SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 
Bay Diktatör - Melih PEKDEMİR           (gösterim sayısı: 8.840)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: dayanışma
Konu Tarihi: 18.03.2015- 11:54


Bay Diktatör - Melih PEKDEMİR

Size bazı şeyler soracağım Bay Diktatör.

Eski Başbakan Erdoğan 25 Ağustos 2013 tarihinde kendisi hakkında yapılan “diktatör” benzetmesi için, “Ben diktatör olacağım, birisi kalkacak bana diktatör diyecek. Onun vay haline. Çünkü diktatörlüğün mizacında, karakterinde bu tür şeylere tahammülü yoktur, anında götürürler” şeklinde konuşmuştu.

Geçen hafta ise Kayseri’de bir üniversite öğrencisi “Diktatör Tayyip hesap verecek” sloganı attığı gerekçesiyle 1 yıl 2 aylık hapis cezası aldı. Şimdi Bay Diktatör, adı geçen eski Başbakan diktatör olduğu için midir ki birisi kalkıp ona diktatör deyince onun “vay haline” vaziyeti hâsıl oldu, çünkü diktatörlüğün mizacında, karakterinde bu tür şeylere tahammül yok muydu, anında götürürler miydi? Şimdi bu genci diktatörlük mü anında götürdü? Valla merak ettim Bay Diktatör.

Sahi bu ülkede diktatör var mı yok mu? Diktatöre “diktatör” demek suç mu değil mi? Ona göre yazayım dedim, Bay Diktatör.

Size bir “Şey”i daha soracağım Bay Diktatör.

Bu ülkede malum bir Şahıs var. Şahıs’ın ilk harfi “Ş” dir ve “Şe” diye okunur, “Şe” yerine “Şey” diyebiliriz miyiz Bay Diktatör? Şahıs’a “Şey” demek de suç mu Bay Diktatör?

Cevabınızı öğrenmeden şunu da söyleyeyim, anayasal düzenin ve hukukun egemen olduğu her ülkede eleştiri serbesttir ve elbette mesela cumhurbaşkanına hakaret etmek siyaseten çok ayıptır. Anayasal düzenin hiçe sayıldığı hukukun olmadığı bir memlekette ise her eleştiri hakaret sayılır. Hal böyle olunca, insanın meşrebinde vardır, bir punduna getirip patlıcana patlıcan, diktatöre diktatör der. Ama derdim bu değil, çünkü sorularım bitmedi Bay Diktatör.

Size bir Şey hakkında daha soracağım Bay Diktatör.

Önce, aklıma gelen bir fıkrayı anlatayım. Hani bir mahkûm küsuratlı bir ceza bekliyormuş. Ama cezayı verecek hâkime küfür etmeyi kafaya koymuş. Doğrudan mahkemeye küfretse cezası epey fazla, koğuşta nasihat etmişler, “aman makamına küfür etme,” demişler “sadece şahsına küfret, cezası sadece 8 ay!” Mahkemeye çıkmış, hâkim cezasını yüzüne okumuş, “1 yıl 2 ay”. Mahkûm başlamış hâkime saydırmaya: “Rütben cüppen hariç, senin taa … Hâkim Bey!”

Herhangi bir Şey’e veya Şahıs’a, “rütben, cübben hariç” diye saydırsak, cezası nice olur Bay Diktatör? “Eski” Başbakan eleştirilince “Yeni” Cumhurbaşkanı da eleştirilmiş sayılıyor mu Bay Diktatör?

Eh bir de, sırf laf olsun, köşe dolsun diye bir şey sorayım Bay Diktatör. Mehmet Baransu var ya, işte o, 19 Aralık 2011 tarihinde Taraf gazetesinde “AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum” diye yazmıştı. Lakin bu iddiayla ilgili ne bir soruşturma açıldı, ne de ilgili kişiler “Böyle bir şey olmadı” dediler. Baransu ise nedense daha öncekiler gibi bu bilgi ve belgeleri götürüp savcılığa vermedi.

Şimdi yine seçimler kapıda ve ben de merak ediyorum: İsviçre’ye gidip bavulla dönen o milletvekili kimdi, valizinde kaç milyon dolar vardı Bay Diktatör? Hâlâ o tür bavullar gidip geliyor mu Bay Diktatör?

