SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
hakkı
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: hakkı
Cevap Tarihi: 07.02.2016- 12:22


Alıntı Çizelgesi: melnur yazmış




Sn.Hakkı;

İddialı ve gereksiz bir biçimde ''biliyorum'' diyorsunuz ama, şu yazdıklarınız bile bildiğinizi sandığınız konuda pek çok yetersizliklerin olduğunu gösteriyor. Tarihsel materyalizm demişim, sizin yanıtınız ''neden o teoriler hayata geçmedi, 170 yıldır bekliyoruz, daha ne kadar bekleyeceğiz'' şeklinde. Tarihsel materyalizmden anladığınız bu, ama siz yine de bildiğinizi iddia ediyorsunuz!

Bu konu üzerinde düşünüp ve yine, sağa sola savrulmadan düşünceni yazabilir misin? Konuyla o kadar çok ilgili ki!







Sn Melnur

Bildiklerimi biliyorum bilmediklerimi de öğreniyorum demekten utanmam. Kimseyi de rahatlatmak diye bir amacım yok.

Eğer yerine koyacak bir kelime bulsa idim kendime Marksist im demezdim. Marks ın ayak izlerini takip ederek yürümektense Marks koluma takar yan yana yürürdüm.
Başkasının yaptığı teorilere pek itibar etmem eğer edersem kendimi akılsız hissederim teorileri kendim yapmalıyım ki özne olayayım. Ezberleri sevmem ayrıntılar yorumlar ilgimi çeker.

Onun için her kes öyle sansa da Ben Marks da teori göremiyorum işte farklı oluşumuz burda başlıyor siz teori diyorsunuz ben eleştiri siz felsefe diyorsunuz Marks itiraz ediyor siz idoloji diyorsunuz Marks idolojileri meshebe benzetiyor.

Onun için birbirimizi ikna etmeye çalışmayalım her kes bildiğini iddalarını yazsın her kes ihtiyacı olanı alsın olmayan atsın .
Evet marks ilahi kural yazmıyor peygamber olduğunu da iddia etmiyor gelecek konusunda yazarken geçmişten yola çıkarak olasılıklardan söz ediyor .

Uzay bilimleri ile ilgilenmiyorum kim nasıl hesap yapmış ilgisi olanlar düşünsün.




Bu ileti en son hakkı tarafından 07.02.2016- 12:24 tarihinde, toplamda 2 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 10.02.2016- 13:34


Yakın dönemden ‘tarihe giriş’ fırsatları- Ender HELVACIOĞLU

Son on yıl içinde, nesnel koşullar son derece uygun olduğu halde öznel koşulların (bizim halimizin) yetersizliği yüzünden kaçan iki tarihsel fırsat anı yaşandı: “Cumhuriyet Mitingleri” ve “Haziran Ayaklanması”.

Bu konuyu tartışmalı ve gerekli dersleri çıkarmalıyız.

İki hareket de görülmemiş ölçüde geniş kitleleri kapsamıştı, milyonlar ayağa kalkmıştı ve kitlelerin hedefi de son derece netti: AKP iktidarına son vermek. Dahası çok farklı kesimler bu hedef doğrultusunda birleşmiş ve kendiliğinden geniş bir cephe ortaya çıkmıştı.

Bu iki momentte de devrimci bir odağın radikal bir çıkış yapabilmesi için nesnel koşullar hiç olmadığı kadar olgunlaşmıştı.

İkisinde de beceremedik! AKP iktidarının hâlâ sürüyor olmasında, dolayısıyla bugün yaşadığımız bütün sorunlarda bu anlamda bizim de sorumluluğumuz vardır.

Herhangi birinde AKP iktidarı yıkılsaydı ne olurdu, nasıl bir iktidar oluşurdu, ülke nereye yönelirdi, bunlar ayrı konular; o noktada da elbette çeşitli politik odaklar (çeşitli sınıfların temsilcileri) arasında bir bilek güreşi yaşanacaktı. Burada tartıştığımız konu, şartlar bu kadar olgunlaşmışken neden devrimci bir çıkışın örgütlenemediği.

Açık yüreklilikle söyleyelim: Demek ki yeterince devrimci değiliz. Bizi düzen içine çeken -ideolojik, politik, örgütsel, hatta kişisel vb.- çok fazla ayak bağımız var.

Sosyalistlerin büyük çoğunluğu Cumhuriyet Mitinglerine soğuk yaklaştı, sahiplenmedi ve katılmadı. Bunun ne kadar büyük bir aymazlık olduğunu bugün herhalde çok daha iyi görüyoruzdur.

Kendine sosyalist deyip de hareketin karşısında yer alanları geçiyorum. Bir kısmımız ise karşısında yer almamakla birlikte, “sosyalizmi hedefleyen bir hareket olmadığı” tespitiyle harekete burun kıvırdı. Sanki sosyalist devrimler “Yaşasın Sosyalizm” sloganıyla olurmuş gibi…

Tarihin en büyük sosyalist devrimi olan Ekim Devriminin kitleler bazında iki temel sloganının “Savaşa son” ve “Açlığa son” olduğu unutuldu. Fransız Devriminin sloganı da herhalde “Yaşasın Aydınlanma” değildi!

Kitleler “Yaşasın Aydınlanma” diye bağırıyorlarsa zaten Voltaire’lere, Robespierre’lere ihtiyaç yoktur. “Yaşasın Sosyalizm” diye bağırıyorlarsa ise Lenin’lere ihtiyaç yoktur. Ama -doğal olarak- böyle bağırmadıkları için Robespierre’lere ve Lenin’lere (öncülere) ihtiyaç duyulur.

Hareketi benimseyip katılanlar ise sadece katıldılar; milyonlar içinde eridiler. Bu hareketin önderliğini almak ve devrimci bir çıkış için değerlendirmek gibi bir “zorlama” yapan olmadı. Yani katılanlar da “devrimci” olamadı.

Sonuçta mevcut önderlik (devletçi ulusalcılar) hareketi sınırladı ve sattı. Bu sınırlayışın ve satışın bedelini AKP’nin karşı saldırısıyla, Ergenekon operasyonuyla da ödediler ve sonuçta gerici iktidar büyük bir badireyi atlatmış oldu.

“Haziran Ayaklanması”ndaki durumumuz da pek farklı değildi. Yine soğuk yaklaşanlar vardı, ama sosyalistlerin çoğunluğu Haziran direnişinin içinde yer aldı. Fakat kitlelerin politik öncüsü olarak değil, kitlelerin arkasından koşturarak…

Haziran Ayaklanması sırasında sosyalist bir odağın devrimci bir çıkış örgütleyebilmesi için -Cumhuriyet Mitinglerine göre- çok daha uygun koşullar vardı. AKP’nin yıkılmasına ramak kalmıştı ve daha önemlisi sosyalistler bu yıkılışın önderliğinde çok daha büyük bir rol sahibi olabilirlerdi.

Devrimci bir çıkış için daha ne gibi nesnel koşulların oluşması gerekiyor? Buna karşın neden zayıf kalındı, bir girişimde dahi bulunulamadı?

Sosyalistler olarak birlik olamadığımız için mi? Hayır! Eğer böyle bir iktidar girişiminde bulunacak bir odak olsaydı, hem hızla büyürdü hem de herkes onun arkasında toplanırdı ve pratikte birlik sağlanırdı. Böyle bir odak çıkmadı.

Birlik olamadığımız için böyle bir odak çıkmadı değil; böyle bir odak çıkmadığı için birlik sağlanamadı.

Ne yazık ki, Haziran Ayaklanması sırasında da “devrimci bir kurmay” yaratılamadı. Hareketin taleplerini kavramış ve özümsemiş, bağımsız ve net bir politik hatta sahip, iktidar perspektifi olan, hedefe kilitlenmiş, gemileri yakmış, örgütlü bir öncü çekirdek; eksik olan buydu.

Böyle bir girişime aday olabilecek sosyalist örgütlenmeler de yok değildi. Bunun için seçimlerde yüzde 10 oy almak, 81 ilde örgütlü olmak gerekmiyor. Ayağa kalkmış milyonlar, pıtrak gibi biten cesur kadrolar ve fazlasıyla eylemlilik mevcuttu; hareketlenme başladığında değerli olan budur. Sonuçta -başlarda şaşkınlık içinde ve bölünmüş olan- iktidar toparlandı, karşı saldırıya geçti ve hareket geri çekildi.

Böyle bir girişim gerçekleşse ve AKP devrilse ne olurdu, iktidar kimin elinde kalırdı, nasıl bir sürece girilirdi bilinmez. Girişimi yapanlar iktidarı alamayabilirlerdi, çünkü onun için başka koşullar da gerekir. Ama en azından böyle bir çıkış, başlayacak yeni sürecin belirleyenlerinden biri olabilecek bir politik akımı yaratabilirdi.

Böyle fırsatlar çok az gelir; geldiğinde değerlendirebilmek gerekir. Tarihe giriş fırsatlarıdır bunlar.

***

Bu ikisi çok yakın tarihlerde yaşanmış, dumanı hâlâ tüten örnekler. Daha uzak tarihlerde, ama yine cumhuriyet dönemi içinde yaşanan ve ülke siyasetini belirleyen iki önemli “çıkış” vardır. Hem de koşulların oldukça olumsuz olduğu sanılırken girişilmiş, öncü kadro hareketleridirler.

Birincisi, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının “Samsun’a çıkış” ile simgelenen girişimleridir ve anti-emperyalist bir savaşın sonucunda yeni bir devletin ve vatanın kuruluşuyla sonuçlanmıştır. İkincisi ise -olumlayıp olumlamamak ayrı bir tartışma konusu- PKK’nın 1984’teki çıkışıdır ve 30 küsur yıldır ülke siyasetinin temel belirleyenlerinden olan bir hareketin doğuşunu simgeler. Bunlar “çıkış-birlik diyalektiği” açısından da incelenebilir.

Aslında, yenilgiyle sonuçlanmış olsa bile, üçüncü bir çıkış girişimi daha var: 68 gençlik liderlerinin, az sayıdaki öncü kadroyla illegal örgütler kurarak, “İkinci Kurtuluş Savaşı”, “öncü savaş”, “halk savaşı” gibi temalarla başlattıkları hareketler. Bunlar da “nesnellik-öznellik” ilişkisi açısından incelenebilir.

Sonraki yazımızda bu girişimlere göz atabiliriz.

NOT: Önceki yazımızda Osmanlı’nın kuruluşu örneğinden yola çıkarak çıkış-birlik ilişkisi ele alınmıştı. Bazı okurların uyarısını da dikkate alarak şunu vurgulayalım: Bu konularda Hikmet Kıvılcımlı’nın, özellikle “Osmanlı Tarihinin Maddesi” kitabında, son derece derin ve P. Wittek’ten çok daha geniş çözümlemeleri bulunur, tarihsel materyalist bir yaklaşımla. Mutlaka okunmalı.



Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 2 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   [2] 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör SGB'ne eleştiriler: ''Güç Birliği” ne ve nasıl?'' melnur 0 685 27.08.2022- 07:23
Konu Klasör Sosyalistlerin HDP’de Ne İşi Var? ayhan 3 4314 06.12.2014- 14:01
Konu Klasör Sosyalistlerin CHP'yle imtihanı... melnur 0 174 08.11.2023- 07:18
Konu Klasör Sosyalistlerin cevapları... melnur 3 766 21.01.2023- 09:55
Konu Klasör Sosyalistlerin seçimlerle ve ittifaklarla imtihanı solcu 1 4121 26.02.2015- 12:40
Etiketler   ‘Sosyalistlerin,   birliği’,   takıntısı-,   Ender,   HELVACIOĞLU
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS