SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
27/28 Aralık Yaklaşırken           (gösterim sayısı: 3.231)
Yazan Konu içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Konu Yazan: bedrettin
Konu Tarihi: 31.12.2014- 06:04


27/28 Aralık Yaklaşırken (I) (Aydın Can)

Resim Ekleme


Yerel meclislerden temsilcilerin katılımıyla 27/28 Aralıkta toplanması öngörülen Türkiye Meclisi forumu, alacağı kararlarla, hareketin izleyeceği yol ve yönteme dair topluma vereceği mesajlarla, Birleşik Haziran Hareketinin toplumsallaşmasında belirleyici bir rol oynayacaktır.

Hareketin başarısı, amacını gerçekleştirmesine yetecek güçte, hızla toplumsallaşabilmesine bağlı. Bu nedenle 27/28 Aralık yaklaşırken hareketin toplumsallaşmasına ilişkin düşüncelerimi paylaşmak, tartışmaya açmak istiyorum.

Bir hareketin toplumsallaşmasından ne anlaşılmalı?   Bu soruya günümüz toplumundan hareketle, bireyin toplumsallaşması örneği üzerinden yanıt vermek, tıpatıp örtüşmese de hem açıklayıcı, hem de yazıya yol gösterici olacaktır.

Her birey, uygun ve yeterli bir toplumsal ilişkiler yumağı ile karşılıklı ilişki içinde geliştirebileceği ve ancak öylelikle bütün yönleriyle gerçekleştirebileceği insani bir özle dünyaya gelir. Bireyin insan olarak kendisini, başka deyişle türsel bir varlık olarak onu diğer canlılardan ayıran amacını gerçekleştirebilmesi, yeterli düzeyde toplumsallaşabilmesiyle olanaklıdır.

Birey ve toplum arasındaki bu karşılıklı ilişki, iki taraf için de yaşamsal bir ihtiyacı karşıladığı ölçüde keyfi değil, zorunludur. Birey toplumsallaşarak, toplum da toplumsallaşmış bireylerle varlığını sürdürebilir.

Ancak bu süreç boyunca her birey, içine doğduğu toplumun her yeniden üretiminde salgılanan ve onu insani özüne yabancılaştıran bir tür plasenta ile çepeçevre kuşatılır. Bu kuşatmanın üstesinden gelemediğinde, toplumsallaşması kesintiye uğrayan birey kısmen ya da büyük ölçüde sahip olduğu potansiyeli, dolayısıyla kendisini gerçekleştiremez.

Demek ki toplumsal bir ihtiyacı öngören bir amaç, ilk koşuldur. Kendinden menkul bir amaç olamayacağına göre, onu içinde gelişeceği ve gerçekleştirileceği karşılıklı ilişkiler zeminine taşıyacak bir aracın varlığı ikinci koşuldur. Nihayet, amacı gerçekleştirecek toplumsal kesim ya da kesimlerle yeterli düzeyde karşılıklı ilişkinin kurulması da üçüncü koşuldur.

Sayılan bu üç koşulun sağlanması, içinde amacın öngördüğü ihtiyaca yabancılaşarak yozlaşma, dolayısıyla yeterli düzeyde toplumsallaşamama riskini de barındıran zorunlu bir süreci gerektirir.

Hepsini özetleyen bir tanımla, toplumsallaşma, toplumsal bir ihtiyaçla örtüşen bir amacın, yozlaşmasına izin vermeyecek bir süre zarfında, onu gerçekleştirmeye yetecek –nicel ve nitel- güce sahip toplumsal kesim ya da kesimlerle uygun bir araç eşliğinde buluşmasıdır.

Bu tanımın ardından, Birleşik Haziran Hareketinin toplumsallaşma zeminini ve koşullarını irdelemeye geçebiliriz. Hareketin amacıyla başlıyorum. 20 Ekim 2014 tarihli basın açıklamasıyla duyurulan “çağrı”dan aktarıyorum:

“Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, kamucu, dayanışmacı, laik, bağımsız, toplumcu bir cumhuriyet ve ülke için; gericiliğe, faşizme, emperyalizme, piyasacı yağma düzenine ve bunları temsil eden AKP rejimine karşı birlikte yola çıkıyoruz.”[1]

Hareketin öne çıkardığı amaç, toplumsal bir ihtiyaç ve arayışla örtüşüyor, ama şu iki nedenle atfettiği ihtiyacın gücünü tam olarak yansıt(a)mıyor:

1.     İhtiyaç, tasvir edilenden daha geniş bir kapsama sahip, dolayısıyla güce tahvil edilebilecek daha geniş bir bağlamı var. Hareketin yukarıda aktardığım amaç tanımı bunu görmüyor.

