Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

14 Mayıstaki parlamento seçimleri de önemli. Cumhurbaşkanlığı referandumuna odaklandığımız için bu seçim o referandumun gölgesinde kaldı gibi. Zaman da oldukça azaldı, şunun şurasında iki aydan daha az bir zaman kaldı. Parlamentoya girilmeli. Özellikle parlamento seçmleri sadece propaganda ve ajitasyon aracı olarak görülmemeli ve parlamentoya girebilmenin olanakları araştırılmalı ve hesap edilmelidir.

TKP'nin önerisi de bu açıdan önemli sayılabilir. Gerçi çok daha önceden yapılabilir, deprem yaşamış kitlelerin duygusal tepkileri sonrasına bırakılmayabilirdi. Yine de önemli bulduğumuzu söyleyerek o önerinin sorunlu yanına projeksiyon tutmakta yarar var. TKP mealen ''hepimiz bir araya gelirsek baraj sorununu aşarız'' diyor   Sanmıyorum. Bir hesap hatası var burada ve duygusal bir yaklaşım. Seçim barajı yüzde yedi ve elli milyon seçmenin sandığa gideceğini varsayarsak alınması gereken oy yedi buçuk milyon olur ki, sosyalistlerin tamamı bir araya gelse bu günün Türkiye'sinde böyle bir gerçekliğe sahip değiliz.

Seçim barajını önemsiz kılacak başka bir yönteme ihtiyaç var. O da barajı geçebilecek bir partinin şemsiyesi altında kurulmuş ittifakın içinde ayrı bir ittifak yapabilmek. Böyle olur. Millet ittifakı olur gibi durmuyor, ama TİP'in geçen seçimde başardığı gibi parlamentoya daha fazla vekil sokabilmek için böyle bir yol denenmeli. Zaten ittifak açıklamasında daha da genişleme çağrıları yapılmıştı ve ayrıca ittifak bileşeni olan EMEP ve TİP'in de bu yönde açıklamaları var. Bu açıklamaların SOLpartide de olumlu karşılandığı haberleri var, geriye sadece TKP ve TKH kalıyor. Parlamentoya girmenin gerekliliğine gerçekten inanıyorlarsa bu konuda ivedilikle bir adım atılabilir ve ittifak Emek ve Özgürlük İttifakı içinde kurulabilir. Kurulmalı da...Artık şu kendi dar alanımızda top çevirmelerden uzaklaşmak gerekmiyor mu?

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
25.03.2023- 09:51

14 Mayıs seçimlerinde iki güzelliği gerçekleştirebilme olanağımız var. Birincisi bu   kötülük iktidarını sandıkta büyük bir yenilgiye uğratmak ve ikincisi 1965 seçimlerinde yüzde 3 oy olarak parlamentoya 15 vekil sokan Türkiye İşçi Partisi'nden yaklaşık 50 yıl sonra yine Türkiye İşçi Partisi'ni kendisine verilen oylarla   parlamentoya sokmak ve orada sosyalizmin sesini duyurmak...

Evet, bu seçimlerin böyle bir güzelliği olacak. İlk kez bir seçime byük bir merak dışında yine büyük bir umutla giriyoruz. Sosyalistler belki ilk kez, tümü birden, cumhurbaşkanlığı referandumunda saray rejiminin sandıktaki yenlgisi için muhalefet adayına oy verecekler.   TİP, EMEP, Solparti, TKP ve TKH bu konuda üzerine düşen sorumluluğu yerine getireceklerini açıklamaları önemli.

Parlamento seçimlerinde ise uzun zamandır ilk kez sosyalistler kendi oylarıyla meclise vekil sokabilme olanağı elde ettiler. Emek ve Özgürlük İttifakı içinde ülke barajı sorunu yaşamayacak olan Türkiye İşçi Partisi, lideri Erkan Baş ve diğer vekillerinin samimi ve başarılı çalışmalarıyla böyle bir potansyel yaratabildiler. Bir kanal açtılar, solun - sosyalizmin sesini çok daha geniş kitlelere duyurabilmeli başardılar. Bu emeğin karşılıksız kalmaması gerek. Önümüzdeki dönem parlamentoda olabilmeleri ve çok daha vekille birlikte olabilmeleri konusunda elimizden geleni de bizler yapabilmeliyiz.

Başarmalıyız.
Başaracağız.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
29.03.2023- 02:09

TKP'nin önerisi de bu açıdan önemli sayılabilir. Gerçi çok daha önceden yapılabilir, deprem yaşamış kitlelerin duygusal tepkileri sonrasına bırakılmayabilirdi. Yine de önemli bulduğumuzu söyleyerek o önerinin sorunlu yanına projeksiyon tutmakta yarar var. TKP mealen ''hepimiz bir araya gelirsek baraj sorununu aşarız'' diyor   Sanmıyorum. Bir hesap hatası var burada ve duygusal bir yaklaşım. Seçim barajı yüzde yedi ve elli milyon seçmenin sandığa gideceğini varsayarsak alınması gereken oy yedi buçuk milyon olur ki, sosyalistlerin tamamı bir araya gelse bu günün Türkiye'sinde böyle bir gerçekliğe sahip değiliz

TKP'nin önerisine ''hesap hatası var'' demişim ama, ben de hesap hatası yapmışım. 14 Mayıs seçimlerindeki seçmen sayısı 60 milyonun üzerinde, 55 milyonu sandığa gitse yüzde 7 seçim barajının aşılabilmesi için ( hesap malinasını alayım:) 3.85 milyon seçmenin oyunu almak gerekecek. Sosyalistlerin toplumsal alanda böyle bir gücü, etkisi yok. Dolayısıyla sosyalist güç birliği adıyla seçime gireceklerin bu barajı aşabilme şansları da yok. Dahası TİP için yüzde 3 dile getiriliyor (umarım olur) bu oranı da katsak sosyalistlerin kendi başlarına seçim barajını aşabilmeleri bana çok gerçekçi gelmiyor.

Bence bu konuda iki önemli karar verilmeli ve bu konunun üzerine gidlmeli. Birincisi ( şimdiki gibi) ülkede açık-kapalı bir faşizm tehlikesi yoksa ( sanayileşememiş toplumlarda faşizm ve demokrasi konuları bir ölçüde birbirinin içine girmiştir, ama bu ayrı bir tartışmayı gerektirir) evet, açık bir şekilde faşizm tehlikesi söz konusu değilse sosyalist partiler çeşitli gerekçelerle CHP ve HDP saflarında bulunan arkadaşlara yuvalarına dönme çağrıları yapılmalıdır. Ve bence bu konu sürekli olarak gündemde tutulmalıdır.

Ve ikincisi parlamentoya girebilmenin yolları mutlaka aranmalı, duygusal davranılmamalı, gerekiyorsa CHP ve HDP ile bu konularda ittifaklara girmek konusunda çekingenlik yaşanmamalıdır. Amaç sosyalizmi toplumsal alanda bir güç halne getirmek ve etkimizi arttırmak ise, ki tartışılmaz biçimde böyle olmalıdır, buna yönelik siyasetler parti stratejisinin ayrılmaz bir parçası   haline getirilmelidir.

Bugüne gelir ve 14 Mayıs için TKP'nin seçim sloganına gönderme yaparak 1 oy Kılıçdaroğlu'na, bir oy sosyalizme diyorum. Ve muhtemeldir ki, o bir oy da bu sefer TİP'e gidecektir. Bu konuyu seçim günü yaklaştıkça daha da detaylandıracağız ama şimdiden şunun altını çizmekte yarar var. TİP'in bu dönemdeki siyasetini doğru buluyor, parti yüzünü de önemsiyorum.

14 Mayıs seçimlerinde   sadece tek adam rejimini sandıkta yenilgiye uğratmaya çalışmayacağız ve aynı zamanda sosyalizmin nasıl bir siyasi pozisyon ve nası bir siyasetle de çıkış yapabileceği konusunda bir sonuçla da karşı karşıya kalacağız gibime geliyor.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
07.04.2023- 08:53

Parlamento seçimlerinde solcular ne yapacak, bugüne kadar ne yaptılar, ve doğru bir siyaseti savundular mı gibi sorular üzerinde biraz kafa yormamız gerekiyor. Gerçi bizim topluumuza özgü bir şey sanırım bu sorgulamamak, fazla düşünmemek olayı. Genellikle alışkanlıklarımızla, ezberlerimizle hareket ederiz ki, o konuda belirleyicilik büyük ölçüde önyargılarımız oluyor.

Benim de önyargılarım vardı,sosyalizmi savunurduk, kendimi bildim bileli solu sosyalizmi savunur, ama bir yandan da bizim ülkemizde sosyalizmin pek de olanaklı olmadığını, oylarımızı verirken en çok da ''bölünmesin'' düsturu öne çıkar, o düstur ile hareket ederdik.

70'li yıllar: CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit'in romantik solculuğu, bir Karaoğlan efsanesine dönüşmesi. Bir devlet memuru olan babamın başını çektiği siyasi tartışmalar. Ne günlerdi ama; tıfılız, çok da anladığımız söylenemez.Ama solcu babamın özellikle bir sözünü hiç unutmuyorum: Denizler yakalanmış. O meşhur bir fotoğrafı vardır, iki kişinin kollarında bakanla görüştürülüyor. Deniz yorgun, ama Deniz müthiş bir kahraman. Sonradan olabilecekler pek de düşünülmüyor, akla getirilmiyor sanırım. Babam o zamanlar iktidarda olan Süleyman demirel'li Adalet Partisi'ni kast ederek, '''bu ülkeyi bu adamlar yöneteceğine bu gençler yönetse çok daha güzel olurdu her şey'' diyor. Osman amcam var yanında Gazetedeki resim, Deniz'in o bitap ama dik duruşu. Amacamın babamı onaylayışı. Sevecenlikle Deniz'e ve arkadaşlarına övgüler yağdırması...

Oy verme alışkanlığımız CHP'ye yönelikti. Ecevit gelecek ülke kurtulacaktı. Ecevit bir türlü tek başına gelemedi, ülkenin başı da şeyden kurtulmadı.Geçerken Ecevit için bir şeyler söylemek gerekirse solcuların klasik özelliği ''dürüst'' sözcüğünü kullanabiliriz. Türkiye gibi bir ülkede ve özellikle Özal ve Özalizmden sonra çok daha önemli hale geldi. (Kılıçdaroğlu da bu niteliğin iyi bir örneği.) Ecevit için çok olumlu şeyler söylenebilir, söylenmesi de gerekiyor. Aydemir Güler'in bir sözünü hatırlıyorum ''Kendi söyledi'' diyerek başlamıştı ve işlevinin sosyalizmi durdurmak olduğunun altını çizmişti. Hiç katılmıyorum. Sol o yıllarda toplumsal alanda bir yaygınlık kazanabilmişse bunda Bülent Ecevit'in çok büyük bir rolü vardı, Marksist değildi. Demokratik sol kavramını kullanırdı ve sosyal demokrasinin köken olarak Marksizm kaynaklı olduğunu ve belki kendini ve kendi siyasetlerini ondan ayırmak için sosyal demokrat değil demokratik solcu olduğunun altını çizerdi. İyi bir hatıpti ve kalabalıkları gerçekten etkileyebiliyordu.

Ecevit 80 öncesinde solu yaygınlaştıran etkenlerden ve liderlerden biri olmasına rağmen 80 sonrasında CHP'de siyaset yapmayıp DSP'yi kurmasıyla da bir ''bölen'' yakıştırmasına uğramıştı. ( Nazlı ılıcak'tı mimarı. Ecevit için bir bölen, Demirel için de ''bir bilen'' tanımlamasında bulunmuştu.) Doğru bir tanımlamaydı. Bence solun bölünmüşlüünün bir nedeni de 80 sonrasında Ecevit'di ve onun sayesinde   Ankara ve İstanbul belediye seçimleri de bugünkü AKP'nin önceli olan Refah Partisine kaprtırılmıştı. Ülke ondan sonra da bir daha iflah olmadı.

Türkiye siyasetinin özellikle sol tarihi bu şekilde özetlenemez kuşkusuz ama 65 seçimlerinden sonra sosyalist partiler hiçbir zaman toplumu etkileyebilecek bir güce sahip olamadılar. Kısa bir dönem Ecevit'in DSP'si dışında Türkiye solunun   motoru hep CHP olmuştur.

Hızlıca 2000'li yıllara gelirsek, dünya çok değişmişti. SSCB yoktu. Sosyalizm dünya çapında yaralanmış, geri çekilmiş ve neo-liberal ideoloji tek belirleyen haline gelmişti. Solcular ise tahmin edileceği gibi darmadağın. Yorgunluk, yılgınlık, döneklik, hepsi bir arada ve devir de zaten köşeyi dönme devriydi. ''benim memurum işini bilir'' ilkesizliği ile büyük çaplı hırsızlıkların yukarıdan aşağıya topluma egemen olması, bir anlamda kanıksanması...

(Ya ben bunları yazmak için oturmadım ki klavyenin başına. Kısaca ezberciliğimizin, sorgulamadan karar verme ve benimseme alışkanlığımızın siyasi hayatımıza öne çıktığnıa değinmek istiyordum. Sosyalist partilerimizin neden bu kadar etkisiz olduğunu, toplumsal alanda neden yokları oynağını yazmaya çalışacaktım ama, konu nerelere gitti. Neyse...)

AKP'nin ilk yıllarında CHP'yle duygusal bağımız devam eder haldeydi. Yazılıp çizilenlerle şöyle ilişkilendireyim, o dönemde TKP'li dostlar birkeç kez ''partiye gel'' çağrısı yaparken açıkçası onlara bir şekilde ''oylarımızın boşa gitmemesi ve CHP'de topanması gerektiğini söylerdim. ( Söylediğime ben de pek inanmazdım ama söylerdim işte...) Öte yandan her ortamda da (bilimsel) sosyalizmi anlamaya çalıştığımız şekilde savunur, dilimiz döndüğünce de anlatmaya çalışırdık. Sonra, başımıza yukardan bir şey düşmemesine rağmen bilimsel sosyalizmin etkisizliğinin bir nedeni olarak solcuların, sosyalistlerin yanlış saflardaki ısrarı olduğunu düşünmeye başladım. Yeni dünya düzeninin Türkiye'deki yansıması liberallerin öncülüğünde Kürt ulusalcılığının AKP'yle birlikte bir demokratikleşme ve özgürleşme programının sahnelenmesiydi. Gerçekte ise AKP gibi gerici bir partinin devletleşme yolundaki kilometre taşları döşeniyordu. Ergenekon ve Balyoz soruşturmalarıyla devlette boşaltılan yerlere tarikat ve cemaat unsurları yerleşiyordu. Bu süreci ilk fark eden de TKP olmuştu. Devlet bir bağırsak temizliği yapmıyordu, bugünlerin temelini daha o günlerde atmaya çalışıyordu.

Biraz daha hızlanırsak, sosyalistlerin adresinin TKP olması gerektiğini ve egemen kılınmaya çalışılan siyasetin gerici ve otoriter bir rejimden başka bir şeye dönüşmeyeceği konusunda uyarılarını yapıyordu. Yalnızdı bu konuda, (sözde sol, sosyalist ve enternasyonal forumlarda ulusalcıydı bu yüzden, sosyal şoven ve hatta neo-faşistti, öyle suçlanıyor ve hakaretlere uğruyordu)   BirGün o dönem ''yesinler birbirini'' tavrı içindeydi. Sağlı sollu liberaller ise hem AKP'ye ve hem de Kürt hareketine yön veriyor, gerçete ise şakşakçılıktan başka bir şey yapmıyorlardı.

Bugünlere geldik. Egemen rüzgar yine değişti. AKP gidici, öyle gözüküyor Cumhurbaşkanlığı referandumunda toplumun hemen hemen tüm ilerici, demokrat, solcu sosyalist ve komünist kesimleri bu konuda belli bir ''aydınlanma'' yaşadılar ve ilk kez bu konuda böylesine bir konsensüs sağlandı?

Peki ya parlamento seçimleri?

İki konu var, birincisi parlamentoda çoğunluğu sağlamak ve diğeri ve bence birincisi gibi çok çok önemli bir fırsatı kaçırmamak. ( Anladınız siz onu:)

Ezberciliğimiz, koşullanmışlığımız, önyargılarımız, kendimizi içine hapsettiğimiz gettolarımız...-hepsi bir yana atılmalı. Evet bir fırsat yakaladık ve bu fırsatı kaçırmazsak sosyalizm Türkiye'de bir eşik atlayacak.

TİP'ten söz ediyorum. Erkan Baş ve arkadaşlarından. Sosyalist siyaseti bir eşiğin sınırına getirdiler, desteklenirse, yeterince destek görürlerse ve bu eşik aşılırsa ( geçen gün tv.de izlemiştim, sanırım toplumun nabzını tutmaya çalışan - o da ne demekse artık- bir gazeteciydi ve yüzde on'luk bir potansiyelden söz ediyordu.)Yüzde On'ları bir kenara bırakalım, yüzde 1'i aşmak, yüzde 2-3ü yakalamak... Böyle bir fırsat var. İlk kez, çok çok uzun zamandır ilk kez böyle bir olanağımız oldu; onyıllardır hepimiz birlikte binde 2-3lere takılıp kalmışken ve sosyalizmin etkisi toplumsal alanda hiç yokken, evet ilk kez önümüze bir fırsat geçti ve gerçekten bir sıçrama yapabilir, sosyalizmin ülkemizdeki kaderini değiştirebiliriz.

Solu, sosyalizmi ego tatmin aracı olarak kullanmaya çalışan keskin komünist görünüme bürünmeye çalışanlardan söz etmiyorum. Ama sosyalizmi onlar temsil etmiyor, buna inanıyorum. Her partide var bu tipler. Konfor alanlarını terk edemiyorlar. Varlık nedenlerinin ortadan kaybolacağını dşünüyorlar belki de, bu konforu onlara sağlayan iklmin değişeceğini...-o yüzden direniyorlar.

Ama biz başarabiliriz.
Biz; sosyalizmi amasız, fakatsız ve hiçbir önyargılara da kapılmadan savunabilir, bu fırsatı kaçırmadan sosyalizme eşik atlatarak bayrağımızı daha daha yükseklere kaldırabiiriz.

Kaygılar bir kenara, referandum kazanıldıktan ve saray rejminin önüne büyük bir set çekildikten sonra bu yeni gerçeklik bir şekilde parlamentoya da yansıyacaktır. Bundan kuşku duymamalı...Ama işte TİP gereken desteği görmezse bir şeyleri heba etmiş olacağız.

AKP'yi başımıza dert edenin bu sınıflı toplum düzeni olduğunu unutmayalım, sosyalizm güçsüz olduğu sürece bugün AKP gidecek yarın bir başkası başımıza despot kesilecektr. Sosyalizme ihtiyacımız var bu yüzden. Sosyalizm yolunda adımlar atılmalı. TİP desteklenmelidir.

Yazı çok uzadı, farkındayım. bir bütünlüğü var mı, pek de kestiremiyorum ama şununla bitireyim; bu tren de kaçarsa hiç kimse gelecekte çok daha güzel bir dünya ve toplum düzenine ulaşacağımızı iddia etmesin. Engels'in olsa de çoklukla Rosa'ya atfettiğimiz o güzel sözü düşünelim; ''ya sosyalizm ya barbarbarlık''.

Doğru zamanda doğru bir karar veremediğimiz, ezberlerimizden ve koşullanmışlığımızdan kurtulma yönünde gereken iradeyi gösteremediğimzde dünya hiçbir zaman daha güzel olmayacaktır.

Umarım özellikle parlamento seçimlerinde de doğru bir noktaya gelir ve bu yolda TİP'i, Erkan Baş'ı ve arkadaşlarını yalnız bırakmayız.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 4
16.04.2023- 00:36

Evet, TİP'in baraj sorunu yok. 14 Mayıs seçimlerinde TİP'i diğer sosyalist partilerden ayıran en önemli özelliklerinden biri   de bu.   Sandıktan çıkan her TİP'li oy'un parlamentoya bir sosyalist vekil yollama potansiyeli var. Bu yüzden TİP desteklenmeli. 15 Mayıs'ta Erdoğan sonrası için sosyalistlerin meclise girmesi gerekiyor. Hep yinelemek durumunda kalıyoruz, bu ülkenin sosyalizme ihtiyacı var. Seçimler ve parlamento sosyalizm mücadelesinde hiç kuşkusuz her şey değildir ama çok şeydir ve çok potansiyel barındırır. Bu potansiyeli kullanabilmeliyiz; duygusal davranmamalı ve boşa oy atmamalıyız. Umarım öyle olur, 14 Mayıs yeni bir sayfanın açılması anlamına gelir. Bu yüzden:

Bir oy Kılıçdaroğlu'na ve bir oy baraj sorunu olmayan TİP'e...
Sonrası gerçekten bahar.

( face'te yazmıştım.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 5
22.04.2023- 05:14

Önceleri buraya yazdıklarımı face'e taşımaya çalışırdım; şimdilerde biraz tersi oluyor. Bu kısa yorumu da oraya yazmıştım.

''Rastlamış olmalısınız,   Türkiye sosyalist hareketinde uzunca bir zaman yer tutmuş ve   yer tutmaya da devam eden kimi ''uzman'' arkadaşlar ya da hocalarımız 14 Mayıs seçimleri için hani nerdeyse ''AKP düşmanlığı yapmayın'' diyecekler. Neymiş, ''örgütlenmeye çalışmalıymış''ız. Sanki bir birlerine aykırı şeylermiş gibi... Onlar böyle dediğinde zaten pusuda bekleyen troller de durur mu, onlar da ''Marksistler burjuvazinin kendi aralarındaki top çevirmelerine dahil olmaz''mış mealinde saçma sapan yazılar yazma cesareti buluyorlar. Kimileri de cumhuriyet konusunda cahilce laflar edip, ''burjuva cumhuriyet'' küçümsemeleriyle kafa bulanıklıklarını etrafa da sıçratmaya çalışıyorlar. Bunlar olacak. Sanal ortamda dostu da düşmanı da, trolü de ego tatmini peşinde koşanı da görmek mümkün. Ama bu şarlatanlığa, bu trollüğe, bu cumhuriyet düşmanlığına sessiz kalmanın ötesinde üstelik bir de beğeni koyanlar yok mu...-gerçekten de Türkiye solu açısından öyle kaygı verici ki!

Ve azınlıkta, çok azınlıkta olmalarına karşın öylesine mide bulandırıcı ve rahatsız edici ki!''

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]