arkadaşlarımıza kırgınlığını ifade ederek bunu ustalıkla yapmıştı. Her iki yoldaşımız da sosyalist mücadele tarihinin ve bizim geleneğimizin Ege Bölgesi’ndeki tarihsel hafızası olmuştur. Onlar gidince benim için ¨Ege Bölgesi kararmış ve dağlar uykuya yatmıştır¨.

Metin Hoca, Ali Önder’in ölümü sonrasında yazdığı yazıda, onun Gelenek’in altı kurucusundan birisi olduğunun altını çizmiştir. Bana telefon açtı ve ¨Hocam, bu yazıya bir baksana. Senin ve diğer beş kişinin ismini yazmadım ama Gelenek Hareketi’nin kurucularının kimler olduğu umarım anlaşılmıştır¨ dedi.

Bizim tarihsel algımızda kırılmalar vardır: Çok etkin ve yetkin bir kişiden, kurucu bir kaynaktan, Metin Hoca’dan unutulan veya unutturulmak istenen, bazen yok sayılan tarihimize önemli bir katkıdır.

Ali Hoca’yla tanışmam ikinci TİP ve Sosyalist İktidar dergisi dönemindedir. Bu derginin kesintiye uğradığı 11. sayıya kadar birlikteydik. Sonrasında ¨Gelenek¨ ve ¨Sosyalist Politika¨ dergi pratikleri, STP ve Sosyalist İktidar Partisi (SİP) ile başlayan partili çıkış ve mücadelelerde… Tarihsel sürecimizin değişik uğraklarını değerlendirmek bu yazının konusun değil, burada yalnızca uzun bir yürüyüşümüzün olduğuna dikkat çekmek ve bana göre önemli olduğunu düşündüğüm bazı tespitler yapmak istiyorum.

Biz, bahsi geçen bu üç dergiyle ne sadece yapmak ne de teorik yayın olmayı kendinde bir amaç olarak gördük. Teorik yayın, bizim siyasal ve kolektif kimliğimizin bir alanı ve aracı olmuştur. Kendi kimliğimizi ve iddialarımızı teorik yayın aracılığıyla ortaya koyuyorduk ve mutlaka örgütsel ve siyasal bir yapıya, bir kadro dinamiğine yaslanıyorduk. Sosyalist İktidar oluşumu içindeki ayrışmanın en önemli nedenlerinden birisi, ¨tek adamın temsilciliğine yaslanan bir örgüt modeli mi yoksa kolektif bir kimlik mi¨ tartışmasıdır.

Gelenek’in kendisi için saptadığı amaç bir cümleyle şöyle özetlenebilir: ¨Ülkenin bugünkü ortamı ve koşullarından hareketle geleneksel solun Türkiye’de yeni bir ruha, canlılığa ve yaratıcılığa kavuşabilmesine katkıda bulunmak…¨ (Gelenek, Kasım 2006, syf. 29, 1986’da çıkan birinci sayısından)

Sosyalist İktidar oluşumu homojen bir yapı olsa da Gelenek’e, Sosyalist Politika’ya ve günümüzde de taşınan genel ama kesin bir hat üzerine oturuyordu. Bu hat kabaca eşitsiz gelişme yasası çerçevesinde sosyalist devrim ve kopuş, daha sonra Gelenek’in konu zenginliği içinde ortaya koyduğu sosyalist devrim, Leninist örgüt ve öncülük, yeni bir dönemde yeni bir kadro tipolojisi yaratılması olarak sayılabilir. Bir dolu başka çözümlemeler bunları izler…