2.     “Çağrı”nın dili,   amacın toplumsallaşmasının önünü daha baştan kesiyor.

Açayım. Bugün karşı karşıya olduğumuz sorunu “AKP rejimi ve onun seçeneği” olarak topluma sunmak, yanlış değilse de eksik, dolayısıyla yetersizdir. Çünkü sorun ve onun doğurduğu toplumsal ihtiyaç daha kapsamlıdır.

Önümüzdeki sorun, toplumun kendisinin sorgulandığı, dolayısıyla toplumun hiçbir üyesinin kayıtsız kalamayacağı bir varlık-yokluk sorunudur. İnsan toplumsal bir varlıktır ve toplum dışında varlığını sürdüremez. Sorun bu derece yalın ve bir o kadar da yaşamsaldır.

11 yıllık AKP iktidarı herkesin iyi bildiği, ezbere sıraladığı, “çağrı”da da yer alan sonuçları yaratmakla kalmadı. Cumhuriyetin yarım bıraktığı tüm hesapları tersinden kapatarak, biçimsel de olsa yarattığı eşitlik, adalet ve güven algısıyla toplumun sürekliliği yanında düzenin meşruiyetini de sağlayan asgari hukuksal zemini havaya uçurdu, bireyleri bir araya getiren, toplum yapan harcı dağıttı. Sorunu düzen içinden tahlil edenlerin sıkça belirttikleri gibi toplum “kutuplaşmadı”, dağıldı.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana çok düğümlenmeler, karanlık dönemler yaşandı, ancak hiçbir dönem kendisini topluma aşağıda olduğu gibi bir varlık-yokluk sorunu olarak dayatmadı:

“İçinde asgari de olsa bir güven duygusu ve iyi-kötü bir gelecek hayaliyle yaşadığın toplum artık yok; sizleri bir arada tutan harç dağıldı. “Yeni Türkiye” adıyla, çoğunuzun alışageldiğiniz yerleşik yaşam tarzını kökten değiştirecek yeni bir “toplum”un harcı çoktan karıldı, hazır. Ya rıza gösterip boyun eğersiniz, ya da tasfiye olursunuz, karar sizin!”

Bugün olan budur ve bireyler bu dayatmayı:

a)   Ya samimi olarak kabul edecek;

b)   Ya tasfiye/boyun eğme ikileminde kerhen boyun eğmeyi seçecek;

c)   Ya da tasfiyeyi göze alıp, boyun eğmeyecektir.

Gerçekçi bir değerlendirme yapılacak olursa, mevcut durumda toplumun çoğunluğunu a ve b kategorisine dâhil olabilecek bireyler oluşturmaktadır. Tablo, bireysel temelde mutlak olarak ümitsizdir.

İşte tam bu eşikte, Birleşik Haziran Hareketi, toplumun tüm üyelerine aynı zamanda amacını açıkladığı şu mesajla seslenmeli, herkes için olanaklı bir çözümün var olduğunu yüksek sesle söylemelidir:

“Ümitsizlik bizden uzak olsun, çözümsüz değiliz, değilsiniz! Kimse açık olarak yürüyen bir ahlaksızlığa suç ortağı olmak, çaresizlikten onursuz bir yaşama boyun eğmek, dışlanıp tasfiye edilmeyi beklemek zorunda değil! Bütün yurttaşları, kendilerine dayatılan, içinde korku, ahlaksızlık ve zorbalığın kol gezdiği bir “toplum”un çoktan karılmış harcını reddetmeye çağırıyoruz! Açlığın, işsizliğin, sömürünün, işçi ve kadın cinayetlerinin olmadığı, kimsenin inancının diğerine üstün tutulmadığı, bütün toplumsal ayrıcalıkların ve ayrımcılığın son bulduğu, herkesin gelecek hayalini güven içinde gerçekleştirebileceği bir toplumun harcını birlikte karmaya davet ediyoruz!”

