SolPaylaşım  
Ana Sayfa  |  Yönetim Paneli  |  Üyeler  |  Giriş  |  Kayıt
 
OTURUYORSAN KALK; AYAKTAYSAN YÜRÜ; YÜRÜYORSAN KOŞ!
Yurt ve dünya sorunlarına soldan bakan dostlar HOŞGELDİNİZ .Foruma etkin katılım yapabilmeniz için KAYIT olmalısınız.
Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 10 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   3   [4]   5   6   7   >   son» 
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
denizcan
[ devrimci ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 24.12.2013
İleti Sayısı: 2.431
Konum: Trabzon
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: denizcan
Cevap Tarihi: 12.12.2014- 15:29


Atma Recep din kardeşiyiz!- Kurtuluş Kılçer  

Recep Tayyip Erdoğan, Din Şurası'nda konuştu. Sanki şeriat rejimine gidiyoruz. Milli Görüş gömleğini çıkarıp liberallerle ve Amerikancılarla kol kola yürüdüğü günleri geride bırakmış. Yeniden dinci gömleğini giyip bir Cumhurbaşkanı olarak Din Şurası'nda yaptığı konuşma büyük bir devlet skandalı olarak karşımızdadır.

Yenilir yutulur gibi değil. Meclisteki partilerin hele hele CHP'nin muhalefeti içler acısı. Ekmeleddin vakasından ders çıkarmayan bir muhalefet partisinin bu kadar basiretsiz kalmasına şaşırmayalım. Ülkenin gerçek sola ihtiyacı olduğu bir kez daha görülüyor.

Ezan'ın Türkçe okutulmasından girdi, camilerin yasaklanmasından çıktı. Arkanızda bu ülkenin cumhurbaşkanı var, yürüyün dedi! Bütün söyledikleri 100 yıllık İslamcı-Osmanlıcı ideolojik çizginin yansımasından ibaret. Yeni bir şey yok!

Söylediklerine değil söylemediklerine bakın

Ülkemizin en büyük sorunu buymuşcasına bu buyurgan hitabın ve demogojinin altında kalmayız: Sen yolsuzluktan, İŞİD'den, iş cinayetlerinden, doğa katliamlarından, 3. köprü için kökünden sökülen ağaçlardan, hele hele Soma'dan ve Ermenek'ten haber ver.

Din şurasında islamifobiden şikayet ediyorsun da Sivas'tan niye bahsetmiyorsun? Suriye'de ve Irak'ta kafa kesen radikal dinciler uzaydan mı geldi?

Mezar taşlarını okuyamıyormuşuz, ecdadımızı tanıyamıyormuşuz, Osmanlıca bilmiyormuşuz, tarihle bağımız kopmuş, bu ülkenin büyük kültür birikimi medrese kitaplarını anlamıyormuşuz! Ne büyük kayıp!

Bırakın bu Osmanlıca demogojisini!

Osmanlıca aslında Türkçeymiş, Osmanlıca 15 günde ya da dakikada öğrenilebilirmiş, arşivler ve mezar taşları okunacak, tarihimizin gerçekleri açığa çıkacakmış... Bütün Osmanlı arşivleri açılsın, tercüme edilsin ki gerçekler hem de bütün çıplaklığıyla açığa çıksın. 100 yıldır bu İslamcı-Osmanlıcı demogoji artık bitsin.

Bizim bilgisayarlardaki fontlara benzemez Osmanlıca, tam 18 çeşit yazı türü var. Hangisini öğreteceksiniz? Divane mi, rik'a mı, talik mi, sülüs mü, kufi mi? Bir de mezar taşı okunacakmış!

Arapçanın 35 babını bilmezseniz, Farsça tamlama kurallarını anlamazsanız çözemezsiniz Osmanlıcayı!

Arap harflerinden müteşekkül değildir Osmanlıca, Türkçe'yi en fazla etkileyen dil olarak Farsça'nın büyük etkisi vardır Osmanlıcada. Kutsal olarak Arap dilini bilirsiniz amma Türklerin en fazla Farslarla tarihi bir kültürel ortaklık içinde olduğunu söyleyemezsiniz.

Harfler nasıl oluşmuş bilir misin? Öğleyse Sümer tabletlerine bakmalısın, Kramer okumalısın, alfabenin nasıl geliştiğini, alfanın elifle kardeşliğini görürsün! Görüntüden nasıl sese dönüştüğünü, bunun Arap harfleriyle köken bağını görünce kutsallıktan korkar mısın? O yüzden meselenin seslere karşılık gelen semboller olmadığını anlarsın, ideolojiksiniz, ideolojik! Ancak insanlığa faydası yok bu ideolojinin!

Anadilimiz

Osmanlıca bilseniz bile okuyamazsınız Osmanlı metinlerini. Hele klasik Osmanlıca diye bilenen dönemi okumak ve anlamak, hele hele devlet vesikalarını anlamak ayrı bir bilim dalıdır. Akademi kürsülerinde dirsek çürütenleri hafife almayın. Bir de halkı. Bu halk, Anadolu köylüsü senin Osmanlıca diye söylediğin dili kullanmadı hiçbir zaman. Türk köylüsü öz Türkçeyi, Kürdü Kürtçeyi, Zazası Zazacıyı, Arabı Arapçayı, Arnavudu Arnavutçayı, Bulgarı Bulgarcayı, Rumu Rumcayı kullandı yıllardır bu topraklarda. Onlar saraylarda oturmuyorlardı çünkü! Saraylarda oturanlar anlayamaz halkı!

Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal Osmanlıca yazmadılar, halkın diliyle yazdılar, o yüzden bugün ezbere bilinirler. Bir de onlar alfabe kullanmadı. Türküler bağlamanın dilinde halkın acısı oldu, sözcükler türkülerde halkın dili. Bunun Osmanlıcayla ilgisi yoktu!

Kaç harf var Osmanlıca'da bilir misin? 31 harften oluştuğunu söyleyeceksin ama başında sonunda ve arkasında hep değiştiği için bu alfabede 93 harfi ezberlemek zorundasın. Kolay değildir yani. Öğrenilir mi, okunur mu, ezberlenir mi evet, ama niye? İnsanlar düşüncelerini, görüşlerini ifade edemezler mi istedikleri sembollerle; mümkündür, yeter ki söyleyebilsinler görüşlerini! Yoksa Ali İsmail Korkmaz gibi Berkin Elvan gibi görüşlerini söylemek isterken ölen gençleri hatırlamak işten bile değil. Onlar Osmanlıca bilmiyorlardı ancak bilselerdi Osmanlıca yazarlardı pankartlarını, emin ol!

Kuran-ı Kerim'i herkes okusun diye yol yapıyorsun anlaşılan. Klasik Arapça bilmeden olur mu Recep? Bunu İmam Hatip'te öğretmediler mi sana? Bugünün Arapçası ile Kuran'ın Arapçası arasında bile fark varken bu dayatma niye? İbadeti Türkçe yap, niye korkuyorsun? Sümer dili gizli bir dil olarak, Babil döneminde, Akad döneminde, Aramiler zamanında, hatta 1. yüzyılda yalnızca din adamlarının bildiği gizli dil olarak yıllarca hüküm sürmüştü. Bugün de sadece Arapça alıntılarla çok şey biliyormuş gibi halkın üzerinde hakimiyet kuran bu tarikat şeflerinin egemenliğine son verelim. Diyeceksin ki halk Arapça ya da Osmanlıca öğrensin o zaman, kolayı Türkçe değil mi be kardeşim! Çünkü anadilimiz…

Osmanlıca eserler ne olacak diye sorma sakın. Çevirirsin Türkçeye, yazarsın Latin alfabesiyle, sunarsın halka... Var mısın? Zor olmasa gerek, zira Osmanlıca yazılan eserlerin sayısı belli. Nutuk da, Çalıkuşu da değerinden bir şey kaybetmiyor bugün...

Dil yaşar, dil canlıdır, her dönem değişir. O yüzden doğanın yasalarına nasıl karşı çıkamazsan, dilin yasalarına da karşı çıkamazsın... Dönüp 500 yıl öncenin mezar taşlarını okuma demogojisiyle bilime karşı gelirsen, çarpar...

Gericilik ilericilik kavgası

Bugün Arap alfabesinden Latin alfabesine geçmek bir tercihten ibaret. Sen Kuran-ı Kerim Arapça diye bunu dinden kopmak olarak algıyorsun, ancak yapılan okuma yazma oranın yükseltilmesi, halkın kolay okuyup yazmasını öğrenmesi, halk dilinin ulus dili haline getirilmesiydi. Başka alfabe de olabilirdi. Tarihi bir durumdur bu, uygarlıkla ilgilidir. Uygarlık alfabeden doğmaz, ama uygarlık beliryeci oluyor bu açıdan.

Biz komünistiz, kapitalizme karşı geliriz, ancak kapitalizmin geliştiği ve emperyalizm çağına ulaştığı batı uygarlığından kopmanın daha ilerisini kurarak mümkün olduğunu düşünürüz, yoksa geriye dönüşle mümkün olacağına inanmayız.

Ülkemizi tam bir Ortadoğu ülkesi yapmak istiyorsunuz anlaşılan, o zaman iktidarda kalabilirsiniz çünkü.

Latin harfleriyle dinden kopuş gibi bir korkun varsa, Osmanlıcayla dine dönüş olacağını düşünüyorsan, bak haklısın, bu tam da gericiliğin daniskası! Peki sömürüyü ne yapacağız o zaman, eşitsizliği, yolsuzluğu, amerikancılığı, gelir adaletsizliğini, işsizliği? Türban tam da bunları örtüyordu, kapatamadı, şimdiki formül Osmanlıca! Ülkemizde huzur dinselleşmekle gelmedi, gelmeyecek, 12 yıllık iktidarınızla ülkede huzur bırakmadınız. Hangisini sayalım?

Ama mezar taşlarını okumak için Osmanlıcaya sarılmak tam bir demogoji. Biz biliyoruz, 100 yıllık İslamcı-Osmanlıcı ideolojiye niye sarıldığınızı.

Zor durumdasınız. Atma be Recep din kardeşiyiz!



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
yorum2006
[ yorumcu ]

Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.08.2013
İleti Sayısı: 772
Konum: Gizli
Durum: Gizli
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder

2 kere teşekkür edildi.
Cevap Yazan: yorum2006
Cevap Tarihi: 13.12.2014- 04:36


Osmanlıca Esperanto gibi uyduruk kaydırık bir dildir. Osmanlı döneminde bile bunu konuşanlar bir avuç feodaldir. Saray çevresi, beyler, ağalar v.b. Halk kitleleri o zaman kendi dil ve lehçelerini konuşmaktadır. Ortada okumaya değecek ciddi bilimsel eser filan da yoktur. Olanlar da Osmanlıca değil Arapça yazılmıştır.

Esasen Batı'da da Orta Çağ'da bilim dili İngilizce, Almanca, Lehçe, Rusça v.b. değil Latincedir. Bu dine dayalı feodal düzenlerin gereğidir.

Osmanlıca yazılı edebiyatın özünü oluşturan Divan Edebiyatı ise zaten liselerde okutulan belli başlı edebiyattır. Yani Osmanlıca öğretilmediği yalandır. Öğretilmeyen tek şey Osmanlıca harfler ve yazımdır. Esasen eğitimli birisi, çok gerek duyuyorsa, bunu çalışarak birkaç ay içinde kendi kendine öğrenebilir de. Bunu öğrenmek asıl eğitimsizler için çok zordur. Eğitimsiz halk kitleleri için çok zordur. Solcuların kalkıp Osmanlıca öğrenilmesini savunmaları olacak şey değildir. Savunanlar da solcu değildir.

Dilde öze dönme, özleşme de kaçınılmaz birşeydir. Dünyanın her tarafında burjuva devrimleriyle birlikte ulusal diller ön plana çıkmıştır. Bunları bilmeyen de solcu değildir. Bugün halk Şeyh Galib'i, Nedim'i v.b. anlamaz ama, Yunus Emre'yi, Pir Sultan'ı, Karacaoğlan'ı, Dadaloğlu'nu anlar. Onların dili günümüzde de konuşulan dildir. Çünkü bunlar halkın sanatçıları, düşünürleridir. Geçmişimizi bilmiyoruz v.b. diyen sahtekar solcular yalan atmasın.

Mezar taşlarını okuma konusu ise komiktir. Anadolu'da halkın, yoksulların mezar taşı bir kaya parçasıdır. Üzerinde hiçbir şey yazmaz. Sanki RTE'nin dedelerinin mezar taşı var da... Bir başka gerçek daha var ki, bu ülkede yaşayan nüfusun en az yarısının Osmanlı zamanında yaşamış büyük dedelerinin mezarları Anadolu toprakları dışında kalmıştır. RTE ve şürekası bunlara ne diyecek acaba?

Bir de mezar taşlarında ne yazdığı konusu var. Mezar taşlarında en fazla isim yazar ve "ruhuna fatiha" veya "huvelbaki" yazar. Bunların yazılışını da herkes öğrenebilir. Mezar taşları kitabe filan değildir. Hem bunları okuyup ne olacak? Mezar taşçılar palavrayı bıraksın. Hem hızlı Müslümanlar eğer bu ülkede mezar taşı okumak istiyorlarsa, Yunanca öğrensinler, Ermenice öğrensinler, İbranice öğrensinler. Tabii onlar da, yine kendileri gibi hızlı Müslüman dedelerinin yok ettiği "kafir" mezarlarından arta kalanları okuyabilirler ancak.




