Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Sözde sol-sosyalist forumlar...
melnur  |  Cvp:
Cevap: 9
19.09.2022- 06:30

Cumhuriyet: Sahiplenirken yeniden kurmak - BARIŞ İNCE

Sınıf mücadelesiyle, peş peşe devrimlerle geliştirilmeyen Cumhuriyet, emperyalist kapitalist sistemin hızlı şekil değiştirebilen aygıtlarıyla içten çürümeye mahkûmdur. Devrimcilik, geçmişin tekil olaylarını bağlamından koparıp tartıştırmak değil, toplumda içselleştirilmiş ilerici adımları sahiplenerek yeninin mücadelesine ışık olmaktır.

Resim Ekleme
AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan tarikat lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesine katılmıştı.

Gücünü tanrıdan alan soya dayalı monarşi rejimlerini parçalayan burjuvazi önderliğindeki ulusçuluk hareketlerinin farklı bir halkası olan Anadolu devrimi, sömürge devletlerinin Anadolu’ya saldırılarını püskürten ilerici, devrimci bir zümrenin bağımsız modern devlet anlayışıyla cumhuriyet rejiminde karar kıldı. Osmanlı’nın son döneminde başlayan ülkenin kurtuluşuna dair fikir savaşlarında kuşkusuz Batı’daki gelişmeleri de gören aydınlar içerisinde cumhuriyet fikri yayılmaktaydı. Tanzimat’tan itibaren meclis, seçimler, kadınlara oy hakkı gibi konular gündemdeydi ancak bu fikirler dönemin ruhuna uygun olarak padişahı ve halifeliği karşısına almadan alttan alta dillendirilen fikirlerdir. Osmanlı hanedanının ve İstanbul Hükümeti’nin, başkentin işgali sonrası yaşadığı acziyet ve hilafet ordusu gibi işbirlikçi yapılar sonrası modern fikirlerin radikal şekilde dillendirilmesinin olanakları açığa çıktı.

Cumhuriyet fikri başlarda kimileri tarafından radikal bulunsa da (Kazım Karabekir’in günlüklerinde de görüldüğü üzere) Mustafa Kemal Atatürk ve beraberindeki kadroların düşünsel doğrultusunun modern devlet yapısına yönelik olması bu devrimi çabuklaştırdı. Burada kuşkusuz en önemli iki devrim laiklik ilkesiyle bağlantılı yenilikler ve Medeni Kanun oldu.

Türkiye’de cumhuriyetin niteliği kurucu kadroların ulusçulukla halkçılık arasında kimi zaman gidip gelen yurttaş yaratma projesi (Türk Tarih Tezi gibi uygulamalar, sonrasında Türk Ocağı’nın kapatılması Halkevlerinin açılması gibi…) ve yeni gelişen ulusal sermayenin beklentileriyle biçimlendi. İzmir İktisat Kongresi’nde çerçevesi çizilen, yerli sermayenin önünü açacak devletçi bir kalkınma hamlesi, savaştan yeni çıkmış ülkenin borçsuz bir şekilde farklı alanlarda üretime geçmesinin önünü açtı. Biraz da zaruretten kaynaklı bu dönem (cılız yerli sermayenin devlet eliyle güçlendirilmesini sağlamak), Cumhuriyet’e devletçi bir nitelik de kazandırdı.

Bu gelişmeler karşısında kimi muhalif tutumlar, devrimin kadroları tarafından irticai gelişmeler ya da İngiliz müdahalesi olarak algılandı. Balkan savaşlarından beri büyük travmalarla süren savaşların bıraktığı izler ve ülkeyi 600 yıl yönetmiş hanedanın tekrar babadan oğula geçecek rejimi kurma hevesini örgütleyeceği kaygıları bugün de kimi zaman tartışılan baskıcı politikaları da açığa çıkardı. Ancak dönemin muhalefetinin karakterine baktığımızda aşiret yapıları, feodal güçler, ağalar, dini sancak yapan mürteciler, yeni rejimde yer bulamamaktan yakınan eski birtakım ittihatçılar olduğu görülüyor. Cumhuriyet devrimi, kimi zaman sosyalistleri de hedef alan “sert” tek parti politikalarına karşın toprak ağalığı onların ardına sığınan irticacı kesimlerle tam bir hesaplaşma içine giremedi. Halkevleri, Köy Enstitüleri gibi projeler çok partili rejimin popülist havasıyla hızlıca dağıldı.

Cumhuriyet devrimleri özellikle 1950’lerden itibaren bir avuç sömürgenin ve toprak ağasının talepleri uğruna ihanete uğradı, ekonomik bağımsızlığımız emperyalistlerin eline bırakıldı. Bu çıkarcı gruplar, ağalar, beyler, paşalar siyasi rantlarını dini sömürerek, halkın dini duygularını istismar ederek gerçekleştirmek istediler. Devrimlerin en önemlilerinden laiklik ilkesini aşındırarak toplum ve siyaset yaşamından çıkarmaya çalıştılar. Devrimleri bağımsızlık ve sosyalizmle taçlandırmak isteyen devrimci gençlerin üzerine ABD-NATO eğitimli faşist komandoları ve tarikatçıları saldılar. Emekçilerin taleplerini faşist uygulamalarla bastırdılar. Darbelerle hem devrimcileri yok etmeye çalıştılar hem de Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarını elimizden aldılar. Bu ülkenin aydınlık kuşaklarını işkencelerden geçirirken utanmadan bayrak ve Atatürk fotoğraflarını kullandılar. Aşındırıp yıktıkları Cumhuriyet’i, hatta Atatürk’ü kendilerine kalkan yaptılar! Şimdi o darbeciler tarihin karanlık sayfalarına gittiler, aşama aşama yerlerine getirdikleri şeriatçı rantçılar da ülkeyi uçuruma sürüklediler.

https://www.birgun.net/haber/cumhuriyet-sahiplenirken-yeniden-kurmak-403057

melnur  |  Cvp:
Cevap: 10
29.10.2022- 08:38

Gerekli olup olmadığını bilmiyorum ama, tekrar edeyim; Türkiye'nin daha ileri adım atabilmesinin yolu hiç kuşkum yok, sosyalizmden, sosyalist cumhuriyetten geçmektedir. Yani cumhuriyetin sosyalist önderlik altında ileriye taşınma çabasından. Ama böyle olması, sosyalist cumhuriyeti savunuyor olmamız, ''burjuva'' cumhuriyetin kazanımlarının yok edilme sürecinde, ''bana ne, burjuva cumhuriyeti mi savunacağım'' dememektir. Devrimci cumhuriyetin bütün kazanımları ve bizatihi kendisi Yalçın Küçük hoca'nın altını çizdiği gibi Türkiye solunun ayağını bastığı zemindir. Bu zemin yitirilmemelidir. ''Burjuva cumhuriyetin'' bir başka önemi de burada yatar. Süreç de bu bağlamda okunmalıdır.

Üstteki yazıyı bu şekilde ''gerekli olup olmadıını bilmiyorum'' diyerek tamamlamışım. Çok gerekli aslında. Açıkçası bir zorunluluk. Cumhuriyet düşmanlığı yapılarak, Atatürk başta olmak üzere cumhuriyeti kuran kadrolara kin duyarak, diş gıcırtarak ve her 29 ekim'de keskin bir ''enternasyonal komünist'' havalarda ortaya çıkan birtakım sözde solculara ki, gerçekten solcu mu, solcu da denmez ki, solun dip yapmış hali mi yoksa sanal medyada trollük çabası içinde olan   marazi tipler mi,onlar için söylemiyorum, onlara destek vermeye çalışan samimi sol-sempatizan kişilere söylüyorum, yapmayan, etmeyin, solcu olmak, sosyalist olmak böyle bir şey değil. Bu tipler, bu tür trollük hep var olacak. Önemli olan bu tür bilinçli yürütülen gerici yönsemelere değer vermemektir. Şarlatanlığın artık sol-sosyalist saflarda yeri olmamalı.

Ülkemizde kurtuluş mücadelesinin başarıya ulaşmasından sonra gerçekleştirilen aydınlanma sürecinin en önemli kazanımı laik cumhuriyettir. Böylesine bir tarihsel gerçekliği her cumhuriyet yıldönümlerinde tekrar tekrar yinelemek zorunda kalmak ne acı bir durum. Türkiye solunun toplumsal alandaki güç yitiriminin bir nedeni de solun içine sızmaya çalışan bu sözde enternasyonalist komünist kılıflı gericiliğin yarattığı bulanıklık değil midir?

29 Ekim 1923'te monarşinin yıkılıp   laik bir cumhuriyetin kurulması, kurucu kadrolarının marksist olmamaları, burjuva sınıfından olmaları, kurulan cumhuriyetin önemini azaltmaz. Özellikle bu coğrafyada Lale devrinden bu yana pusuda bekleyen bir gerici damar varken ve o gerici damarın cumhuriyet düşmanlığı da ortadayken...

''Anlamıyorlar, yeterli bilgiye sahip değiller, yanlış bir yorumda bulunuyorlar'' denilip geçilmeyecek bir pozisyon bu.   Tarihe Büyük Ekim Devrimi gibi ''büyük'' nitelemesiyle kazınmış şanlı 1789 devrimini lanetleyecek bir solcu, bir sosyalist olabilir mi?. Olabilir mi böyle bir şey? Mümkün değil.   29 Ekim 1923 Cumhuriyet'in ilanı bu coğrafyada Büyük Fransız devrimi kadar önemlidir. Bir solcu için böyle bir şey olabilir mi? Başka bir şey var burada. Örgütlü gericiliğin 20 yıllık iktidarında olan biteni bile kavramayan, kavrayamayan bir insanın bu siyasal tavrı, bu cumhuriyet düşmanlığı sadece trollük olarak açıklanabilir. Yoksa bir insanın bu kadar cahil ve düşünebilme becerisinden yoksun olması anlaşılır ve görmezlikten gelinecek bir şey değil

Onun için sürekli yineliyorum, ya trollük sözkonusu burada ya da bir ajan provokatörlük...


Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]