Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

AKP'nin sıradan bir burjuva partisi olmadığını yıllarca yineleyip durduk. AKP'nin sıradan bir parti bile olmadığı, bir çeteye dönüştüğünü   söyleyen siyasilerimiz de oldu. Peki bu durumda AKP'nin bu büyük felaket sonrasında söyledikleri ve söylemediklerine, yaptıkları ve yapamadıklarına bakılarak ''egemen tavır'' ya da burjuvazinin tavrı'' biçiminde yorumlar yapılabilir mi?

Aydemir Güler'in ''Neden Böyleler'' başlıklı SOLportal'daki yazısını okuyunca ilkin böyle bir soru takıldı kafama: ''Başlangıçta bakanlar başta olmak üzere yetkilileri şov yapmaya yollama stratejisi, 1999’da da özü itibariyle aynı biçimde yaşandığı için AKP’nin ötesinde, düzenin bütününün tercihi sayılmalıdır. Egemenler önce “bakalım; belki fazla bir şey olmaz” refleksini göstermektedir. Ciddi şeyler olduğu görüldüğünde geç kalınmıştır. Karman çorman bir tablo şekillenmiştir ve artık istense de düğüm çözülememektedir. Gölcük’te, İzmir’de, Van’da, başka yerlerde ve bugün on ili kapsayan devasa bir coğrafyada afet planı kaosa dönüşmüştür.'' Böyle söylüyor Aydemir Güler, ve aslında bana göre böyle söylemek zorunda kalıyor. Daha önce de bir televizyon programında AKP'ye yönelik mücadelenin somutlaşmış halinin sandıkta devrilmesi olduğuna yönelik bir teze karşı çıkmış ve biraz da yarım ağızla, ''faşizm sandıkta yenilmez'' deyip geçmşti.

Tekrar etmek ve mümkünse AKP adının geçtiği her yerde altını çizmek istiyorum. AKP sıradan bir burjuva partisi değildir. Söyledikleriyle ve söylemedikleriyle, yaptıklarıyla ve (şimdilik) yapamadıklarıyla bir burjuva partisi bile değildir. Aydemir Güler gibi bir sosyalist aydınımız bu gerçeği bilmez mi? Elbette bilir. Öylesine bilir ki, 2002 yılında AKP'nin iktidara geldiği ve onu takip eden yıllarda sağlı sollu liberallerin AKP'ye bir değer yüklediği ve yaptığı her işte ülkeyi demokrasi ve özgürlükle buluşturacak denildiği koşullada bile bu tür yorumlara karşı çıkmış, devletin kurumlarına yönelik mücadelesini   Arınç'ın söylediği gibi ''devletin bağırsaklarını temizlemesi'' olarak görmemiş, bir devletleşme çabası oduğunu söylemiştir. Yıllarca hep birlikte bu gerçek üzerinden tavır almadık mı? ''AKP sıradan bir burjuva partisi değil neo-osmanlıcı bir (gizli) ajandası var'' demedik mi? Ve bu yüzden o dönemde -adını koyalım- TKP ve parti ileri gelenleri bir şekilde aforoz edilmediler mi? ''Ulusalcı'', ''sosyal şoven'', ''neo-faşist'' olarak damgalanmadılar mı?