Bu ileti en son yorum2006 tarafından 13.12.2014- 04:50 tarihinde, toplamda 3 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 22.12.2014- 17:35


Alıntı Çizelgesi: yorum2006 yazmış

Osmanlıca Esperanto gibi uyduruk kaydırık bir dildir. Osmanlı döneminde bile bunu konuşanlar bir avuç feodaldir. Saray çevresi, beyler, ağalar v.b. Halk kitleleri o zaman kendi dil ve lehçelerini konuşmaktadır. Ortada okumaya değecek ciddi bilimsel eser filan da yoktur. Olanlar da Osmanlıca değil Arapça yazılmıştır.

Esasen Batı'da da Orta Çağ'da bilim dili İngilizce, Almanca, Lehçe, Rusça v.b. değil Latincedir. Bu dine dayalı feodal düzenlerin gereğidir.

Osmanlıca yazılı edebiyatın özünü oluşturan Divan Edebiyatı ise zaten liselerde okutulan belli başlı edebiyattır. Yani Osmanlıca öğretilmediği yalandır. Öğretilmeyen tek şey Osmanlıca harfler ve yazımdır. Esasen eğitimli birisi, çok gerek duyuyorsa, bunu çalışarak birkaç ay içinde kendi kendine öğrenebilir de. Bunu öğrenmek asıl eğitimsizler için çok zordur. Eğitimsiz halk kitleleri için çok zordur. Solcuların kalkıp Osmanlıca öğrenilmesini savunmaları olacak şey değildir. Savunanlar da solcu değildir.

Dilde öze dönme, özleşme de kaçınılmaz birşeydir. Dünyanın her tarafında burjuva devrimleriyle birlikte ulusal diller ön plana çıkmıştır. Bunları bilmeyen de solcu değildir. Bugün halk Şeyh Galib'i, Nedim'i v.b. anlamaz ama, Yunus Emre'yi, Pir Sultan'ı, Karacaoğlan'ı, Dadaloğlu'nu anlar. Onların dili günümüzde de konuşulan dildir. Çünkü bunlar halkın sanatçıları, düşünürleridir. Geçmişimizi bilmiyoruz v.b. diyen sahtekar solcular yalan atmasın.



Neresinden tutsan dökülen bir yazı. Ancak bir yarı cahil sığdırabilir bu kadar kısa mesaja bu kadar çok hatayı. Ve ancak bir yarı cahil böyle kaba hataları bu kadar cesurca savunabilir.

Ben daha önce yorum2006'ya yazıyaz döneminde bu yanlışlarını gösterdim diye hatırlıyorum. Ama görüyorum ki fayda etmemiş. Olsun... Ben yine göstereyim ve yine fayda etmesin. Belki okuyanlardan birkaçına faydası dokunur.

1- Osmanlıca, esparantoca gibi "uyduruk kaydırık" bir dil değildir. İnsanlar tarafından önceden düşünülerek oluşturulmamıştır. Yüzyıllardan beri gelen türkçenin arapça ve farsça kelmelerle ve isim tamlamalarının eklenerek değiştirildiği bir dildir. Günlük konuşulan ve yazılan dil ile divan edebiyatı dili ve resmî yazışma dili çok farklıdır.

2- Osmanlı feodal bir devlet değildir. Feodalizm esasen Avrupa'ya özgü bir sistemdi. Osmanlı'nın feodalizmin geçerli olduğu bölgeleri vardı ama Osmanlı'nın kendisi feodal değildi.

3- "Ortada okumaya değecek ciddi bilimsel eser filan da yoktur. Olanlar da Osmanlıca değil Arapça yazılmıştır." cümleleri de doğru değil. osmanlıca arapçadan kısmen daha farklı bir alfabeye sahiptir. Ona eklenen işaretler vardır.

Bilenin de bilmeyenin de her konuda atıp tuttuğu bir dönemdeyiz maalesef. İnsanın kendi geçmişine ait bir dile böyle acımasızca yaklaşması çok hazindir ve bu artık bizim ortak toplumsal özelliğimizdir.

Yorum2006'nın bu çok cüretkar-cahil mesajında o kadar çok hata var ki! İşte tipik bir tanesi: "Esasen Batı'da da Orta Çağ'da bilim dili İngilizce, Almanca, Lehçe, Rusça v.b. değil Latincedir. Bu dine dayalı feodal düzenlerin gereğidir."

Bir kere Ortaçağ'ın İstanbul'un alınışıyla veya amerika kıtasının keşfedilişiyle kapandığını, bunun da 15. yüzyıla denk geldiğini bile aklına getirmeden yazmış. Oysa en ağdalı hâliyle osmanlıca bundan daha sonraki yüzyılların ürünüdür. Batı'da da latincenin terkedilişi ve kendi dilleriyle bilim yapılmaya başlanmasının daha farklı dinamikleri vardır. Latince bugün de Batı'da lise düzeyinde ders olarak okutulmaktadır. Bizde de istenen ve olması gereken budur. Biz de kendi ölü dilimizi, o zamanki bilim ve sanat dilimizi azıcık da olsa çocuklarımıza öğretmeliyiz. Böylece hem o zamanki basit ve temel eserleri okuyabiliriz, hem de şimdiki fakirleşmiş ve bozulmuş dilimizi biraz geliştirmiş oluruz.

Osmanlı türkçesinin biraz da olsa öğrenilebilmesi demek divan edebiyatının okunabilmesi demek değildir. Divan edebiyatını okuyabilmek çok zordur ve liselerdeki derslerde öğretilen bilgilerle bu zaten mümkün değildir. Osmanlı türkçesinin öğretilmesinden amaçlanan sadece, sinekli bakkal vb gibi nispeten basit eserlerin okunabilmesi olmalıdır.

Solcuların Osmanlı türkçesinin öğretilmesini eskiden beri savunduklarını isim vererek açıkladım ve Yalçın Küçük'ü örnek verdim. Solcu olan kişi zaten bilime, öğrenmeye, hele hele yeni bir dil öğrenmeye karşı çıkmaz. Buna ancak cahilliğe batmış olanlar karşı çıkar. Osmanlıca denince aklına “arapça” gelen, “uydurukça bir dil” gelen, “ortaçağ” gelen bir kişi, ideolojik olarak kemalist, kişi olarak da yarı cahildir.

Dilde öze dönme diye, özleştirme diye, yüzyıllardır dilimize yerleşmiş olan kelimeleri bile atıp, yerlerine çaputlu, yapıtlı, tinselli, dinselli uyduruk kelimeleri sokanlar, dilimizi bugünki sığ ve renksiz, melodisiz hâle getirenlerdir. Bugün “olası” diyerek hem “mümkün” hem de “muhtemel” demiş oluyoruz. Oysa bunlar iki ayrı kavramdır. Bugün “tartışma” diyerek hem “münakaşa”, hem “münazara”, hem “laflı atışma”yı kastediyoruz. Böylelikle ortaya sığ bir dil çıkıyor. muharebe ile harp farklı kavramlardır ama biz "savaş" deyip geçiyoruz. Diller ve düşünceler, anlam incelikleriyle ve yeni kelimelerle gelişir. Bizse yıllarca dilimizden kelimeleri atıp 300-400 kelimeye indirmeyi marifet bilmişiz.

Yunus Emre de, Karacaoğlan da, Dadaloğlu da “öz türkçe” yazmamıştır; o zamanki türkçe neyse öyle yazmışlardır. Araştırıp bakarsanız şiirlerinin içinde şimdi anlaşılmayan pek çok kelimeyi bulursunuz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 22.12.2014- 18:01


Alıntı Çizelgesi: Kaçak yazmış

Alıntı Çizelgesi: yorum2006 yazmış

Osmanlıca Esperanto gibi uyduruk kaydırık bir dildir. Osmanlı döneminde bile bunu konuşanlar bir avuç feodaldir. Saray çevresi, beyler, ağalar v.b. Halk kitleleri o zaman kendi dil ve lehçelerini konuşmaktadır. Ortada okumaya değecek ciddi bilimsel eser filan da yoktur. Olanlar da Osmanlıca değil Arapça yazılmıştır.

Esasen Batı'da da Orta Çağ'da bilim dili İngilizce, Almanca, Lehçe, Rusça v.b. değil Latincedir. Bu dine dayalı feodal düzenlerin gereğidir.

Osmanlıca yazılı edebiyatın özünü oluşturan Divan Edebiyatı ise zaten liselerde okutulan belli başlı edebiyattır. Yani Osmanlıca öğretilmediği yalandır. Öğretilmeyen tek şey Osmanlıca harfler ve yazımdır. Esasen eğitimli birisi, çok gerek duyuyorsa, bunu çalışarak birkaç ay içinde kendi kendine öğrenebilir de. Bunu öğrenmek asıl eğitimsizler için çok zordur. Eğitimsiz halk kitleleri için çok zordur. Solcuların kalkıp Osmanlıca öğrenilmesini savunmaları olacak şey değildir. Savunanlar da solcu değildir.

Dilde öze dönme, özleşme de kaçınılmaz birşeydir. Dünyanın her tarafında burjuva devrimleriyle birlikte ulusal diller ön plana çıkmıştır. Bunları bilmeyen de solcu değildir. Bugün halk Şeyh Galib'i, Nedim'i v.b. anlamaz ama, Yunus Emre'yi, Pir Sultan'ı, Karacaoğlan'ı, Dadaloğlu'nu anlar. Onların dili günümüzde de konuşulan dildir. Çünkü bunlar halkın sanatçıları, düşünürleridir. Geçmişimizi bilmiyoruz v.b. diyen sahtekar solcular yalan atmasın.



Neresinden tutsan dökülen bir yazı. Ancak bir yarı cahil sığdırabilir bu kadar kısa mesaja bu kadar çok hatayı. Ve ancak bir yarı cahil böyle kaba hataları bu kadar cesurca savunabilir.

Ben daha önce yorum2006'ya yazıyaz döneminde bu yanlışlarını gösterdim diye hatırlıyorum. Ama görüyorum ki fayda etmemiş. Olsun... Ben yine göstereyim ve yine fayda etmesin. Belki okuyanlardan birkaçına faydası dokunur.

1- Osmanlıca, esparantoca gibi "uyduruk kaydırık" bir dil değildir. İnsanlar tarafından önceden düşünülerek oluşturulmamıştır. Yüzyıllardan beri gelen türkçenin arapça ve farsça kelmelerle ve isim tamlamalarının eklenerek değiştirildiği bir dildir. Günlük konuşulan ve yazılan dil ile divan edebiyatı dili ve resmî yazışma dili çok farklıdır.

2- Osmanlı feodal bir devlet değildir. Feodalizm esasen Avrupa'ya özgü bir sistemdi. Osmanlı'nın feodalizmin geçerli olduğu bölgeleri vardı ama Osmanlı'nın kendisi feodal değildi.

3- "Ortada okumaya değecek ciddi bilimsel eser filan da yoktur. Olanlar da Osmanlıca değil Arapça yazılmıştır." cümleleri de doğru değil. osmanlıca arapçadan kısmen daha farklı bir alfabeye sahiptir. Ona eklenen işaretler vardır.

Bilenin de bilmeyenin de her konuda atıp tuttuğu bir dönemdeyiz maalesef. İnsanın kendi geçmişine ait bir dile böyle acımasızca yaklaşması çok hazindir ve bu artık bizim ortak toplumsal özelliğimizdir.

Yorum2006'nın bu çok cüretkar-cahil mesajında o kadar çok hata var ki! İşte tipik bir tanesi: "Esasen Batı'da da Orta Çağ'da bilim dili İngilizce, Almanca, Lehçe, Rusça v.b. değil Latincedir. Bu dine dayalı feodal düzenlerin gereğidir."

Bir kere Ortaçağ'ın İstanbul'un alınışıyla veya amerika kıtasının keşfedilişiyle kapandığını, bunun da 15. yüzyıla denk geldiğini bile aklına getirmeden yazmış. Oysa en ağdalı hâliyle osmanlıca bundan daha sonraki yüzyılların ürünüdür. Batı'da da latincenin terkedilişi ve kendi dilleriyle bilim yapılmaya başlanmasının daha farklı dinamikleri vardır. Latince bugün de Batı'da lise düzeyinde ders olarak okutulmaktadır. Bizde de istenen ve olması gereken budur. Biz de kendi ölü dilimizi, o zamanki bilim ve sanat dilimizi azıcık da olsa çocuklarımıza öğretmeliyiz. Böylece hem o zamanki basit ve temel eserleri okuyabiliriz, hem de şimdiki fakirleşmiş ve bozulmuş dilimizi biraz geliştirmiş oluruz.

Osmanlı türkçesinin biraz da olsa öğrenilebilmesi demek divan edebiyatının okunabilmesi demek değildir. Divan edebiyatını okuyabilmek çok zordur ve liselerdeki derslerde öğretilen bilgilerle bu zaten mümkün değildir. Osmanlı türkçesinin öğretilmesinden amaçlanan sadece, sinekli bakkal vb gibi nispeten basit eserlerin okunabilmesi olmalıdır.

Solcuların Osmanlı türkçesinin öğretilmesini eskiden beri savunduklarını isim vererek açıkladım ve Yalçın Küçük'ü örnek verdim. Solcu olan kişi zaten bilime, öğrenmeye, hele hele yeni bir dil öğrenmeye karşı çıkmaz. Buna ancak cahilliğe batmış olanlar karşı çıkar. Osmanlıca denince aklına &#8220;arapça&#8221; gelen, &#8220;uydurukça bir dil&#8221; gelen, &#8220;ortaçağ&#8221; gelen bir kişi, ideolojik olarak kemalist, kişi olarak da yarı cahildir.