Son bir “Şey” hakkında daha soracağım Bay Diktatör.

Pek bir kibirli olduğun söyleniyor. Peki, kabarabilir misin Bay Diktatör?

Durun! Cevabını ben vereyim:
 

Kabaramazsın Bay Diktatör! Türkiye güzel Sen çirkin!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 18.03.2015- 13:13


Türkiye'nin sorunu RTE'dir
Ahmet Abakay


Arkadaş öyle sıradan bir Başkanlık istemiyor. Şirket   devleti istiyor.

“Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye de öyle yönetilmelidir, prangalardan kurtulmak lazım” diyor.

Pranga d ediği,   yolsuzlukların, hırsızlıkların, usulsüzlüklerin denetimi. Yani yargı. Yani anayasa, yasalar. “Bunlar olmasın” diyor, “olsa da beni bağlamasın “ diyor.

Şirket yönetimi ne demek?

Aşırı kârdır, sömürüdür, vurgundur, taşeronluktur. Devletten ( devlet de kendisi olacağına göre, kendi kendinden) SİT alanlarını, kamu arazilerini kapatmak, devlet hazinesinden şirketin patronuna hortum döşemektir. Böylece ayakkabı kutularına da gerek kalmaz.

Şirket yönetimi demek, halkın, kamunun çıkarlarını değil, şirketin, patronun ve ailesinin çıkarlarını kollamak demektir.

Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler demektir.

Şirketler başka ne yapar; sendika istemez, her türlü emek örgütlenmesini yasaklamak temel felsefedir.

Cumhurbaşkanı olmuş ama bu onu kesmiyor, şirket patronluğu istiyor. Devlet şirketinin başı olmak istiyor.

Şirketlerin dini, imanı paradır, sömürüdür.

Aslında aklına gelse, “Türkiye vakıf gibi yönetilmeli” de diyebilirdi. Türkiye’nin, oğlunun, kızının yönetiminde olduğu Turgev’e bağlanmasını da isteyebilirdi.

Unuttu galiba.

Bugünlerde çok unutkan.

Örneğin 2005 yılında yaptığı konuşmada, ”Türkiye’de Kürt sorunu vardır ve o benim sorunumdur” demişti.

Bunu da unuttu. Şimdi, “ne Kürt sorunu ya, o da nereden çıktı” diye bağırmaya başladı.

Unutkanlık   kötü bir rahatsızlık.   Alzheimer başlangıcı gibi bir şey.

“Kürt sorunu yoktur” diyor. Bunun devamı “Türkiye’de Kürt yoktur” demek.

Apo da, İmralı da yok. Dolmabahçe’de Yalçın Akdoğan, İçişleri Bakanı ile HDP heyetinin açıklamaları da zaten soya fasulyesi üretim alanlarının genişletilmesi ve davul tozu ihracatının arttırılması ile ilgiliydi.

Öcalan, İmralı, Kandil görüşmeleri de zaten tezgâh, montaj ve dublajdı. Gerçekte böyle şeyler olmadı.

Aslında RTE bu görüşünü bir yıl önce de söylemişti. Yine bir seçim öncesi dönemdi.

Demişti ki, Türkiye’de Kürt sorunu yoktur, bazı Kürt vatandaşların sorunu vardır.

Seçim kampanyası için iyi bir numaraydı.

Öyle ya bunu her alanda kullanabilirsiniz.

Örneğin, Türkiye’de Alevi sorunu yoktur, bazı Alevi vatandaşların sorunu vardır.

Türkiye’de eğitim sorunu yoktur, eğitimsiz bazı vatandaşların sorunu vardır.

Sağlık sorunu yoktur, bazı sağlıksız vatandaşların sorunu vardır.

İşsizlik sorunu yoktur, işsiz bazı vatandaşların sorunu vardır.

Aslında varılan noktada, Türkiye’de ciddi bir sorun var. O da RTE sorunudur.

RTE Türkiye’ye özgü Başkanlık isteğini ilk ortaya attığında, önerdiği bu yönetim biçiminin ülkemizin, ecdadımızın fıtratına uygun olduğunu, bunu örnek almamız gerektiğini vurgulamıştı.

Osmanlı’nın fıtratında çok şey olduğunu biliyoruz.  

İlk akla gelenlerden biri Deli İbrahim.

Öyle ya da böyle, padişah olmuş, devlet yönetmiş.

Fıtratımızda daha çok şey var.

Koltuk için, iktidarı korumak için padişahlar evlatları, evlatları da babaları için “başları vurulsun” fetvaları çıkarmış, açık cinayetlere yol açmışlardı.

Bunlar biliniyor ve fıtratımızda var.

Ancak bu fıtrat olayını çok da seslendirmek doğru değil.

En azından Bilal’in geleceği için üzülürüm.

İktidarını, koltuğunu korumak için devleti şirketleştirmek isteyenlerden her şey beklenir.

Neyse yine de RTE, kimsenin aklına gelmeyen bir buluşa imza attı.

Türkiye’de Kürt sorunu yok, Kürt de yok.

Karda yürürken kart, kurt diye ses çıkaranlar var.

Türkiye’nin önü açık. Türkiye ilerliyor. Kıskananlar çatlasın.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 18.03.2015- 22:20


Bu gizlilik niye?
Kadir Sev


Cumhurbaşkanlığı örgüt yapısında köklü bir değişikliğe gidildiği anlaşılıyor. Abdullah Gül döneminde 4 olan daire başkanlıklarının sayısı 12’ye çıkarılmış. Bu kadarcık bir bilgiye bile gazeteciler özel ilişkileriyle ulaşabiliyor. Çünkü web sitesinde artık örgüt şeması yayımlanmıyor.

Anayasaya göre Cumhurbaşkanlığının örgüt yapısı Cumhurbaşkanının tek başına imzaladığı kararnamelerle biçimlendiriliyor. Bunlar Resmi Gazetede yayımlanmıyor ve Anayasaya aykırılığı öne sürülemiyor. Ama bu, kararnamelerin gizli olduğu anlamına gelmiyor. Bugüne değin de hep yayımlandı. Tayyip Erdoğan, Türkiye anonim şirket gibi yönetilmeli diyor ya, bari ticaretin kurallarına uysa. Anonim şirketler örgüt yapılarını gizlemez, üstelik bilançolarını yayımlarlar. Doğru ve güvenilir bilgi içermiyorsa ortaklar hesap sorar, yöneticilerin başı derde girer.

Cumhurbaşkanlığında kaç kişi çalıştığını öğrenmek de kolay değil. Gazeteciler, aylıkların ödendiği banka kayıtlarından bilgi edinmeye çalışmışlar. İkibinyediyüz kişi olabilir diyorlar. Bugüne değin bin kişiye hiç ulaşmamıştı.

Danışmanlardan oluşan gölge bir kabine kurulduğu söylentileri dolaşıyor. Gül, 9 danışmanla çalışmıştı. Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarının sayısını bilemiyoruz.   İlber Ortaylı, 150 danışmanı var, hepsi de cahil diye tweetler atıyor.

Cumhurbaşkanlığı sarayının kaça mal olduğu bilgisine ulaşmak için dedektif olmak gerekiyor. Sır gibi saklanıyor çünkü. Ülke ekonomisine zarar vereceğini öne sürerek TOKİ de bilgi vermiyor. Mimarlar Odası başkanı önceki gün katıldığı bir televizyon programında 20 milyar lira harcanmış olabileceğini söyledi. Satıcı ya da üretici firmaların web sitelerinde reklam olsun diye yayımladıkları bilgileri derleyip bir tahminde bulunmuşlar. Eğer bu hesap doğruysa, 18 elektrik dağıtım şirketinin (TEDAŞ) özelleştirilmesinden elde edilen gelirin yaklaşık dörtte üçü saraya harcandı demektir. Anımsayalım; Maliye Bakanı satışlardan 12,7 milyar dolar elde edileceğini söylemişti.

Bu kadar paranın hangi bütçeden ödendiği de belirsiz.

Mimarlar Odasının yaptığı hesabın doğru olmadığını söyleyeceklerdir. Yalan demek kolay ama her harcama kalemine ne ödediklerinin tek tek hesabını vermedikçe bu işten sıyrılamazlar. Madem saray milletinmiş kaça mal olduğunu bilmek en doğal hakkımız.

