SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
Bir suda iki defa yıkanılmaz, bu su da durulmaz.           (gösterim sayısı: 3.512)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: umut
Konu Tarihi: 01.06.2014- 13:54


Mustafa Sönmez: Bir suda iki defa yıkanılmaz ama bu su da bir daha durulmaz

Haziran İsyanı’nın üzerinden bir yıl geçti. Bu bir yıl içinde yaşananlarla, özellikle 17 Aralık operasyonu ve 30 Mart yerel seçimler süreci ile İsyan’ın etkileri arasında nasıl bir bağlantı vardı? Sosyalist hareket ve emek-meslek örgütleri açığa çıkan dinamiklerle ilişki kurmada ne ölçüde başarılı oldu? İsyan’a katılan kitlelerin seçimlerde büyük beklentiye girip 30 Mart’tan bir moral bozukluğu ile çıkmaları bir çelişki değil mi? İsyan’ın önümüzdeki sürece olası etkileri nelerdir? “İsyan’ın yıldönümü söyleşileri” başlığı altında yaptığımız söyleşilerde toplumsal muhalefet açısından kritik önem taşıyan bu sorulara yanıt arıyoruz. AKP hükümetini, bagajında bir cesetle dolaşan ve eninde sonunda yakayı ele verecek bir suçluya benzeten Mustafa Sönmez, bütün yaşananların içinde iktidar için asıl tehdidin “Gezi” olduğunu söylüyor

* * *

İSYANDAN BU YANA DIŞ DÜNYA AKP’YE FARKLI BAKIYOR

HER ŞEYDEN ÖTE İKTİDAR İÇİN ASIL TEHLİKE PARLAMENTO MUHALEFETİ DEĞİL GEZİ OLARAK GÖRÜLMEYE BAŞLADI

GEZİ İKTİDAR BLOKUNDAKİ UFAK ÇATLAKLARA ÇOK GÜÇLÜ BİR RÜZGAR OLARAK İVME KAZANDIRDI

AKP İKTİDARA GELDİĞİNDEN BERİ KÜRT HAREKETİNİ DİĞER MUHALEFET KESİMLERİYLE AYRIŞTIRMAYI HEDEFLİYOR

KÜRT HAREKETİ İSYANDA İYİ BİR SINAV VERMEDİ. GELDİĞİMİZ YERDE AKP’NİN ÇÖZÜMDEN YANA OLMADIĞINI, OYALAMA TAKTİKLERİNİ GÖRDÜLER

HÜKÜMET BAGAJINDA BİR CESETLE DOLAŞIYOR. BUNU KÖŞKE ÇIKARSA DA TAŞIYACAK. BUNUN HESABI BİR ŞEKİLDE SORULACAK

SOL MEDYANIN DAĞINIKLIĞI VE ENERJİSİNİ ORTAKLAŞA KULLANAMAMASI ÖNEMLİ BİR SORUN

* * *

Türkiye son bir yılda olağanüstü bir dönem yaşadı. İsyan, 17 Aralık, 30 Mart seçimi… Bu üç büyük gelişme arasındaki ilişki ve isyanın diğer alanlara etkisi sizce neydi?

Üstünden bir yıl geçti ama ilerleyen yıllarda isyanın anlamı daha da ortaya çıkacak. İsyan; toplumsal muhalefet açısından kilometre taşı, rejime karşı başkaldırı ve rejimin düşüşü adına bir tarih oldu. Mayıs başlarında AKP rejimi adeta zirveyi yaşarken, başkanlık sistemi tahayyülleri, bölgesel güç tartışmaları, ekonomik olarak mega projeler tartışılıyorken, Haziran İsyanı yaşandığında rejimin bu tırmanışına direniş çok güçlü bir fren oldu. AKP’nin isyanı bastırmak için sarf ettiği baskıcı, polis şiddetine dayanan yöntemler, medyaya yönelik baskıları hem içeride hem dışarıda AKP’nin üzerindeki maskeyi alaşağı etti.

İSYANDAN BU YANA DIŞ DÜNYA AKP’YE FARKLI BAKIYOR

Dış dünya burada çok önemli. AKP kuruluşu ve yükselişi döneminde dışarıdan çok ciddi destek aldı. “Askeri vesayetle hesaplaşıyorum” diyerek sözde rejimi demokratikleştirme operasyonunda, buna bağlı olarak ekonomik kaynakları kullanma ve içeride büyüme trendi yakalama çabasında da bu destek önemliydi. İsyanla birlikte, uluslararası medya baskıları, medyaya yönelik paralizasyonu gördü. O zamandan bu yana dış dünya AKP’ye farklı bakıyor. İçeride de kendisine destek veren kesimler; sol liberaller, 2010 referandumuyla gözlerinde meşruluk sağladığı kesimler biraz daha yere basmaya başladı, gerçeği gördü.