Dilde öze dönme diye, özleştirme diye, yüzyıllardır dilimize yerleşmiş olan kelimeleri bile atıp, yerlerine çaputlu, yapıtlı, tinselli, dinselli uyduruk kelimeleri sokanlar, dilimizi bugünki sığ ve renksiz, melodisiz hâle getirenlerdir. Bugün &#8220;olası&#8221; diyerek hem &#8220;mümkün&#8221; hem de &#8220;muhtemel&#8221; demiş oluyoruz. Oysa bunlar iki ayrı kavramdır. Bugün &#8220;tartışma&#8221; diyerek hem &#8220;münakaşa&#8221;, hem &#8220;münazara&#8221;, hem &#8220;laflı atışma&#8221;yı kastediyoruz. Böylelikle ortaya sığ bir dil çıkıyor. muharebe ile harp farklı kavramlardır ama biz "savaş" deyip geçiyoruz. Diller ve düşünceler, anlam incelikleriyle ve yeni kelimelerle gelişir. Bizse yıllarca dilimizden kelimeleri atıp 300-400 kelimeye indirmeyi marifet bilmişiz.

Yunus Emre de, Karacaoğlan da, Dadaloğlu da &#8220;öz türkçe&#8221; yazmamıştır; o zamanki türkçe neyse öyle yazmışlardır. Araştırıp bakarsanız şiirlerinin içinde şimdi anlaşılmayan pek çok kelimeyi bulursunuz.



Osmanlıca eğitimini bu kadar savunmanızı anlamak mümkün değil.Osmanlıca öğrenmenin pratikte hangi yararı var?Mesela sinekli bakkal gibi basit eserlerin okunmasından bahsetmişsiniz ama bu gibi eserlerin çoğu günümüz Türkçesine çevrilebiliyor ve okuyabiliyoruz.Gidip de divan edebiyatını okumak isteyen yada sinekli bakkal gibi eserleri orijinal halinde okumak isteyen edebiyat okur.Lisede öğrenilenle zaten Osmanlı dönemindeki bilimsel eserleri veya edebi olarak derin eserleri kavrayabilmek mümkün değil.Ayrıca bunların önemli bir bölümü de günümüz Türkçesine çevrildi.Çevrilmeyenleri ise devlet bu konuyla ilgili bir edebiyat birimi oluşturup çevirebilir,lisedeki Osmanlıcanın bu konuya hiçbir yararı olmaz.

Dilde öze dönme çalışmasının eleştirilmesini de anlamak mümkün değil.Osmanlı da bürokrasi ve aristokrasi halktan kopuk,son derece ağır bir dil yaratmıştı ve bu dili çok dar bir çevre öğrenebiliyordu.Halkın konuştuğu dil bu çevrelerden önemli ölçüde farklılık içeriyordu.Tanzimat döneminden itibaren milliyetçi aydınlar,halka yönelmek,halkı bilinçlendirmek için dili sadeleştirmeye,basitleştirmeye çalıştı.Bunun nesi yanlış? Cumhuriyet devrimiyle birlikte yapılan harf devrimiyle birlikte ise büyük bir eğitim seferberliği başlatıldı ve okuma-yazma oranları Osmanlı dönemine göre son derece üst seviyeye çıktı.Bunlar burjuvazinin ilerici yönleridir ve bizde bunları takdir ederiz.Sizin eleştirdiğiniz dilde öze dönme çabaları olmasa geniş bir eğitim seferberliği başlatılamayacak,eğitim yine bir avuç azınlığın tekelinde kalacaktı.

Türkçenin yetersizliğinden şikayetçi iseniz ise bu illa eski ağdalı Osmanlıcanın kelimelerinin geri getirilmesiyle düzeltilemez.Dilbilimcilerin   çalışmasıyla Türkçe genişletilip,zenginleştirilebilir.Türkçenin bence zenginleşememesinin,zayıf kalmasının en büyük nedeni kültür emperyalizmiyle,burjuva kozmopolitliğiyle karşı karşıya kalınma durumudur.Emperyalizmin kültürel hegemonyasına karşı Türkçe korunmaya çalışılır ve bu yönde halkın da sürece dahil olduğu bilimsel çalışmalar yürütülürse Türkçe zenginleşebilir.

Osmanlının feodal olmadığı iddianız da tartışılır.Birebir batıdaki ülkelerdeki gibi olmasa da Osmanlının da kendine has bir feodal tarzı olduğu konusunda tartışmalar var.Bu konudaki en önemli araştırmacılardan Doğan Avcıoğlu genel olarak prekapitalist diye adlandırmayı seçer ama onun araştırmalarından Osmanlının kendine has bir feodal düzeni olduğunu öğrenebilirsiniz.Dediğim gibi bu konu çok tartışmalı doğrudan var veya yok diyemezsiniz.




Bu ileti en son proletersosyalist tarafından 22.12.2014- 18:03 tarihinde, toplamda 1 kez değiştirilmiştir.
Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
umut
[ umut yarın ]
Yasaklı
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 12.09.2013
İleti Sayısı: 3.105
Konum: Gizli
Durum: üye uzaklaştırılmış
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: umut
Cevap Tarihi: 22.12.2014- 21:58


AKP Osmanlıca'yı ortaya atarken Osmanlıca'nın ne olup ne olmadığını tartıştırmak istemiyor ki! Osmanlıca ne olursa olsun, çocuklara Türkçeyi bile doğru dürüst öğretemeyen milli eğitim Oamanlıca'yı öğreterek çocuklara daha güzel bir Türkçeyi öğretmiş mi olacak? Buna kargalar bile güler! AKP gericiliği bulduğu her fırsatta dayatmada bulunuyor. Aklınca Cumhurite'e karşı çıkıyor, Cumhuriyet'in kazanımlarından öç alıyor. AKP'nin Osmanlıca dayatmasının arkasında bu var. Bunu görmeden, buna karşı çıkmadan Osmanlıca iyidir, yararlıdır demek, AKP gericiliğini desteklemekten başka işe yaramaz.



Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 23.12.2014- 10:29


Alıntı Çizelgesi: proletersosyalist yazmış

Osmanlıca eğitimini bu kadar savunmanızı anlamak mümkün değil.Osmanlıca öğrenmenin pratikte hangi yararı var?Mesela sinekli bakkal gibi basit eserlerin okunmasından bahsetmişsiniz ama bu gibi eserlerin çoğu günümüz Türkçesine çevrilebiliyor ve okuyabiliyoruz.Gidip de divan edebiyatını okumak isteyen yada sinekli bakkal gibi eserleri orijinal halinde okumak isteyen edebiyat okur.Lisede öğrenilenle zaten Osmanlı dönemindeki bilimsel eserleri veya edebi olarak derin eserleri kavrayabilmek mümkün değil.Ayrıca bunların önemli bir bölümü de günümüz Türkçesine çevrildi.Çevrilmeyenleri ise devlet bu konuyla ilgili bir edebiyat birimi oluşturup çevirebilir,lisedeki Osmanlıcanın bu konuya hiçbir yararı olmaz.

Dilde öze dönme çalışmasının eleştirilmesini de anlamak mümkün değil.Osmanlı da bürokrasi ve aristokrasi halktan kopuk,son derece ağır bir dil yaratmıştı ve bu dili çok dar bir çevre öğrenebiliyordu.Halkın konuştuğu dil bu çevrelerden önemli ölçüde farklılık içeriyordu.Tanzimat döneminden itibaren milliyetçi aydınlar,halka yönelmek,halkı bilinçlendirmek için dili sadeleştirmeye,basitleştirmeye çalıştı.Bunun nesi yanlış? Cumhuriyet devrimiyle birlikte yapılan harf devrimiyle birlikte ise büyük bir eğitim seferberliği başlatıldı ve okuma-yazma oranları Osmanlı dönemine göre son derece üst seviyeye çıktı.Bunlar burjuvazinin ilerici yönleridir ve bizde bunları takdir ederiz.Sizin eleştirdiğiniz dilde öze dönme çabaları olmasa geniş bir eğitim seferberliği başlatılamayacak,eğitim yine bir avuç azınlığın tekelinde kalacaktı.

Türkçenin yetersizliğinden şikayetçi iseniz ise bu illa eski ağdalı Osmanlıcanın kelimelerinin geri getirilmesiyle düzeltilemez.Dilbilimcilerin   çalışmasıyla Türkçe genişletilip,zenginleştirilebilir.Türkçenin bence zenginleşememesinin,zayıf kalmasının en büyük nedeni kültür emperyalizmiyle,burjuva kozmopolitliğiyle karşı karşıya kalınma durumudur.Emperyalizmin kültürel hegemonyasına karşı Türkçe korunmaya çalışılır ve bu yönde halkın da sürece dahil olduğu bilimsel çalışmalar yürütülürse Türkçe zenginleşebilir.

Osmanlının feodal olmadığı iddianız da tartışılır.Birebir batıdaki ülkelerdeki gibi olmasa da Osmanlının da kendine has bir feodal tarzı olduğu konusunda tartışmalar var.Bu konudaki en önemli araştırmacılardan Doğan Avcıoğlu genel olarak prekapitalist diye adlandırmayı seçer ama onun araştırmalarından Osmanlının kendine has bir feodal düzeni olduğunu öğrenebilirsiniz.Dediğim gibi bu konu çok tartışmalı doğrudan var veya yok diyemezsiniz.




soruların ve eleştirilerin için teşekkürler. yazdıklarına göre sırayla alıp biraz daha açıklamaya çalışayım.

sinekli bakkal vb eserleri günümüz türkçesine "çevirerek" okumak zorunda kalmak iyi bir şey değil. ben bundan 30 küsur yıl önce çocukken, hüseyin rahmi gürpınar'ın romanlarını latin harfleriyle ama o zamanki türkçesiyle okuyup çok sevmiştim. yıllar sonra o kitaplardan birini bugünün türkçesiyle yeniden okuyayım dedim ama okuyamadım. aynı şey değil, aynı tadı vermiyor. kesinlikle kendi yazıldığı türkçeyle okumanın daha keyifli ve faydalı olduğunu kendim tecrübe ettim ve biliyorum. artık kullanılmayan ve bilinmeyen kelimeler için sözlüğe bakılabilir. ben de çocukken o kitapları okuduğumda öyle yapmıştım. böylelikle kelime bilgim de gelişmişti. eski kelimelerden bazılarını biliyor olmamda bu okuma alışkanlığının büyük faydası var.

bir yanlışın: osmanlı'da aristokrasi de yoktu. buna geleceğim.

evet, bürokrasinin resmi yazışma dili ağdalı bir dildi ve o konunun uzmanları dışında kimse anlayamıyordu. şimdi de böyle bir alt dil yok mu bizde? mesela "tinsel-özdeksel yapıtların dışavurumsal ve ötüşümsel bağlamı"nı anlayabiliyor mu herkes?

dilde özleştirme çalışmaları tamamen yanlış değildi. terimlerin türkçeleştirilmesi doğruydu. mesela atatürk'ün önerileri olan "üçgen", "artı", "eksi", "içaçılar" vb terimler son derece güzel ve doğru önerilerdi. dilde özleştirme çalışmaları orada kalmalıydı.

ama devam ettirildi ve dilden anlamayan memurlar sürekli "kamubuyurum", "tözbölem", "özdevinim", vb diye, artık çoktan yerlileşmiş, türkçeleşmiş kelimelere karşılık bulmaya çalıştılar. "hür"ün nesi vardı da türkçenin yapısına aykırı bir "özgür"ü uydurdular? solumuz çok sever bu kelimeyi ama türkçe kelime türetme kurallarıyla ilgisizdir ve uydurukçadır.

mesela "egemen"... "hâkim"in nesi vardı da bunu ortaya attılar ve benimsettiler? türkçede böyle bir kelime türetme kuralı yoktu. mesela "eğitim"... eski türkçede hayvanları tımar etmekle ilgili bir kelimeden (iğitmek) bunu uydurmak için nasıl bir eğitim anlayışına sahip olmak gerektiğini düşünün. "iğdiş" de o kökten geliyor.

ayrıca neden "eğidim" değil de "eğitim"? hiç bir açıklaması olamaz.

"okul", fransızca "ecol"e öykünerek yapılmış ve türkçe kurallarıyla ilgisiz bir kelime. "oku"maktan okul. ama ek olarak gelen -l'in işlevi ne? mechul!..

"mekteb"in nesi vardı? bu kelime arapçadan gleiyordu ama artık türkçeydi. biz zaten onu arapların kullanmadığı anlamda kullanıyorduk. araplar onu büro, ofis anlamında kullanırlar.

ağdalı osmanlıcayı savunan yok. eskide kalmış, ölmüş kelimeleri diriltmeyi öneren yok. ama mesela "münazara", "münakaşa" vb alınabilir. "mümkün" ve "muhtemel" zaten kesinlikle korunmalı.

marks'ın toplumsal süreçlerle ilgili açıklamalarını şematize edenler ondan sonra gelen marksistlerdir. marks'ın "ben marksist değilim" derken bu tür insanlardan yaka silkerek böyle dediğini düşünebiliriz. feodalizm her yerde yaşanmadı. osmanlı da, birkaç bölgesi dışında (kürd illeri vb) merkezî olarak asla feodal değildi.

feodalizm yerelde iktidarı elde tutan küçük birimler demektir. kendi içine kapalı yerel ekonomiler demektir. kralın merkezî gücü ve yetkisi ile yerel feodallerin arasında bu anlamda bir çelişki vardır. kral zayıftır ve güçlenmesi, feodalizmin gerilemesiyle mükün olabilmiştir.

aristokrasi de bu feodalizme özgüdür. osmanlı'da, sultan ve ailesi dışında bir soylular sınıfı yoktu. paşaların ve sipahilerin vb dahi bir soyluluk iddiası, ünvanı vb yoktu. ellerindeki mal, mülk bile soydan soya geçemiyordu. sultanın ve soyunun kan bağı ve kutsallığı meselesi, aristokrasiden farklı bir konudur.








Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
proletersosyalist
[ Bekir Sami ]

Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi: 15.09.2014
İleti Sayısı: 709
Konum: İstanbul
Durum: Forumda Değil
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: proletersosyalist
Cevap Tarihi: 23.12.2014- 13:31


Alıntı Çizelgesi: Kaçak yazmış

Alıntı Çizelgesi: proletersosyalist yazmış



marks'ın toplumsal süreçlerle ilgili açıklamalarını şematize edenler ondan sonra gelen marksistlerdir. marks'ın "ben marksist değilim" derken bu tür insanlardan yaka silkerek böyle dediğini düşünebiliriz. feodalizm her yerde yaşanmadı. osmanlı da, birkaç bölgesi dışında (kürd illeri vb) merkezî olarak asla feodal değildi.

feodalizm yerelde iktidarı elde tutan küçük birimler demektir. kendi içine kapalı yerel ekonomiler demektir. kralın merkezî gücü ve yetkisi ile yerel feodallerin arasında bu anlamda bir çelişki vardır. kral zayıftır ve güçlenmesi, feodalizmin gerilemesiyle mükün olabilmiştir.

aristokrasi de bu feodalizme özgüdür. osmanlı'da, sultan ve ailesi dışında bir soylular sınıfı yoktu. paşaların ve sipahilerin vb dahi bir soyluluk iddiası, ünvanı vb yoktu. ellerindeki mal, mülk bile soydan soya geçemiyordu. sultanın ve soyunun kan bağı ve kutsallığı meselesi, aristokrasiden farklı bir konudur.








Marks'ın toplumsal süreçlerle ilgili açıklamalarını şematize edenler Marks'ın batı özelinde yaptığı feodal toplum analizlerini birebir dünyanın diğer bölgelerinde de görmek isteyenler ve eğer birebir aynı benzerliği görmezlerse bu coğrafyada feodalizm yaşanmadı diyenlerdir.

Altyapı bakımından Osmanlı üretim tarzıyla Avrupa da ki üretim tarzı çok farklı değil.Her ikisinde de üretim güçleri toprağın ufak ölçüde ve ilkel işlenmesine dayanır.Üretim ağırlıklı olarak pazar için değil kişisel ihtiyaçlar içindir ve ufak aile işletmelerinde yapılır.Bu ufak işletmeye Türk çiftçisi tapuyla tasarruf etmekte ve tasarruf hakkı çocuklarına da geçmektedir.Üretim güçlerinin ulaştığı düzey,Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de köylünün tam özgürlüğüne imkan vermemektedir,köylünün toprağa bağlılığı esastır.Toprağa bağlılık ekonomik baskının dışında ekonomik olmayan çeşitli zorlamalarla da sağlanmaktadır.Bu bakımdan da Avrupa'nın serf'i ve Türkiye'nin reayası arasında çok fazla fark yoktur.Yani görmekteyiz ki;serf de reaya da toprağa bağımlıdır ve her ikisinin de ürettiği ürünün bir kısmı arazi sahibi tarafından alınmaktadır.Sömürüye dayalı bir sınıfsal düzenden bahsediyoruz.Ürünün bir kısmına el koyan arazi sahibinin Avrupa da senyör,Türkiye de devlet ve devletin temsilcileri olması üretim tarzının bu karakterini değiştirmez.

Üstyapı neden Avrupa'dan farklı derseniz bunun da cevabı basit:Osmanlı'nın fetihçi karaktere sahip bir devlet olması ve uluslararası ticaret yollarının üzerinde bulunduğu için bu yolların güvenliğini sağlamak zorunluluğu nedeniyle güçlü bir merkezi devletin bulunması zorunluluğu.Ayrıca büyük şehirlerin beslenmesi sorunları da bu merkeziyetçiliği zorlayan bir başka faktör.Nitekim Batı'da da şehirlerarası ticaret güçlenip,milli pazarlar oluşmaya başlayınca feodallerin egemenliği zayıflamış,merkezi devlet güçlenmiştir.Osmanlı da ise,başından beri uluslararası ticaret yolları üzerinde bulunulduğu için zorunlu olarak merkezi bir devlet örgütlenmiştir.





Cvp:
Yazan Cevap içeriği
Üye Profili boşluk
Kaçak
[ ]
Üye Silindi
Varsayılan Kullanıcı Resmi
Kayıt Tarihi:
İleti Sayısı: 0
Konum: Gizli
Durum: üye silinmiş
İletişim E-Posta Gönder
| Özel ileti Gönder


Cevap Yazan: Kaçak
Cevap Tarihi: 23.12.2014- 15:16


Alıntı Çizelgesi: proletersosyalist yazmış

Marks'ın toplumsal süreçlerle ilgili açıklamalarını şematize edenler Marks'ın batı özelinde yaptığı feodal toplum analizlerini birebir dünyanın diğer bölgelerinde de görmek isteyenler ve eğer birebir aynı benzerliği görmezlerse bu coğrafyada feodalizm yaşanmadı diyenlerdir.

Altyapı bakımından Osmanlı üretim tarzıyla Avrupa da ki üretim tarzı çok farklı değil.Her ikisinde de üretim güçleri toprağın ufak ölçüde ve ilkel işlenmesine dayanır.Üretim ağırlıklı olarak pazar için değil kişisel ihtiyaçlar içindir ve ufak aile işletmelerinde yapılır.Bu ufak işletmeye Türk çiftçisi tapuyla tasarruf etmekte ve tasarruf hakkı çocuklarına da geçmektedir.Üretim güçlerinin ulaştığı düzey,Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'de de köylünün tam özgürlüğüne imkan vermemektedir,köylünün toprağa bağlılığı esastır.Toprağa bağlılık ekonomik baskının dışında ekonomik olmayan çeşitli zorlamalarla da sağlanmaktadır.Bu bakımdan da Avrupa'nın serf'i ve Türkiye'nin reayası arasında çok fazla fark yoktur.Yani görmekteyiz ki;serf de reaya da toprağa bağımlıdır ve her ikisinin de ürettiği ürünün bir kısmı arazi sahibi tarafından alınmaktadır.Sömürüye dayalı bir sınıfsal düzenden bahsediyoruz.Ürünün bir kısmına el koyan arazi sahibinin Avrupa da senyör,Türkiye de devlet ve devletin temsilcileri olması üretim tarzının bu karakterini değiştirmez.

Üstyapı neden Avrupa'dan farklı derseniz bunun da cevabı basit:Osmanlı'nın fetihçi karaktere sahip bir devlet olması ve uluslararası ticaret yollarının üzerinde bulunduğu için bu yolların güvenliğini sağlamak zorunluluğu nedeniyle güçlü bir merkezi devletin bulunması zorunluluğu.Ayrıca büyük şehirlerin beslenmesi sorunları da bu merkeziyetçiliği zorlayan bir başka faktör.Nitekim Batı'da da şehirlerarası ticaret güçlenip,milli pazarlar oluşmaya başlayınca feodallerin egemenliği zayıflamış,merkezi devlet güçlenmiştir.Osmanlı da ise,başından beri uluslararası ticaret yolları üzerinde bulunulduğu için zorunlu olarak merkezi bir devlet örgütlenmiştir.




marks'ı şematize edenlerin tümü neden sadece "bizde feodalizm yaşanmadı" diyerek şematize etsin ki, bir kısmı da orasını burasını kırpıp bükerek feodalizm kutucuğuna sığdırmaya çalışanlardandır. şematizasyon neden sadece bir ucu kapsasın?

feodalizmi ayrıntılı olarak bu başlık altında tartışmak doğru olmaz ama kısaca şunu belirteyim: feodalizm yereldeki küçük krallıklar ve bir de içe kapalı ekonomi demekse, bunun sebebini ticaret yollarıyla değil, küçük yerelliklere imkan veren coğrafî ve tarihî   şartlara bağlamak daha makul olur. merkezin güçlenmesi ile feodallerin zayıflaması ters orantılı. avrupa'daki küçük devletçikler bu sürecin sonunda güçlenerek ve feodalizmi tasfiye ederek çıkıyor. merkezdeki krallar giderek zenginleşen burjuvaziyle işbirliği bile yapıyor bu nedenle. güçlenip tüm ülkeye hâkim olunca da feodalizmin tasfiyesi kaçınılmaz ve mümkün oluyor.

bizdeyse osmanlı devletinin merkezî yönetimi başından itibaren güçlü durumlara geldi. beylik idi ama kısa sürede diğer beylikleri tasfiye edebildi. fetihçiliği de bu merkeziliğinin verdiği güçle mümkün olabildi.

bizde köylülük toprağa batı'daki gibi mahkûm değildi. toprağın sahibi de sipahi beyleri değil, osmanlı devletiydi. osmanlı devletinin üretime ve dağıtıma karışan kapsamlı bir örgütlenmesi vardı. köylülüğün artı ürününe devlet el koyuyordu ve bu da sömürüydü elbet, ama feodal sömürüden farkı, bunun doğrudan merkeze gitmesi idi.

köylülüğün toprağa batı'daki gibi bağlı olmamasına kanıtımız da sürekli yaşanan göçlerdir. istanbul ve diğer önemli şehirlere sürekli göç hareketleri olmaktaydı. batı'da şehirler ancak kapitalizmin hakimiyetinden, feodalizmin çözülmesinden sonra kalabalıklaşmaya başlarken, bizde başından itibaren, yaşanan göçlerle şehirler büyümüştür. mesela istanbul, yüzyıllardan beri büyüyen bir şehirdir.

marks, avrupa'daki kaba ve şematik marksistleri görüp okudukça "ben marksist değilim" demişti. bizdeki kabanın da ötesi yarı-cahil marksistleri (yorum2006 benzerleri) görseydi, kemik çatırtıları arasında "ben marks da değiliiimmmm!!!" diye inlerdi. :)

çünki bizdeki yarı-cahil ve tam kaba marksistler, krallıkla, monarşiyle yani, feodalizmi, feodalizmle de ortaçağı eş sanıyorlar. (bakınız yorum2006'nın yukarıda alıntıladığım mesajına.) osmanlı'yı feodal ilan etmiş ve osmanlıcayı ortaçağ'la eşdeğer saymış.

düşünmüyor ki osmanlıca denilen dil 19. yüzyıl sonuna kadar gelmiş. en ağdalı hâline bu son döneminde ulaşmış. ortaçağ'la ne ilgisi var? avrupa'da feodalizm yıkılalı ve tasfiye olalı birkaç yüzyıl geçmiş. yeniçağ'a girilmiş, çıkılmış, yakınçağ'a girilmiş, çıkılmış; bizim kaba solcularımız, içinde olduğumuz 21. yüzyılda bile türkiye'de hâlâ feodal kalıntılar olduğu palavrasını sıkabilecek kadar cesur. bilmediğini de bilmiyor ve bol keseden sallıyor.

kendi dili işte!.. ama inatla diretiyor. istememmm... olmazzz.... ataları da "istemezük" derdi. işte "osmanlıca"sı: "istemezük", işte türkçesi: "istemeyiz".

buna itiraz ediyoruz. kendine yabancılaşmışlıktır bu. acımız ve isyanımız da bunadır.

bu sadece dil alanında değil, tabii ki tarihe bakışına da yansıyor. osmanlı başka bir milletti, türkiye başka bir millet! bunlara göre...

birisi başka bir forumda soruyordu, neden 1920'deki tkp türkiye adını almış da osmanlı adını almamış diye. düşünebiliyor musunuz!

bu topraklara ve osmanlı'ya 11. yüzyıldan beri batı'da türkiye dendiğini bilmiyor tabii. bilmiyorlar.

uzun uzun anltamya çalışmıştım, örnekler arayıp bulmuştum; osmanlı devleti hayattayken var olan ve adında türkiye olan partilerden örnekler sunmuştum.

ikna olmuş muydu derseniz, çok "direngen"di. asla pes etmedi. :)






Yeni Başlık  Cevap Yaz
 Toplam 10 Sayfa:   Sayfa:   «ilk   <   1   2   3   [4]   5   6   7   >   son» 



Forum Ana Sayfası

 


 Bu konuyu 1 kişi görüntülüyor:  1 Misafir, 0 Üye
 Bu konuyu görüntüleyen üye yok.
Konuyu Sosyal Ortamda Paylas
Benzer konular
Başlık Yazan Cevap Gösterim Son ileti
Konu Klasör Eylemciler konuştu: İlk talebimiz kabul edildi dayanışma 5 4161 01.04.2015- 19:13
Konu Klasör Polis her an vurabilir! Faşizm Yasaları kabul edildi dayanışma 5 3857 29.03.2015- 20:10
Konu Klasör Yeni-Osmanlıcılık ve Osmanlı'da feodal düzen... melnur 3 2154 13.08.2020- 08:20
Konu Klasör CHP'nin değişimi ve o canım ülkemiz... melnur 1 320 28.07.2023- 06:41
Konu Klasör AKP'nin iktidara gelmiş olmasından çok memnunum melnur 3 4865 13.01.2020- 08:00
Etiketler   Osmanlıcanın,   zorunlu,   ders,   olması,   kabul,   edildi
SOL PAYLAŞIM
Yasal Uyarı
Sitemiz Bir Paylasim Forum sitesidir Bu nedenle yazı, resim ve diğer materyaller sitemize kayıtlı üyelerimiz tarafından kontrol edilmeksizin eklenebilmektedir. Bu nedenden ötürü doğabilecek yasal sorumluluklar yazan kullanıcılara aittir. Sitemiz hak sahiplerinin şikayetleri doğrultusunda yazı ve materyalleri 48 Saat içerisinde sitemizden kaldırmaktadır.
Bildirimlerinizi info@solpaylasim.com adresine yollayabilirsiniz.
Forum Mobil RSS