Doğrusunu söylemek gerekirse o dönemin solunun ana öbekleri bize karşı ¨Türkiye solunun siyasal önderlik sorunu bizden sorulur, size ne oluyor? Siz teori yapın¨ tarzı başka bir yaklaşım içindeydi. Günümüze gelecek olursak, bu ülkede yeni bir gelenek oluştuğu artık kabul görmektedir. Mücadelenin belirli bir döneminde bir hareketin bir yerlere gelebilmesi için asgari bir kadroya ihtiyaç vardır. Aydınlar, gençler ve sosyalist öncü işçiler yapının temelini teşkil etmek zorundadır. Türkiye solunda da, bizde de yeni bir çıkış ve toplumsallığa denk düşecek kaynaklar sınırlıydı. Tam burada bir hak teslimatı yapmamın zamanı gelmiştir: Gelenek’in örgüt yapısı içinde işçi sınıfından gelme öncü işçiler ağırlıkla geçmişten Beykoz kadrolarımızdı ve hatta Gelenek Hareketi, sosyalist kamuoyunda ¨Beykozlular Hareketi¨ olarak bilinirdi.

Sevgili arkadaşım, Metin Çulhaoğlu yoldaşımın ¨Parti öncesi gelenek: Alan temizliğinden örgütlü siyasete¨ başlıklı, Gelenek dergisinin 2006 tarihli yazı ve değerlendirmesine başvurmanın zamanı geldi. Metin Hoca’nın, Gelenek’in ilk yayımlandığı 1986 yılından STP’nin kurulduğu 1992 yılına kadar olan dönemi ele aldığı bu çalışması mutlaka okunmalı ve yeniden değerlendirilmelidir.

¨…Türkiye’de aşamacılığın, demokrasiciliğin, demokratikleşmeciliğin ve bağımsızlıkçılığın ötesinde sosyalist devrim-sosyalist kopuş imkan ve olasılıkları üzerinde odaklanma; bu tam merkezde duran ve diğer çarkları harekete geçiren asıl çarktır. Daha ötesini de söyleyebiliriz: Bu çark olmasaydı Gelenek’in ‘yetenekli’ yazarları en fazla monografik çalışma üstadı veya akademik dergi yazarı (veya bugüne bakılırsa, belki de ‘komplo teoricileri’) olabilirlerdi.¨ (syf. 21)

Yeterince açık olmalı. Gelenek’te temsil olunan ve günümüze taşınan teorik ve siyasal anlayış tam olarak budur.

Ben Metin Hoca’nın, ülkemizde yazıları zamana karşı direnen ve eskimeyen ender yazarlardan birisi olduğunu düşünüyorum ve bunu kendisine söylemiştim. Çok eskilerden, ¨Doğruda durmanın felsefesi¨, ¨Bir daha fenersiz yakalanmamak için¨ başlıklı yazılarını ve başka birçok yazısını örnek gösterebilirim. Benim açımdan, ¨Metin Çulhaoğlu kimdir?¨ derseniz, ilk önce siyaset belirlenimli bir sosyalist ve ülkemizin yetiştirdiği en önemli Marksist kuramcı olduğunu söyleyebilirim. ¨Sadece bu mu?¨ denmesin. 1980’li yılların sonlarına doğru partileşme tartışmaları, STP ve SİP’in kuruluşu, Siyaset Gazetesi, TKP ve TİP var.

Hatırlatmak isterim: Ali Önder STP Genel Başkanı’dır. STP ve SİP’in Merkez Komitesi’nde, Siyasi Bürosu’nda, diğer bir deyişle kolektif liderliğinde, Metin Hoca’nın Gelenek’in altı kurucusu dediği isimler vardır. Sosyalist Politika kitapçığındaki isimler, geçmişten geleceğe devamlılığı temsil etmekteydi. Sosyalist Politika dergisi ve oluşumu, dönemin bir dizi sorun ve gerilimleri sonucunda ortaya çıkmıştır.

Önümüzde iki yol vardı: Büyümesi ve gelişmesi belirli bir sınıra dayanan SİP kazanımıyla yetinmek ve yine belirli bir doyuma ulaşan ¨teorik müdahale¨ hamlelerini yeni sözcüklerle tekrarlamak veya dönemin sosyalist mücadele ve pratiğinin davet ettiği sıçramayı yapmak. Sınıf mücadelesini büyütmek, sosyalist siyaseti toplumsallaştırmak… Biz de öyle yaptık. Elde ettiğimiz birikimi, yani koşulların davet ettiği siyasete ve örgütlenme düzlemine taşımaya çalıştık. Özetle, 1990’a kadar ¨alan temizliğini¨ önemli ölçüde başarmıştık ve sosyalist harekette özgün bir yere gelmiştik. Parti ve hareket geleneğini siyasal pratikte sınamanın, bir araya getirmenin koşulları olgunlaşmıştı. Bir yenilgi sonrasında sosyalist solun morale, motivasyona ve toparlanmaya ihtiyacı vardı. Teori, örgüt ve siyasal pratik anlamında mesafelerin yeniden test edilmesine ihtiyaç vardı. Birleşik Sosyalist Parti (BSP) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) böyle bir nesnel zorunluluktan doğdu.

Sosyalist Devrim başlığında iki göndermede bulunarak buraya kadar anlatmaya çalıştığım tarihsel dönemi kapatacağım. Birincisi: BSP döneminde Genel Başkan Sadun Aren, bir Merkez Yönetim Kurulu toplantısında ¨Benim çok partim oldu ama ben hep sosyalist devrimi savundum¨ demişti. Ne güzel, parti sadece bir araçtır, önemlidir ancak partiyi fetiş haline getirmek yanlıştır.

İkincisi; “Her şeyi söyleyebilirsiniz; parti, örgüt… Bu kadar mesele yapmazdım. Siz sosyalist devrim anlayışı yanlıştır diyorsunuz değil mi? ¨ diye ortaya sordu. ¨Evet¨ dedik. ¨Ben hayatım boyunca bunu savundum¨ dedi. ¨Siz buna karşı çıkıyorsunuz, o zaman bağlar kopuyor, konuşabilecek bir şey kalmıyor. Bunu demeseydiniz, başka her şeyi tartışabilirdik.” (Gökhan Atılgan, Behice Boran: Öğretim üyesi, siyasetçi, kuramcı. Yordam Kitap. 2007. syf. 295)  

Bizim çok partimiz oldu. Sosyalist devrim anlayışı ve devrim fikriyatı kırmızı çizgimiz, sosyalist stratejimizin merkezi sorunu oldu.

Metin Hoca ile 47 yıl tanışıklığımız, siyasal, düşünsel birlikteliğimiz oldu. Tanışıklığımızın başlangıcı ikinci TİP ve Yürüyüş dergisidir. Yürüyüş’teki yazılarını büyük bir öğrenme açlığı ve merakla okurdum. İlk tanışmamız ikinci TİP programının açılımlandığı ve Behice Hanım’ın programın Türkiye bölümünü sunduğu, benim de katılımcıları arasında olduğum, Behice Hanım’a ısrarlı sorular sorduğum bir toplantıda oldu. Toplantı bittiğinde yanıma geldi, sohbet ettik. Daha sonra eş zamanlı olarak partiden hizip suçlamasıyla atıldık. Oysa aramızda hiçbir organik bağ yoktu ancak Türkiye’ye ve sosyalizmin sorunlarına dair benzer şeyleri düşünüyorduk. Yoldaşlığımız günümüze kadar sürdü. Gelenek ve   Sosyalist Politika dergi pratiklerinde, başlangıçta Metin Hoca’nın dışında kimsenin süreklileşmiş yazma deneyimi yoktu. Bir süreliğine her iki derginin yazı yükü onda olmuştur. Sosyalist Politika dergisini çıkarırken ¨İlk dört sayısını ben çıkarırım sonrası sizde¨ demişti. Böylesine donanımlı ve üretken bir Marksist aydındı. Her dönemde fikri öncümüz ve yol göstericimiz olmuştur.

Metin Hoca kararlı ve inatçı bir duruşa sahipti. Bu özelliklerinin 68’in devrimci romantizminden, onun entelektüel donanımından kaynaklandığını düşünürüm. Hepimizin başı sağ olsun, kaybımız büyük, eksikliğini her zaman hissedeceğiz ve onunla başladığımız yola devam edeceğiz.

https://ilerihaber.org/icerik/culhaoglu-bizim-hikayemiz-144239

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]