Bu direniş aynı zamanda sokak muhalefetine de müthiş bir moral oldu. Elbette öncesinde sürdürülen 1 Mayıs’ta, üniversitelerde, mesleki örgütlerde irili ufaklı mücadeleler vardı. Gezi’yle birlikte; farklı alanlarda, farklı şekillerde süren direnişler, küçük küçük dereler buluştu. Bu, sokak muhalefetine bir özgüven, doğrudan demokrasi planını pratik etme gibi imkanlar sağladı.

GEZİ İKTİDAR BLOKUNDAKİ UFAK ÇATLAKLARA ÇOK GÜÇLÜ BİR RÜZGAR OLARAK İVME KAZANDIRDI

Muhtelif AKP karşıtı kesimler; Cemaat ve TÜSİAD gibi büyük sermaye kesimleri, bu başkaldırı sonrasında içeride daha çok muhalefet eder hale geldiler. 17 Aralık operasyonunun başlamasında Gezi’nin önemli etkisi var. Bloktaki ufak çatlaklara çok güçlü bir rüzgar olarak ivme kazandırdı. Karşıdakinin yenilmez olmadığı görülünce içlerindeki muhalefet canlandı. Ayrıca Türkiye’deki çok büyük, memnuniyetsiz, harekete geçmeye hazır bir kitleyi Cemaat, CHP gibi muhtelif kesimler de görmüş oldu. Bunların hepsi Gezi’nin birer sonucu.

Gezi bir kum fırtınası yarattı diyebiliriz. Yeni çöl tepeleri oluştu. Bu yeni topoğrafyada cesaretlenenler de yol planlarını bu topoğrafyaya göre yürürlüğe koydular.

Gezi’den kalan bir dizi eylemlilikler, örgütlenmeler, ilişki ağları, olanaklar dönem dönem yeniden yaşatıldı. Her şeyden öte iktidar için asıl tehlike parlamento muhalefeti değil Gezi olarak görülmeye başladı.

30 Mart’tan AKP başarılı olarak çıktı diyebilir miyiz?

Bence hayır. Sandık kendisini meşru göstermesi için içeriye ve dışarıya bir kalkan örmesi için elinde kalan son silahtı. Elinde bir yüzde 43’lük oy var ama konuştukları yüzde 50’lerden düştüler. Bu oranın daha da erimemesi için, o kitleyi tekrar farklı bir şekilde konsolide etmenin yolunu arıyorlar. Cumhurbaşkanlığı seçimi için biraz ek destek alınabilecek bir kitle arayışı içindeler.

AKP İKTİDARA GELDİĞİNDEN BERİ KÜRT HAREKETİNİ DİĞER MUHALEFET KESİMLERİYLE AYRIŞTIRMAYI HEDEFLİYOR

Kürt siyasi hareketi ve CHP’nin Haziran’la etkileşimi sizce nasıldı?

Kürt hareketinin kendi hedefleri var, olaylara bu hedefler doğrultusunda yaklaşıyorlar. Mesela hedeflerini masaya koyup pazarlıklarını yapıyorlar, bu da AKP’nin elini kolaylaştırıyor. AKP iktidara geldiğinden beri Kürt hareketini diğer muhalefet kesimleriyle ayrıştırmayı hedefliyor. Erdoğan dönem dönem cumhuriyetle hesaplaşma vs. söylemlerle ortak sorunlarımız var mesajı veriyor. Ergenekon, Balyoz gibi hesaplaşmalarında Kürtleri yanlarında buldular. Örneğin; bunun aparatı olan Taraf bir dönem Kürt illerinde çok satıyordu. Bu taktikle AKP Kürt hareketini dönem dönem yanında buldu, ileriye dönük olarak da Kürt hareketinin diğer demokrasi güçleriyle ittifakını önledi.

AKP KÜRT HAREKETİNİ YALNIZLAŞTIRARAK KENDİ POLİTİKASINA TABİ KILMAK İSTEDİ

AKP, Kürt hareketine karşı da bir oyalama süreci içinde oldu. AKP’nin Kürt siyasetine yaklaşımı demokratikleşme şeklinde değil, kendi hedefleri ve beklentileriyle çakışmasına dönük. Orada AKP’nin CHP’den farklı; Kürt kimliğini biraz daha tanır mesajı vermesi, konuşmaya açık imajı vermesi ve bunları CHP’nin becerememesi etkili oldu.

AKP Kürt hareketini yalnızlaştırarak kendi politikasına tabi kılmak istedi. O da şu: Kuzey Irak Kürt Bölgesi’ni ve Rojava’yı Türkiye’ye katmak, onlara federasyon gibi şeyleri bahşederek, enerji kaynaklarına konmak üzerine neoliberal politikalar…

Gezi’den tam önce ‘çözüm’ flörtü başladı. Kürt hareketi ilk olarak bu direnişi kendi objektifinden algıladı. Ulusalcı bir hareket olarak gördü. Gerçek fotoğrafın böyle olmadığı anlaşılınca, iç muhalefetin de etkisiyle, bundan uzak durma halinde kendi demokratik varlıklarına yabancılaşacaklarını gördüler. Potansiyelleri itibariyle bakınca Kürt hareketi isyanda iyi bir sınav vermedi. Geldiğimiz yerde AKP’nin çözümden yana olmadığını, oyalama taktiklerini gördüler.

Erdoğan bölgede Barzani ve KDP’nin hakim olmasını istiyor. Öcalan ve Barzani arasında tercihi Barzani. Diyarbakır mitinginde onunla birlikte şov yaptı. “Ben size yabancı değilim, sadece burası değil Irak ve Suriye de bir bölge olarak görüyorum, daha çok Barzani çizgisinde siyaset istiyorum” mesajı verdi Erdoğan. Kürt illerinde de bunun sonucunda hatırı sayılır oy aldı. Kürt hareketi de bu tabloyu gördü. HDP çatısı altına girip demokrasi mücadelesini genelleştirmek gibi bir adım attı, bölgede de Kürt siyasi partisinin mücadelesini vermek şeklinde eklektik bir duruşla beraber olsa da…

Gezi, Kürt Özgürlük Hareketi’ne mücadelelerini Türkiye’deki diğer demokrasi mücadeleleriyle birlikte verilerse başarılı olacaklarını sanırım öğretti.

CHP GEZİ’DEN CESARET BULDU AMA…

Gelelim CHP’ye, sonra da 17 Aralık’a… CHP Gezi’den cesaret buldu. 1 Mayıs’ta CHP’li vekillerin TOMA’ların önüne yatması, direnişte yer alması önemli.

Gezi ikliminden farklılaşmaya yol açan bir dış etken rüşvet ve yolsuzluk operasyonlarının başlaması oldu. Birden gündem bu yöne kilitlendi. Yolsuzluğa karşı bir siyasete yönelme oldu. Doğrudan demokrasi pratikleri üzerinden yerel seçimlere katılma durumu olabilirdi mesela, bu durum yaşanmasaydı. Ancak bu durumun iktidarı yıpratır keskinlikte olması nedeniyle muhalefet buraya yöneldi. AKP de kendi kitlesini konsolide etmek için hukuksuzluklara, operasyonlara başvurdu. Komplolar, istiklal savaşı söylemleri ortaya atıldı. Ancak   yüzde 43’ün tamamı bunlara inanıp oy vermedi, bunlara rağmen AKP tercihini kullandı.

HÜKÜMET BAGAJINDA BİR CESETLE DOLAŞIYOR. BUNU KÖŞKE ÇIKARSA DA TAŞIYACAK. BUNUN HESABI BİR ŞEKİLDE SORULACAK

Yolsuzluk, rüşvet iddiaları ortadan kalkmıyor. Bundan sonrası daha önemli. Hükümet bunları sümenaltı yapmak istiyor. En sıradan parlamento, burjuva ya da sokak muhalefeti dahi bunu unutturmaya meyilli değil. Barolar Birliği başkanının konuşmasına kadar gitti bu durum. Hükümet bagajında bir cesetle dolaşıyor. Bunu köşke çıkarsa da taşıyacak. Bunun hesabı bir şekilde sorulacak.

Yeni Haziran’lar ihtimali var mı sizce?

Bir suda iki defa yıkanılmaz ama bu su da bir daha durulmaz. Muhalefet için de geçerli bu durum. Cemaat de şu an pusuya çekildi. An kolluyorlar. Burjuva muhalefet, büyük sermaye kesimi genel politikadan hoşnut değiller.

Dış dünya, Türkiye’de böyle bir rejimin tahkim edilmesine ilişkin ciddi sorgulamalar içinde. Bu durum, Freedom House raporuna yansıyor, AB raporlarına yansıyor, Beyaz Saray’ın ifadelerine yansıyor. Bu kutuplaştırma siyasetinin sonu olmadığını görüyorlar. 30 Mart onların da beklediği gibi çıkmadı, sonra biraz durumu kabullendiler. Ama onlar da bir ayağının tökezlemesini bekliyor Erdoğan’ın. Dış dünya da Erdoğansız, kutuplaştırmayı giderecek bir formül yok mu, arayışında. 30 Mart bir raunttu, o raunda çıkanların hiçbiri ringden inmedi. İkinci raunda çıkacak herkes, bu devam edecek. Sınıf mücadelesi de devam edecektir.

İsyan günlerinde, hareketin en önemli etkilerinden birinin de medya alanında olduğunu söylemiştiniz? Bugünden bakınca neler söyleyenebilir?

Gezi’nin en önemli kazanımlarından biri medya üzerindeki ideolojik maskenin de atılması oldu. Gerçekleri halka iletme görevleri olan medyanın ne kadar yandaş, satılmış olduğu açığa çıktı.

Medya kendi içinde sinenler, sinmeyenler olarak bir yüzleşme yaşadı. Medyanın sinmiş kesimleri, editöründen muhabirine biraz daha cesur davranabildiler karşıdakinin yenilmez olmadığını anlayınca. Yeni arayışlar söz konusu oldu ki; Çapul TV ortaya çıkan bir Gezi ürünü. Halk Tv, +1 gibi başka muhalif medyaların böyle dar zamanlarda nasıl bir işlevi olabildiği görüldü.

SOL MEDYANIN DAĞINIKLIĞI VE ENERJİSİNİ ORTAKLAŞA KULLANAMAMASI ÖNEMLİ BİR SORUN

Aynı zamanda yandaş medya da iktidar tarafından tekrar güçlendirildi, yeni kaynaklar, yeni sahipler bulundu. 17 Aralık’la muhalif medyaya aslında Cemaat medyası da katılmış oldu, TV kanalları ve gazetesiyle. Hürriyet gibi bir merkez medya (30 Mart’tan sonra bir parça sinmiş olsa da) da muhalif duruyor. Sosyal medya ciddi yasaklara rağmen hala AKP’nin uykularını kaçıran bir güç olarak varlığını koruyor.

Sol medyanın dağınıklığından, enerjisini ortaklaşa kullanamamasından kaynaklı sorunlara değinmek gerek. Mesela; Karşı yeterli olanaklar olmadan kuruldu, sorunlarla kapatılmak zorunda kaldı. İnsan istiyor ki bu olanakların enerjilerini ortak potada buluşturmalarıyla eldeki kıt kaynaklar daha verimli kullanılabilsin. Önümüzdeki dönemde ideolojik mücadeleyi de güçlü verebilmek için bu alanda da kol kola girmenin bir zarureti var.

sendika.org



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 02.06.2014- 13:06


Kutlu doğum...
Erbil Tuşalp


Bir isyanı daha tarihin güvenli ellerine emanet ettik. Baştan sona haklı, hilesiz, çıkarsız, ödünsüz bir isyan olarak doğdu. Ödenen onca bedele, acıya ve gözyaşına karşın; her gün yerindeliğini, zamanlamasını, doğruluğunu ve kararlılığını kanıtlayarak büyüdü.

İstanbul’un Osmanlı Tebası’nın 1920’lerde işgal kuvvetlerinden görmediği zulmü; cumhuriyetin vatandaşı 2014’te maaşını ödediği polisin gazından suyundan, jipinden copundan görmesi; isyanın birinci yaşının alkışla karşılanmasını ve hatta bir özgürlük bayramı gibi şölenle kutlanmasını engelleyemedi.

Bağımsızlığı, özgürlüğü, temel hakları savunan; emeğe, eşitliğe, hukuka saygılı demokratik Türkiye’nin kutlu doğumunun yıl dönümü sevgili çocuklarımızın, can arkadaşlarımızın alın teriyle kutlandı.

Tarih başbakanın son dakika “korkutması” ile polis müdürünün son “kahkahasını” İslam faşizminin damgası olarak yazdı.

Gezi’deki “korkutma” ile Sultanahmet’teki “koruma” iç çatışmanın tırmanacağı aşamayı, anlayana bir kez daha gösterdi.

Korkutmanın korumanın, gözdağının desteğin, seçimin sandığın her zaman çare olmadığı unutuldu. Yalana yalan, zulme zulüm, baskıya baskı eklendi.

SEN VARSIN YA

Kimin, kimlerin “müsveddesi” olduğu her gün biraz daha “vuzuha” kavuşan başbakan “bunlar var ya bunlar...” diye başlattığı suçlamanın “onlar var ya onlar” diye yanıtlanmayacağı sandı. Kendini de, şerkini de şurekasını da bir kez daha aldattı.

Görünen o ki, on iki yıllık “sadaret” tükenmişliğinden sonra demokrasi treninin son vagonunda “ sen varsın ya sen” ile başlayıp “siz varsınız ya siz” diye suçlanacağını hesap edemedi. Oysa ona “siz var ya siz” diye seslenecek, onları “sen var ya sen” diye sorgulayacak Gezi’de bekleyen genç bir kuşak vardı.

Onlar İslam faşizminin kendi yargısını, kendi eğitimini, kendi bilimini, kendi hazinesini, kendi ordusunu, kendi polisini oluşturarak kendi halkını tutsak aldığını görüyordu.

İtalya’da, Almanya’da, İspanya’da, Portekiz’de, Arjantin’de, Şili’de on binlerce yurtseverin; oy veren ama “görmeyen”, oy veren ama “duymayan”, oy veren ama “konuşmayan” seçmenlerin kurbanı olduğunu biliyordu.

BUNLAR VAR YA

Küfürlerini, hakaretlerini, aşağılamalarını, yuhalatmalarını, duyanlar ağzından çıkanları başbakana değil dayıbaşına yakıştırıyor. Yalanı talanı, vurgunu soygunu, hırlıyı hırsızı, arlıyı arsızı anımsatmanın karşılığı bitirimin ciğerinden gelen dayıbaşının dilinde ya küfür ya yumruk oluyor. Olmazsa kürsüye çıkıyor, cama bakıp kalabalıkları Allah’la kandırıyor:

Bunlar var bunlar “Bir buçuk milyarlık İslam alemi, Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız, onun ışıkları görünüyor, bu kıyam başlayacak.” diyenlerdir.

Bunlar var ya bunlar “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, demek koskoca bir yalandır, hakimiyetin sahibi Allah’tır” diyenlerdir.

Bunlar var ya bunlar “Yargıçlar din konusunda karar alırken Diyanet’e sormalı” ; dahası “Yargıç karar vermeden önce Kuran’daki ayete bakmalı” diyenlerdir.

Bunlar var ya bunlar “Türban konusunda mahkemenin söz söyleme hakkı yoktur, söz söyleme hakkı ulemanındır”; dahası “Türbanını çıkar demek donunu çıkar anlamına gelir” diyenlerdir.

Bunlar var ya bunlar “İstanbul’da her iki genç-yetişkin ve başı açık kadından biri resmi-kayıtlı hayat kadınıdır” ; dahası “dans etmek ayakta zina yapmaktır” diyenlerdir.

SORAN YOK AMA

İstendiği kadar bağırılsın, yalan densin, inkar edilsin, darbe densin. Gezi isyanının çocukları o engin sezgileriyle kimin elinin kimin cebinde olduğunu, kimin ne kadar götürdüğünü, neyin kaça pazarlandığını kuruşu kuruşuna biliyor. Kaldı ki katilleri, itirafçıları, uyuşturucu tacirlerini, ajanları tanık olarak yargıç karşısına çıkartanların hukuk devletine düşmanlık besledikleri artık istense de gizlenemiyor.

Soran yok ama isyan çocukları “sağ dizinin dibine oturulan Rabbani’nin, sol dizine yaslanılan Hikmetyar’ın; Darfur kasabı El Beşir’in, El Kaide finansörleri Yasin El Kadı’nın kim olduğunu, kimin hesabına çalıştığını,kiminle ne bölüştüğünü biliyor.

Demokratikleşme yalanını dinlemiyor hırsıza “hırsız” , katile “katil” demekten korkmuyor.

Ülkenin dört bir yanına kılcal damarlar gibi yayılan Gezi isyanı bir yaşının doldurduğu gün kutlu doğum müjdeliyor.



Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Irak'ta Aşure Günü kana bulandı melnur 0 3756 15.11.2013- 11:40
Konu Klasör CHP ilk defa birinci parti… İşte son seçim anketi melnur 1 1134 06.07.2022- 04:17
Konu Klasör Korkunç iddia: IŞİD, Türkiye'yi kana bulayacak umut 1 3663 29.09.2015- 20:38
Konu Klasör Yılmaz Güney: Sorumluluk, mücadele ve Umut melnur 8 3336 10.09.2023- 20:24
Konu Klasör İnanılmaz şeyler oluyor, bu ülkede... melnur 0 1928 06.10.2019- 08:36
Etiketler   Bir,   suda,   iki,   defa,   yıkanılmaz,   durulmaz.
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS