Menü Üye Giriş

Şifre Sıfırla · Kayıt Ol

 SOL PAYLAŞIM  »
 Ustalardan Seçkiler
08.08.2013- 01:36

ÇİLE

Bizim hiç bir hürriyetimiz yok,
Hiç bir hürriyetimiz,

Ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek,

Sen orda bağrına bas dur en büyük çileyi,
Ben burda en büyük çileyi doldurayım,

Ekmeğe muhtaç, hürriyete muhtaç, sana muhtaç.

Sen orda dalından koparılmış bir zerdali gibi dur,
Ben burda zerdalisiz bir dal gibi durayım.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 1
08.08.2013- 01:38

Sosyalist olup da bu ülkede hiç çile çekmemiş insan var mıdır; hele bir de yazarsan, siyasetçi veya şairsen?...Bu şairlerden biri de A.Kadir. A.Kadir'in basılı tek bir kitabı var. Daha önce yayınladığı kitapçıkları sonradan tek bir kitapta "Mutlu Olmak Varke"de toplayıp bastırmıştı. İyi de yapmıştı. İlk okuduğumda sanki ikinci bir Nazım gibi gelmişti bana, etkileyiciydi. Acılıydı dizeleri onun da; her sözcüğünde hasret, yalnızlık ve inadına umut vardı.

İlk kitabının adı Tebliğ'di ve kendi deyişiyle "onun yüzünden başına gelmedik kalmamıştı".

"Toplatıldı bu kitap. Kitap dediysem, gözünüzde büyütüp bir şey sanmayın. 48 sayfalık küçük boy bir şey. Topu topu 18 şiir var içinde. Çıktıktan az sonra toplatıldı, 1943 yazında. O zaman İstanbul'da sıkıyönetim ve dünyada savaş vardı. Savaş yıllardır her yanı kasıp kavuruyordu. Hemen hemen bütün Avrupa inim inim inliyordu faşizmin yumruğu altında. O zaman bizim İstanbul'da savaş yoktu, ama açlık ve yoksulluk sarmıştı bütün şehri. İnsanlar kırılıyordu açlıktan Ekmek vesikayla ve çamur gibiydi.Şeker yoktu, kahvelerde beş on tane kuru üzüm korlardı çay bardaklarının yanına, şeker niyetine.( Hapsi bitirmiş, er olarak askerliği de bitirmiş, İstanbul'a gelmiş ve tek dayanağım ablamı genç yaşında toprağa vermiştim, bir başıma sipsivri kalmıştım.

(...)

"Şimdi Marmara sinemasının ve Beyaz Saray'ın filan bulunduğu o sırada bir lokanta vardı, adını unuttum.Ben çokluk Şehzadebaşı'nda ya işkembe çorbası ya da tahin pekmezle doyururdum karnımı, Sirkeci'deyken de köfte ve piyazla ya da gene işkembe çorbasıyla.Arada bir, bir kap sıcak et yemeği ve bir kap pilav çekerdi canım, o lokantaya girerdim. Ömrümde ben ilk kez orada gördüm on iki on üç yaşında körpecik körpecik kız çocuklarının gizli orospuluk yaptığını. Yaşlı başlı kadınlar ellerinden tutup getirirlerdi onları oraya. Şimdi bunu burada söylemenin sırası mı sanki? ( Ne gülüyorsun orda pis pis ulan, ne gülüyorsun? Açlık nedir bilmez misin sen?)"

Böyle başlıyan uzun bir önsöz'ü de var, kitabın. A.Kadir'in sözleriyle "belki gerekli, belki gereksiz." Okurken o önsözün de etkisinde kalmamak mümkün değil. Dedim ya, sosyalist olup da, haksızlığa uğramamak, hapislere ve sürgünlere yollanmamak mümkün mü?

