Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Çok üzüntü verici bir süreçten geçiyoruz. Saray rejimi hemen her gün bir yandan halkı ekonomik yönden baskılarken öte yandan garip ilişkiler içine de girerek topluma bir korku vermenin ötesinde   sanki gizli birşeyler planlıyormuş gibi... Sanki bu güne değin yaptıkları ve yapmadıklarının toplumu sıkboğaz etmeleri yetmezmiş gibi...Ve sanki iktidarını her şeye rağmen korumak ister ve devlette muktedir hale geldikten sonra sahip olduğu bütün bu olanakları, bütün bu gücü-kudreti bırakmaya niyeti yokmuş gibi bir hava estirmeye çalışıyor.

Bliyorduk, söylüyorduk, her şeyi deneyecekler diyorduk ama işte yıkacağız, sandıkta bir büyük yenilgi tattıracağız ve ülkeyi bu kopkoyu karanlıktan, bu kör kuyulardan çıkaracağız demiştik.

Öyle de oluyor, ''bizim tarafta'' her şey uyarında gidiyor; arada bir sendeledikleri, saçmaladıkları ve hedeften uzaklaştıkları oluyor ama aklıselim sonunda yine galip geliyor. İyi ki CHP var bu tarafta. Kılıçdaroğlu var ve diğer sağ bileşenler...

İyi ki TİP var, Erkan Baş var. sözleri açık, net ve topluma, umut veriyor; sola, sosyalizme insan taşıyarak, solun sosyalizmin önünü açarak gerçekten umut olmayı başarabiliyor...

Sol bileşenler SOLparti, EMEP, ve diğer sol sosyalist parti ve örgütler...iyi ki varlar.

Ve hakkını yemeyelim, iyi ki HDP var...Saray rejiminin bütün baskılarına, bu baskılar hiç bitmeden sürüp gitmesine rağmen yıkılmamasına, ayakta kalmayı başarmasına ve saray rejimine karşı en güçlü direnç göstermesine, tavır sergilemesine...

Hep birlikte saygı gösterelim, iyi ki varlar.

Bir ''küçük'' sitemim olsun, TKP'ye, ve TKH'ye...
Sizlere biat edenler ki, çok olduklarını düşünmüyorum; tam bir hayal kırıklığı yarattınız.
İBB seçmlerinde alınan tavra bakarak daha o zaman ''TKP kulvar mı değiştiriyor?'' diye sormuştum burada. Şaşırmıştım açıkçası, bugünün TKH'si ve bugünün TİP'iyle birlikte Ergenekon süreciyle başlayan ve adım adım ülkeyi koyu bir karanlık içine sürükleyen adımları en çok sizler deşifre etmiş ve bugünleri daha o zamanlardan görmüştünüz. ''AKP devletin bağırsaklarını temizlemiyor, bşalttığı yerlere kendini yerleştirmek istiyor'' demiştiniz. Haklıydınız, haklı çıkmıştınız. Uzatmayayım, ya bugün?

''Erdoğan'a, saray rejimine karşıyız ama...'' diye başlayan siyasi tavırlarla tam bir hayal kırıklığı içindesiniz. Çok küçük, ince partisel-kişisel çıkarlarla ve sadece ''biz farklıyız'' mesajları verebilmek adına ''ama''dan sonra saray rejmi karşıtlığınızı evet, partisel ve kişisel çıkarlar uğruna saray rejiminin değirmenine su taşımaya dönüştürdünüz. Hiç kimse sizlerden parlamento seçimlerinde Millet İttifakıyla birleşme falan beklemiyorken garip bir biçimde yarattığınız bulanıklığın sizlere biat edenlerde bu yönde bir algı yaratacağını bilmezden geldiniz.

Uzunca bir dönem AKP'ye karşı aldığınız tutum ve verdiğiniz mücadeleyle hep desteklemiştim sizleri, İnternet ortamındaki sözde sol, sosyalist ve enternasyonalist forumlarda sizlere o tavrınız nedeniyle ''ulusalcı'' diye başlayan, ''sosyal şoven'' diye devam eden ve nihayetinde ''neo-faşistler''e kadar uzanan bir yığın hakaretler edilirken siyasetinizin doğruluğunu savunup durmuştum. Ama şimdi tam bir hayal kırıklığısınız; ve sanıyorum bu hayal kırıklığını sürdürmek niyetindesiniz...

Evet, bu günler geçecek, eninde sonunda geçecek.
Ve biz hep hatırlayacağız.
Kılıçdaroğlu'nu...
o yeterli olmayan donanımıyla beş benzemezi bir araya getirdiği için.
Ve TİP'i, Erkan Baş'ı, sözleri, tavırları, coşkusu ve heyecanı...
Bir solcu lider böyle olur algısını çok geniş kitlelere yaydığı için...
Ve asla gözardı edilmemesi gereken HDP'li dostları,
Türkiye için bir büyük şans olan Selahatti Demirtaş'ı...
Sonra milyonlarca insanı,   GEZİ'yi, sonra Ali İsmail'i, Ethem'i bu uğurda can vermekten çekinmeyen onlarca yiğidi...
İyi ki varlar, var oldular...

Türkiye çok daha güzel olacak, sadece bu karanlık süreç bitmeyecek ve aynı zamanda bu karanlığın içine doğduğu bu sınıflı toplumsal düzen de sonlanacak. Bugünün karanlığını yıkan ve bir türlü alt edilemeyen inat ve irade bu topraklarda var olduğu sürece hiç kuşkum yok, sonrası bahar olacak.

Sonrası bahar...


melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
13.11.2023- 09:14

Olmadı, seçim yine kaybedildi; cemaatlerin ve tarikatların, yasa tanımazlığın ve keyfi anlayışın egemen hale geldiği bir ülkede yaşamaya devam ediyoruz. Oysa ülke insanlarına hala yoksulluk, yoksunluk ve umutsuzluk dayatan bu rejimi değiştirebilmeliydik. Bu süreç bu kadar uzun-21 yıl- sürmemeliydi; sürmemeliydi ve bu süreci değiştirme potansiyeli bu topraklarda vardı.

Olmadı...
Değiştiremedik.

Olmayışın, olamayışın ve bu ülkeye baharın hala gelmemiş olmasının pek çok nedeni de var. Belki en başa da sosyalistlerin toplumsal alandaki etkisizliğini ve sürecin başını Kılıçdaroğlu ve altılı masanın çekmiş olma zorunluluğuna bağlamak mümkün. Kılıçdaroğlu'nun yapmaya çalıştığı şey asla yanlış değildi. Sürecin önüne dikilebilmek için CHP, sosyalistler ve HDP (HEDEP) dışında sağ ''demokratları'' da   ittifaka dahil etmek gerekirdi ve Kılıçdaroğlu'nun da yapmaya çalıştığı buydu. Ama bu süreç işletilirken, seçime çok az bir zaman kala yapılan bir ''CHP anketi''nde Kılıçdaroğlu Erdoğan'ın 4 puan gerisinde, İmamoğlu ve Yavaş'ın ise seçimi kazanacağı ve Erdoğan'ın önünde gözüktüğü gerçeği ortaya çıkmıştı. ( Bir CHP'li vekil Tv.de anlattı.) Böylesne kritik bir noktada Kılıçdaroğlu kendi adaylığında ısrar etmemeliydi ve belki de benzer anket Meral Hn.'ın da önüne gitmişti ve sürecin bir ara kesintiye uğraması, Meral Hn.ın masayı terk etmesi de bundandı. Sonuçta kaybettik, sadece Kılıçdaroğlu ve 6'lı masa değil, hepimiz kaybettik, karanlık daha da koyulaşarak sürüp gidiyor.

Kılıçdaroğlu defteri bir şekilde kapandı. Kişisel hatalar, bağışlanamaz bir inat ve ısrar onu CHP Genel Başkanlığından uzaklaştırdı, hatta siyasetin de dışına attı. Bir şekilde bedel ödedi-ödüyor.

14-28 Mayıs seçim yenilgilerinden çıkaracağımız bir önemli ders daha var, bence sürekli sorgulanması ve didik didik edilmesi gereken bir konu bu.   Sosyalist sol bu tür yenilgilerden ve bu tür travmatik sonuçlardan sonra neden özeleştiri vermiyor ve neden sanki '' sorumlu biz değil, bizim dışımızdaki koşullar'' demeye getiriyor? Yapamadık, olmuyor, kaç seçim dönemi geçti ve bir türlü gereken başarıyı sağlayamadık, demek ki biz yönetimde, halkın karşısına çıkardığımız parti yüzlerinde ve siyasetimizin geniş kitlelerce kabul görmemesinde bir sorun, bir yanlışlık var, diyemiyorlar? Sadece seçim sonuçları da değil, alınan pek çok kararlarda bir ''başarı'' gelmediğinde   kimse sorumluluğu üzerine alıp, gereğini de yapmıyor? Ne olacak yani, ne bekleniyor, sınıf ve emekçi halk günün birinde birdenbire aydınlanma yaşayacak, tarihsel çıkarlarının farkına varacak ve o zamana kadar binde birleri-ikileri geçemeyen ama kendilerini de sürekli doğru bir konumda gören sosyalist partileri elinden tutup öncülüğe getirecek ve devrimci durumu nihayete erdirecek? Böyle mi...?

Hiç birimiz böyle düşünmüyor elbet, ama ne düşünüyor?
Ne düşünüyoruz?

Neden bu tür seçim yenilgilerinden sonra bir değişim ve hem de köklü bir değişim gündeme gelmiyor-getirilmiyor? Aynı yanlışlıklar, aynı siyaset tarzı ve aynı yüzlerle olmuyorsa bir adım bile öteye gitmemize engel olan bu durumda ısrar neden?

Korkarım bu böyle gidecek.

Üye ve sempatizan bu gerçeği görmediği, bu durumu bir sorun olarak yorumlamadığı ve gereğini, değişimi ''talep etmediği'' sürece bu hep böyle sürecek. Kılıçdaroğlu gitti, beceremeyenler siyasetten uzaklaştı ama sosyalist solda neden böyle bir süreç işlemez-işletilmez? Düşünce kulübü değiliz ki... ''Çok iyi analiz yapıyoruz, dünyayı ve ülkemizi çok iyi okuyoruz, ama işte, bir şekilde olmuyor...'' Böyle bir şey olabilir mi? Siyaset sonuç alma odaklı bir süreçse sürekli hale gelen başarısızlık sorgulanmayacak, gereği yapılmayacaksa bir sonraki ''denemeden'' başarı ayakları yere basmayan hayalden başka ne olabilir?

Değiştireceksek, bu ülke kapitalizmden sosyalizme dönüşecekse, kapitalizm yerine sosyalizme bırakacaksa, siyasal iktidar işçi sınıfı ve emekçi halkımızın eline geçecekse, hiç kuşku yok öncülük iddiası taşıyan partilere   ihtiyacımız olacak.. Ama böyle değil. Böyle olmayacak. Hiç kuşkusuz seçim bir sosyalist mücadelede her şey değildir; ama çok şeydir. Seçim sonuçları sosyalistler için aynı zamanda siyasetlerinin ve parti yüzlerinin toplum tarafından ne kadar benimsenebilir olduğu gerçeğini de gözler önüne serer. Böyle bir ders çıkarılmıyor ve sanki her şey uyarında gitmiş gbi davranılmaya devam ediliyorsa bence yöneticilerimize de çok yüklenmemek gerek; onlar   bu ülkede sosyalist mücadelenin sadece kendileri tarafından verilebileceği önyargısıyla donanmışlar ve ayrıca on yıllarca parti yönetimlerindeki ayrıcalıkları nedeniyle bir konfor alanı oluşturmuşlar. Onu yitirmek istemiyorlar. Hep aynı yanlışlıklar, hep benzer sonuçlar ve hep toplumsal alanda hiç olamama durumu adeta kanıksanmış durumda süregeliyor. Ve eğer üye tepki göstermezse, sempatizan bu gerçeği fark etmezse de bu gidiş hiç değişmeyecek.

Değişmeliyiz, toplumsal alanda etkimizi arttırabilmenin yolunu bir şekilde bulabilmeliyiz. Partileri on yıllardır bir adım öteye taşıyamayanların siyasi deneyimleri ve kuramsal yetkinlikleri ne olursa olsun   köklü bir değişimin gerçekleşebilmesi yönünde bir iradeyi ortaya çıkarabilmeliyiz.

Hiç kuşkum yok, olmuyorsa, yapamıyorsak olmayacaktır.

Biz değişmezsek, biz başaramazsak bu düzen değişmeyecek, düzeni de geçtik bu rejimi bile değiştirecek bir güç haline gelemiyeceğiz. Elbette bu ülkeye baharlar gelecek. Eninde sonunda gelecek. Mutlaka gelecek. Ama bu gidişatla, bu parti yapılarıyla ve bu siyasi yaklaşımlarla ve de bu yönetim anlayışıyla olmayacak. Süreç uzadıkça uzayacak, etrafımızı sarıp sarmalayan karanlık ağırlaştıkça ağırlaşacak...

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]