Sorun ve seçenek böyle formüle edildiğinde daha baştan hareketin potansiyel etki alanı ve gücü kendiliğinden genişleyecek, hareketin mensuplarının örgütlenme ve propaganda çalışmaları kolaylaşacak, hız kazanacaktır.


[1] http://birlesikhaziranhareketi.org/cagri/



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
bedrettin
[ ..... ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 30.08.2013
İleti Sayısı: 907
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: bedrettin
Cevap Tarihi: 31.12.2014- 06:05


27/28 Aralık Yaklaşırken (II) (Aydın Can)

Resim Ekleme

İlk bölümde Birleşik Haziran Hareketinin toplumsallaşmasının ilk koşulu olan amacın neden daha kapsamlı bir tanıma ihtiyaç duyduğunu anlatmış, bir yeniden tanım önerisinde bulunmuştum. Kaldığım yerden devam ediyorum.

Kuruluştan kaynaklanan zorunlu, ama geçici ve dolayısıyla istisnai başlangıç dışarıda tutulursa yaklaşık iki aylık örgütlenme sürecinin verileri Birleşik Haziran Hareketinin toplumsallaşmaya açık, en uygun aracı bulduğunu gösteriyor. Hareket bireysel katılım temelinde, toplumun kılcallarında meclisler biçiminde aşağıdan yukarıya örgütleniyor.   Oluşan meclisler doğrudan demokratik bir işleyişle, bağ kurdukları diri taze güçleri içine çekerek kendilerini geliştirmeye çalışıyor.

Buna ek olarak, doğrudan demokrasinin yazılı kurallar manzumesi olmaktan çıkıp alışkanlığa, iç kültüre dönüştükçe harekete güç veren devrimci bir dinamik olacağı anlaşılıyor. Doğrudan demokrasinin harekette yerleşmesiyle:

1.     Yeni, diri güçlerin katılımı ve harekete katkı yapması, dolayısıyla hareketin bağımsız kimliğini kazanması kolaylaşacaktır. Bağımsız kimlik, başlı başına yeni bir enerji kaynağı olacaktır.

2.     Mücadele hedefleri doğrultusunda gerçekleşecek merkezi eylemlerin yaratacağı siyasal etkiyle birlikte, hareketle buluşanlar devletin incir yaprağı parlamentoları kökten sorgulamaya başlayacaktır. Hareketin devrimci siyasal bir odak olma hedefi bunu isteyen kitlesel bir tabanla güçlenecektir.

Her şey yolunda giderse demek ki Birleşik Haziran Hareketi, kapsamı genişleyen amacına sadık kalarak hasmına korku salan, dostlarını yüreklendiren toplumsal bir güç, devrimci siyasal bir odak olabilir. Bu aynı zamanda, geçmişte benzerleriyle kıyaslandığında Birleşik Haziran Hareketi lehine onu başarılı kılacak konjonktürel nedenlerden ötürü de güçlü bir olasılıktır.

Ancak, aracın mevcut gelişme seyrinden sapması, doğrudan demokratik işleyişin kötürümleşerek asgari düzeyde bir toplumsallaşma düzeyine erişemeden amacın yozlaşmasıyla hareketin sönümlenmesi aynı oranda, belki de henüz kendini savunma mekanizmalarının yeterince gelişmediği başlangıç döneminde daha güçlü bir olasılıktır.

Birincinin önünü açmak için harcanacak çabaya, ikincinin önünü alacak bir başka çabanın eklenmesi gerekiyor. İkinci olasılığın gerçekleşmesi için ise özel bir çabaya gerek yok. Önü alın(a)madığında kendiliğinden gerçekleşecektir.

Bu nedenle, 27/28 Aralık’ın bu potansiyel tehlikeyi görmesi, en az, hareketi toplumsallaştıracak kararlar almak ve topluma onu kucaklayarak düştüğü bataktan kurtaracak biricik toplumsal güç olduğu mesajını vermek kadar önemlidir.

Hareketi tehdit eden potansiyel tehlikenin kaynağı dışarıda değil içeridedir. İçtenlikle hareketin doğuşuna, ilk örgütlenme faaliyetlerine önayak olmuş, güç vermiş sol örgütsel yapılardır. Elbette bile isteye değil, doğru bildiklerini yinelerken istemeden böyle bir potansiyel oluşturuyorlar.

Bu saptama hemen bir soruyu tetikleyecektir: Peki, bu akıbet kadir-i mutlak mıdır? Hemen yanıtlayım: Hayır değildir.

