Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Yeni yılda toplumda bir umut var, görülüyor. Bu umudun kaynağı da 2019'da iki kez yapılmak zorunda kalınan İBB seçimlerindeki AKP'ye tattırılan yenilgidir. Bu seçimler toplumun kötü giden talihi konusunda bir dönüm noktası oldu; AKP'nin yenlebilir olduğunu dosta düşmana gösterdiğ gibi, nasıl yenilebileceğini de gösterdi. Evet, AKP'nin sandıkta nasıl yenlgiye uğratılabileceğini 2019'daki İBB seçimlerinde gördük; birleşerek, farklılıklarımıza rağmen bu seçimde farklılıklarımızı öne çıkarmamaya çaba göstererek, ortak hedefe, tek adam rejimine karşı birleşerek AKP'yi yenilgiye uğratmak mümkündü. Ve işin bir başka boyutu saray rejimini iktidardan uzaklaştırabilmenin başkaca bir yolu da yok. İçinden geçtiğimiz nesnellikte sadece sosyalistler, sadece sosyal demokratlar ve devrimci demokrasiyle birlkte bile AKP rejimini değiştirme olanağımız bulunmuyor. Bu yüzden ''MHP'den kopmuş İYİP'e'', ''AKP'den ayrılmış Deva ve Gelecek partisine'' ve AKP'nin bir başka versiyonu olan Saadet Partisine ihtiyaç var. Hiç kuşkusuz ''ANAPlaşan CHP'ye'' de...

Türkiye'nin yakıcı gerçeği bu. Türkiye'de saray rejiminden kurtulabilmenin tek yolu da bu. Ve şansımız da o ki, CHP Genel Başkanlığında hemen her konuyu yüzüne gözüne bulaştıran ve 2019'a kadar girdiği her seçimde AKP karşısında yenilgiyle karşılaşan Kemal Kılıçdaroğlu bu konuyu şaşılacak bir şekilde ''İYİ'' götürüyor. Ve iyi ki de böyle. Başka bir şekilde saray rejimini sandıkta yenilgiye uğratmak mümkün değil ki...

Mümkün değil.
Başka bir yol, yöntem yok.
Anlaşılması gereken konu bu.
Saray rejimini yenilgiye uğratmak ve iktidarına son vermek istiyor muyuz, istemiyor muyuz?
Evet, anlaşılması ve karar verilmesi gereken konu ve soru bu.

Yanıtımız ''evet''se cumhurbaşkanlığı seçiminin bir referandum olduğunu kavrayarak hareket etme zorunluluğu var. Ve bir an önce faşizm karşıtı etkin bir pozisyon almakta yarar var. Geciktikçe muhalefete muhalefet etme siyasetiyle üye ve sempatizan kitlemizi olumsuz yönde koşulluyoruz. Komünistliğin böyle bir şey olduğu algısıyla onları ''yesinler birbirini'' pozisyonuna sürüklüyor ve daha kötüsü sanal medya trolleriyle aynı çizgiye savuruyoruz. Son anda atacağımız olası bir ''evet'' adımı ve AKP karşıtlığında yer alma çabası da bir işe yaramayacak...

Cumhurbaşkanlığı referandumu AKP ve Saray Rejimi konusunda tek adam rejimini tarihe gömecek bir seçenek sağlıyorsa da, aynı gün önümüze konacak bir başka sandık ta sosyalizmin sesini kitlelere duyurabileceğimiz bir olanak taşımakta. Neyi savunuyorsak ve savunduklarımızı emekçi kesimlerle aramızdaki mesafeyi kısaltacak sadelikte nasıl bir söyleme dönüştürüyorsak bu ikisini aynı anda yapabilme olanağına da sahibiz, bu seçimde... Bir yanda muhalefete muhalefet etmeyi abartmadan AKP karşıtlığını merkeze alan bir siyaset ve yine aynı anda bu siyaseti daha derinleştirerek ve sınıfsal bir zemine de oturtarak ama sadeleştirerek, ''basitleştirerek'' bir söylem ve bir siyaset gerçekleştirmek çok mu zor?

Evet, hem zorunlu saray rejimi karşıtlığımızı olabildiğince somut bir şekilde ortaya koymak ve aynı zamanda son kertede çarenin de çözümün de sosyalizm olduğunu anlatmak pek kolay bir siyasi pozisyon değil. Bu birbiriyle çelişik gibi duran siyasi tavrın ülkenin geçirdiği karanlık sürecin bir sonucu olduğunu da anlatabilmek sorumluluğu ile karşı karşıyayız. Sosyalistler için gerçekten zor bir süreç ama bu ülkede sosyalist olabilmek de, sosyalist kalabilmek de ve önümüze çıkan her farklı koşullarda doğru siyasi pozisyon almak da zor değil mi? Kolay değil ve sosyalistlerin görev ve sorumluluğu da bu kolay olmayan zor süreçlerde doğru bir siyasi pozisyon almak ve doğru bir siyasi söylem tutturmak ve bu durumu üye ve sempatizanlar başta olmak üzere emekçi kitlelere anlatabilmektir. Evet, hiç kolay değil, gerçekten zor ama yapabilmeliyiz, becerebilmeli ve yapamayanlara, beceremeyenlere de ''artık siz bir müddet geride durun'' diyebilmeliyiz.

Yakın bir zamanda İmamoğlu'nun çağrısıyla bir Saraçhane mitingi yapıldı. TKP dışında hemen hemen tüm sosylist partiler de katıldılar ve katılım çağrısı yaptılar. Dahası EMEP Genel Başkanı konuşmaların yapıldığı otobüsün üzerindeydi ve düzen partilerinin en öne çıkan kesimleriyle yan yanaydı. Hiç yadırgamadım ve bu tavrı doğru buldum. Buradaki yan yanalık, ve sonrasında Erkan Baş'ın İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ziyaretinin tek adam rejiminin haksız, hukuksuz ve adaletsiz bir hamlesinin önüne çıkmak konusundaki tepki ve kararlılıktan başka bir şey ifade etmiyor ki. Önemli olan, bu koşullarda sosyalistlerin benimsemesi gereken siyasi tavır da bu değil mi? Bu tavır, bu siyasi pozisyon sosyalistlerin sosyalistliğinden bir şey götürmez. Ne otobüsün üzerindeki Ercüment Akdeniz ve ne de Ekrem İmamoğlu'nu ziyaret eden Erkan Baş sosyalistliğinden bir şey yitirmedi Yitirdikleri, yitirecekleri şeklindeki bir algı doğru değil. Sınıfsal davranmanın ve   sınıfsal tepki göstermenin bu koşullarda, bu güncellikte ve bu nesnellikte TÜSİAD'ın önüne gidip ''bizden çaldıklarınızı geri alacağız'' şeklinde özetlenebilecek bir siyasi pozisyonla sınırlı olmadığını ve dahası böyle bir eylemin ne Ercüment Akdeniz'in ve ne de Erkan Baş'ın bu konudaki tutumuna bir karşıtlık anlamı içermeyeceğini, içermemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu iki ayrı pozisyon gibi duran siyasi eylemsellikten birincisi emekçi halka ve saray rejiminden kurtulmayı umud eden enekçi kitlelerin umudunu beslemeye yöneliktir, doğrudan halk'a yönelmiştir ve bence sosyalistlerle emekçi halk arasındaki mesafenin kısaltılmasına yöneliktir ve ikincisi ise emekçi halktan ziyade sola, sosyalistlere dönük ''biz farklıyız ve her konuda olduğu gibi bu konuda da farklı bir sol tavır almaktayız'' görüntüsüdür. Gerekli mi, gereksiz mi, blemiyorum ama sürecin bu bölümünü böyle yorumluyorum.

Siyaset bilim değildir. Siyaset bir anlamda sonuç alma ustalığıdır Türkiye'de sosyalistlerin toplumsal alandaki ıssızlığını yenebilecek olan siyasi tavır ''ben daha çok solcuyum, ben daha da doğruda duruyorum'', pozisyonu değildir, ''karşılık bulamıyorsam halk beni anlamıyor'' söylemi hiç değildir. Söylem ve eylem halkta bir karşılık bulmuyorsa, halk hala dönüp bakmıyorsa, üstelemenin bir anlamı yok. Hep aynı noktadaysak ve bir adım ilerleyemiyor, toplumsal alanda bir karşılık bulamıyorsak ortada bir yanlışlık var demektir. Ve aynı çizgide ısrar ederek, aynı yanlışın içinde bulunarak doğruya ulaşabilmek de mümkün değil ki...Zaman, emek ve yapılan onca masrafın yitirilişi de bir başka sorun.

Neyse, devam ederiz, fazlaca karamsarlık var sanki bu yorumda ama, aslında muradım öyle değil. ''Her şey çok güzel olacak'' diyelim. Yeni yıl yeni olanakları da önümüze koyacak. Sosyalist sol eminim bu olanakların üzerine yeni şeyler ekleyecek, daha farklı perspektifler geliştirecek, ve benzerlerin de bir araya gelmeleri yoluyla ve kuşkusuz yeni ve farklı siyasetler ve yapılanmalarla toplumsal alanda bir güç oluşturmaya başlayacaktır.

Yeni yılınız bir kez daha kutlu olsun.



Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]