Uzatmayayım; ne oldu da bu AKP şimdilerde sıradan bir burjuva partisi haline dönüştü? Ne oldu da, cemaatlerin ve tarikatların önünün açıldığı ve kimi bakanlıklarda yönetir hale geldiği koşullarda yani tablo öncesine göre çok daha ağırlaşmışken birdenbire böyle bir değerlendirmeler başat hale geldi? Ya da ne oldu da bu tür yorumlara, bu tür değerlendirmelere ve neredeyse AKP'yi sıradanlaştıracak bir siyasi söyleme ihtiyaç duyuldu? AKP'de hemen hemen hiçbir değişiklik yokken ve sıradan bir burjuva partisinin cumhuriyete, kazanımlarına ve demokrasiye düşmanlığı bu düzeyde tepe yapmışken bu tür söylem ve tavırlardan geçilmez oldu ortalık? Evet, ne oldu? AKP'nin gerçekten değişerek sıradan bir burjuva partisi haline geldiği ve artık yaptıkları ve yapamadıklarıyla, söyledikleri ve söylemedikleriyle, özlemleriyle, niyetleriyle, ajandasının içindekilerle kapitalizmin has partisi haline geldiğini mi savunacağız? Bugünkü haliyle AKP'nin burjuva dünya görüşünü savunur hale geldiği ve cumhuriyet, ve demokrasi ve çağdaş yaşam düşmanlığının   bu değişim nedeniyle ortaya çıktığını mı düşüneceğiz?

Evet, uzatmayayım, bence AKP konusunda bu tür yorumlar doğru değildir. Düzenin sağlı sollu muhalefetinin ve sosyalistlerin çok büyük çoğunluğunun AKP karşıtı saflarda yer almasının nedeni de budur. AKP gerici bir partidir. AKP dinci bir partidir. AKP baskıcı ve totaliter bir yönetim biçiminden yanadır. AKP cumhuriyetçi falan değildir. Cumhuriyetin kazanımlarına, demokrasiye, çağdaş bir yaşama bütünüyle ve düşmanlık derecesinde karşıt bir partidir. Değişmemiştir, gücü eline geçirdiği ölçüde baskısını daha da arttırmış ve dünya görüşünü görünür kılmaktan çekinmemiştir. Ülke dün de ve bugün de tarikatlar ve cemaatlerle birlikte yönetilmektedir.

Bence önemli bir konu bu, çünkü AKP'nin nasıl bir parti olduğu ve 21 yıllık süreçte ülkeyi nasıl bir noktaya getirdiği konusu aynı zamanda sosyalistlere AKP'ye karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerektiğinin yanıtını da vermektedir. AKP eğer diğer burjuva partilerden farksız ise yani AKP bugün ne yapıyorsa, yarın için neyi amaçlıyorsa böyle bir perspektif CHP ve HDP dahil hemen hemen her düzen partisi için de geçerliyse o zaman doğrudan AKP'yle mücadele diye ayrı bir parantez açmaya gerek yoktur. Örnekse , cumhurbaşkanlığı referandumunda bile AKP karşıtlığına yönelik bir siyasi pozisyona katılmazsın ve ''yesinler birbirini'' dersin, kendi yaklaşımınla ''kapitalizm karşıtlığına'' soyunursun; yok tersi ise, AKP sıradan bir burjuva partisi değilse, o zaman kapitalizm karşıtlığı kapsamında sürdürülmesi gereken sınıf mücadelesi mutlaka ve mutlaka AKP'ye karşı bir demokrasi mücadelesini de kapsamak zorunda kalır.

AKP'ye yönelik iki ayrı değerlendirme ve sonuçta iki ayrı perspektif... AKP'nin herhangi bir   burjuva partisi olduğuna başından beri inanmadım ve inanmıyorum. Bu yüzden bu ülkede bugün de yarınlarda da sınıf mücadelesi sürekli bir demokrasi mücadelesini   içermelidir. Bir başka deyişle özellikle ülkemizde, genel anlamda burjuva devrimini tamamlamamış ülkelerde sınıf mücadelesi demokrasi mücadelesi ile birlikte yürütülür.

***

Bence üzerinde durulması gereken bir başka önemli konu-soru da AKP gibi bir partinin ne olup ne olmadığı açık seçik ortadayken neden sıradanlaştırıldığı, neden böyle bir değerlendirmeye ihtiyaç duyulduğudur? Sanırım daha da zamana yayarak bu konu üzerinde durulabilir.   AKP'ye yönelik yorumların önemi yaklaşan seçimlerin aynı zamanda bir rejim referandumuna dönüştüğü gerçeğinden hareketle ne yapılması gerektiği sorusunun da yanıtını verecektir bizlere.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
16.02.2023- 02:30

Türkiye sosyalizmi toplumsal alanda etkisini arttırmak zorunda...Bir güç olabilmek kalabalıkların ilgisini çekmek ve dönüp bakmalarını sağlamak için böylesi bir etkin olmaya ihtiyaç var. Bir kere bunun yolu kalabalıklara (topluma, emekçi kesimlere) soyut ve anlaşılması zor gelebilecek kuramsal gerçeklikleri anlatmak ve dayatmaktan geçmiyor. Sosyalist siyasetlere ihtiyacımız var, güncel ve acil olan ve emekçi kesimleri doğrudan etkileyen gerçekler üzerinden yürümeye ve ideolojimizi bu bağlamda kurmaya, somutlamaya ihtiyacımız var. Elbette kolay bir şey değil. Kuramsal gerçekleri yinelemekle kalabalık olunmuyor. Salt örgütlenme çağrılarıyla da bunu gerçekleştirebilmek mümkün değil. Halka dokunamadığımız, güncellik üzerinden onlarla temas noktaları oluşturamadığımız ölçüde bu çağrılar yanıtsız kalıyor, karşılık bulmuyor. Bakmayın öyle ''komünistler yükseliyor'' ya da '' orada şunu açtık, bunu yaptık'' ajitasyonlarına, gerçekte olan pek de bir şey yok. Çok çaba harcanıyor, çok emek veriliyor, saygı duyulmalı ama bütün bu çabalar bir yanlış siyaset üzerinden yapılıyorsa yeterince karşılık bulmaması   anlaşılır bir şey değil mi?

Bugünün Türkiye'sinde   yirmibir yıldır gericiliğe teslim olmamış ve yüzü sola dönek kesimlerin saray rejimini değştirme çaba ve heyecanlarının yanında olmayan, o heyecanları daha büyük coşkulara çevirmeyen hiçbir siyaset toplumda karşılık görmeyecektir. Bu yüzden saray rejimine karşı mücadeleyi somutlaştırmayan bir siyasi perspektifin savunageldiği ne olursa olsun işi bir hayli zordur.

Zordur çünkü böyle bir siyasi perspektif oluşturmanın yolu AKP'yi sıradanlaştırmak, bütün düzen (burjuva) partilerini aynılaştırmaktan geçer. Bu da doğru değil. Birincisi AKP sıradan bir burjuva partisi değil, ikincisi solcular totaliterliğin siyasal ve toplumsal alanda etkisini arttırdığı dönemlerde burjuva partileri arasındaki farkları gözetirler ve onlarla bir dayanışma ilişkisine girerler. Bu durum reddedilerek, bu gerçekliğe sırt dönülerek sadece ''örgütlenin'' çağrıları ve sadece   ''kapitalizmi yıkmaktan başka çare yok'' temelli çıkışlarla sosyalistlerin kitleyle bağ kurabilmesi mümkün olmadığı gibi, ülke insanını faşizme karşı sandıktaki mücadelesinde yalnız bırakması ve saray rejiminin değirmenine   su taşıması anlamına gelmez mi?

İBB seçimlerinden bu yana kitle kazanmayı daha da önceliğine alan, ülke koşullarında saray rejiminin yarattığ ekonomik ve siyasal krizlerden yararlanarak   sosyalizmi toplumsal alanda daha etkin hale getirmeyi hedefleyen bir siyasetin işi hiç de kolay değildir. Hem AKP'yi sıradanlaştırmamak ve hem de düzen muhalefetini AKP'den çok farklı olmadığı yönünde propaganda yapmak zorundalığı da işin zor kısmı. Bu yüzden ne yapılsa, ne söylense pek de yerine oturmuyor ve kanımca karşılık da bulmuyor.

Farklılık evet, sosyalistler farklı olduklarını her koşulda dile getirmeli ve somut olarak da göstermeliler. Böylelikle düzen partilerinden farklı olduğumuzun da alt sürekli çizilmeli. Ama bu gerçeklik içinden geçtiğimiz karanlık süreçte AKP gibi bir partiyi, ve Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi bir siyasetçiyi sıradanlaştımak ve diğer burjuva parti ve liderlerle aynı olduğu iddiasının-tavrının üzerinden verilemez. Bu tavır yanlıştır ve bırakın emekçi kesimlerden onay almayı, toplumsal alanda bir tepkiye de yol açmaktadır.

Kişisel kanım, İBB seçimlerinden bu yana yanlış bir siyasi çizgi tutturulmuştur. Amacın saygınlığı, sosyalizm bayrağının daha da yükseğe çıkartılmasının gerekliliği yanlış bir siyasetle gerçekleşmez. Başka bir deyişle amacın acilliği ve toplumsal alandaki etkisizliğimizin giderme yolundaki çabalar faşizme karşı demokrasi mücadelesinin yok sayılması anlamına gelmez. Faşizme karşı demokrasi mücadelesinden asla ödün vermeden kapitalizme karşı sosyalizm mücadelesi yürütülebilir, AKP sıradanlaştırılmak zorunda kalınmaz, burjuva partileri arasında sanki hiçbir fark yokmuş gibi tarihi bir hataya düşülmezdi.

Bitirirken öne çıkarttığımız başlığı yinelemekte yarar var: AKP'yi sıradanlaştırmak sosyalistler için yanlış bir siyasi perspektif nedenidir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
23.02.2023- 08:01

AKP'yi sıradanlaştırmak sosyalistler için yanlış bir siyasi perspektif nedenidir. demiş, başlıığı da böyle koymuştum. Başka sözcüklerle bir sosyalistin bütün mücadelesi kapitalizme kaşı sosyalizm mücadelesi olduğunun altını çizmekle birlikte, bu mücadele bugünün Türkiye'sinde AKP'yi sıradanlaştırarak verilmeye çalışılıyorsa -hiç kuşkum yok- bu siyasi çizginin baştan aşağı yanlışlığı gözler önüne serilmeli ve kitlelere de açıklanmaya çalışılmalıdır. Sosyalistlerin böyle bir görevi ve sorumluluğu da vardır. Kimler hangi gerekçelere sığınarak bu AKP'yi sıradanlaştırma siyasetine sarılıyorlarsa umarım yanlışlarını bir an önce fark ederler. Hem bu kötü, gereksiz ve yanlış siyasetin aynı zamanda sanal medyada, özellikle face'te birtakım troller için ilham kaynağı olduğunun da farkına varılamıyor mu?

(Bu, birtakım troller sözde keskin solculuk adına seçimlerde somut bir AKP karşıtlığına karşı çıkmanın enternasyonalist bir tavır olmadığı propagandası yaparak bir algı oluşturmaya çalışmakta ve bu şekilde sürekli olarak AKP'den yana bir tavır sergilemektedir. Bu durumun troller açısından şaşırtıcı olmadığı, onların kendilerine biçilen rolü oynadığı söylenerek geçiştirilebilir ama asıl şaşırtıcı olanın ise bu örgütlü gericiliğe çanak tutan tavrın kendilerinin solcu olduğunu iddia edenler tarafından desteklenmesidir.)

Sonuçta zamanı çok da fazla harcamadan özellikle sosyalist güç birliği bileşenlerinin bu konuda   yarattıkları   bulanıklığın giderilmesi konusunda bir açıklama yapmaları gerekmiyor mu? Ve ''ilk turda aday çıkaracağız'' demenin üye ve sempatizan kesimleri saray rejimi konusunda negatif koşullamaya neden olduğu görülemiyor mu?

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]