''Faiz sebep enflasyon sonuç'' diye haykırmıştı konsolide ettiği yığınlara, olmadığını görünce bu kez ''NAS'' deyiverdi, ''Ben ekonomistim'' diye de ekledi. Konsolide edebildiği kitle meydanlarda oynamaya başlamıştı, sonra köprünün altından çok sular aktı, handiyse İkinci Dünya Savaşı'nın Avrupa'sına döndük. Pahalılık aldı yürüdü. Paranın değeri kalmadı. Sürekli inanmadığını söylediği uygulamalara geri döndü. Faiz arttırıldı, TUİK gizlediği enflasyon rakamlarını artık gizleyemez hale geldi. Ekonomist Cumhurbaşkanımız bu kez ''enflasyonun nedeni psikolojik'' deyiverdi. Ne çare çok geç; ruh gibiyiz artık, psikolojimiz yıllardır bozuk.
***
Kazanılacak bir seçim kaybedildi. Nedenleri üzerine çok şey söylendi, söyleniyor. Sanırım şöyle bir değerlendirme de yapılabilir: Kılıçdaroğlu'ndan bir sosyal demokrat parti lideri çıkmıyor, Meral Akşener'den de bir merkez sağ siyasetçi olmuyor. Ne yazık ki, Mart seçimlerine de bu iki liderle giriyoruz.
Bir TİP'li arkadaş başlık yazıma bir karşılık vermiş ve demokrasi vurgusu yaparak ''bin çiçek açsın...'' mealinde bir yorumda bulunmuştu. Bir kaç gün ve ona da verdiğim yanıt şuydu:
''Sorun Kürt ulusalcılığının yükselişe geçtiği süreçte, önce 12 Eylül faşizmi ve sonra reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte Türkiye'de solun gerilemesi ve iki sürecin birlikte yaşanmışlığıdır. AKP ve liberaller öncülüğünde gerçekleşmesi mümkün olmayan bir hayalin ortaya çıkması ve bu hayal sonucu yine liberallerin etkisiyle kuruluş dönemine ve askeri vesayet nedeni olarak görülen Kemalizm'e düşmanlığın pompalanması ve bir kısım solculuğu kendinden menkul kişilerin de bu sürece sözde enternasyonalizm adına dahil olmasıdır. ( Eleştiriden söz etmiyorum, düşmanlıktan söz ediyorum.) Enternasyonalist olduğunu söyleyen kişi proleter enternasyonalizminden söz edip burjuva kozmopolitizminden söz etmiyorsa burjuva devrimlerine ve burjuva devrimcilerine saygı duyar, düşmanlık etmez. Ay yıldızlı bayrak faşizmin elinde başka, sosyalistlerin ve devrimcilerin elinde başka bir anlam taşır..Ulusal bayrağa bu yüzden sadece ulusal bayrak olduğu için düşmanlık edilmez. Türkiye'ye ve Türk kavramına, yurttaşlık karşılığı olan Türk'e de, bir etnik kimlik olarak da Türk'e düşmanlık edilmez. Ve en önemlisi bu duygu ve düşünceler üzerine sol siyasetler de inşa edilemez. Bu yüzden bu tür kişi ve siyasetleri demokrasi veya ''bin çiçek açsın...'' iyi niyetleriyle desteklemek doğru değildir.''
Liberallerin sola girdi yaptığı dönemlerde garip bir (sol) söylem gelişmişti ki bu söylemi sözde sol, sosyalist ve enternasyonal forumlarda görüyorduk. Şimdi aynı duruma özellikle face'te rastlıyorum. Kürt hareketinin gölgesinde, kuyruunda bir solculuk yapılmaya çalışılıyor. Bunun tezahürü de daha çok Atatürk, cumhuriyet, kazanımlar ve o süreci bir büyük sıçrama olarak görenlere karşı kin, nefret ve düşmanlık olarak ortaya çıkıyor. Bu arkadaşlarda (sol)liberallerin koşulladığı böyle bir özellik var. Söylediklerinin yanlışlığı üzerinden birşeyler söyleyenlere de yine ezberlerle yanıt vermeye çalışıyorlar. Bir tanesi bana vatan, millet, ve bayrak üzerinden siyaset yaptığım suçlamasında bulunmuştu. Yanıtım ve sonraki yanıtlarım şöyle olmuştu:
'' Bayrak, vatan, millet, Sakarya edebiyatı yapmıyorum. Bayrak, vatan ve millet edebiyatı yapılanların tersi bir konuma sürüklenip vatana, millete, bayrağa, Atatürk'e, cumhuriyete ve kazanımlarına ve hatta Anadolu devrimine ( Türk devrimi veya BDD-BD de diyebilirsiniz) DÜŞMANLIK yapmasının solculukla bir ilgisinin olmadığını söylüyorum. Ve üstelik dinci faşizmin karanlığı daha da koyulaştırıp kurumlaştırmaya çalıştığı bir süreçte...''
Daha da ileri gidip M.Kemal'in ''bu hükümetten de gerici olduğunu'' söylediğinde verdiğim yanıt şöyleydi.
'' Enternasyonalizm işçi sınıfının nihai kurtuluşudur. Ne var ki, bu gerçek işçi sınıfının ulusal olanla bir ilgisinin bulunmadığı ve (bilimsel) sosyalizmi savunanların ulusal olan her şeye düşmanlık yapacakları anlamına gelmez. Bu durum sosyalistlerin milliyetçi olacakları anlamına da gelmez. ( Perincek'ten söz etmiştiniz, Perincek'in en büyük kötülüğü sosyalist ideolojiye milliyetçiliği sokması nedeniyledir. Sosyalistler kendini yurtsever olarak tanımlar. Yurtseverlik Marksizme içkin olmamasına karşın emperyalizmin egemen olduğu ve saldırgan dişlerini gösterdiği süreçlerde sosyalistleri yurtseverliği öne çıkartırlar. Ayrı ve biraz da uzun bir konudur. Uzatmak da istemiyorum, 1923 devrimi 1789 Fransız devriminin Anadolu'da gerçekleşmiş halidir. Aralarında yüz elli yıla yakın bir süre olması nedeniyle geç burjuva devrimlerdendir. Sadece geç de değildir bu nedenle tamamlanması pek de kolay değildir ve süreç içinde pek çok acılar yaratarak ilerleyebilmesine yol açmıştır. Ama bütün bunlar toplumsal desteği olmayan, bir bakıma burjuvasız burjuva devrimi niteliğinde olan Anadolu devrimi, ve aydınlanmanın önemini azaltmaz. Tam tersine geçen yüzyılın en önemli devrimlerindendir. Ve sosyalistler...-dünyanın hiçbir yerinde ne burjuva devrimler, ne burjuva devrim kazanımları ve ne de burjuva devrimcilerine bizim ülkemizdeki gibi solun bir kısmının düşmanlık duygularıyla yaklaşması söz konusudur. Nedenleri de var o da ayrı konu ama şunu çok net söylüyorum, Atatürk'e, devrimlere, cumhuriyet kazanımlarına düşmanlık duygularıyla yaklaşan biri solcu olamaz ve nefret duygularından da sol siyasetler falan çıkmaz.''
Özetle tekrar tekrar söylediğim şu: Atatürk, silah arkadaşları, cumhuriyet, cumhuriyetin kazanımları, vatan, millet, ay-yıldızlı bayrak vb. konusuna kin, nefret ve düşmanlık duygularıyla yaklaşanlardan solcu falan çıkmadığı gibi böyle bir düşünceden sol siyaset de çıkmaz.
Az önce yazmıştım face'e...Önemli bir konu. Geliştirilmeye de açık. Hatta ayrı bir başlık altında daha da genişletilebilir.
''Uzun zamandır dillendiriliyor, solcular sosyalistler CHP ve HDP etkisinden sıyrılmalılar. Katılıyor ve uzunca bir zamandır ben de benzer düşünceleri SOLpaylaşım'da seslendiriyorum. Ne var ki, bu istek, bu beklenti sosyalist partilerimizin içinde bulundukları açmazın, tıkanıklığının ve hatta tükenmişliğinin bir gerekçesi haline gelmemeli. Sosyalist partilerimiz çok açık ve çok net olarak toplumsal alandaki etkilerini nasıl arttırabilecekleri konusuna eğilmeliler. Yakın geçmişte nasıl kalabalık olduğumuz konusuna kafa yormalılar. Ve belki de en önemlisi beceremeyenler, partiyi toplumsal alanda bir adım öteye taşıyamayanlar gitmeli, parti yönetimleriyle ilişkileri kesilmelidir. Türkiye'de hatırı sayılı bir sosyalist birikim ve sosyalist aydınımız da vardır. Aynı siyasetlerle, aynı söylemlerle ve aynı yüzlerle on yıllardır hiçbir gelişme sağlanamamışsa yöneticimizden en sıradan üyemize ve hatta sempatizanlarımıza kadar içinde bulunduğumuz konfor alanlarını terk etmemek adına bu yanlışlığı savunur ve içimize sindirebilir hale gelmemeliyiz. Sorun sadece dışımızda, CHP ve/veya HDP'de değil, buzdağının altı partinin bu bir türlü değişmeyen, değiştirilemeyen yapısında ve iç işleyişinde yatmaktadır...-diye düşünüyorum.''
Ne garip değil mi; yoksullaştıkça daha çok boyun eğer ve biat eder hale geliyoruz. Kapitalizmin egemenleri her koşulda varlıklarını sürdürebilmenin yolunu yordamını bulabiliyorken sosyalistlerle emekçi kitleler arasındaki mesafe de giderek daha da açılıyor. Çözüm, sanırım günceli merkeze alan ve kalabalıklarla mesafeyi azaltacak siyasetleri arayıp bulan anlayışlarda yatıyor. Hiç kolay değil, dahası giderek daha da zorlaşıyor ama başka çözüm de ne yazık ki bulunmuyor.
Sitemiz Bir Paylasim
Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize
kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu
nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara
aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve
materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden
kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine
yollayabilirsiniz.