Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Kürt Ulusal Sorunu

Hiç kuşkum yok seçimlerden sonra Kürt hareketi ile sosyalistler arasındaki ilişki yeniden ele alınmalıdır. Şöyle; seçim süreci boyunca HDP-YSP standlarına da uğruyor ve genellikle ilgi gösteren arkadaşlarla sohbet etmeye çalışıyordum. Bir keresinde 80 öncesinde ''Marksist gelenekten'' geldiğini söyleyen bir HDP'li arkadaşla uzunca bir süre konuşma fırsatı bulmuştum.. Genellikle sosyalizmden önce bir demokratikleşmenin yaşanması gerektiğini söyleyen arkadaşımızın söyledikleri aşamacılığa benzer bir siyasi söylem gibiydi ama biraz konuşunca savunduğu sosyalizm konusunun Marksizmle pek de iişkili olmadığı ortaya çıkıyordu. Bunu da dile getirdiğimde   bu kez savunmaya geçiyor ve Marks karşıtı bir tutum alıyordu. ''Marksizm bir din değildir, Marks da bizim gibi bir insandır''. Evet, belki Marksist gelenekten geliyorlardı, o zamanlar Marksizm ne kadar ''doğru'' bir şekilde benimsenmişti bilmiyorum ama şu anda sosyalizm adı altında   savunmaya çalıştıklarının Marksist (bilimsel) sosyalizmle pek bir ilgisi olmadığı açıktı. Reel sosyalizmin çözülüşünden sonra liberal ideolojinin sola girdi yapmasının etkileri güçlü bir şekilde görülüyordu. Demokratikleşmeyi hemen her şeyin önüne koymuşlar. Aşamacılık gibi bir şey ama aşamacılık da değil. HDP'nin ''rekabetçi bir özel mülkiyet''i savunduğunu söylediğimde bu kez ''HDPlilerin yapısından dolayı her şeyi söylemiyoruz'' anlamında cümleler kuruyordu.   Öcalan'ın düşüncelerine dayanan biraz anarşist, biraz troçkist düşüncelerle harmanlanmış eklektik bir siyasi bir anlayıştı savunulan şey.

Aslında üzerinde durduğum konu bu değil. Kürt hareketinde Marksist gelenekten geldiğini söyleyen arkadaş da dahil, TİP'in kendi ad ve logosuyla seçime girme kararına çok içerlendiği hemen her konuşmada fark ediliyor. İçerleme bir kırgınlık ve çok açık etmeseler de şiddetli bir kızgınlığa ve hatta öfkeye de yol açıyor. Face'te konuştuğum bir kaç arkadaşta da görmüştüm bu durumu. ''Biz onları parlamentoya soktuk onların yaptığına bak'' diyorlar. Ama söyleyiş biçimi de öyle yenilir yutulur cinsten de değil. ''Biz sosyalistleri içimize alıyoruz, onları vekil yapıyoruz, onlar da bize itaat edeceklerine söz dinlemez bir şekilde kendi başlarına buyruk davranıyorlar'' demeye getiriyorlar. Hemen hepsinde gözüküyor bu durum. Kimisi yumuşak tonda söylüyor, kimisi çok sert, adeta ''bizler sizlerin hamisiyiz'' der gibi... Face'te konuştuğum bir arkadaş ''yönetime ne kadar sözümü geçiririm bilmiyorum ama bir daha TİP'le ittfak kurulmaması gerektiğini söyleyeceğim'' demişti.

Sorun da bu. Bu yaklaşım, bu düşünce, bu ezber... Kitlesellik kazanmış bir Kürt hareketinin ittifak kurduğu bileşenlerle ve özellikle kitleselleşememiş sosyalist parti ve örgütlerle ilişkisinin bu şekilde tanımlandığını ve belirlendiğini düşünmüyorum. Ama   toplumsal alandaki güç dengesizliği sanki kendiliğinden böyle bir anlayışı kurulan ilişkinin merkezine yerleştirmiş ve alışkanlığa dönüştürmüş gibi geliyor bana. Kürt hareketinin lider kadrosundan da önceleri bu yönde tepki gelmişti. Sonra Selahattin Demirtaş'ın devreye girmesi ve ''yoldaşlık hukuku''ndan söz etmesiyle bu konu   halının altına süpürüldü. Ama tabanda hala güçlü bir şekilde izlerine rastlamak mümkün.

Bence seçim sonrasında Kürt hareketi ile sosyalistler arasında masaya yatırılması gereken bir konu bu. Oldukça rahatsız edici. Kürt hareketi ve sosyalistler Demirtaş'ın Türkiyelileşme perspektifi çerçevesinde bence her türlü dayanışma ve ittifak ilişkisi içinde olmalıdır. Bu aşamada birbirlerine ihtiyaç duyuyorlar. Kürt hareketi Demirtaş'ın önderliğini kabul ediyorsa Türkiyelileşme hedefini netleştirmeli ve siyasi pozisynunu da ona göre düzenlemeli ve bu durumu da üyelerine ve sempatizanları başta olmak üzere topluma açıklamalıdır. Erdoğan'ın sandıkta yenilgiye uğratılmasıyla oluşabilecek daha demokratik bir ortamda böyle bir netliğe ve sonucunda kalıcı bir barışın sağlanmasına ihtiyaç var. Bu mücadele, bu perspektif sosyalistler olmadan yürütülemez. Sosyalistleri Kürt hareketinden çıkarın, HDP sadece bir Kürt partisi çerçevesine sıkışır ve (bence) liberallerin doğrudan güdümüne girer. Böyle bir partinin Türkiyelileşme vizyonunun   gerçekleşebilmesi de sadece çok daha ''uysal '' hale gelmesine ve düzene tamamen entegre olmasına bağlı kalır.

Şunun altı çizilmeli, Kürt hareketinin sosyalistlerle kurduğu dayanışma ve ittifak ilişkileri bileşenlerin her birinin bağımsız bir yapı olduğu ve belli konularda bir araya gelindiği gerçeğine dayanmalıdır. Ve bu durum mutlaka topluma yüksek sesle açıklanmalıdır. Bu tür ilişkilerde Kürt hareketi bir üst belirleyen olmamalı, alınacak her karar ve pozisyonda bileşenlerin her birinin özgür davranma hakkı da bulunmalıdır. Sorulduğunda ''zaten öyledir'' denileceğini biliyorum, zaman zaman da dillendirildiği oluyor, ama TİP olayı ve özellikle tabanda yarattığı tepkilere bakıldığında pratikte hiç de öyle olmadığını görebilmekteyiz.



(Sanırım bu başlığa da uygun düşüyor, söyleyeceğim.)

Başarabiliriz.
Bu ülkeye şiddet dlinden uzak, kalıcı ve özlediğimz bir barışı hep birlikte getirebiliriz.

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]