"Kitap toplatıldıktan az bir süre sonra tutuklandım. (...) bir hücreye tıktılar beni ve günlerce çıkarmadılar. (...) soruyu, emniyet müdür muavini sordu makamında: "Bu kitap ne be?" Bizim zavallı "Tebliğ'i tutmuş elinde, mendil gibi sallıyordu: "Bu kitap ne?" "Şiir kitabı" dedim. Önündeki kahve fincanını gösterdi, hiç unutmam, bende ayakta duracak hal yok, iki gün iki gece uyumamışım, hep ayakta bırakmışlar, hiç oturmamışım, ağzıma bir lokma bir şey koymamışım, boğazıma bir damla su girmemiş, bir tek sigara içmemişim. Hepsi yasak "Şu fincana dair şiir yazsana...Nedir o açlık, sefalet, açlık sefalet?
(...)

İki gün iki gece daha bıraktılar beni o şekilde, ayakta aç, susuz ve sigarasız. Bir şiir kitabı (...) yüzündendi bütün bunlar. Kitap mahkemeye verilmedi. Bana en ufak bir savunma hakkı tanınmadı.(...) Beşinci gün bir yatak getirdiler ve "Haydi yat bakalım" dediler. Soluğum kesiliyordu nerdeyse. O gün hayatımın en güzel uykusunu uyudum orada. Sonra da sıkıyönetimin sürgün kararını bildirdiler. Peki madem böyle bir karar vardı, dört gün dört gece böyle bir şakayı neden yapmışlardı bana?"

Böyle devam ediyor önsöz. "Belki gerekli belki gereksiz" diyor A.Kadir ama, bu kitabı her elime aldığımda bu önsözü de tekrar tekrar okurum. Ve A.Kadir'in söylediği gibi; "Şimdiye kadar kimbilir ne insanlar okka altına girmişler şu yeryüzünde!"

Ve kimbilir kaç insan yatmıştır boşyere mapus damlarında ve boşyere ne kadar acılar, ve hasretler çekmişlerdir.

MAHPUSHANE DÜŞÜNCELERİ

Hani bir dışarda olsam.
Hep yürürüm durmam.
Benimle beraber yürür
gökyüzü, toprak
hürriyet, benimle beraber.

Hani bir dışarda olsam,
belki günlerce uyumam.
Sabahları yok artık o kahpe uyanışım.

Duvarda kaldı gözlerim.
Dalmışım.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 2
08.08.2013- 01:56

DAĞ BAŞINDA

Beni bir dağ başında böyle yapayalnız kodular,
rüzgarlara, kuşlara, bulutlara yakın,
senin etinden, tırnağından ayrı,
senin kokundan uzak.

Benim güzelim,
benim ceylan bakışlım,
benim kafamın ateşi,
yüreğimdeki.
Mümkün mü şu anda rüzgar olmak, kuş olmak,
şu anda üç dört portakal almak, getirmek sana,
sana tuzlu badem,
kabak çekirdeği.

Şu anda hiçbir şey mümkün değil.
Şu anda her şeyden ayrı, her şeyden uzağım ben.

Şu anda sadece yalnızlık ve kahır.

Hayır, güzelim,
hayır, ceylan bakışlım,
hayır, kafamın ateşi, hayır,
hayır, yüreğimdeki.
Şu anda mümkün en güzel olan tek bir şey vardır:

Yanarak sevmek seni.

melnur  |  Cvp:
Cevap: 3
17.08.2013- 23:14

Gecenin bu vakti, yine kitaplıkta arayıp buldum "Mutlu Olmak Varken"i... Kasım 1976, İkinci Baskısı...Sararmış ve iyice eprimiş sayfalar. Nerdeyse ortasından ikiye ayrılacak. ( Bir boş vaktimde bunu onarmalıyım.) Bu kitabın bende bir anısı da var.

Yıllar önceydi ve bu kitabı alıp okuduğumda gerçekten etkilenmiştim. Tıpkı Nazım gibi duru bir anlatımı vardı ve yine acılardan, hasretlerden ve gelecek güzel günlerden sözediyordu. Sonrasında ikinci bir kitap almak gereği de ortaya çıktı. Bir arkadaşıma armağan etmeliydim bunu. Sanırım önce Sahaflar'a gitmiştim. Yoktu. Sonra cağaloğlu'ndaki kitapçı ve yayınevlerine. Ordada yoktu. Sonra bir kitapçıya durumu anlattığımda Nişantaşı'ndaki Akademi kitabevinde olabileceği ve A.Kadir'in orda bir kaç gün önce imza verdiğini söylemişti. Nişantaşına, Akademi Kitabevi'ne gitmiştim apar topar. İnat bu ya, mutlaka ikincisini edinecek ve arkadaşıma hediye edecektim.

Kitapevine vardığımda içerde üç beş kişi oturmuş sohbet ediyordu. Birisi Yaşar Kemal'di. Diğerlerini pek de iyi süzememiştim. İçeri girip, onlara doğru ne istediğimi söylemiştim. Sanırım oranın sahibi ya da görevlisi ellerinde hiç kalmadığını söyledi. Bir kaç tane kalmış, onu da A.Kadir götürmüş. Üzülmüştüm. Belki bunu farkettiği için Yaşar Kemal'in o tok sesiyle de kendime geldim. "Kadir'i telefonla arayın da, onunla konuşsun." Sonra içlerinden biri kalkıp, telefon numarasını çevirdi ve bana işaret etti. Telefonu elime aldığımda karşımdaki ses A.Kadir'di ve bana Cağaloğlu'nda bir yayınevine gitmemi, ordan temin edebileceğimi söylüyordu. Tekrar Cağaloğlu'na yöneldim. Adrese gittiğimde nihayet ikinci bir "Mutlu Olmak Varken" sahip olmuştum. Ben oraya varmadan herhalde A.Kadir de orayı arayıp durumu anlatmıştı. Bana ilgi gösterdiklerinde, bu ilgiden de cesaret alarak, "böyle bir kitabın neden yeni bir baskısı yapılmaz" diye sormuştum. Adamın verdiği yanıt, " kaç sene oldu, anca tükendi" şeklindeydi.

Kitabın arkasında A.Kadir'in bir resmi var. Uzunca bir yüz, kırışmış bir cilt ve yaşanan onca şeye karşın pırıl pırıl ve ışıldayan gözler. Gülüyor, A.Kadir. Yaşadığı onca şeye rağmen gülüyor.

Belki yanılıyorum, belki genelleme yapmek pek doğru değil ama, komünistlerin dünyanın en güzel insanları olduğuna inanırım. A.Kadir de o güzel insanlardan biri...

HEP BERABER

Yirmi dokuz nisan gecesi,
Gene sevgiliden, arkadaştan uzakta.
Gene şarkı söylemek istiyor canım,
Eyüp iskelesinden,
Cibali'den,
Beşiktaş'tan uzakta.

Yirmi dokuz Nisan gecesi.
Havada yağmurdan sonraki hal.
Karşıda Kırşehir hapishanesi.

Çalışan, yorgun insanların uyuduğu saattir bu saat.
Ve biz en çok bu saatte çıkarız duvarlarımızdan dışarı
ve biz en çok bu saatte söyleriz bir ağızdan,
yıldızlarla, dağlarla, yollarla beraber,
en büyük şarkıları.

Hep kol kolayız,
hep beraberiz.
Sevgilimiz sevincinden hem ağlar, hem güler,
biz sevincimizden hem ağlar, hem güleriz.

Ve yıldızlar yürür,
dağlar yürür,
yollar yürür,
biz yürürüz.
Büyük şarkılar yürür maden ocaklarının ağzıyle,
kazmalarla, oraklarla şarkılar yürür.

Ve artık ne Eyüp iskelesi uzaktır,
ne Cibali, ne Beşiktaş uzak.

Lakin duvarlar tekrar üzerimize kapanacak az sonra,
insanlar az sonra, tekrar esir olacak,
Eyüp İskelesi, Cibali, Beşiktaş tekrar uzakta olacaktır.

Ve sonra tekrar yirmi dokuz nisan gecesi.
Tekrar havada yağmurdan sonraki hal.
Tekrar karşıda KIrşehir hapishanesi.

selma56  |  Cvp:
Cevap: 4
28.09.2013- 19:05

BEN SENSİZ BURDA


Yaslanıp omuzuna gecenin
sabahı karşılar gibi,
ama dünyaya günaydın diyemeden.

Yatar gibi çimenler üstünde,
ama çimenlerin kokusunu alamadan.

Koşar gibi denize doğru,
ama denizde kulaç atamadan.

Uzanır gibi bir çocuğun başına,
ama çocuğun başını okşayamadan.

Tırmanır gibi gürbüz bir ağaca,
ama ağaçtan bir meyve koparamadan.

Kavuşur gibi eski bir dosta,
ama eski dosla kucaklaşamadan.

İş başında türkü söyler gibi,
ama sesimi ben bile duyamadan.

selma56  |  Cvp:
Cevap: 5
28.09.2013- 19:07

SENİ ARIYORUM


Hasretim sana
Tam üç koca kış geçti aradan,
koskocaman üç asır.
Önca Aydın, Muğla, Balıkesir.
Önce bizim yiyemediğimiz bal gibi üzüm, incir.
Önce bizim yemeğimize girmeyen bal gibi zeytinyağı.
Sonra gene bir sıra dağ.
Sonra Konya ovası, Adana.
Sonra hiçbir vakit gülmemiş olan Orta Anadolu toprağı.

Bilmem, tanır mısın yanında olsam,
taş gibi sertleşti yüzüm,
bıyıklarım uzadı.

Hasretim sana.
Ilık bir su,
bir demet gül
ve bir lambanın ışığnı arar gibi arıyorum seni.
Bazen yüreğim kabarıyor,
sanki yüzünü bir daha hiç görmeyecekmişim.
Bir anda dünyadan çekilip,
bir nada yoksun kalmak düşünmekten,
geldiği yollardan insanın
bir daha geçememesi.
Elimin hiç dokunamaması eline.

Taze yaprak kokusu dolar genzime birdenbire.
Bakarım birdenbire karşımda başaklar insan boyu.
Ayağımın altında toprak boyanır çağla rengine.
Birdenbire çıkıyorum yalnızlıktan,
giriyorum birdenbire beraberliğe.

selma56  |  Cvp:
Cevap: 6
28.09.2013- 19:08

İNSAN

İnsan kuş kanadında gelen yazı.
İnsan arı su, insan ak süt.
İnsan yemyeşil uzanan bahçe.
İnsan kum, insan çakıl taşı.
İnsan yiğit, insan dost, insan sevdalı.
İnsan kancık, insan ödlek, insan hergele.
İnsan kocaman, dağ gibi.
İnsan parmak kadar, küçücük.
İnsan alın teri, insan lokma, insan kan.
İnsan solucan, insan sülük.

İnsan kuş kanadında gelen yazı.
İnsan gül fidanında yanan konca.
İnsan umutların kapısı.

selma56  |  Cvp:
Cevap: 7
28.09.2013- 19:10

SEN BENSİZ ORDA


Kim anlatacak sana akşamları,
dışarıda nasıl geçti günüm,
Cağaloğlu pazarında nasıl atlatılıyorum,
kimlere rastladım yolda, neler konuştum,
kim anlatacak sana?
Arada bir kim tutup sıkacak o minik pembe burnunu senin,
o bembeyaz çileli saçlarını kim okşayacak geceleri?
Kim şakalaşacak seninle sabah kahvaltısında,
seni kim ağlatacak şiir okurken?

Hele bir süre daha
bensiz baksın dursun
acı aydınlık yüzün
orda karanlıklara.

selma56  |  Cvp:
Cevap: 8
28.09.2013- 19:11

BULUŞURSAK

Sizinle aynı yemeği yedim senelerce,
aynı türküyü söyledim talim dönüşü,
ve aynı rüyaları gördüm geceleri, ot yatakta.
Gün oldu cömerttim,
canımı verecek kadar.
gün oldu esirgedim
tek asker cıgarasını sizden.
Fakat bir akşam buluşursak eğer
herhangi bir yol ağzında,
namusum hakkı için öpeceğim
toprak kokan ellerinizden!

Tam Sürüme Geç »
 phpKF Mobil Android Uygulaması Kullanın [X]