Cumhurbaşkanlığının harcamaları çığ gibi artıyor. 2007 yılında 30 milyon liraydı. Abdullah Gül dönemindeki yükseliş eğilimi dikkati çekiyordu, 2013 yılında 181 milyon liraya ulaşmıştı. 2015 yılı bütçesine 397 milyon lira ödenek koydular. Bu kadarla kalınacağını sanmayın.   Yılı içinde istedikleri kadar ödenek eklerler ve bundan kimsenin haberi olmaz.

Aslında Cumhurbaşkanlığı bütçesine bakarak doğru bilgilere ulaşmak da olanaksız. Çünkü artık harcamaların çoğunun gizlendiği anlaşılıyor. Harcamalar bütçelere yansıtılsaydı, sarayın maliyeti görülür, dedektiflik yapmak gerekmezdi.

Örtülü ödeneği unutmayalım. Son bir yılda 7,5 kat artmış. Yalnızca Eylül/2014-Şubat/2015 tarihleri arasındaki 6 aylık sürede 660 milyon lira harcanmış. Ocak ve Şubat aylarında harcanan tutar 324 milyon lira. Başbakanlara verilen gizli harcama yapma yetkisinin büyük bir bölümü belki de Tayyip Erdoğan’ın hizmetine sunuluyordur. Adı üstünde “örtülü ödenek” kim hesap soracak?

AKP’nin ne siyasetçisinden ne bürokratından doğru bilgi alınabiliyor, ne de bütçesinin güvenilirliği var. Kimse de inanmıyor zaten. Oysa AKP’den 13 yıldır şeffaflık, açıklık, hesap verilebilirlik masalları dinliyoruz.

Türk tipi başkanlık sisteminin temel ilkesi iyice netleşti: “Zifirî Şeffaflık!”



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
dayanışma
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: dayanışma
Cevap Tarihi: 22.03.2015- 19:28


‘Seni başkan yapmayacağız’
AKIN OLGUN



Dedi Demirtaş. Sokaklardan, evlerden, iç konuşmalardan, meydanlardan, içten içe biriken o öfkeyi hissetmeyen var mı? Yumruğunu, dişini, yüreğini sıkarak yürüyor artık insanlar.

Yukarıdan sürekli boca edilen görgüsüzlüğe, despotluğa, yalana ve “Ben dedim bitti, oldu” diyerek ağzını, dilini, elini, ayağını sağa sola sallayıp duran, kırmadık can, dökmedik gözyaşı bırakmayan, kendisinden başka gözü, kulağı hiçbir şey görmeyen, duymayan bir adama verilecek en güzel cevaptı “Seni başkan yapmayacağız” sözü.

Bu söz, onun duymak istemediği tek şey. Çünkü alışık değil karşısına çıkan cürete. Sallabaşlardan ve efendimcilerden örülmüş bir duvar var etrafında. O duvar sözle, itirazla, sokakla dövülüyor ve her gün duvarın dışındakilerin sesi daha fazla yükseliyor, daha fazla büyüyor. Sallabaşlar, o sesleri bastırmak ve onun kulağına gitmeden eritmek için, dilleri kanarcasına “Çok yaşa” diye bağırıyorlar ama dışarıdan yükselen ses bastırıyor hepsini artık. Geri dönüşü yok, istenmeyen bir adam artık o.

O bilmez ama biz söyleyelim. Memnuniyetsizlik içten içe büyür, gidişatın kokusunu önce halk alır, içinden sezdiği ama adını koyamadığı şey olursun birdenbire. Bitmeyen taleplerin, isteklerin ve hırsın, aşağıdaki huzursuzluğu daha çok tetikler. Sen bütün halkın düşmanı olursun, bütün halk senin düşmanın ve tıpkı Roma İmparatoru Caligula gibi “Keşke Roma halkının tek bir boynu olsaydı” diyerek, tek seferde boğabileceğin bir halk hayali kurarsın. Hayalin senin kâbusun olur. Çünkü halkın tek bir boynu olmaz ama var senin bir tek boynun.

Caligula demişken, söylemeden geçmeyelim. Çok benziyorsunuz birbirinize.

Caligula, kendisini herkesten ve her güçten üstün görürmüş. Çıkardığı “İhanet Kanunu” ile tüm muhaliflerini yok etmiş. “Çıkacak” diye bağırıp, çıkartılan İç Güvenlik Yasası gibi. Kendisine yöneltilen hiçbir eleştiriye tahammülü yokmuş ve herkesten, her şeyden şüphe ediyormuş, tıpkı muktedirin her önüne gelene “hain, maşa” demesi gibi.

O da yüceliğini ve büyüklüğünü göstermek için kocaman yapılar inşa ettirmiş, bizdeki Saray gibi. Büyük, kanlı arena oyunlarına düşkünmüş, tıpkı muktedirin her yere binlerce insan taşıtıp seslenmesi gibi. Tek fark siz arenada dövüş yaptıramıyorsunuz, çağ uygun değil ama kimse gıkını çıkarmasın diye savcısı, polisi, jandarması, istihbaratı, özel güvenliği, yargısı ve elbette ki “Her esnaf gerektiğinde polistir, alperendir” diyerek çağırdığınız yedek güç de dahil, parçalıyorlar insanları.

Caligula, parayı har vurup harman savururmuş, kabul edelim ki siz cimrisiniz ama servet düşkünlüğünüz aynı. Kendisinin sürekli görünür olmasını istermiş ki bu bize hiç yabancı değil. Sürekli yalan söylermiş, Kabataş en önde koşuyor ki şaşırtıcı değil elbette yine bizim için. Askeri zaferler tutkusu hiç bitmezmiş, İsrail, olmadı Suriye olmadı Rojava, olmadı Kobane, o da olmadı Şah Süleyman Türbesi ile idare ettiniz siz de. Ama olsun, en kolay zafer, çocukları öldürtüp “Emri ben verdim” demekti. Kitleler de buna ortak olmalıydı. Onlara da öldürdüğünüz çocukların analarını yuhalatarak zaferinizi ucundan paylaşmayı lütfettiniz. Roboski’de bombalarla parçalara ayırıp Kürt köylülerini, askere kutlama mesajı çekerek liderliğinizi gösterdiniz. Ve siz bunları zafer hanenize yazacak kadar zafersizdiniz.

Yazılana göre, Caligula’nın bu hastalığı, paranoya ve megalomanlığın coşkulu birlikteliğinden çıkmış. Kendi gücünün hastası olmak muhtemel ki böyle bir şey. Sonrasında halkın hafızasından silmek için adına basılan paralar tedavülden kaldırılmış, büstleri yok edilmiş.

Hafıza silinmiyor işte.

“Seni başkan yapmayacağız” dedirten ve yankısını bulan o sesin bedeli ödenmiştir bilin. Bu kadar güçlü çıkmasının nedeni, Soma’dır, Gezi’dir, Yırca’dır, Lice’dir, yanı başında iş kazasında kaybedilmiş arkadaştır, yoldaştır, kayıp anneleridir, bedenine kurşun doldurulan, taciz edilen, tecavüz edilen çocuklardır, katledilen kadın, yok edilen park, talan edilen doğa, soyulan ülke, sürgün edilen sanatçı, sansüre uğrayan, hapsedilen gazetecidir...

Artık unutmuyoruz.

Herkes gayet iyi biliyor ki, “yaptırmayacağız” sözü yeni bir dönüm noktasıdır.

Sizin zulüm hafızanıza karşılık, bizim zulme uğrayan hafızamız var. Ezen değil, ezilen kendini yeniden üretir. Diğerini tedavülden kaldırırlar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 23.03.2015- 15:39


Şirketleşmiş devlet-Yavuz Alogan  

Devlet kurmak zordur. Silah zoruyla kendinize bir toprak parçası açacaksınız. O toprak parçasında yaşayan, farklı   sınıflara, kavimlere, etnisitelere ve dinlere mensup insanların haklarını ve görevlerini anayasal bir yurttaşlık anlayışıyla belirleyeceksiniz.   İnsanlar artık kendi cemaatlerinin, kabilelerinin, tarikatlarının kurallarında değil, herkese eşit olarak verilen yurttaşlık haklarında birleşmiş olacaklar. Zengin sınıfların yoksul sınıflar üzerindeki sömürüsünü kurallara bağlayacaksınız. Vergi toplayıp, ordu, polis besleyeceksiniz.

Arkasında silahlı bir gücün olduğu bir anayasanız olacak. Örgenleşmiş bir toplum varsa, yani devletiniz bir kral tarafından yönetilmiyor, halkın egemenliğine dayanıyorsa; yasama, yürütme ve yargı organlarınız birbirinden ayrı olacak. Seçimle iş başına gelen iktidar kurulu düzenin dayandığı sistemi kendine benzetmeyecek, onunla bütünleşmeyecek, onun kurallarına saygılı olacak. Başka deyişle, siyasi iktidar yönettiği devlete mesafeli olacak, kendisini onun yerine koymayacak.

Anonim şirket ise, yasayla belirlenen sermayesi paylara bölünmüş, borçlarından sadece mal varlığıyla sorumlu olan bir ticari kuruluştur. Yüz bin kâğıdı bastırıp bir anonim şirket kurabilirsiniz. Sözleşmeyle atanan ya da genel kurulda seçilen bir yönetim kurulunuz olacak. Burada bile ebedi bir yönetim yok; her üç yılda bir genel kurul toplanacak, yönetimi yeniden belirleyecek.

Kanun koyucu (her kimse!) devlet ile anonim şirketi “ulusalcı” bir anlayışla birbirinden ayırmış. Yabancı ortağa kısıtlamalar getirmiş mesela, teknoloji transferi gibi şartlar koymuş. “Türk, Türkiye, cumhuriyet ve milli” sözcüklerinin ticari unvanda yer almasını bakanlar kurulu kararına bağlamış.

Fiilen başkan olup kendine saray yaptıran zat, “Türkiye’yi bir anonim şirket gibi yönetmek” istediğini açıkladı.   Bunlar, tarih bilgisinden ve bilincinden, siyaset bilimi kavrayışından yoksun oldukları için öteden beri devleti şirket zannetmişlerdir. Merhum Erbakan da, cemaatlere, tarikatlara, tekke ve zaviyelere servis açacak bir “garson devlet” teorisiyle siyaset bilimine katkıda bulunmuştu. Fakat önemli bir mesafe aldıklarını inkâr edemeyiz. Tarihte ilk kez bir “ulus-devlet”in bir “anonim şirket”e; yurttaşın ise müşteriye evrildiğini görüyoruz.

Fiili başkanın bunu halkın hoşuna gitsin diye söylediği kesindir. Üretimden koparıp maaşa bağladığı oy depolarını muhafaza ederken, sınırsız borçlanma imkânıyla “şahane hayat” yanılsamasına sürüklediği orta sınıflara bir anonim şirket güvencesi vermek istiyor. Halkın ideolojik tercihlerle oy veren kesimleri bir yana, geniş kitlelerin ekonomik kriz, iç savaş ihtimali gibi durumlarda “merkez”e sığınmak gibi bir seçmen tercihi sergilediğini gayet iyi biliyor. Dolayısıyla, anketler ne derse desin, bir anonim şirket mantığıyla merkezde konumlandığını görüyor. Onun sloganı “win-win”, yani “kazan-kazan”; oy pusulasını “kazı kazan”… Ver oyunu, bul karayı, al parayı… Ver oyunu al hisseyi, sildir borcunu; üretme, sadece kazan. Hayatını vadeye bağla… Borçlan ki senin olsun en kral cep telefonu, en hızlı otomobil, en manzaralı kat…

HDP barajı aşarsa ne gam, ona büyükçe bir hisse verir; şirketin Anayasa’sı, pardon tüzüğü, zaten ABD’de, tam bir çokuluslu şirket mantığıyla hazırlanmış, bekliyor: radikal demokratik otonom konfederal imamlar seyyitler cumhuriyeti; etnik grupların dini tarikatların sosyalistlerin tekkelerin cinsel tercihi farklı olanların şeyhlerin kapitalistlerin sosyalistlerin ağaların ezenlerin ve ezilenlerin “demokratik” şeysi; bin bir çiçeğin açtığı halklar bahçesi; emperyalizmin ekip biçmeye doyamadığı, on iki yıldır adamlarına sürdürdüğü anonim tarla… Ardından muhtemelen yüz yıl savaşları gelecek.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 26.03.2015- 16:24


Alıntı Çizelgesi: dayanışma yazmış

Bay Diktatör - Melih PEKDEMİR

Size bazı şeyler soracağım Bay Diktatör.

Eski Başbakan Erdoğan 25 Ağustos 2013 tarihinde kendisi hakkında yapılan “diktatör” benzetmesi için, “Ben diktatör olacağım, birisi kalkacak bana diktatör diyecek. Onun vay haline. Çünkü diktatörlüğün mizacında, karakterinde bu tür şeylere tahammülü yoktur, anında götürürler” şeklinde konuşmuştu.

Geçen hafta ise Kayseri’de bir üniversite öğrencisi “Diktatör Tayyip hesap verecek” sloganı attığı gerekçesiyle 1 yıl 2 aylık hapis cezası aldı. Şimdi Bay Diktatör, adı geçen eski Başbakan diktatör olduğu için midir ki birisi kalkıp ona diktatör deyince onun “vay haline” vaziyeti hâsıl oldu, çünkü diktatörlüğün mizacında, karakterinde bu tür şeylere tahammül yok muydu, anında götürürler miydi? Şimdi bu genci diktatörlük mü anında götürdü? Valla merak ettim Bay Diktatör.

Sahi bu ülkede diktatör var mı yok mu? Diktatöre “diktatör” demek suç mu değil mi? Ona göre yazayım dedim, Bay Diktatör.

Size bir “Şey”i daha soracağım Bay Diktatör.

Bu ülkede malum bir Şahıs var. Şahıs’ın ilk harfi “Ş” dir ve “Şe” diye okunur, “Şe” yerine “Şey” diyebiliriz miyiz Bay Diktatör? Şahıs’a “Şey” demek de suç mu Bay Diktatör?

Cevabınızı öğrenmeden şunu da söyleyeyim, anayasal düzenin ve hukukun egemen olduğu her ülkede eleştiri serbesttir ve elbette mesela cumhurbaşkanına hakaret etmek siyaseten çok ayıptır. Anayasal düzenin hiçe sayıldığı hukukun olmadığı bir memlekette ise her eleştiri hakaret sayılır. Hal böyle olunca, insanın meşrebinde vardır, bir punduna getirip patlıcana patlıcan, diktatöre diktatör der. Ama derdim bu değil, çünkü sorularım bitmedi Bay Diktatör.
.....
Herhangi bir Şey’e veya Şahıs’a, “rütben, cübben hariç” diye saydırsak, cezası nice olur Bay Diktatör? “Eski” Başbakan eleştirilince “Yeni” Cumhurbaşkanı da eleştirilmiş sayılıyor mu Bay Diktatör?

Eh bir de, sırf laf olsun, köşe dolsun diye bir şey sorayım Bay Diktatör. Mehmet Baransu var ya, işte o, 19 Aralık 2011 tarihinde Taraf gazetesinde “AK Partili bir ismin 2004 yılında İsviçre’ye neden gittiğini, gelirken yanında bulunan valizde kaç milyon dolar olduğunu, bu paranın Türkiye’ye neden getirildiğini de doğrusu merak ediyorum” diye yazmıştı. Lakin bu iddiayla ilgili ne bir soruşturma açıldı, ne de ilgili kişiler “Böyle bir şey olmadı” dediler. Baransu ise nedense daha öncekiler gibi bu bilgi ve belgeleri götürüp savcılığa vermedi.

Şimdi yine seçimler kapıda ve ben de merak ediyorum: İsviçre’ye gidip bavulla dönen o milletvekili kimdi, valizinde kaç milyon dolar vardı Bay Diktatör? Hâlâ o tür bavullar gidip geliyor mu Bay Diktatör?

Son bir “Şey” hakkında daha soracağım Bay Diktatör.

Pek bir kibirli olduğun söyleniyor. Peki, kabarabilir misin Bay Diktatör?

Durun! Cevabını ben vereyim:
 

Kabaramazsın Bay Diktatör! Türkiye güzel Sen çirkin!





umut mahlaslı yönetici bana "diktatör" söylemlerine eleştirilerimi bu başlık altında yapmam gerektiğini yazmış. hatrını kırmayayım. gerçi bu yazının nesini eleştireyim? o kadar laf olsun, sayfa dolsun diye yazılmış ki, emeğime, zamanıma yazık ama bereket çabucak yazabiliyorum. yazayım buna da bir cevap.

bir diktatöre yukarıda kırmızalştırdığım sözler söylenebilir mi? bu yazının sahibi melih pekdemir daha önce kenan evren'e aleni biçimde diktatör diyebiliyor muydu? dediğinde kaç sopa atılıyordu, diyenler kaç yıldan başlayan cezalar alıyordu?

kenan evren'e 1987'de bile açıkça laf denilemiyordu ve o zamanki bir mizah dergisinde "bay netekim" diye bir karakter onu hicvediyordu. ama yine de açıkça o olduğu yazılamıyordu.

şimdi maaşallah herkes pek arslan yürekli richard olmuş! nereye sallasan elini, bir diktatör karşıtı, cesur yüreğe çarpıyor. :)

baksanıza, melih'ciğim diktatöre(!) "saydıracak" kadar cesur. eleştiriyi bırakın, aleni küfretmekten söz edebiliyor. sonra da diktatör diyor!

mahkeme yargıçları içinde devlet yöneticilerine yaranmak isteyen işgüzarlar her zaman olagelmiştir. ceza alan genç de bunlardan birine rastlamış olmalı. bir karikatürist de düğmesini ilikleyen adamı çizmiş de, aklı evvelin birisi bunu "top" işareti gibi anlayıp dava açtırmış ve ceza verilmiş çizere. böyle traji komik vakalar olur benim güzide memleketimde.

bunlardan hareketle birine diktatör etiketi yapıştıracak olursak, bizde çok örnek çıkar. o zaman da diktatör kavramının içi boşalmış olur. biktatör kelimesinin ilk çıktığı zamanki sıradan anlamına döner. ilk çıktığında "diktatör" demek, sıradan bir emir veren, dikte eden kişi demekmiş.

bu zamane cesurları bilmeden böyle bir işe hizmet ediyorlar.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Alisan
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Alisan
Cevap Tarihi: 26.03.2015- 16:47


Kaçak efendi gene diktatörü savunmuşsun, cumhurbaşkanına dikdatör denilmesinden bayağı rahatsız olmuşsun.
Hadi bende böyle "nitelikli" bir yorum yaparak biligililer kervanına katılayım dedim. Bak sana karşı gelince, seni AKP'ci yapınca, dikdatörü savunuyorsun deyince ne kadar bilgili oldum demi kaçak efendi. Birde kopyale yapıştırı becerirsem dahada iyileşeceğim.




Bu ileti en son Alisan tarafından 26.03.2015- 16:49 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
solcu
[ kemal ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.01.2014
İleti Sayısı: 1.709
Konum: Ankara
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: solcu
Cevap Tarihi: 26.03.2015- 18:49


Bir faşist, faşist partisiyle iktidara gelse ve faşizmi devletin yönetim biçimi haline getirmeye kalkmaya başlarsa, o faşiste faşist demek için devletin tümünü kendine bağlaması mı gerekir? Devlete tam olarak henüz hakim olmaması faşistin faşistliğini alıp götürür mü?



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 27.03.2015- 09:28


Alıntı Çizelgesi: Alisan yazmış

Kaçak efendi gene diktatörü savunmuşsun, cumhurbaşkanına dikdatör denilmesinden bayağı rahatsız olmuşsun.
Hadi bende böyle "nitelikli" bir yorum yaparak biligililer kervanına katılayım dedim. Bak sana karşı gelince, seni AKP'ci yapınca, dikdatörü savunuyorsun deyince ne kadar bilgili oldum demi kaçak efendi. Birde kopyale yapıştırı becerirsem dahada iyileşeceğim.



Çok güldüm Alişan! :) Umarım hicvettiklerin de bu esprine hem gülmüş, hem de biraz düşünmüşlerdir. Şimdiye kadar bu konuda umudumuz gerçekleşmedi ama çıkmadık candan umut kesilmez.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   [1]   2   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Kara Senaryo-Melih Pekdemir dayanışma 2 4862 19.08.2014- 19:39
Konu Klasör Yavşak Faşizm- Melih Pekdemir dayanışma 0 3531 04.12.2014- 20:27
Konu Klasör Melih Pekdemir: "Tek Çare Haziranlaşmak!" dayanışma 5 3966 17.03.2015- 18:24
Konu Klasör Kötünün “iyisi” de kötüdür - Melih Pekdemir toplumcu 2 3769 12.02.2014- 19:33
Konu Klasör Ayakkabı kutusunda Dombıra- Melih Pekdemir toplumcu 0 3244 01.03.2014- 23:03
Etiketler   Bay,   Diktatör,   Melih,   PEKDEMİR
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS