Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

Ergenekon sürciyle birlikte ülkede yeni ve farklı bir süreç başlamıştı. Hiç yadsımadan söyleyebilmeliyiz, AKP ve Kürt hareketi sağlı sollu liberallerin ideolojik öncülüğünde ülkede   demokrasi ve özgürlük mücadelesi adını verdikleri bir süreç başlatmışlardı. Biliniyor, uzamasın, ayrıntılara girmeyeceğim. Bülent Arınç Ergenekon, Balyoz ve sonra çeşitli isimler altında yürütülen bu operasyoalar yoğun tutuklamalar için ''devlet bağırsaklarını temizliyor'' açıklamasında bulunmuştu. O dönemde SOLpaylaşım forumun önceli ''yazıyaz forum''da internette yayınlanan aylık bir   e-dergi çıkarıyorduk. Orada da yazmıştım. BirGün gazetesi bile manşetine ''yesinler birbirini'' başlığını taşımışken sadece Kemal Okuyan ve TKP uyarıda bulunuyordu. ''Devlet bağırsaklarını temilemiyor, AKP devlette boşalttığı yerelere yerleşmenin planlarını yapıyor'' demişti. Mealen böyleydi ve çok doğruydu. AKP daha da ileri giderek ve büyük bir hinlikle KHK operasyonlarını yaparken Perincekçi ulusalcıların, Ergenekon ve Balyoz operasyonlarını yürütürken liberallerin ve Kürt hareketinin desteğini alıyor ve bu şekilde adımlar atarak asıl amacı doğrultusunda ilerliyordu. Abartmıyorum, bu siyaseti en başından beri gören ve bütün uyarılarını yapan sadece TKP'ydi.

AKP'nin bu siyasetinin bir demokrasi ve özgürlük mücadelesi olmadığı çok belliydi. TKP baştan beri doğru bir pozisyon aldı. Belki bir veya iki sosyalist parti veya örgütün dışında hemen her siyasi yapı AKP'ye ya destek veriyor ya da açık seçik karşıt bir pozisyon alamıyordu.

Bu siyaseti baştan sona destekledim. Bu fotoğrafı yorumlayarak TKP'nin sosyalist cenahta öncü bir parti olduğunu hep söyleyegeldim. K.Okuyan ve Aydemir Güler başta olmak üzere TKP yetkililerinin her açıklamasını da önemsedim. Dahası öyle bir süreçte öyle bir okuma yapabilen ve bu yanıyla (başta UKKTH olmak üzere diğer siyasi yaklaşımlarıyla da) öteki sosyalist partilerden birkaç adım önde olduklarını gösteren bu parti (TKP) bence sosyalist devrimin, iktidarın burjuvaziden alınmasının öncü partisiydi. Sosyalist devrim TKP'nin ve belki etrafında bulunan birkaç sosyalist örgütlenmenin öncülüğünde gerçekleşecekti.

Öyle düşünüyordum, ta ki, 2019 Belediye Seçimlerine kadar. O seçimlerde birdenbire bir değişim rüzgarı esmeye başladı. K.Okuyan ve Aydemir Güler yönetimindeki TKP o tarihlerde ''aday çıkaracağız'' söylemine kadar... Çıkardılar da! ( O çıkarır da TKH durur mu, onlar da İstanbul'da aday çıkardı.) O zaman söylemiştim, hiç unutmuyorum, ''TKP kulvar değiştiriyor'' demiştim. Gerçekten de öyle oldu TKP o zamana kadar mücadele verdiği ve en başa yazdığı AKP karşıtlığını sanki yumuşatmış gibi ''iktidar da aynı muhalefet de'' demeye başlamıştı. ( Nedenine niçinine girmiyorum.) İstanbul TKP ve TKH'ye rağmen kılpayı kazanılmış ve AKP'nin elinden alınmıştı.

İstanbul seçimlerinin kazanılmasıyla birlikte toplumda bir umut ışığı belirdi ve ''yenilebilirler'' duygusu yeşerdi. AKP güçlendikçe hem kullanışlı liberalleri kovaladı ve hem de Kürt hareketiyle sürdürdüğü ilişkide ''masayı devirdi''. Tek başına devletleşiyordu ve ne kadar gerici cemaat ve tarikat varsa onlarla birlikte yürümeye çalışıyordu. TKP'nin K.Okuyan ve Aydemir Güler'in bu süreci görememesi mümkün değil. Ama farklı bir karar verdiler; kulvar değişikliğinde İBB seçimlerinden sonra bile ısrar ettiler. AKP'nin değirmenine su taşımaktan başka bir işe yaramayacağı, yol açmayacağı belli olan bu siyasette ısrar ettiler. ''AKP de 6'lı masa da aynı, birbirlerinden farkları yok'' yanlışında gereksizce direndiler de direndiler. Toplumda AKP ve saray rejiminin ilk seçimde yenilebileceği umudu yeşermişken hala ve hala ''hepsi aynı'' demeyi sürdürüyorlar ve çevresini de koşullamaya çalışıyorlardı. Aydemir Güler bir defasında bir TV: yayınında ''Faşizm seçimle yenilmez'' bile demişti, garip bir şekilde...

Umudun yeşerdiği bir yerde umutsuzluk işe yaramaz. AKP'nin tarihten silinebileceği bir süreç yaşanıyorken TKP'nin İBB seçimlerindeki hatası ''bir defalık'' da olmadı, sürdü gitti. Bu kez toplumun tepkisini çekeceği çok açık olan başka bir karar aldılar. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkaracaklarını söylediler. Yanlış üzerine yanlış. Kulvar değişikliği, AKP'nin nerdeyse muhalefetle aynılaştırılması Ergenekon sürecinden bu yana yapılan bir büyük hataydı ve gömleğin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesiydi. Yanlış fark edilebilirdi, geriye dönülebilirdi, ısrar edildi. Sonrası da, sonraki düğmelerin yanlış iliklenmesine yol açtı.

(Burada TİP'e ve Erkan Baş'a kısaca değinmeliyim.TKP'nin bu kadar yanlış yaptığı ve savrulduğu bir süreçte TİP hem meclis olanaklarını kullanması, hem kişisel becerileri ve hem de -çok önemli- AKP karşıtlığının ülkenin en önemli sorunu olduğunu ve mutlak uzaklaştırılması gereğini savunan siyasetiyle çok etkili oldu ve çok ilgi çekti. Bence TKP'nin boşalttığı alana yerleşti. Ve aynı doğru siyasete asılmasıyla da etkisinin karşılığını görüyor.)

K.Okuyan'ın geçenlerde hem Tele1'de ve hem de Halk tv.deki konuşmalarını dinledim. Daha doğrusu dinleyemedim. Evet, artık dinleyemez hale geldim. Tele1'deki konuşması sırasındaydı sanırım, '' kararı çoğunlukla aldık ve Kılıçdaroğlu'nu desteklemeye karar verdik'' diyordu. Peki bir buçuk yıl önce ''aday çıkaracağız'' derken kararı kim almıştı? Ve garip bir şekide şunu da ekliyor; ''Kılıçdaroğlu'na oy vereceğiz ama Millet İtifakını destekleyeceğiz anlamına gelmez.'' Sanki Millet ittifakının düzen siyasetine desteğini açıklayan sosyalistler varmış ve böyle bir şey olabilirmiş gibi...Samimi gelmiyor, yanlışlıkta hala ısrar ediyor, bu siyasetle partinin ilerlemesinin mümkün olmadığını görmüyor, partinin bir fikir kulübüne döndüğünü fark edemiyor...

Bu konuyu çok işleyeceğiz. Seçim sonuçlarına partinin bu duruşu, bu siyaseti nasıl yansıyacak, bilmiyorum ama bu siyasetin daha doğrusu bu siyasetsizliğin getirisinin olmayacağını düşünüyorum. Durgunluk da demiyorum, parti bir gerileme süreci içinde. Üzücü ama böylesi bağışlanmaz siyasi yanlışlıkların sonucu başka ne olabilirdi? Kemal Okuyan bir de hemen her konuşmasında ''toplumda bir heyecan yok'' diyerek kendi yanlış siyasetine uygun bir söylem içine giriyor ki o da yanlış. Toplumu AKP'yi ve saray rejimini sandığa gömebilmenin heyecanı sarmış. Genç TİP'lilerde bile bir heyecan var. Bir koca umut yeşeriyor. Sonrasında elbette zorluklar var. Altılı masa bile bu zorluklardan söz ederken K.Okuyan'ın bu konuya başat bir anlam vermesi ve üzerinde çok düşünülmüş bir gerçeği ortaya çıkarıyormuş gibi bir söylem tutturması... İBB seçimlerinden bu yana süregelen bir bir yanlış siyasetin getirdiği çaresizlikten başka bir şey değil.
...

Bu konuya devam edeceğiz bitirirken son bir şey söyleyeyim, herhangi bir sosyalist lider bir yerde konuşurken, sosyalist olduğunu söyleyenler konuşmacının ne söyleyeceği konusunda meraklanır ve konuşmayı dinler. Ben K.Okyuyan'ı artık dinleyemiyorum. Dinlemeye çalışıyorum ama gerçekten sonunu getiremiyorun. Etrafımdaki insanlardan biliyorum, insanlar tepki gösteriyorlar, kanal değiştiriyorlar. Normal değil bu durum Bu durum gerçekten normal değil

Üzücü...





melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
30.04.2023- 01:07

Kalabalık olmak, toplumsal alanda etkimizi arttırmak her şeyin mutlak doğru olduğu anlamına gelmez, ne var ki, toplumsal alanda olmamak, yıllar içinde bir adım bile ileriye gidememek mutlak bir yanlışlığın egemen olduğu ve dahası giderek kanıksandığı anlamına gelir.


***
Bana öyle geliyor ki, zamanı geldiğinde kendilerini değiştiremeyenlerin değiştirme iddialarının da hiç zamanı gelmeyecek. Bu yüzden onlar değişmiyorsa, değişmeme konusunda direniyorlarsa değişime bizler onları değiştirerek başlamalıyız. Yoksa sosyalizm, devrim, devrimcilik vb. sadece   bir gevezelik olmaktan öteye geçemeyecek.

( Face'teki kısa yorumlarım.)

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
24.05.2023- 10:16

Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kaldı. Milletvekilliği seçimi ise sonuçlandı. TİP dışta tutulursa sosyalistler açısından yadırgatıcı hiçbir şey yok. TKP bu seçimde tahmin edilebileceği gibi 62 bin küsür oy aldı. Yani seçim sürecinde savunageldiği siyasetin toplumsal karşılığı bu. Ülke çapında parti siyasetine, partinin tarihsel kimliğine verilen desteğin karşılığıdır 62 bin küsür oy.

Belliydi.İBB seçimlerinde, bir bakıma İstanbul'un kazanılması sürecinde gereksizce aday çıkarmış, halkın heyecanının yanında olamamış, sonuçta AKP'nin devleti ele geçirme sürecinde topumla arasındaki mesafeyi oldukça kısaltmış ve saygınlık da kazanmışken, bu aday konusuyla bu mesafenin yeniden açılmasına yol açmıştı. Üstüne üstlük İBB seçimleriyle birlikte bir siyaset değişikliğine de gitmişti. Toplumda AKP'nin yarattığı büyük tepkiyi düzen partilerinden çok kendine çekmek amacıyla hiç yapılmaması gereken bir siyaseti yeğler hale gelmişti. Ekrem İmamoğlu eleştirlerinin ve sonra daha da büyütülerek CHP ve muhalefete yönelik eleştirilerin AKP'yi sıradanlaştırdığı gerçeğini bir türlü göremiyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday çıkaracağını söylediğinde ''AKP'nin değirmenine su taşınıyor'' yorumunda bulunmuştum.

Bu süreçte TİP'in yükselişi de sürüyor, ülke siyaseti iki büyük kampa bölünüyordu. Nesnel gerçeklik bu hale geldiğinde bu gerçekliğin dışında kurulacak bir siyasetin toplumda karşılık bulmayacağı ve dahası tepki göreceği o kadar açıkken TKP (ve TKH) yöneticilerinin bu fotoğrafı görememesi gerçekten şaşırtıcı ve üzücüydü. O zamanlara denk gelmişti TKP'den istifam. Bu izlenen siyasetin yanlışlığını göremeyecek olan parti yönetiminin bundan böyle partiye ve sosyalizme alan açabilecek siyasi tavır gösterebileceğine inanmıyorum. O dönemde seçimlere TİP adıyla ilk kez giren partinin tarihsel kimlik taşıyan ve defalarca seçimlere girip çıkmış olan TKP'den daha fazla oy alacağını söylemiştim.. Siyasetler biraz daha netleştiğinde TKH'nin de TKP'ye benzer bir tavrı göstermesi karşısında ise TİP'in seçime giren tüm sosyalist partilerin toplamından daha fazla oy alacağını görmüştüm.. Öyle de oldu, TİP bir milyona yakın oy alırken, SGB ( Sosyalist Güç Birliği) üç yüz bine yakın oy almıştı...Yani?

Yanisi şu; SOLparti ve TSİP'in desteğiyle TKP, TKH siyasetlerinin toplamı bütün ülkede 300 bin kişi tarafından desteklenmiş, TİP'in siyaseti ise girilen 58 seçim bölgesinde bir milyona yakın insanımız tarafından benimsenmiş. TİP halkımıza dokunmuş, heyecanına ve coşkusuna ortak olabilmiş, diğer sosyalist partiler ise bunu başaramamış. Ve en önemlisi TİP sosyalist siyasetin nasıl yol alması gerektiğini apaçık göstermiş. TİP bu yüzden destek görüyor, TKP ise bunu başaramadığı için geriye gidiyor. Bu sonuçlar karşısında kimse (TKP'li dostlar) kendi kendine bir haklılık çabasına girişmemeli ve kimse uzanamadığı ciğer örneğinde olduğu gibi TİP'e saldırmanın dayanılmaz hafifliği üzerinden sosyalizme ve tarihsel kimlik olan TKP'ye bu yanlışlığı yapmamalı.

''Akıldane danışman pozlu iletilerime devam ediyor'' ve diyorum ki, TİP ve TKP şu andaki konumlarında ısrar etsinler, TİP halkın gündemi üzerinden siyaset yapmayı sürdürür ve emekçi halkın heyecanına seçim sonuçları ne oursa olsun umudu taşımayı becerebilirse, TKP ile ve diğer sosyalist partilerle arayı daha da açacaktır. Sorunumuz bu iki farklı siyasetten bir ders çıkarılmayışıdır. Sosyalistlerin kitle kazanabilmesi, daha kalabalık olabilmesi ve toplumdaki etkisini arttırabilmesi için kendine özgü gündemlerle değil, halkın gündemine eklemlenmesi ve nesnel gerçekliğin oyuklarına yerleşerek buralardan yol alabilmeyi becerebilmesi gerekmektedir. Sosyalist siyaseti kendi gündemleri üzerinden sürdürmek isteyenlerin başarılı olamadıkları (başarılı olamayacakları) ve sonuçta parti ve sosyalizmi bir adım öteye taşıyamadıkları belli olmuştur.

Hiç kimse hiçbir şey olmamış ve her şey uyarında gidiyormuş gibi davranmayı sürdürmemelidir.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
04.06.2023- 00:04

Uzun zamandır ilk kez Kemal Okuyan'ın bir yazısını sonuna kadar okuyabildim. SOLportal'daki bugünkü yazısından söz ediyorum ve samimiyetle söylüyorum ki, biraz da merak ederek okudum. GEZİ ile başladı 2014'teki ayrılışın altını çizerek bitirdi. ''Bugün TİP ve TKP diye iki parti var. 2014’teki ayrışmanın tarihsel anlamı tam da budur: TİP ile TKP arasındaki fark. ''

K.Okuyan söylüyorsa inanırım, tahminim de bu yöndeydi ve özellikle Metin Çulhaoğlu'nun yıllar öncesindeki yazıları da buna işaret ediyordu. Çok basit olarak şöyle düşünüyorum, siyaset bir anlamda sonuç alma sanatıdır. Siyasi partiler de fikir kulüpleri değildir. Seçim sonuçlarına bakıyoruz, TİP bir milyona yakın oy almış, TKP 62 bin. Üstelik TİP ülkenin tüm seçim bölgelerinde ittifak gereği seçime de girmemiş. İki parti arasındaki bu büyük fark aynı zamanda TİP ile TKP siyasetlerinin halkta nasıl bir karşılık bulduğu anlamına gelmiyor mu? Seçim sonuçları elbette her şey değildir, ama kimse de hiçbir şey olmadığını iddia edemez.
TKP hala on yıllardır neden binde birlere takılı kaldığının açıklamasını yapmıyor. K.Okuyan'ın dediği gibi ''aradaki fark '' yüzünden ama, parti tarafından daha somutlaştırılması gerekmiyor mu?

****
Şevki Yurdakuler'in ''Demokrasi Panzehiri'' kitabında ( sanırım adı buydu, yıllar önce okumuştum.) Türkiye'nin ML konusunda en önemli aydınlarının Metin Çulhaoğlu ile Yalçın Küçük olduğunu söylerken ''gençlerden de'' Aydemir Güler ve Kemal Okuyan'ın adını verir. Katılıyorum. 2019 İBB seçimlerinden bu yana siyasetini yanlış bularak eleştirdiğim TKP ve Kemal Okuyan'ın kuramsal yetkinliğinden hiç kuşku duymuyorum. Ama her şey kuram olsaydı, ve toplumsal alanda etkimizi arttırmak için salt ideoloji yeterli olsaydı   hem bu kadar çok sosyalist, parti, örgüt, dernek vb olmazdı ve hem de TKP'deki 2014 ayrışması meydana gelmezdi. K.Okuyan'a katılıyorum, ayrışmanın nedeni bugünkü TİP ile TKP arasındaki farktır. Bu fark seçimde TİP'in bir milyon insanın ilgisini çekmeyi başarmasına yol açmış, TKP'de ise ancak 62 binlik bir sonuca yol açmıştır.

Bir kere daha yineliyor ve iddia ediyorum TKP ve TİP aynı siyasetleri sürdürsünler ve toplumun karşısına da aynı parti yüzleriyle çıksınlar fark büyük olasılıkla daha da açılacaktır.

....-diye düşünüyorum. 🙂

( Dün face'e yazmıştım, bir yorum gelince alttaki yanıtı vermiştim. Başlıkla doğrudan ilişkili olduğu için buraya asıyorum.)

****

Kuramsal yetkinlik derken kastım bilimsel sosyalist kurama hakim olduğudur, yoksa kendisini Marks, Engels veya Gramsci ilan etmiş değilim. Kemal Okuyan, Aydemir Güler, Metin Çulhaoğlu ve Yalçın Küçük'ün Marksist-Leninist ideoloji konusunda önemli aydınlarımız olduğunu söylüyorum ve bu söylemime şaşırmış olmanız yadırgatıcı. Siz daha önce de benim buna benzer bir yorumuma karşı çıkmıştınız. Sanırım yeterince demokrat olmadığını söylemiştiniz. Aklımda öyle kalmış. Bence karşı çıktığınız şey kuramın bilinmemesi, kurama hakim olamama değil, onun güncelle ilişkisinin kurulamamasıdır. Bana göre sorun siyaset düzeyinde ortaya çıkmaktadır. Yoksa kıvılcımlı gibi toplumların tarihsel süreç boyunca nasıl değişip dönüştüğü konusunda bir özgün yorum yapmamıştır ama kuramın bütününe hakim olmak, sözün sözlük anlamıyla Bilmek konusunda çok fazla eksiği gediği olduğunu ileri sürmek bence hem yanlış hem de haksızlıktır. Ama yazıma gelirsek, kuramın doğru siyaset için yeterli olmadığını söylüyorum. Somut bir örnek vereyim; demokratik merkeziyetçilik konusunda Okuyan'ın teorik eksikliğinden söz etmek herhalde mümkün değildir. Tıpkı Metin Çulhaoğlu gibi. Ama uygulamaya geldiğinde taban tabana farklılaşırlar. Metin Çulhaoğlu Okuyan'ın uygulamaları için ''orman kanunları'' benzetmesi de yapar. Derdimi anlatabildim sanırım.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]