2010 yılında CHP'nin başına geçtiği kurutayda kasket takarak Ecevit güzellemelerinde bulunmuş, Deniz Baykal yetersizliğinin ardından Deniz Gezmiş posterlerinin açıldığı kurultayda sol bir umudun ve beklentinin de oluşmasına neden olmuştu. O dönem yapılan anketler CHP'yi yüzde 30'ların üzerinde gösteriyordu. Yüzü sola dönük kesimlerde ''bu kez galiba olacak'' duygusunun oluşmasına da yol açmıştı.Beklenti büyüktü. Kılıçdaroğlu'yla birlikte CHP gelecek sosyal demokrat solu iktidara taşıyacaktı. Kürt sorununu da çözerse CHP ve Kılıçdaroğlu çözerdi. CHP'de iknci bir Karaoğlan döneminin açıldığı bile söylenebilirdi.
Çok değil kısa bir süre sonra ALİ Kırca'nın karşısındaki koltuğa oturarak o meşhur Siyaset Meydanı'na katılmıştı. Genellikle dersine son anda çalışan öğrenciler gibi açıklamalarda bulunuyor, pek de tatmin etmiyordu. Ali Kırca'nın ''Kürt sorununu nasıl çözeceksiniz?'' şeklindeki sorusuna ''üçüncü yol''diye yanıt veriyordu.Ekonomiyi düzeltirse ortada sorun kalmazdı! Kırca ısrarla Kürt sorunundaki talepleri hatırlatıp, ana dilde eğitim konusunda ne düşündüğünü sorduğunda verdiği yanıt hep aynıydı: ekonomi düzelirse sorun falan kalmazdı!
Kılıçdaroğlu için hep ''siyasetten anlamıyor'' yorumunda bulunmuştum. O gün Ali Kırca'nın karşısında yaptığı açıklamalarla vardığım sonuç buydu. Kılıçdaroğlu siyasetten anlamıyor ve ülke sorunlarının çözümü konusunda belli bir düşüncesi de bulunmuyordu. Çok sevdiğini söylediği CHP'nin efsane genel başkanı Ecevit'le de bir benzerliği yoktu. Soldan gelmiyordu. Dürüst bir bürokrattı, o kadar. Kitleleri etkileyecek ve peşinden sürükleyecek hiçbir niteliği yoktu. Belki sıradan bir vekil olabilirdi ama Baykal'ın ''müthiş'' öngörüsüyle partinin grup başkanvekilliğine de getirilmişti. Baykal'ın istfasıyla adı genel başkanlık için geçtiğinde önce ''olmayacağını'' söyleniş ve sonra ikna edilerek o koltuğa oturmuştu.
Sonrası malum.
Partiyi bir adım öteye taşıyamadı, partinin başında girdiği her seçimi de kaybetti.
Bildiği ve takıntı haline getirdiği bir konu vardı; CHP'nin kazanması için CHP'yi değiştirmek gerekiyordu. CHP için ''Yeni'' tanımlamasını kullanılması da bundandı. Madem ki, ülkede sağın oy potansiyeli yüzde 65-70 arasındaydı, o zaman değişmekve sağa benzemek gerekiyordu. Öyle yapmaya çalıştı. Partiyi solla buluşturamazdı, sosyal demokrat ilkeleri partiye taşıyamazdı, öyle bir bilgisi, siyasi deneyimi yoktu. Yapabileceği tek şey, sağdan oy alabilmek için partiye sağdan kişileri doldurmak, partiyi sağ siyasetlerle buluşturmaktı. Ama bir türlü anlayamadığı, aslı varken kopyasına kimsenin itibar etmeyeceğiydi.
Girdiği her seçimi kaybetti. Kaybedilen her seçimin sonrasında çözümü daha fazla sağcılaşmakta buldu. Daha fazla sağcılaşmaya çalışarak partinin kimliğini kaybetmesine de neden oldu. Hakkını yemeyelim, çalışkandı, gecesini gündüzüne katıyordu ama bir türlü olmuyordu. Yıllar hep böyle geçti. Siyasi iktidarın hemen her konudaki yanlışları, siyasetten ekonomiye toplumsal yaşamdan dış siyasete kadar hemen her konudaki yetersizliği ve gerici eğilimleri Türkiye'yi bir batağa sürüklüyordu. O koşullarda gidilen son seçimin kaybedilme ihtimali de hem hemen yoktu. Tüm anketler 14 Mayıs seçimlerinin saray rejiminin sonu olacağını gösteriyordu. Öyle umuyorduk. Bütün göstergeler bunu işaret ediyordu. Altılı masa kurulmuş, dışarıdan TİP ve HDP'nin desteği alınmış ...-yine olmamıştı.
14 ve 28 Mayıs seçim yenilgilerinin nedeni tartışılabilir ama bu büyük yenilginin sorumlusu Kılıçdaroğlu'dur. Ülkenin getirildiği felaket koşullarda bile bir seçim yenilgisi yaşanıyor ve saray rejimi iktidardan uzaklaştırılamıyorsa o seçim yenilgisinin sorumlusu Erdoğan'ın karşısına çıkmaya karar veren, karşısına çıkan Kılıçdaroğlu'dur. Kılıçdaroğlu sadece bir seçim kaybetmemiş, 2010 yılından beri girdiği ve yenildiği seçimlere sadece bir tane daha eklememiş ve aynı zamanda bu ülkede saray rejimine yenilgi tattırmak isteyen milyonların umutlarını da perişan etmiştir. O kadar yeteneksiz, o kadar beceriksiz ve olan biteni kavramakta o kadar yetersiz ki, sorumluluğunun gereğini de yerine getirmeyerek hem partinin bir dağılma sürecine girmesine neden olmakta ve hem de ülke insanlarının umutlarının paralize olmasına yol açmaktadır.
CHP bir kongre sürecine girdi. Karşısındaki en güçlü aday Özgür Özel, Örsan Öymen de adaylığını koydu. Muhtemelem başkaları da çıkacaktır. Kılıçdaroğlu'nun son şansı bu, Kılıçdaroğlu bu seçimi kaybetmemeli. 2010 yılından bu yana girdiği her seçimde yenilgiye uğrayan Kılıçdaroğlu bu seçimi kaybetmemeli. Dün İzmir İl Kongresi'nde yaşananları hangi duygu ve düşüncelerle izledi bilmiyorum ama, büyük kongrede aday olur ve kazanırsa bu sonuç Kılıçdaroğlu'nin kaybettiği en çöküntü veren seçim olur ve etkisi de 14 ve 28 Mayıs seçim sonuçlarından daha büyük olur.
Kılıçdaroğlu bu kez kaybetmemeli ve partiyi kongreye taşırken delegenin aday göstermesi durumunda bile aday olmayacağını ve kongrede kim kazanırsa ona destek olacağını şimdiden açıklamalıdır. Kılıçdaroğlu bunu yapmaz ve kongrede yeniden adaylığını koyup kazanırsa genel başkanlık yapabileceği bir parti de kalmayacaktır. Hiç kuşkum yok, parti yüzde 20'lerin altına düşecek, 2024 Mart Belediye seçimleri de büyük ölçüde kaybadilecektir.
Kılıçdaroğlu bu seçimi kaybetmemeli, bunun yolunun da seçime girmemekten ve partinin yakasından düşmekten geçtiğini anlamalı. Kılıçdaroğlu orada olmaya devam ettiği sürece saray rejimi de varlığını korumaya devam edecek giderek daha da kurumlaşacaktır.
Bu yüzden...
Kılıçdaroğlu bu kez kaybetmemeli...
Bu ileti en son melnur
tarafından 17.09.2023- 18:08 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.