Konu geniş ve derin. Kabalaştırmaları göze alarak, II. Enternasyonal sosyalizmine uzanan derindeki öğelerle, satıhtaki çok sayıda ikincil öğeyi pas geçerek özetin özetini yapmak zorunda olduğumun, bu nedenle de yazacaklarımın gerçekte olduğundan daha köşeli bir algı yaratmaya açık duracağının farkındayım.

Sorunun yakın tarihteki kaynağı, ilki Eylül 1980’de yaşanan siyasal ve örgütsel, diğeri Aralık 91’de reel sosyalizmin çözülüp SSCB’nin dağılmasıyla yaşanan siyasal ve örgütsel yönü yanında, ideolojik karakteriyle daha büyük olumsuz sonuçlar yaratan, üst üste binmiş iki travmadır.

İlkinin izleri zamanla kısmen silinmişse de, ikinci çoğunlukla bilinçaltına itildiği, ya da göstermelik, adet yerini bulsun türünden hesaplaşmalarla geçiştirildiği için daha da birikerek büyüyen etkisiyle halen canlıdır.

İçeriden bilinçaltının ürettiği bir özgüven eksikliği olarak pratik siyasal faaliyete yansıyan bu olumsuzluk, yığınlarda yarattığı seçeneksizlik algısıyla özneyi bir de dışarıdan kuşatmıştır. Komünist hareketin yaşadığı evrensel likidasyonla boşalan alanların kimlik ve hak temelli hareketlerce işgal edilerek düzenin meşruiyetinin ve hegemonyasının yeniden üretildiği kalelere dönüşmesi, sorunun üzerine tuz biber ekmiş, travmanın olumsuz sonuçlarını ağırlaştırmıştır.

Sonuç olarak doğrudan ve dolaylı yollarla sol, bir bütün olarak liberalizmin ve ona tepki olarak gelişen örgüt fetişizminin etkisi altına girmiştir.

Liberalizm, etki altına aldığı yapılarda şu olumsuz sonuçları yaratmıştır:

1.     İktidar hedefiyle ilişkilenmemiş sayısız hak talebinden oluşan bir mücadele anlayışı ve işçi sınıfının artık tamamen kendiliğindenliğe teslim olmuş mücadelesinden de uzaklaşarak sınıf mücadelesinin dışına düşme.

2.     Yürüttüğü mücadelenin daha fazla “sivil toplumun” bir parçasına dönüştürdüğü yapının onu düzene bağlayan, iktidarsızlığı sürekli yeniden üreten bir kısır döngüye tutsak olması.

3.     İktidarsızlığın reel sosyalizmle yarım hesaplaşmanın getirdiği yanlış sonuçlarla birleşmesiyle türeyen devrimci değil, daha çok demokrasi aşığı bir doğrudan demokrasi anlayışı.

Liberalizm için gerek yoktu, ama sonuçlarına geçmeden önce örgüt fetişizmi için bir tanıma ihtiyaç var. Onu, sonuç olarak içine düştüğü apolitizm ve konformizmle pratikte buluştuğu liberalizme karşı abartılı bir iktidar ve örgüt söylemi şeklinde kısaca tanımlayabilirim.

Olumsuz sonuçlarına gelince:

1.     Liberalizme karşı kendini savunma haklı ihtiyacının kışkırttığı, yığın bağlarından yoksun abartılı bir iktidar vurgusu.

2.     Abartının yalnızlaşmayı ve içine kapanmayı artıran sonuçlarının zaten zayıf olan yığın bağları sorununu kangrenleştirmesi.

3.     İçe kapanmanın doğal olarak filizlendirdiği ve toplumla bağ kurması mümkün olmayan özgün bir siyasi dilin egemen olduğu, emek yoğun ama verimsizliğinden ötürü yapanı yıpratan, bıktıran bir pratik faaliyet.

4.     Bütün bunların sonucu olarak, yığınların devrimci potansiyelinden beslenmediği için son derece sert ideolojik duruş ve söylemine karşın fiilen içine düşülen siyaset dışılıkla kendi yeniden üretimine haklı bir zemin bulan kendi dünyasından memnun olma hali, konformizm.

5.     Reel sosyalizm süreciyle hesaplaşmanın tabu olmasının ya da “onu da yaptık” türünden göstermelik hesaplaşmaların ürünü, pratikte doğrudan demokrasiyi liberalizmle bağdaştırmaya kadar varan mesafeli bir duruş.

Sayılan nedenlerle sol, kuruluşunda gösterdiği tüm içtenliğe rağmen, Birleşik Haziran Hareketi’nin amaç, araç ve mücadele yöntemleri üzerinde yaratacağı basınçla, istemeden de olsa onun toplumsallaşmasının önünü kesecek şu olumsuz sonuçlara yol açabilir:

1.     Amaç, içinde yığınları ayağa kaldırma fırsatını da taşıyan toplumsal ihtiyacı karşılamayı değil, daha çok sol yapıların içe kapanıklığının, ataletinin kırılmasını hedefleyen bir yan yana duruş ihtiyacını hedefleyerek daralabilir.

2.     Liberalizm zaten öyle bir iddia taşımadığından, örgüt fetişizmi ise kendisine bir alternatif gibi gördüğünden hareketin iktidar adayı devrimci bir siyasal odak olarak örgütlenmesinin önü kesilebilir.

3.     Muhalif bir söylem ve vaziyet alış, amacın yeterince kapsayıcı olduğu durumlarda bile toplumsal arayışı tatmin edecek bir güven ve iddia yaratamayabilir.

4.     Ulaştığı toplumsal kesimlerin katkı ve katılımlarını artırarak onları siyasallaştırması beklenen doğrudan demokrasi, sağdan liberalizmin, soldan örgüt fetişizminin ikili baskısıyla işlevsizleşerek kurtulması gereken bir ayak bağına dönüşebilir.

5.     Mücadele hedeflerinde olması gereken amaç disiplini ve her birinin sermaye egemenliğine dolaysız saldırı olma niteliği, yerini   -miş gibi yapan eylemlerin gerekçesi olacak, enerji toplayan değil, tersine dağıtan sivil toplumcu bir eklektik talepler manzumesine bırakabilir.

Nihayet, kendi bağımsız iradesini henüz oluşturmamış ve enerjisini halen kuruluşuna önayak olan sol yapılardan alan Birleşik Haziran Hareketi, bütün bu olumsuz öğelerin oluşturduğu basınca dayanamayarak, başlangıçta yarattığı umut ve heyecanın sürüklediği insanların da kopmasıyla en iyimser biçimiyle sol örgütlerin aritmetik bir toplamına dönüşebilir.

Haziran Hareketini nesnel olarak tehdit eden bu büyük tehdit asla bir kadir-i mutlak değildir ve hareket 27/28 Aralık’ta toplayacağı meclisten:

1.     Amacını toplumsal ihtiyaçla örtüşecek bir kapsamda yeniden tanımlayabilir,

2.     Kendisini muhalif bir hareket olarak değil, yeni bir toplumun kurucu iktidar adayı/odağı olarak örgütleyecek,

3.     Doğrudan demokrasiyi yığınları devrimcileştirecek bir işlevle kendi pratiğinde kültürleştirecek,

4.     Mücadele hedeflerini amaç disiplini altında birleştirerek merkezi yığınsal eylemlere tahvil edecek,

Bağımsız bir iradeyi içinden çıkarmayı başarabilir ve önündeki olası büyük tehlikeyi alt edebilir. Bunu başarırsa, aynı zamanda toplumsal bir güç olma yönünde belirleyici önem ve ağırlıkta sonuçları olacak ilk büyük hamlesini de gerçekleştirmiş olur.

Böylesi bir hamle de öncelikle, belki başlangıçta gösterdikleri içtenliğin defalarca sınanacağı ama onları yığınların devrimci enerjisiyle buluşturacak, kuşatıldıkları konformist zırhı parçalamalarına zemin olacak, aralarında yükselen temelsiz duvarları yıkarak onları sadeleştirecek bir sürece kavuşan sola yarayacaktır.




Bu ileti en son bedrettin tarafından 31.12.2014- 06:07 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Yeni Başlık  Cevap Yaz



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Belediye seçimleri yaklaşırken, ne yapmamalı. melnur 1 182 15.01.2024- 08:51
Konu Klasör Beka yaklaşımından Öcalan açılımına... melnur 0 1960 17.05.2019- 20:32
Konu Klasör Milliyetçiliğe önyargılardan uzak bir yaklaşım. melnur 10 7240 01.10.2020- 08:32
Etiketler   2728,   Aralık,   Yaklaşırken
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS