Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Büyük bir felaket yaşanıyor. Resmi ölüm sayısı şu an için 13 bin civarında. Ulaşılamayanların ve ulaşılamayacak olanların sayısının ürkütücü olacağı de söyleniyor. Gerçek de bu   ve göz göre göre gelen bir felaket bu. İlk de değil, son da olmayacak. Ülkemizin jeolojik durumu bu tür büyük depremlerle iç içe yaşamayı gerektiriyor ama önlem alınırsa, önceden yeterli hazırlıklar olabilirse, bilimi rehber, bilim insanları baş tacı yapılırsa bu tür doğal afetlerden korunabilir, can ve mal kayıplarını da en minimal düzeyde atlatabiliriz Ama olmuyor, beceremiyoruz, bir kere daha yinelemek gerek, bu tür felaketlerin nedenini kaba bir yaklaşımla kapitalizm olarak açıklamak da doğru değil. İnandırıcı değil. Hani saray rejimini aklamak çabası diyeceğim ama, söyleyen-yazan   kişilere bakıyorum, o da yerine oturmuyor. Bir şekilde keskin solculuk çabası mı, ya da sola yarar sağlamaya dönük   tipik ajitasyonlar mı?

Bir kaç yıl önce başımıza gelen covid felaketinde devlet bir kolonya bir maske dağıtamamıştı, hatırlarsınız, nedeni elbette bir şekilde de olsa kapitalizme bağlanabilir. Özellikle son yirmi, yirmi beş yıl içinde çok örneğini yaşadık. Anlık koşullar uygun diye tarımsal üretimi durdurup hemen her tarım ürününü ithalata bağladılar. Dolar ucuzdu ve hem ithalat daha ucuza geliyordu ve hem de devletin   iç ve dış borçlanma olanakları cazipti. Üretimden vazgeçildi. Üretmek yerine dışarıdan satın almak tercih edildi. Üstelik böyle bir siyaset rant da yaratıyor ve o ranttan çeşitli biçimlerle faydalanmak birilerinin işine geliyordu. Böyle bir süreç yaşadı Türkiye. Bu ekonomik darboğaz bir bakıma bu ekonomik gidişat nedeniyle ağırlaştı ve çok katmerli bir hal aldı.

Bu mu sadece?

Toplumsal ve siyasi yaşamın yukarıdan aşağıya baskılanması, demokrasinin rafa kaldırılması, zamanı geldi diye demokrasi treninin terk edilmesi, saray rejimi, cemaat ve tarikatların önünün olabildiğince açılması, bilimin ve bilim insanlarının değersizeştirilmesi ve keyfiyetin her kademede bir yönetim biçimi olarak karşımıza çıkması bu yaşanan 20-25 yılın belirleyici özelliği değil miydi? Geriye gidiyoruz, 1923 cumhuriyetinin kazanımlarının bile gerisine düşüyoruz. Solun, sosyalizmin ayaklarını yere bastığı zemini yitiriyoruz. Tablo bu kadar ağır, büyük resim bu kadar kötücül. Seçimler olacak, bu güne kadar hiç olmadığı biçimiyle sandık güvenliğinden söz ediyoruz. İktidarda kalmak ve belki de gidişatı perçinleyebilmek adına hemen her şeyi göze alabilecek bir rejimle de karşı karşıyayız. İşte yaşadığımız felaket bu büyük fotoğraftan soyutlanabilir mi?. Bir kere daha yineleyelim, hep yineleyelim:

Yaşanan büyük felaket 20-25 yıllık bir siyasi anlayışın ülkeyi getirdiği son noktadır.
Son noktadır ama son değildir.
Bu iktidar, bu saray rejimi bir kez daha sandıktan çıkarsa...
O kadar çok son nokta yaşarız ki...

Evet, o kadar çok sonlar yaşarız ki, siyasi çıkar, siyasi ikbal   ve daha keskin solcu görünmek adına bütün bu gerçekleri umursamayan, özellikle görmezlikten gelerek ''kapitalizm'' teşhisi yapmaya gayret edenler yaşanacak bu ''son''ların   ve bu felaketlerin sorumluluğundan kurtulamazlar.

Yaşanan süreç örgütlü gericiliğe, beceriksizliğe, ahlaksızlığa,   özetle dinci faşizme karşı çıkma günü ve onun çirkin yüzünü kitlelere teşhir etme ve sandıkta da ona yenilgi tattırma günüdür. Tek başına yeterli gelmiyorsa, böyle bir siyasi mücadele sizi yeterince kesmiyor, doyurmuyorsa kitlelere, üye ve sempatizanlara yanlış hedefler göstermeye çalışmanın ve yanlış bir bilinçle koşullamanın yerine hiç olmazsa sınıfsal mücadeleyi saray rejimi üzerinden kurmaya gayret gösterin, yoksa 20 yıllık süreci yok sayarak, onunla mücadeleyi doğrudan ve başat hale de getirmeden yapılabileceğine ve sürdürülebilir olduğuna inanmak gerçekten akıl dışı bir düşünce ve üstelik en ufak bir anlamı ve yararı da yokken... Sözde solculuk ve sosyalistlik adına sürdürülen bu sözde siyasi tavırların saray rejiminin değirmenine su taşımaktan başka bir getirisi ne olabilir?

Sol için, sosyalistler için kapitalizme karşı sosyalist mücadelenin zorunluluğu ne kadar doğru ve gerekliyse, aynı şekilde faşizme karşı demokrasi mücadelesinin de o oranda gerekli olduğu gerçeğini görmezlikten gelme hakkımız olabilir mi? Soyut kuramsal gerçek bir yana, ülkemizde 20 yılı aşan bir gerici süreçte büyük oranda totaliterliğin ve keyfi yönetim anlayışının iktidarında nereye doğru evrildiğimiz gerçeği ortadayken ve bu gerçek ülkemize en olmadık acılar yaşatıyorken hala ve hala yanlış kulvarlarda yol almanın sola, ülkeye ve ülke insanına bir yararı olduğu ileri sürülebilir mi? Yok böyle bir şey. Bu ülkede sola verilen zararları sadece ''karşı taraf'' vermiyor ki!   Ülkede solun içinde bulunduğu parçalanmışlık halinin ve toplumsal alandaki bu etkisizliğin bir nedeni de bu gereksiz, anlamsız ve yararsız sol hamasetler ve yanlışlığı ayan beyan ortada olan sözde sol siyasetler değil mi?

***

Japonya'da benzer büyüklükteki depremlerden birinde raflardan sadece bir cola şişesinin düşüp kırıldığını okumuştum bir zamanlar, hiçbir can ve mal kaybı da olmamıştı. Yaşadığımız büyük felaketin sorumluluğu kaba bir kapitalizm çerçevesne sıkıştırıldığında bu açıklamayı duyan ve siyasetle de çok ilgili olmayan bir yurttaşın aklına ''japonya'da da özel mülkiyetli sistem yok mu?'' sorusu gelmeyecek midir?

Neyse...

İktidarın ekmeğine yağ sürmeyi bile göze alabilecek siyasetlerde ısrar edenler ve bu yönde derin çözümlemeler yapan yönetici ve yazarlarımızın bir bildiği vardır, diyerek iyimser olmaya devam edelim!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]